AMED/ÊLIH - Kayıp yakınları bu haftaki eylemlerinde Lice Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anarak , “Bu dava zaman aşımına bırakılacak bir dava değildir, toplumsal uzlaşma komisyonu ile insan onuruna yakışır şekilde sonuçlanmalı” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” eylemlerinin 768’inci haftasında Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankartı açan aileler, faili meçhul cinayetlerde kaybedilen ve katledilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Açıklamaya kayıp yakınları ve çok sayıda sivil toplum örgütü katıldı.
Bu haftaki eylemde 22-26 Ekim 1993 tarihinde yaşanan Lice Katliamı’nda yaşamını yitiren 17 kişi anılarak, adalet talebi yinelendi.
Açıklama öncesi konuşan İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Yakup Güven, “Cumhuriyetin kuruluşu barış getirmedi, kuruluşundan sonra çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Şeyh Sait ve arkadaşlarının mezar yerleri hala bilinmiyor. Akıbetleri sorulmadı, adalet tesis edilmedi. Devlet özür dilemedi. Yeni bir yüz yılın sorunlar yokmuş gibi davranılarak, inşa edilemeyeceğini herkes biliyor. Yeni bir yüzyıla aynı acılarla girilmesini kayıp olarak görüyoruz. Bu coğrafyada insanların yüz yıllık acıları son bulmalı. Siyasi iktidar olayların üstüne gitmeli. Gerçek bir hesap verilmeli” diye konuştu.
‘FAİLLER YARGILANMALI’
Lice Adalet Arıyor Platformu Sözcüsü Şiyar Kaymaz, geçen 30 yılda da mücadele etmeye devam edeceklerini vurguladı. Faillerin cezasız kaldığını kaydeden Kaymaz, “6’sı çocuk, 3’ü kadın 17 insan yaşamını yitirdi. Hukuki olmayan süreçler geçirdik, mağdur aileler her türlü adımı atmaya çalıştık. 30 yıl geçti zaman aşımı ile bu dava düştü. Kanun yürütücüler geçmişte yaşanan katliamlara sessiz kalmasalardı bugün Gazze’de, Rojava’da yaşanan katliamlar gerçekleşmezdi. Rahat rahat hastaneler bombalanmazdı. Bu sessizlik yeni katliamları getiriyor. Lice Katliamı davası 22 Ekim itibariyle zaman aşımına bırakıldı. Bu dava zaman aşımına bırakılacak bir dava değildir, toplumsal uzlaşma komisyonu ile insan onuruna yakışır şekilde sonuçlanmalı. Failler yargılanmalı, kayıp yakınlarının talepleri yerine getirilmeli” dedi.
Lice Katliamı’nın hikayesini İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş okudu.
30 YIL SONRA DAVA DÜŞTÜ
Olayla ilgili soruşturmanın 1993 yılında başlatıldığını ve 20 yıl sonra tamamlandığını belirten Demirtaş, “Dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın sanık olduğu kamu davasının yargılamasına başlanır fakat; iki sanıkta hiçbir zaman tutuklanmaz, haklarında adli kontrol hükümleri dahi uygulanmaz. Katliamdan 30 yıl sonra iki sanığın da ölmüş olması sebebiyle dava hakkında düşme kararı verilir. Olayın meydana geldiği günden davanın düşürüldüğü tarihe kadar, faillerin tespiti ve yargılanması amaçlanmamış, aksine failler cezasızlık zırhıyla korunmuştur. Bir kez daha Lice Katliamı’nda yaşamını yitirenleri saygı ile anıyor, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Bu coğrafyada işlenen her bir gözaltında zorla kaybetme ve faili meçhul cinayet aydınlanana kadar adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
17 KİŞİ KATLEDİLDİ, EVLER YAKILDI
Demirbaş Licê Katliamı’nda yaşananları şu şekilde aktardı: “JİTEM tim Komutanı Tünay Yanardağ birçok PKK’linin Lice’ye girdiğini iddia ederek, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ilçeye yönlendirir. Helikopterle Lice’ye giden Aydın, olağandışı hiçbir durum olmaması rahatlığı içerisinde İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı bahçesinde yaveri ile sohbet ederken ‘Kanas’ tipi suikast silahıyla vurularak yaşamını yitirir. Aydın’ın vurulması bahane edilerek ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Tüm gün ve gece boyunca ilçe güvenlik güçlerince taranır. Bazı görgü tanıklarının anlatımına göre; taramanın başlatılmasıyla birlikte bir asker halka seslenerek, ‘Biz bir generali öldürdük siz kimsiniz, hepinizi geberteceğiz’ diye bağırır.
