ANKARA- Kürt sorununda savaş politikaları terk edilmeden ‘rasyonel bir ekonomik zemin’ yaratılamayacağına vurgu yapan HEDEP’li Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, “Demokrasi, özgürlük, adalet ve barışı da ekonomi ile birlikte tartışmalıyız. Çünkü ‘Yeni Yaşam Ekonomisi’ bu şekilde ortaya çıkabilir” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülüyor. Görüşmelerde söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, yapılan bütçelerde rakamın günden güne büyüdüğünü ancak Türkiye halkların ödediği maliyetin de arttığını anımsattı. Bu nedenle sundukları “Emekçi Halkın Bütçesi” tekliflerinin güçlü bir biçimde savunulması gerektiğini belirten Sayyiğit, bunu halklara borç bildiklerini kaydetti.
‘BUHRAN AKP’NİN TERCİHİ’
Sayyiğit devamla, “Bugün yaşanan ekonomik buhranın, ultra enflasyonun sebebi; AKP’nin tercihleridir. Gelinen aşamada, tüm zamanları aşan çoklu bir krizle karşı karşıyayız. Öyle ki yapısal problemlerin derinleştiği; işsizlik, enflasyon, cari açığın bir dehlize dönüştüğü; bölgesel eşitsizliklerin arttığı bir dönemdeyiz. Siyasi iktidar; ekonomiyi büyüme rakamları ve ihracat oranlarıyla açıklarken halklar açısından durum vahimdir. Neden mi? Çünkü demokrasi tramvayından inilmiş, hukukun üstünlüğü unutulmuş, ‘kurumsal çürüme’ye giden yollar açılmıştır. Rant mekanizması ortaya çıkmıştır. Küçük bir zümreye şatafat düşerken toplumun payına düşen ise yoksullaşma, işsizlik ve enflasyon olmuştur” diye konuştu.
‘ASGARİ ÜCRET İLE BİR TAM ALTIN ALINAMIYOR’
İktidarın hayali bir büyüme satın aldığını ifade eden Sayyiğit, “Topluma enflasyon ve yoksulluğu sattı. Bugün TÜİK rakamlarına göre yıllık enflasyon yüzde 61,53. ENAG’a göre ise yüzde 95,33. Son beş yılda elektrik, doğalgaz ve mutfak tüpü gibi kalemlere yapılan zam oranları yüzde 400’leri aşmış durumda. Ülkeyi gıda enflasyonu konusunda OECD ülkeleri arasında birinci yapan bir AKP gerçekliği var. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 15 bin 660 lira; ama asgari ücret 11 bin 402 lira ve asgari ücretle çalışan emekçi oranı yüzde 40’larda. Emekçinin, işçinin kazandığı paranın değerini bir de şuradan hesaplayın: bugün dolar kuru 28.000 lira, bir tam altın 12.000 lira. Bunlara rağmen siyasi iktidar, halkların geleceğini ve ekonomik refahını kendi siyasi istikbaline kurban etmeyi tercih etmektedir” ifadelerini kullandı.
FATURASI KİME?
AKP’nin krizin faturasını halka kestiğini belirten Sayyiğit, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yüksek vergi oranları ve astronomik zamlarla faturayı emekçi halklara kesmiştir. İçinden geçtiğim çoklu ekonomik krizin mucidi AKP, ama bunu süreklileştiren mekanizma ise kurumsal çöküştür. Çünkü TÜİK başta olmak üzere, Merkez Bankası ve diğer kurumlar kurumsal özerkliklerini kaybetmiş, iktidarın yörüngesine girmişlerdir. Öyle ki TÜİK; iktidarın müdahalesiyle adeta bir AKP verisi tutma kurumuna dönüşmüştür. Özellikle son beş yılda sokakta, pazarda insanlar enflasyonu iliklerine kadar hissederken TÜİK’in rakamları nasıl manipüle ettiği birçok sivil toplum kuruluşunun yaptığı araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. ENAG ve DİSK-AR gibi kuruluşların yaptığı geniş taban araştırmalarına ısrarla TÜİK’in tartışmalı verileri baz alınırken asgari ücret, memur ve emekli maaşları konusunda buna göre belirlenmektedir. Herkes bilir ki çözümün yolu, gerçekle yüzleşmekten geçer.”
