İSTANBUL - 32 aydır haber alınamayan Abdullah Öcalan için BM İnsan Hakları Komitesi’nin verdiği “tedbir” kararının üzerinden bir yılı aşkın zaman geçmesine rağmen Türkiye hala bir adım atmış değil.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 32 aydır haber alınamıyor. Aile ve avukat görüş hakkı “disiplin cezaları” ileri sürülerek engellenirken, telefon hakkı gibi iletişim hakları da askıya alınmış durumda.
Avukatları müvekkilleri Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit ve haber alınamama halini iç hukuk yollarının yanı sıra uluslararası hukuk ve kuruluşların gündemine de taşıdı. Bu konuda farklı tarihlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler’in (BM) çeşitli birimlerine başvurular yapıldı.
Bu başvurulardan biri de BM İnsan Hakları Komitesi’ne 29 Temmuz 2022 tarihinde yapılan başvuru oldu. Hem Abdullah Öcalan hem de İmralı’da bulunan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için BM’nin bu birimine avukatlar ilk kez başvurdu. Bu başvurunun önemini, BM İnsan Hakları Komitesi’nin başvuruya verdiği yanıt ve etkileri/sonuçlarını 6 soruda derledik.
Avukatları Abdullah Öcalan için hangi taleplerle BM İnsan Hakları Komitesi’ne başvurdu?
25 Mart 2021 tarihli telefon görüşmesinden sonra Abdullah Öcalan ve yanındaki diğer tutsaklardan hiçbir şekilde haber alınamaması ve telefon ve mektupla iletişim hakkının da engellenmesi üzerine, avukatları iç hukuktaki mekanizmalardan sonuç alamayınca BM İnsan Hakları Komitesi’ne esas hakkındaki taleplerin yanı sıra Komite’nin İç Tüzüğü’nün 92. maddesi uyarınca tutsakların maruz kaldıkları incommunicado (dış dünyadan tamamen iletişimsiz halde) tutukluluk haline son verilerek ziyaret haklarının sağlanması için müvekkilleri adına tedbir talepli başvuru yaptı.
Komitenin Abdullah Öcalan ile ilgili verdiği karar nedir?
Komite, bu talebi kabul etmiş ve başvurucuların kendi seçecekleri bir avukata derhal ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın erişim sağlanması talebini 6 Eylül 2022 tarihinde Türkiye hükümetine iletti. Bu konuda bir gelişmenin olmaması üzerine Komite kararını, 19 Ocak 2023 tarihinde de tekrar hatırlattı. Bu kararın gereğinin yapılması için avukatlar hem İnfaz Hakimliği nezdinde girişimlerde bulunmuş hem de Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Ancak kararın gereği aradan bir yılı aşkın süre geçmesine rağmen yerine getirilmedi.
“Tedbir” kararı ne anlama geliyor, hangi durumlarda uygulanıyor?
Bireysel bir başvurunun ele alınması sürecinin parçası olarak, iddia olunan ihlalin mağdur veya mağdurlarının, başvuru görüşülmekte iken, geri döndürülmesi imkansız zararlara maruz kalmamaları için taraf devletin yapma ya da yapmama şeklinde Komite tarafından belli bir eyleme davet edilmesi prosedürüdür.
Kişi kötü muamele riski altında bulunduğu durumlarda tedbir talebi bu riskin ortadan kalkması için var olan bir mekanizmadır. Komite, taraf devletten başvurucu için geri döndürülemez zararlara yol açması muhtemel edimleri engellemek üzere tedbir alınmasını talep edebilir. Komite başvurucunun ileri sürdüğü talebin haklı olduğunu düşünürse, ilgili devletten başvurucunun haklarını koruyacak uygun geçici tedbirleri almasını ister. Ancak Komitenin, devletten geçici tedbir uygulanmasını istemiş olması başvurunun esasına ilişkin bir tespit anlamına gelmiyor. Komite başvurunun esasını inceleyip ayrıca kararını verecek.
Bu karar Türkiye için bağlayıcı mı ya da Türkiye bu karara uymak zorunda mı?
Komitenin bireysel başvuru alma yetkisi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin (UMSHS) bir uzantısı olarak sözleşmeye ek ihtiyari protokolde düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kabul ve tevdi ile UMSHS 23 Aralık 2003, İhtiyari Protokol 24 Kasım 2006 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş ve bağlayıcılık kazanmıştır. Bu yönüyle uluslararası hukuk bağlamında Komitenin yetkisini kabul eden Türkiye için bu karar bağlayıcıdır ve uyulması zorunluluk arz ediyor. Karara uyulmaması belli bazı yaptırım prosedürlerini gündeme getirecektir.
Bu karara rağmen mevcut tutulma halinin devam etmesi hukuken mümkün mü?
Bu kararın gereğinin yapılarak İmralı’da tutulan tutsakların kararda belirtildiği gibi kendi seçecekleri bir avukata derhal ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın görüşmeleri sağlanmalıdır. Zira Komite kararlarının bağlayıcılık özelliği bunu gerektiriyor. Bu husus Türkiye için her şeyden önce anayasal zorunluluk durumundadır. Böylesi bir temas, tecrit olgusunu ortadan kaldırmamakla birlikte incommunicado tutulma halinin son bulması sonucunu doğuracaktır.
Bu karara uyulmaması ve mevcut uygulamada ısrar edilmesinin uluslararası hukukta doğurabileceği sonuçlar nelerdir?
Bir geçici tedbir talebine uyulmaması durumunda, Komite işlevini yerine getirememiş olacak ve bireysel şikayet usulü anlamsız kalacaktır. Komite, var olan ihlalin ortadan kaldırılması için genel taraf devlet temsilcileri ile takvime dayalı takip toplantıları yapması dışında, ilgili taraf devletin topraklarına ziyaret ayarlamaya çalışır. Yanıt verilmemesi ve/veya taraf devletin işbirliğinden kaçınması durumu, Komitenin periyodik olarak hazırladığı raporlarda yayınlanır. Bu raporlar Birleşmiş Milletler bünyesinde bir kısım mekanizmalara sunuluyor. Böylesi bir durum taraf devletin insan hakları karnesinde belirleyici bir referans olarak yer alır. Bu durum ciddi bir yaptırım niteliği taşıyor. İhlallerin tescillenmesi, kayıt altına alınması uluslararası alanda ilgili tarafların bilgisine sunulması diplomatik baskı için de ucu açık ihtimallere kapı aralıyor.
MA/ Diren Yurtsever