Olayın hemen ardından ilçeye giriş çıkışlar yasaklanır. Operasyon sırasında Lice’nin dış dünyayla bağlantısı günler boyunca kesilir. Olaylarda 3’ü güvenlik görevlisi 17 sivil olmak üzere 20 kişi yaşamını yitirir. Onlarca insan ateşli silahla yaralanır. Bazı ev ve işyeri güvenlik güçlerince yakılır. Toplamda 401 ev ve 242 işyeri hasar görür. İlçe 4 gün boyunca, parlamenterlerin, siyasetçilerin, STO temsilcilerinin ve halkın giriş çıkışına kapatılır. Kolluk görevlileri dönemin Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal’ın dahi ilçeye girişine izin vermez. 3 ay içinde yüzlerce kişi göçe zorlandığı için ilçenin nüfusu beşte bir oranında düşer.”
KATLEDİLENLER
Katliamda yaşamını yitirenlerin ismi şu şekilde: “Tütiye Talan (66), Tahir Kozat (70), Zana Mercan (16), Suna Cantürk (4), Dilbirin Cantürk (2,5 ), Hüseyin Cantürk (13), Ali Canpolat (25), Hüseyin Boğa (34), Salih Boğa (29), M. Rezzak Yıldırım (65), Abdullah İzgi (40), Mehmet Kaya (32), Mustafa Çakır (40), Zana Çakır (18), Halil Doğan (70), İmam Mehdin Güler (47), Öğretmen Nurettin Soyer.”
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
ÊLIH
Êlih’te de İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 604’üncü haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartının açıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Eyleme kayıp yakınları, insan hakları savunucuları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Êlih Şubesi üyeleri, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER) Şubesi yöneticileri katıldı. Burada konuşan İHD Şube Yöneticisi Sinan İslam Gegin kayıpların akıbetini sonuç alınıncaya dek sormaya devam edeceklerini söyledi.
Gegin, bu hafta 29 Ekim 1995 yılında Mardin’de gözaltına alınan Abdurrahman Coşkun’un akıbetini sormak için toplandıklarını belirterek, “Dargeçit’in Ulaş köyündeki eve 29 Ekim 1995 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında askerler baskın düzenlenerek Abdurrahman’ı gözaltına aldılar. Bu arada aynı köyden 6 kişi daha gözaltına alınmıştı. Ertesi günü aile, Dargeçit Savcılığına ve Askeri tabura Abdurrahman’ı sordu. ‘Abdurrahman biz de’ dediler. İkinci günü ailesi hem savcıya hem de taburdakilere Abdurrahman’ı tekrar sordu. ‘5 kişiyi bıraktık, iki öğrenciyi de Mardin’e gönderdik’ dediler. 9 gün boyunca hep aynı cevabı alan aile, Abdurrahman’ın hayatından iyice endişe etmeye başladı. Mardin’e gidip tekrar Abdurrahman’ı savcıya soran aile, serbest bırakıldığı yanıtı aldı. Başvurular hep sonuçsuz kaldı. Babası da köy ortasında işkence edilerek öldürülen Abdurrahman Coşkun’dan bir daha haber alınamadı” dedi.
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.