ANKARA - Tutuklu siyasetçi Günay Kubilay, Kobanê Davası’nın hukuksal bir seçenek değil siyasal bir tercih olduğunu belirterek, "Verili Türkiye’de, yargıya yön veren fiil odaklı değil, fail odaklı bir mantalitedir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle yargılandığı Kobanê Davası’nın 40’ıncı duruşmasının üçüncü oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda görülüyor.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuklu siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Ayşe Yağcı, Ayla Akat, Zeynep Kahraman, Alp Altınörs, Nazmi Gür, Günay Kubilay katıldı. Tutuklu Meryem Adıbelli, ise tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
'YGC İLE NE KADAR ÖVÜNSENİZ AZDIR'
Duruşmada savunma yapan siyasetçi Günay Kubilay, Kobanê Davası’nın gelişim sürecini ve gelinen aşamayı anlattı. İstanbul’da gözaltına alınıp getirildiği Ankara’da 8 günlük bir gözaltı süresi sonrası tutuklandığını belirten Kubilay, “Tutuklandıktan sonra Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konulduk. Buraya getirilmemiz bilinçli bir tercihti ve bu daha sonraki süreçte anlaşıldı. Sincan 1 No’lu Cezaevi yeni inşa edilmiş, mimarisi tecritte uygun olarak yeni nesil modern bir hapishane. Ülkeyi açık bir hapishaneye dönüştüren iktidar, böyle bir hapishane ile ne kadar övünse azdır. Uygun bulunduğumuz hücrelerin ilk kurdelelerini kesmek, zemindeki harç attıkları dahil olmak üzere orayı temizlemek bize nasip oldu” dedi.
‘TUTUKLANACAĞIMDAN EMİNDİM’
Kubilay, 37 aydır tutuklu olarak yargılandıklarını belirterek, “Erdoğan’ın AİHM’in Demirtaş hakkında verdiği kararı kabul etmeyeceklerini, yeni hamle ile kararı boşa çıkartacağı yönündeki açıklaması, hukukun ayaklar altına alınacağını gösteriyordu. Bunun için tutuklanacağımdan adım gibi emindim. Yeşil pasaportum olmasına rağmen yurt dışına çıkmadım. Çünkü HDP MYK çağrısı, Kobanê’de IŞİD tarafından muhtemel bir katliamın engellenmesine ilişkindi. Süreci karakterize eden gelişmelere bakıldığında; ilk soruşturmada kovuşturmaya gerek duyulmadı ama altı yıl sonra yapılan demokratik çağrı kriminalize edildi. Bunu izah etmenin olanağı yoktur. Bu dava hukuksal bir seçenek değil siyasal bir tercih olarak ortaya konulmuştur. Dolayısı ile bu dava bir siyasi rövanş amacı ile açılmış sıra dışı politik bir davadır. Bunu izah etmenin olanağı yoktur. Bu dava hukuksal bir seçenek değil siyasal bir tercih olarak ortaya konulmuştur” şeklinde konuştu.
ADİL YARGILANMA HAKKI
Adil yargılanma hakkının fiilin niteliğine, failin kimliğine bakılmaksızın yargılanan her bireyin sahip olduğu bir hak olduğunu söyleyen Kubilay, “İddianamenin kabul edildiği tarihten dokuz ay sonra; o dönem bizi yargılayan mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak; 'Ata Dedeler' çetesi ile ilişkisini çıktığı yönünde iddialar ortaya çıktı. Vaktiyle yargıya yönelik eleştirilerin başında; adaletin cüzdan ile vicdan arasına sıkıştığı gelirdi. Bazı hâkim ve savcıların yargıda rüşvet alması başat bir toplumsal sorun oluyordu. Şimdi ise hukuksal zemin boşluğundan dolayı, yargı çetelerle ile ilişkiler ile doludur. Hukuksuzluktan doğan boşluktan kaynaklı yargıya çeteler nüfus etmiş. Çetelerin yolunu açan siyasi iktidardır. Bu da siyasi iktidarın ayıbıdır” diye konuştu.
‘DAVANIN BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMUŞTUR’
Kubilay, mahkemenin dava kapsamındaki tanıkları taraflar olmadan gizli bir şekilde dinlediğini, bunun da hukuksuz olduğunu söyledi. Kubilay, “Mahkeme kendini savcılığın yerine koyarak tanıkları dinledi. Gizli dinlenen gizli tanık sadece ABC123 değil. Birkaç tanık daha gizli dinlendi. Bakın ilginç olan şey ise gizli tanık ABC123 önce gizli tanık sıfatı ile dinlendi, hemen ardından Merdan Rüştü Ovalıoğlu adı ile açık tanık olarak dinlendi. Bu durum şunu gösteriyor, savcılıktan doğan açıklar, mahkeme heyeti tarafından kapatılıyor. Bu durum savcılık tarafından dinlenen gizli tanıkların yetersizliğinin açık tanık ile desteklenmesi hamlesidir. Davanın bütünlüğü bozulmuştur. Böylece davanın bütününü izleme, görme değerlendirme ve sonuca ulaşma olanağın da ortadan kaldırdı” dedi.
