ANKARA- Kobanê Davası kapsamında yargılanan tutuklu siyasetçi Bülent Parmaksız’ın avukatı Gülizar Tuncer, “IŞİD vahşetine karşı çıkmak suç olamaz. Ben de hukukun olmadığı bir yerde hukuki savunma yapmıyorum. Sizden de herhangi bir talepte bulunmuyorum” sözleriyle tepki gösterdi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu olmak üzere 108 siyasetçinin 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle yargılandığı Kobanê Davası’nın 39’uncu duruşmasının beşinci oturumu Sincan Kapalı Cezaevi’nde bulunan duruşma salonunda Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülmeye devam etti. Bugün ki oturumda müdavi avukatları savuma yaptı.
Duruşmaya, tutuklu siyasetçi Bülent Parmaksız ile avukatları Gülşen Uzuner salonda, bir diğer sanık avukat Gülizar Tuncer ise İstanbul’da Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
‘SORUŞTURMANIN ŞEKLİ ZAMAN İÇERİSİNDE DEĞİŞTİ’
Duruşma, sanık avukatı Gülşen Uzuner’in savunmaları ile başladı. Uzuner, müvekkili olan Bülent Parmaksız hakkında 2014’te bir soruşturmanın açıldığını, müvekkilin konuya ilişkin İstanbul’da ifade verdiğini fakat aradan geçen altı yıldan sonra soruşturmanın şeklinin değiştirilmesi ile müvekkili hakkında daha sonra yakalama kararının çıkartılıp, müvekkilin tutuklandığını kaydetti. Uzuner, duruşmaya dair ise, tanıkların dinlenme usulü başta olmak üzere; usul yönünde birçok usulsüzlüğün yaşandığını belirtti. Uzuner, “Totalde yakalayamadığımız bir dava süreci ile karşı karşıyayız” diye belirtti.
‘TANIKLAR MAHKEMENİN TANIĞIYMIŞ GİBİ…’
Mahkemenin ilerleyişi açısında ve sorgu sürecinde de sorunların yaşandığını kaydeden Uzuner, özellikle gizli ve açık tanıkların taraflar olmadan hem de hafta sonunda mahkeme heyetince dinlendiğini, belirtti. Ceza yargılamasında tüm araçların yargı makamında olduğunu ancak yargı makamının bu davada bir denge kuramadığını belirtti. Uzuner, “Sanki tanıklar mahkemenin tanığıymış gibi dinlenildi” diye belirtti.
‘TARTIŞMAMIZ GEREKEN YER ŞİDDET VAR MI YOK MU?
Uzuner esasa ilişkin olarak, müvekkili Parmaksız’ın mütalaada HDP MYK olmasında kaynaklı yaşanan 6-8 Ekim olaylarında sorumluluğunun bulunduğunu belirterek HDP MYK tarafından atılan ve suçlama konusu olan tweete ilişkin şunları söyledi: “Siyasi partiler bir çıkarın temsilcileridir. Dolayısı ile siz çıkarlarınızı doğru temsil edemezseniz başarısız olursunuz. Burada HDP’nin siyasal parti olmasında kaynaklı bir baskı grubu olarak siyaset yaptığını düşünüyoruz. Burada tartışmamız gereken şey; şiddet çağrısı var mı yok mu? Şimdi burada şiddette çağrı, söz konusu değildir. Tweetlerde böyle bir husus yok. Bu husus çeşitli kurumlara ve halklara IŞİD vahşetine karşı çağrı yapılan çağrı tweetleridir. Bakın savcı mütalaada, daha önce Murat Karayılan tarafında yapılan çağrılarla HDP MYK çağrısını ilişkilendirilmeye çalışılmış. ‘Karayılan’da bu çağrıyı yapmıştı’ şeklinde bir kronoloji yapılmaya çalışılmış. Dolaysı ile savcı mütalaada, ‘HDP’nin çağrısı şiddet içermezse de aslında ‘şiddete içkindir’ tespitini yapmış” dedi.
‘EYLEMLER ŞİDDET ÇAĞRISI İLE Mİ BAŞLADI?’
