İSTANBUL - "Barışa Çağrı" deklarasyonunun sahiplenmesi gerektiğini vurgulayan Şanar Yurdatapan, “İzolasyon kalkarsa Abdullah Öcalan’ın ne demek istediğini herkes duyacak. Bırakın biz de duyalım. Bundan ne korkuyorsunuz?” dedi.
İstanbul'da aralarında siyasetçi, akademisyen, aydın, yazar ve gazetecilerin de olduğu 78 isim, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl temelde çözümü için 28 Ekim’de bir araya gelerek, imzacısı oldukları “Barışa Çağrı” başlıklı deklarasyonu kamuoyuna duyurdu. Deklarasyonda, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için çağrı yapıldı.
Açıklanan deklarasyonda imzası bulunan isimlerden biri de müzisyen ve insan hakları savunucusu Şanar Yurdatapan oldu. Yurdatapan, deklarasyonun içeriği ve amacına dair Mezopotamya Ajansı'na (MA) konuştu.
‘KÜRT SORUNU DEĞİL TÜRK SORUNU’
Yurdatapan, Kürt sorununun devlet tarafından bilinçli olarak yaratıldığına işaret ederek, sorunun “Türk sorunu” olarak tanımlanmasının daha doğru olacağını söyledi. Yurdatapan, “Çünkü Türkler Malazgirt’e gelmeden yüzyıllar öncesinde Kürtler zaten orada yaşıyordu. Bunun neresi sorun? Bu her zaman için Türkiye’de bir sorun oldu. Devletin bilinçli olarak yarattığı tartışmalı bir sorun ve bu yüzden de ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ sözünün aksine yurtta hiçbir zaman sulh oluşamadı” dedi.
KÜRTLER OY VERMEYİNCE…
Kürt sorununun çözümüne ilişkin en önemli adımın 2013-2015 yılları arası atıldığına dikkat çeken Yurdatapan, “Kısa bir dönemde olsa insanlara mutluluk veren önemli bir süreçti. Kötü günlerin geride kalacağı barışın geleceğine dair büyük bir umut yaratılmıştı. Ama velakin Kürtler Erdoğan’a oy vermeyince işler tersine döndü ve o günden bu yana baskı devam ediyor. İyice edepsizliği ele aldılar. Çünkü bunun adı edepsizlikten başka bir şey değil. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine daha en başta kayyımla başka belediye başkanları atadılar. Sonrasında parti kapatma tehlikesi ortaya çıktı. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve seçilmiş belediye başkanlarının cezaevine girmesiyle devam eden süreç hala devam ediyor” diye belirtti.
DEKLARASYONUN ÖNEMİ
28 Ekim’de açıkladıkları deklarasyonun çözüme cevap olabilmek adına ortaya çıktığını söyleyen Yurdatapan, bu anlamda büyük bir anlam taşıdığının altını çizdi. Yurdatapan, “Açıklanan deklarasyon, Kürt halkının üzerindeki sosyal, ekonomik baskıların kaldırılması ve özellikle de örgütlenme ve ifade özgürlüklerinin amasız fakatsız sağlanmasını isteyen bir deklarasyon. Bu tür deklarasyonlar uzun yıllardır yapıla geliyor ancak bu deklarasyon içerisinde bulunduğumuz anın özetlenmesi ve konuyu iç barış üzerinde yoğunlaştırması için önemli bir basamak. Bu deklarasyonu sadece duyurmak yetmez, içeriğini hayatın her alanında gerçekleştirmek için toplumsal baskı oluşturmak zorundayız. Sivil toplum olarak da Kürt siyaseti olarak da bunların üzerine gitmeli ve her somut olayda tekrar tekrar deklarasyonun maddelerini ve ne gerektirdiğinin üstüne basa basa tekrarlamak onu canlı tutmak anlamına gelir” ifadelerini kullandı.
‘İZOLASYON İNSANLIK SUÇU’
Metindeki bir diğer önemli gündem olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecride de değinen Yurdatapan, Kürt sorununda demokratik çözüm ve kalıcı barışın yolunun tecridin kaldırılmasından geçtiğine işaret etti. Yurdatapan, şöyle devam etti: “İzolasyonun amacı ne? Öcalan’ın ne demek istediğini kimse duymasın. Biz duymayalım ve anlamayalım. İzolasyon kalkarsa devletin palavraları ortadan kalkacak. Öcalan’ın ne demek istediğini herkes açıkça görecek ve duyacak. Bırakın biz de duyalım bakalım ne diyormuş. Bundan ne korkuyorsunuz? Devletin böyle bir şey yapması zaten başlı başına bir insanlık suçu. Bu nedenle deklarasyonun önemli parçalarından bir tanesi de tabi ki izolasyona son verilmesiydi.”
DEKLARASYONU SAHİPLENME ÇAĞRISI
Yurdatapan, Kürt sorununun çözümünü isteyen tüm muhalif kesimlerin deklarasyonu sahiplenmesi gerektiğinin altını çizerek, “Bu mümkün mü? Evet, mümkün. Kolay mı? Değil, ama yapmalıyız” diye kaydetti.
MA / İbrahim Irmak