AMED - Özgür Basın emekçileri, KHK ile çalıştıkları basın kurumlarına mühür vurulmasına rağmen 7 yıldır aralıksız bir şekilde hakikatleri topluma ulaştırmayı sürdürüyor. DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, "Güçlü bir dayanışma ağı örülürse bu baskı rejimi boşa çıkarılabilir” dedi.
Ülkede 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen askeri kalkışmanın ardından ilan edilen ve 3’er ay aralıklarla 7 kez uzatılan Olağanüstü Hal (OHAL), 17 Temmuz 2018’de sona erdi. Ancak uygumaları halen devam ediyor. OHAL kapsamında 36 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. "Cemaatle mücadele" adı altında çıkarılan KHK'lilerin ilk hedef ise, Kürtler ve muhalif kesimler oldu. 667 sayılı KHK ile kamu kuruluşları, 668 sayılı KHK ile de Özgür Basın hedef alındı.
KÜRT BASINI HEDEF ALINDI
Darbe girişiminden 12 gün sonra çıkarılan 668 sayılı KHK ile 18 televizyon, 3 haber ajansı, 23 radyo, 45 gazete, 15 dergi, 29 yayınevi ve dağıtım kanalı kapatıldı. Kapatılan televizyonlar arasında İMC TV, Hayat’ın Sesi TV, Özgür Gün TV, Jiyan TV, Azadi TV, Denge TV, Van TV, Van Genç TV, TV 10, Mezopotamya TV, Birlik Medya TV ile Zarok TV de bulunuyordu. Basına yönelik ikinci kararname ise 29 Ekim’deki 675 sayılı kararname oldu. Bu kararname ile Dicle Haber Ajansı (DİHA), Jin Haber Ajansı (JINHA), Özgür Gündem gazetesi ve Azadiya Welat gazetesinin de aralarında bulunduğu 15 basın yayın kuruluşu kapatıldı.
ARADAN GEÇEN 7 YIL
Özgür ve muhalif basına yönelik baskılar aradan geçen 7 yılda ise aralıksız sürdü. O günden bugüne kapatmalar dışında Özgür Basın’a yönelik internet engellemeleri, gözaltı ve tutuklamalar devam etti. 2022 yılında Amed ve Ankara merkezli yürütülen soruşturmalar kapsamında aralarında Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan’ın da bulunduğu 26 gazeteci tutuklanırken, 2023 yılında yürütülen soruşturmalar kapsamında aralarında DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu’nun da bulunduğu 7 gazeteci tutuklandı. Ancak kapatılma, gözaltı ve tutuklamalara rağmen Özgür Basın emekçileri hakikati topluma ulaştırmaktan geri durmadı.
Dünyada ilk kadın ajansı olan ve 675 sayılı KHK ile kapatılan JINHA’da çalışma yürüten ve şuan JINNEWS’te gazetecilik yapan Habibe Eren ile DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, 7 yıllık süreci değerlendirdi.
‘MÜCADELEYİ BERABERİNDE GETİRDİ’
OHAL ile birlikte gazetecilere yönelik baskıların olağanlaştırıldığını dile getiren gazeteci Eren, “Kapatmalar yetmedi sansür, gözaltı ve baskılar sistematikleşti. Sahada haber takibi yapmak için özel bir çaba sarf etmemiz gerekti. Gazeteciler bu durumdan sadece fiziksel olarak etkilenmedi aynı zamanda toplumun gerçeklere ulaşması da hedef alındı. Bu aynı zamanda büyük bir mücadeleyi de beraberinde getirdi” dedi.