‘MÜŞTEKİLERE SORU SORMA HAKKIMIZ ORTADAN KALDIRILDI’
Kubilay, müştekilerin davadan resmen kaçırıldığını kaydederek, “Müştekiler davadan kaçırılmış, soru sorma hakkımız elimizden alınmıştır. Hata birçok müşteki savunmaya rağmen dinlenmiştir. Bu hususta müştekilere soru sorma yönündeki taleplerimiz de reddedildi. Yine henüz beş kişinin savunmaları dahi alınmamışken, mahkeme heyeti aniden 30 Aralık 2022 de ara karar kurarak, duruşma savcısından mütalaa istedi. Bu yönüyle yargılamaya gölge düşürüldü” diye belirtti.
‘MAHKEME KENDİ TARAFSIZLIĞINA SAHİP ÇIKMAMIŞTIR’
Kubilay, yaşanan olaylardan sorumlu olan kurumların davaya taraf olarak dahil olmalarının hiçbir hukuki kaideyle açıklanamayacağının da altını çizerek, “Şimdi dosyanın tarafları olan kurumlar ile delil toplanıyor. Bu tarz kurumların sanık sandalyesine oturtulması yerine taraf olarak davaya katılmasının hukuken yeri yoktur. Erdoğan’ın seçim meydanlarında kendini mahkeme yerine koyarak, ‘biz görevde olduğumuz süre içerisinde Selo’yu dışarı çıkartmayacağız’ diyerek doğrudan davanın görüldüğü bu mahkemeye müdahale etmesi de ayrı bir hukuksuzluktur. Mahkeme, bu müdahale karşısında bir ara karar dahi alamamış, kendi bağımsızlığına ve tarafsızlığına sahip çıkamamıştır” dedi.
‘BU MÜTALAA HDP’NİN DEĞİL’
Kubilay, savunmasına şöyle devam etti: “Her şeyden önce bu iddianame HDP İddianamesi ya da mütalaası değil. Aslında mütalaada yer alan ifadeler yapılanların PKK KCK tarafından yapıldığını söyleniyor. HDP ise PKK ve KCK’nin faaliyetiymiş gibi gösterilmiştir. Yine legal ve meşru bir parti olan MYK görevi de illegal örgüt üyeliğine dayanak yapılmıştır. Eğer bu mütalaa PKK KCK mütalaası değil de HDP mütalaası olsaydı mütalaaya KCK sözleşmesi ile başlanmaz ve hedeflerine yer verilmezdi. Eğer bu mütalaa HDP mütalaası olsaydı, mütalaa doğrudan HDP tüzüğü ve programı ile başlardır. Eğer bu mütalaa HDP mütalaası olsaydı, davaya konu edilen çağrılar erişimi olmayan ANF sitesinde değil de direk HDP sitesinde alınır iddianame ya da mütalaaya yerleştirilirdi. Bakın beş bin sayfadan fazla olan mütalaa da, HDP’nin Kobanê ile ilgili rolüne sadece üç sayfa ayrılmış. Olaylara HDP açıklamaları ve çağrılarının sebep olduğu bu nedenle HDP çağrılarının olaylarda sorumlu olduğu belirtilmiş ve HDP MYK ve üyelerine kumpas kurulmuştur. HDP MYK üyelerinin illegal örgüt gibi görülmesi, çağrılarının terörize edilmesinden rahatsız olduğumu belirtiyorum. Adil yargılanma hakkı ile bağdaşmaz. Bunu ret ediyorum. HDP legal ve meşru bir partidir. HDP MYK üyesi olmak da meşrudur. MYK çağrısı ise demokratik barışçıl bir çağrıdır.
PEŞİN HÜKÜMLERE DAYALI BİR MÜTALAA
Bu mütalaanın yazarları, siyasi iktidarın yorumlarına ve peşin hükümlerine göre yazmışlardır. Böyle bir yönteme başvurulmasının nedeni, Türkiye’nin 2017’den başkanlık rejimi ile iktidarın tekelleşmesine ve totaliter rejime yönelmesi ile ilişkindir. Bu dönemde yargı bağımsızlığını yitirmekle kalmamış, devletin tüm işleyişini belirleyen yasala ve yönetmelikler devre dışı bırakılmıştır. Bu mütalaa da HDP mütalaası değil. Maddi gerçekliği aydınlatmayı amaçlayan bir kamu davası değil. İktidarın çıkarları doğrultusunda ele alınmış bir metindir. Verili Türkiye’de, yargıya yön veren fiil odaklı değil, fail odaklı bir mantalitedir. Onun için iktidarın belirlediği nesnel düşmana odaklanmak esastır. Kendisi ve rejimi için kimleri ve kimi tehdit olarak görüyorsa; onu hedefine koymaktadır, suçlamaktadır. Bu anlamda delil yoksa da bir şekilde yaratılmaktadır. Muhalifleri etkili politik faktör olmaktan çıkartmaktadır.
Bu tarz yönetimlerde şüpheliyi yargı, nesnel düşmanı ise yargı vasıtasıyla iktidar belirler. Tam da bu nedenle totaliter rejimler düşmansız yaşayamazlar ve nesnel düşmanlar değişen koşullara göre yeniden var edilirler. Bu nedenle bizler siyasi iktidarın direktifi ile hapiste tutulan siyasi rehineleriz.”
Duruşma verilen aranın ardından savunmalarla devam ediyor.