AMED - "Özgürlüğe Çağrı" deklarasyonu imzacılarından DAD Eş Genel Başkanı Musa Kulu, Kürt sorununun muhataplarıyla çözülebileceğini vurgulayarak, bu noktada PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüme dair çabalarını hatırlattı.
Amed’de 29 Ekim’de aralarında siyasi parti, dernek ve kurumların da olduğu 200’e yakın kuruluş, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için “Özgürlüğe Çağrı” deklarasyonunu kamuoyuyla paylaştı. "Özgürlüğe Çağrı" deklerasyonunun imzacıları arasında bulunan Demokratik Alevi Dernekleri’nin (DAD) Eş Genel Başkanı Musa Kulu, deklarasyon ve Abdullah Öcalan'ın çözümdeki rolünü değerlendirdi.
DAD Eş Genel Başkanı Musa Kulu
‘BARIŞ ÇAĞRISI’
Deklerasyonun aynı zamanda bir barış çağrısı olduğunun altını çizen Kulu, 100 yıllık Cumhuriyet’te barış ve demokrasinin olmadığını, sürekli darbelerin, inançların, halkların ve etnik kimliklerin inkârının olduğunu söyledi. İnkar ve asimilasyonla sürdürülen Kürt sorunu, Alevi ya da diğer inançların sorununa 100 yılda çözüm getirilmediğini kaydeden Kulu, “Bu durum ülkede ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak bir ayrıştırmayı getirmiştir. Oysa demokrasi dediğimiz şey, halkların ve inançların kabulüdür. Herhalde bu ülkedeki siyasetçilerin, yöneticilerin ıskaladığı şey de budur. Hal böyle olunca zulme karşı vicdani, ahlaki, politik sorumluluğu olan insanlar, aydınlar özgür yaşamı inşa etmek için bir gayret, bir çaba içerisine giriyor” ifadelerinde bulundu.
'HER KİMLİĞİN KABULU İÇİN İMZA ATTIK'
Kulu, “Kavga, zulüm ve yıkımdan bir şey yaratılamayacağını herkesin bilmesi gerekir. Biz inancımız gereği, mazlumun, mağdurun yanında olmak için bu deklarasyona imza attık. Bu ülkede barış her inancın, her kimliğin kabulüyle, bu hakların yasal güvence altına alınmasıyla mümkün olur. Başka da mümkün olmaz” diye konuştu.
KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜK TALEBİ
Emperyal güçlerin Ortadoğu’yu dizayn etme politikalarında Kürt ve Filistin halkının göz ardı edildiğini belirten Kulu, “Hem Filistinlilerin hem Kürtlerin, özgürlük ve hak talepleri yüzyıldır sürüyor. Ancak dünyayı elinde tutan emperyal güçler, Ortadoğu’yu bir deney alanı olarak görmüştür. Sürekli burada kavgalar, çatışmalar çıkararak, dünyaya mesaj vermek istiyor. Bu da Ortadoğu’nun sürekli bir kan ve ölüm alanı olmasına neden oldu. Bu hakikatle devam ettiğimizde son Hamas-İsrail çatışması emperyal güçlerin gelecek ile ilgili kurdukları yeni bir dizaynı harekete geçirmek için bir bahanedir. Hamas’ın İsrail’e saldırması bahane edilerek; Üçüncü Dünya Savaşı yapılıyor. Buradan baktığımızda Ortadoğu halkları, Türkiye ve devletli yapıların hepsinin şunu bilmesi gerekiyor; Esas merkez İngiltere, Amerika ve AB, diğer tarafta Hindistan, Çin, Rusya, tüm güçler alan kapma, güç gösterisiyle kendini hakim kılmak için bir denge savaşı veriyor. Bunu da halkları birbirine kırdırarak yapıyor. Filistin-İsrail halklarını, Türkleri- Kürtleri bir birine, Arapları, Hinduları, Pakistanlıları birbirine kırdırarak hem ürettiği silahı satma, hem kurguladığı projeyi hayata geçirmek istiyorlar” dedi.
