ANKARA- Türkiye’nin uluslararası sözleşmeleri uygulamamasına tepki gösteren HEDEP’li Dilan Kunt Ayan, İstanbul Sözleşmesi’ne dikkat çekti. Kunt, “Önce var olan hukuku, yasal gereklilikleri, verilen kararları uygulayın” diye seslendi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Rîha Milletvekili Dilan Kunt Ayan, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen “Uluslararası Sözleşmeler” kapsamında söz aldı.
SINIFTA KALDI
Konuşmasında bu sözleşmeleri konuşmadan önce Türkiye’nin daha önce altına imza attığı diğer sözleşmelere dair sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine değinmek gerektiğinin altını çizen Kunt, “Bir hukukçu olarak da bir vekil olarak da bu konuda açıkça söylememiz gereken bir şey var, o da, uluslararası hukukta ve hak temelli sözleşmeler bakımından Türkiye’nin sınıfta kaldığıdır. Bunların başında da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve onun yargısal denetim ayağı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gelmektedir” dedi.
20 BİN BAŞVURU
Türkiye’nin bu sözleşmeye 73 yıl önce imzaladığını hatırlatan Kunt, “Türkiye hakkında şikayetlerin, hak ihlallerinin, hukuka güvensizliğin, adaletsizliğin gün geçtikçe arttığını gösteren bir istikrar var. Burada Türkiye’nin AİHM Karnesine biraz bakmak gerek. Türkiye, 2022 yılında Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasının ardından hakkında AİHM’e en çok başvurulan ülke oldu. AİHM’in 2022 Yıllık Raporu’na göre Türkiye hakkındaki dava sayısı bu yıl 20 bin 100 yükseldi. 20.000 dosya, dile kolay. 20 binden fazla insan ‘bu ülkede adalet sağlanmıyor’ diyor. Peki bu kadar başvuruya rağmen Türkiye bu kararları uyguladı mı? Elbette ki hayır!” diye konuştu.
10 YILDA YÜZDE 57 UYGULANMADI
Türkiye’nin son 10 yılda AİHM kararlarının yüzde 57’sini uygulamadığı bilgisini paylaşan Kunt, “Aralık 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Selahattin Demirtaş davasında AİHM kararlarını tanımadığını açık açık belirtti. Bu kararları ‘geçersiz ve hükümsüz’ olarak nitelendirdi. ‘Hamlemizi yapar, işi bitiririz’ diyerek hukukun üstünlüğünü ayaklar altına aldı. Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye yaptığı kaç uyarı, kaç çağrı cevapsız bırakıldı. AİHM tarihinde bile nadiren uygulanan ihlal prosedürleri işletildi. Türkiye’nin uluslararası hukuku tanımamaya devam etmesi halinde daha ciddi adımlar atılacağını duyurdu. Uluslararası itibar ve güvenilirliği kalmayan, taraf olduğu en temel belgelere bile uymayan, yok sayan, ihlal eden bu meclisin yeni sözleşmeleri önümüze getirmesini gayriciddi samimiyetsiz buluyoruz” diye kaydetti.
AİHM’İN ‘KURDİSTAN’ KARARI
Kunt, sözlerine şöyle devam etti: “ 2017’de mecliste eski vekilimiz Osman Baydemir’e ‘Kürdistan’ ifadesini kullandığı için, belki meclisin bile geçmişinde görülmeyen bir ceza verildi. Baydemir’e verilen ceza o kadar absürttü ki bir itiraz mercii bir muhatap bile bulunmadı. Neden, çünkü Kürt düşmanlığı yasayla, hukukla, akılla mantıkla bile anlaşılamayacak yollara sevk etti. Baydemir’in AİHM Davası ise yıllar sonra sonuçlandı ve tam da burada söylediklerimiz gibi ‘haklılığını ortaya çıkardı’ TBMM’de yapılan bir konuşmayı, yasama faaliyetinin dokunulmazlığını burada bulunan her bir insan unutmuşken hatırlattı. Türkiye Baydemir’e 16 bin 957 Euro tazminat ödeyecek. Ama demokratik ve siyasi özgürlükleri yok sayan bu iktidarın ve meclisin ayıbını nasıl telafi ederler bilmiyoruz.”
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VURGUSU
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına işaret eden Kunt, şu ifadeleri kullandı: “Sözleşme kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali olarak gören ve ayrımcılık türü olarak niteleyen ilk uluslararası düzenleme. Yukarıda saydığımız maddelerden hangisini onaylamadınız da sözleşmeden hukuksuz bir şekilde çıktınız? Kadına yönelik şiddetin önlenmesini mi istemiyorsunuz? Mağdurun korunması, suçluların cezalandırılmasını mı? Kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali olarak mı görmüyorsunuz? Bu sözleşmeden çıkmak ve kabul etmemek kadını da kadınların varlığını da haklarını da tanımıyorum demekti. Üstelik ne için? İktidarın küçük ortaklarının, çocuk-kadın düşmanı cemaatlerin gerici-eşitlikten yana olmayan anlayışlarını desteklemek, bu grupları yanına çekmek için.
BU ERKEKLERİN DESTEKÇİSİ KİMLERDİ?
Kadınlara şiddet uyguladığı için evden, kadından uzaklaştırılan erkeklerdi. Bu erkeklerin destekçisi kimlerdi? Karma eğitim yasaklansın diyenler, kadının işi erkeğe hizmet etmektir diyenler, çok eşliliği savunanlar, cemaatlerinde çocukların istismar edildiği erkeklerin parti ve örgütleri idi. İktidar sıralarından biri de çıkıp demedi ‘yahu bu kadınlar hep aile içinde öldürülüyor, bu işte bir tuhaflık var’ diye. Bu ülkedeki kadın cinayetlerinin yüzde 60’ı ailede gerçekleşiyor. Ama biz iktidar sıralarından ne duyduk? Toplum istiyor. Hangi toplum? Bu ülkenin yarısı kadınlardır, hangi kadınlar çıkıp da bu sözleşme aile yapımızı bozuyor dedi? Kadınların yıllardır eylemlerde attığı bir slogan var; ‘Erkek vuruyor, devlet koruyor’ diye. Kadın aklı, yine haklı. Erkek vurdu, iktidar korudu. Üstelik AKP döneminde zaten iktidarın kendisi de vurmaya başladı.
KABUL ETMİYORUZ
Kürtler, kadınlar, işçiler, yoksullar, muhalifler, ezilenler söz konusu olduğunda ikili bir hukuk ayrımına giden bu yargı sistemi ortadan kalkmadan neye imza atsanız da neye taraf olsanız da Türkiye’nin ulusal ve uluslararası itibarını düzeltmek mümkün olmayacak. Önce var olan hukuku, yasal gereklilikleri, verilen kararları uygulamadan ne bizleri ne de burada kendi faydasına işler yapmanızı bekleyen halkı kandıramazsınız. Ancak ve ancak iktidarın, yandaşların, kendi cepleri ve etrafları dolsun diye sizlere işmar edilmiş sözleşmeleri oylatır, rant ve menfaatler dağıtarak güç devşirmeye çalışırsınız. Bizler halkın faydasına olmayan hiçbir sözleşmeyi, kanunu ve uygulamayı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.”