DEMOKRASİ VE EKONOMİ İLİŞKİSİ
Sayyiğit, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve getirildiği sırada sarf ettiği, “Rasyonaliteye geri dönmemiz gerek” şeklindeki sözlerine de işaret etti. Sayyiğit, “Genel kanı, demokrasi ile ekonomik gelişmeler arasında ciddi bir bağın olduğu yönünde. İfade ve örgütlenme özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün olduğu ve insan haklarının gözetildiği bir ülke aynı zamanda ekonominin üzerinde büyüyebileceği bir kurumsal zemin oluşturur. Ama ilginç bir şekilde AKP iktidarı; hukukun üstünlüğüne saygı duymadan, güçlü bir erkler ayrımını sağlamadan yabancı yatırımcıya güven vermeye çalışırken yine demokratik değerlere saygı duymadan sivil yeni bir anayasa yapabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla ilk düğmenin nasıl iliklenmesi gerektiğiyle ilgilenmeyen bir Hükümet var karşımızda” diye kaydetti.
‘YENİ YAŞAM EKONOMİSİ’ ÖNERİSİ
Toplumun gözetilmediğini belirten Sayyiğit, “Patronların korunduğu; siyasi sorunlarda güvenlikçi politikaların benimsendiği, işçinin emeğinin ve yoksulun ekmeğinin, ekolojik dengenin unutulduğu bir ekonomi politiği oluşturuldu. Bu nedenle demokrasi, özgürlük, adalet ve barışı da ekonomi ile birlikte tartışmalıyız. Çünkü emekçi halkın bütçesi, yeni yaşam ekonomisi bu şekilde ortaya çıkabilir. Belki Sayın Şimşek, ‘yoktur’ diyerek iktidarın veya devletin bilindik ezber pratiğini ortaya koyacak ama bir Kürt sorunu gerçekliği var bu ülkede. Kürtlerin ekseriyetle yaşadığı kentlerde işsizliğin, yoksulluğun daha fazla olması bir tesadüf olabilir mi? Geçmişten bugüne sıkıyönetim, umumi müfettişlik, köy boşaltma, OHAL ve devam eden kayyım rejimi neden devreye konuldu? Cumhuriyet kurulurken Diyarbakır ilk sıralarda yer alan bir şehirken neden bugün son sıralarda bulunuyor?” diye sordu.
SÜRECİN ETKİLERİNİ ANLATTI
Sayyiğit, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çabaları sonucu başlayan, “Müzakere sürecine” ve etkilerine değindi. Sayyiğit, şöyle devam etti: “Demokratik diyalog ve barış süreciyle herkes güvenlikçi politikaların muhasebesini yapmaya başlamış, bunun topluma ve ülkeye maliyetini sorgulamaya başlamıştı. Kürt sorununun çözülmesiyle ülkenin ekonomik şahlanışı olacağı belirtiliyordu. Ekonomi ve Kürt sorunu arasında doğrudan bağ kuruluyordu. Çözüm sürecinde Maliye Bakanı olan Sayın Şimşek’le bir haberde ‘Huzur olamayan yerde para akışı olmayacak’ diye ifadeler kullandı. Bakan Mehmet Şimşek, sürecin dünyaya örnek olacağını ifade etti. Bakan Eylül 2015’te, ‘Çözüm sürecinin sekteye uğramış olması, potansiyel büyümesini olumsuz etkiler’ tespitini yapıyordu. Bu sözlerden birkaç hafta önce ise dünyanın sayılı ekonomistlerinden Daron Acemoğlu da ‘Çözüm sürecinin bitmesi politik sistem ve ekonomi için felaket olur’ uyarısında bulunuyordu”
RASYNONEL BİR EKONOMİ NASIL MÜMKÜN?
Sayyiğit, sözlerini şöyle noktaladı: “Dolayısıyla siyasi iktidar demokratik değerleri, hukukun üstünlüğünü, barışın erdemini kavrayamadan; Kürt sorununda savaş politikalarını terk etmeden ‘rasyonel bir ekonomik zemin’ yaratamaz. Bölgesel siyasi dengeler ve karşılıklı çıkar politikaları kullanılarak ilerleme kaydedilebilir; ama bunun tabana yayılması kolay olmayacaktır. Sonuç olarak demokrasi ve barış ekonomisi olmadan doğanın, emeğin, esnafın, çiftçinin ve halk sağlığının ekonomisi kurulamaz. Biz HEDEP olarak bunu sadece iktidara da değil, aynı zamanda muhalefete de söylüyoruz. Çünkü Kürt sorunu çözülmedikçe ve demokrasi özümsenmedikçe Hükümet’in büyük bir maharetle her defasında ekonomik performana odaklanmayı perdeleyebileceğini gördük, görüyoruz.”