‘RIZA ANAYASASI OLUŞMALI’
Türkiye’de barış ve kardeşliğin sağlanması için Kürt sorununun çözümünün yanı sıra her halkın, her inancın hakkının anayasal güvenceye alınması gerektiğini ifade eden Kulu, “İnkarla, imhayla, asimilasyonla yüzyıldır süren bu projenin yeni yüzyılda hayat bulma şansı yok. Eğer bu zihniyet asimilasyon, yok etme, imha ile uğraşırsa bu yeniden sorun üretmek demektir. Bu Türkiye’nin de Kürtlerin de çıkarına değil. Bu anlamıyla demokrasi dediğimiz şey bir birey dahi olsa hakkının teslim edildiği, güvence altına alındığı bir sözleşmeyle mümkün olacaktır. Bu ülkenin dörtte bir nüfusuna sahip olan Kürtlerin kimliksiz, dilsiz bırakılması, Alevilerin inkarı, diğer halkların varlığının kabul edilmemesi bu ülkede demokrasi önündeki en büyük engeldir. Bu ülke demokrasi ile buluşmak istiyorsa, ülkenin ekonomisinin savaşa, mermiye harcanması istenmiyorsa yapılacak tek şey oturup karşılıklı halkların, inançların hakkını yeni bir rıza anayasası ile güvence altına almaktır” şeklinde konuştu.
‘KÜRT SORUNU TARAFLARYILA ÇÖZÜLÜR’
Kürt sorununun ancak sorunun tarafları ile çözülebileceğini söyleyen Kulu, imha ve inkar siyasetiyle herhangi bir sorunun çözüme kavuşturulamayacağına vurgu yaptı. Kulu, “Aslında Türk’ün mutlu olabilmesi için diğer halkların hakkının verilmesi lazım. Sistem tekçi, inkarcıysa diğer halkları zehirleyerek, karşıtlık oluşturarak iktidarını sürdürmek ister. Bu Türkiye’de yaşayan hiçbir halkın yararına değildir. Çünkü savaşa, zulme, ayrılan her şey bu toplumu ayrıştırarak, ekonomiyi dibe vurdurtarak insanları açlığa, sefalete ve düşmanlığa götürür” ifadesinde bulundu.
‘TÜRKİYE KENDİ YASALARINI İHLAL EDİYOR’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alınamama durumu ve bunun halklara yansımalarına dikkat çeken Kulu, “Cezaevinde herhangi birinin ne kadar hakkı varsa Abdullah Öcalan’ın da o kadar hakkı vardır. Bu hakkı teslim etmek zorundasınız. Bu yasaların emrettiği şeydir. Kabul edersiniz etmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz Sayın Abdullah Öcalan, Ortadoğu’da şimdiye kadar kendi fikirleriyle, paradigmalarıyla topluma bir yön vermiştir. Türkiye’de bundan 10-15 sene önce ‘Abdullah Öcalan İrademdir’ diye imza atarak, devlete bir mesaj verilmek istendi. Şimdi herkes yasanın emrettiği şekilde cezayı alır ama bunu eziyete çevirdiğinizde orada ahlak ve yasa kalmaz. Bu ülkede Türk’ün de Arap’ın da Kürt’ünde huzur içinde ‘artık barışa gidiyoruz, bu kavga bitecek’ dediği bir süreç yaşandı. Bunun Türkiye’deki ekonomiye, kardeşliğe, insanların birbiriyle konuşmasına etkisini gördük. Bugün İmralı’nın kapılarının kapatılması gazetecilerin, aydınların cezaevine alınması, susturulması bu ülkenin hayrına değil” diye belirtti.
‘ÖCALAN KONUŞTUĞUNDA ÜLKE RAHATLADI’
Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı süreçlere değinen Kulu, Abdullah Öcalan’ın çözüme ilişkin ifadelerini hatırlattı. Kulu, şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan konuşursa Türkiye’nin kafasındaki kurgu, yanılgı, endişe de ortadan kalkar. Bu durum Türkiye’de Kürt’ün, Türk’ün düşman değil, kardeş olma imkanına yol açabilir. Ülkenin ekonomik, ruhsal ve fiziksel olarak kendisini yenileme imkan ve olanağı da sağlanır. Bunu yapmadığınız sürece bu sorunu biraz daha kangren haline getirirsiniz. İmralı’nın kapılarının kapatılması ekonomik olarak, siyasi olarak, beraber yaşama arzusunu sürekli sıkıntıya sokan, zarar veren şeydir. Abdullah Öcalan konuştuğunda, Türkiye’de hiçbir şey yıkılmadı, her şey rahatladı. Demek ki siz inkâr ve zorbalıkla hiçbir şeyi düzeltmiyorsunuz. Esas olan hakkını teslim ederek, bu ülkede barışa, kardeşliğe, demokrasiye katkı sunacak her sesin toplum tarafından işitilmesini sağlamaktır. Onun için Abdullah Öcalan şahsında bütün ülke tecrit altında, aydını, gazetecisi, tecrit altında. Bu ülkede barışı, kardeşliği, demokrasiyi yaşamak, hissetmek, özümsemek ve yaşamımızı rıza, kardeşlik düzeyine çıkarmak, ülkeyi gül bahçesine çevirmek mümkündür.”
MA / Müjdat Can