Uzuner devamla, “Eylemler şiddet çağrısı ile mi başladı? Sorusunu sorarak, savcının olayı bu yönüyle tartışmadığını, sanki öyleymiş gibi davrandığına dikkat çekti. Uzuner, savcı, suçun unsurlarının gerçekleşmesi açısından bunu tartışması gerekir. Yani düşünsel değerlendirmesi bunun üzerinedir. Mütalaa da deniliyor ki, ‘bu bir şiddet çağrısıdır.” Şimdi biz sürece baktığımızda, aslında müdahalenin niteliğinin şiddetlenmesi sonrası olaylar şiddetleniyor. Ama savcı utanarak, bize şunu söylemiyor, bu şiddet olayları çağrı ile birlikte mi başladı ya da hazırlık böyle miydi? Bakın burada düşünsel genellemeler var. Bu hususta manipülatif şeyler var. Çağrının yarattığı etkinin değerlendirilmesi açısından müvekkil aleyhine şekillenen bir husus olmadığını düşünüyoruz. Mütalaanın ve iddianamenin sistematiği, talimatın olduğu ve bunun iki tanık ifadesiyle sağlanmaya çalıştığını görüyoruz” dedi.
‘SAVCI SUÇUN MADDİ UNSURLARINI OLUŞTURAMAMIŞ’
Uzuner, savcının iddianamede suçun manevi unsurlarını oluşturamadığını, tarih ve içerik gözetmeden, suç konusu olayları siyasi konjonktürü dikkate almadan ve bugünün koşullarında o dönemi okumaya çalıştığını belirtti. Uzuner, “Bu kötü bir okumadır” dedi. Uzuner, ayrıca o dönemde yaşanan olayların devletin otoritesini zayıflatmaya elverişli olaylar olmadığını da belirterek ayrıca ayaklanma çağrısının bir tweetle yapılanacağına da dikkat çekti.
‘TANIKLAR SOMUTAŞTIRMADA SORUN YAŞADI’
Tanıkların somut görgüye dayalı tanıklıklarının olmadığını da sözlerine ekleyen Uzuner, tanıkların genel anlamda somutlaştırmada sorun yaşadıklarını, müvekkile ilişkin genel ifadelerde bulunduklarını söyledi. Uzuner, tanıkların müvekkil hakkında HDP MYK yapısından kaynaklı KCK’nin ‘serhildan’ çağrısını anlayamayacak durumda birileri olmadığını, müvekkilimin bilgisayarında farklı örgütlere ait fotoğraflarının bulunduğunu ayrıca evinde farklı kitapların çıktığı yönünde genel ifadelerde bulunduklarını söyledi. Uzuner, ayrıca mütalaada ayrıca müvekkilin 26 Eylül de yapılan sınır nöbetinde çeşitli konuşmaların olduğunu ancak müvekkilin herhangi bir konuşma yapmadığını, sınır nöbetinde talimatların alındığı yönünde ifadeler de var” dedi.
‘MÜVEKKİL ŞERİK Mİ, FAİL Mİ, AZMETTİRİCİ Mİ?’
Uzuner devamla şu ifadeleri kullandı: “Siyasal bir parti; böylesi bir konjonktür içerisinde bunu söylemek zorunda. Dolayısı ile aksi tüm iddialar cezalandırma amaçlıdır. Bakın iddianame baştan aşağı politik ifadelerle doludur. Şimdi müvekkilim savunmasında kendisinin hangi ekolde olduğunu, durduğu politik düzlemi anlattı. Ama ısrarla talimat aldığı ifade ediliyor. Bakın HDP MYK’nın bu olaylarda dolaylı ya da doğrudan sorumluluğu yok. Müvekkilim Bülent Parmaksız’ında sorumluluğu yok. Şimdi müvekkil bu suçları nasıl işledi? Müvekkil Şerik mi, fail mi, azmettirici mi? Azmettirdiyse hangi araçları kullanmış. Olayların vahamet boyuta ulaşmasında nasıl bir katkısı olmuşun cevabı yok iddianame ve mütalaada. Bunların hiçbir de iddianamede yer almış değil. Dolayısı ile hem usulü hem maddi hukuka ilişkin bir gerçeklik söz konusu değildir. Dolayısıyla müvekkilin tahliyesini tahliye ediyorum.”