“Erkekler ne der demeden yazıyoruz” sloganıyla yayın hayatına başlayan JİNHA’nın kapatılmasının var olan ataerkil sistemden bağımsız olmadığının altını çizen Eren, “JİNHA, baskı, ötekileştirme ve cinsiyetçi politikalara karşı kadını esas alan, sesini duyuran ve her anlamda güçlendiren yeni bir medya anlayışını cesurca yaşama geçirdi. Bu nedenle sesi kısılmak istendi. Onlarca kez sitesi engellendi, failler tarafından hedef alındı, haberlerimiz yargılama konusu yapıldı. Tacize, tecavüze, hukuksuzluğa maruz kalan kadınların, Kürtlerin ve tüm ötekilerin sesini duyurduğu için hedef alındı. Ancak kadın gazeteciler toplumun sesine kulak vermeye ve hakikatleri duyurmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
BASKI, SANSÜR, GÖZALTI VE TUTUKLAMA
Amed’de 2022 yılında 15 meslektaşıyla tutuklanan ve 13 ay sonra çıkarıldığı ilk mahkemede tahliye olan DFG Eşbaşkanı Serdar Altan ise, gazetecilere yönelik baskı ve sansürün Cumhuriyet’in yüzüncü yılında da devam ettiğini dile getirdi. AKP iktidarı sürecinde baskı, sansür ve zorun arttığını vurgulayan Altan, şöyle dedi: “Artık neredeyse adından dahi söz edilemeyecek bir yasaklı gazetecilik, bitirilmeye çalışılan basından söz ediyoruz. Bu sürecin milatlarından biri de 2016 yılıdır. O dönem ülke bir anda karanlığa gark edildi. Toplum bir bütün olarak soluksuz bırakılmaya çalışıldı. Amaç, daha büyük operasyon ve yönelimlerin yolunu açmak, önünü temizlemekti. Nitekim hemen ardından zaten siyasi alana ve sivil toplum örgütlerine dönük ucu bucağı olmayan operasyonlar başlatıldı ve bu olup biteni yazacak, anlatacak neredeyse tek bir yayın organı bırakılmamıştı.”
‘DİRENEN KÜRT BASIN GERÇEKLİĞİ VAR’
Baskı ve engellemelere rağmen Özgür Basın’ın ayakta kaldığını belirten Altan, “Aradan 7 yıl geçti. O günlerle kıyasladığımızda bugün de benzer bir durum, hatta o dönemi aşan bir baskı politikası görmekteyiz. Son bir buçuk yılda Kürt basınına yönelik birkaç tane büyük operasyon yapıldı ve her seferinde çok sayıda arkadaşımız tutuklanarak, cezaevlerine atıldı. Bugün hala onlarca gazeteci dört duvar arasında ve bunların arasında derneğimizin Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu da var. Son dönemde direk hedef haline getirildi. Baş eğmeyen bir Kürt gazeteciliği gerçeği vardı ve bu ciddi manada onları zorluyordu. Çünkü bu iktidar tek bir muhalif sesin, tek bir ayrı soluğun olmasını istemiyordu. Devasa medya kartelleri, havuz medyasına dahil edilerek etkisiz hale getirildi. Havuza dahil olmak istemeyen gazeteciler ya hapsedildi ya da sürgüne gitmek zorunda kaldı. AKP kendi medyasını oluşturmakla kalmadı, gazeteciliğin canına okudu.”
‘GÜÇLÜ BİR DAYANIŞMA ŞART’
Gazetecilere yönelik baskıların artmasının en önemli nedeninin “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışından kaynaklandığını dile getiren Altan, şöyle devam etti: “Oysaki zamanında güçlü bir duruş sergileyebilmiş olunsaydı belki de bu kadar pervasız bir yönelim olmayacaktı. Ama hala çok geç sayılmaz. Bu gidişattan rahatsız olan tüm çevrelerle güçlü bir dayanışma ağı örülebilinirse bu baskı rejimi boşa çıkarılabilir. Hapisteki gazetecilerin özgürlüğünün anahtarı biraz da bu güçlü dayanışma ve daha gür ses çıkarmaya bağlı. Bunun için bugün daha fazla ses çıkarmak, hukuksuzlukların üzerine daha kararlı gitmek gerekmektedir.”