‘BİR İNSAN 37 KEZ AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBET CEZASI İLE YARGILANAMAZ’
Uzuner’in ardından söz alan bir diğer müdafi avukatı Gülizar Tuncer, ise Bülent Parmaksız ile üniversite yıllarına dayalı bir tanıklığının olduğunu, Parmaksız’ın inandığı dünya görüşünden kaynaklı inandığını yapan bir sosyalist olduğunu söyleyerek, “Bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz? Bülent Parmaksız 90’lı yıllarda Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılandı. Çok ağır fiziki işkencelere maruz kaldı sonrasında uyduruk deliller ile mahkûm edildi. Aradan yıllar geçti 2013 yılında ise Türkiye Devrim Partisi kurmaktan kaynaklı tekrar yargılandı. Şimdi ise PKK KCK üst düzey örgüt üyesi olmaktan hakkında binlerce yıl hapis cezası isteniyor ve bu kapsamda yargılanıyor. Hem de hakkında 37 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor. Bakın bir insan 37 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası alamaz. Bir insan binlerce yıl ile yargılanamaz. Böylesi bir ceza istemenin karşılığı yok. İşte güya dava sanıkları korkutulmaya yıldırılmaya çalışılıyor. Boş işler bunlar. Bunların hiçbir karşılığı yok. Bu sanıklar; istenilen cezalarla korkutulacak insanlar değil” dedi.
‘SİZE KALAN TEK ŞEY GÖSTERMELİK BİR CEZA’
Tuncer devamında mahkeme heyetine seslenerek, “Bu nasıl bir nefret, bu nasıl bir düşmanlık? Bakın bu davadaki sanıklara karşı bir linç kampanyası sürüyor. Cumhurbaşkanından başlayarak İç İşleri Bakanı’na kadar bir linç kampanyası yürütülüyor. Hepsi bir kampanya başlattı. ‘Katildiler dediler bu siyasi parti yöneticilerine. Mahkûm ettiler zaten. Şu an size kalan sadece göstermelik bir ceza” şeklinde ifadeler kullandı.
‘İNSANLAR YARIN NEYİN SUÇ OLACAĞINI BİLEMİYOR’
Tuncer, Şimdi Bülent Parmaksız Türkiye Devrim Partisi yöneticisi mi yoksa PKK KCK yöneticisi mi? Diye sorarak konuşmasını şöyle sürdürdü; “12 Eylül faşizm koşullarında bile o subaylar, yasal düzenlemelere uygun hareket etmeye çalışıyorlardı. Belli bir kural ve kriter çerçevesinde davranıyorlardı. Yani o dönemin askeri yargıtayı; işkence altında alınan ifadenin delil olamayacağına hükmetmişti. Şimdi bir gizli tanığın söyledikleri hükme esas alınıyor. Öyle bir noktaya gelindi ki, bir cenaze törenine katılmak bile 302 bağlamında değerlendiriliyor. Bugünün en önemli özelliği kuralsızlık ve keyfilik. Altı yıl önce suç olamayan bugün suç olabiliyor. Yine İnsanlar yarın neyin suç olacaklarını bilemeyecek duruma gelmişler. Böyle bir hukuk işleyişi var. Resmî ideoloji karşısında konumlanan herkesin suçlu olduğunu gördük ama artık hepsi düşman olarak tanımlanıyor. Şimdi siyasi iktidar ne diyorsa, yargı kurumları da resmî ideolojinin karşısında yer alanlara düşmanlık üzerinde yaklaşıyor. Yargının kendisi artık insanlara bir tehdit olmuş durumda” diye belirtti.
‘HUKUKUN OLMADIĞI YERDE HUKUKİ SAVUNMA YAPMAK ABES OLMAZ MI?’
Davaya ilişkin olarak AİHM’nin Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında verdiği kararları uygulanmadığını söyleyen Tuncer, son olarak şunları söyledi: “Parmaksız ile ilgili benim söyleyeceğim bir şey yok. Meslektaşım söylenmesi gerekenleri söyledi. Şimdi ben böyle bir yargılamada hukuku nasıl tartışayım. Hukukun olmadığı bir yerde benim hukuki savunma yapmam çok abes olmaz mı? Ben bütün hukuksuzluklar karşısında hukuki anlamda bir savunma yapamıyorum.
SON SÖZÜM: SİZDEN BİR TALEPTE BULUNMUYORUM
Son sözlerim şunlar, IŞİD vahşetine karşı çıkarak Kobanê direnişine katılanları saygı ile anıyorum. Onlar sadece Kürtler için değil, tüm halkların özgürlüğü için mücadele etti. IŞİD vahşetine karşı çıkmak suç olamaz. Tekrar söylüyorum; ben de tüm bu nedenlerle hukuki bir savunma ayrıntılı bir savunma yapmıyorum ve sizden de herhangi bir talepte bulunamıyorum. Teşekkür ediyorum.”
Mahkeme heyeti, duruşmaya Pazartesi saat 11.00'e kadar ara verdi.