ANKARA- Kobane Davası’nda yargılanan Ayşe Yağcı’nın avukatı Cemile Turhallı, mahkeme heyetinin kendisini soruşturma makamının yerine koyarak gizli tanıkları gizli dinlediğini ve müvekkilleri gizli tanıklara onaylattığını söyledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin 6-8 Ekim olayları gerekçe gösterilerek 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle yargılandığı Kobanê Davası’nın 38’inci duruşmasının dördüncü oturumu, verilen aranın ardından sanık Ayşe Yağcı’nın savunmaları ile sürdü.
Sincan Kapalı Cezaevi’nde bulunan duruşma salonlarında Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya siyasetçi Aynur Aşan, Zeynep Karaman Dilek Yağlı, Meryem Adıbelli, Zeynep Ölbeci, Ayla Akat, Pervin Oduncu ile Nazmi Gür katıldı. Duruşma, verilen aranın ardından sanık Ayşe Yağcı’nın savunmaları ile devam etti.
‘ŞEMDİN SAKIK’I ÖMRÜMDE GÖRMEDİM’
Yağcı, dosya kapsamında dinlenen tanıkların daha önce kendisiyle ilgili hiçbir beyanlarının olmadığını belirterek,” Gizli tanık Ulaş ve tanık Sami Baran dışında tanık olmamasına rağmen diğer tanıkların dinlenmesi hukuka aykırıdır. Oysaki hakkımda daha önce beyanı olmayan bu tanıklar, mahkemede yaptığınız teşhisten sonra hakkımda soyut yoruma dayalı ifade verdiler. Örneğin MLZ diye tanıtılan gizli tanık, benim örgüt mensubu olduğumu Şemdin Sakık döneminde Türkiye’ye gelerek örgütün şehir yapılanması içerisinde faaliyet yürüttüğümü söyledi. Bu gizli tanığın bahsettiği tarihlerde benim nerede olduğumu şimdi size sunacağım belgelerde görebileceksiniz. Şemdin Sakık 13 Nisan 1998 tarihinde teslim olmuş. Benim İzmir’de yakalanma tarihim ise 2002 yılıdır. Bu önemlidir. Ben Şemdin Sakık’ı ömrümde görmemişim. Ben 1998 döneminde üniversite öğrencisiydim. 1997 yılının aralık ayında Bükreş’teydim. Örgütün kırsal alanında yani dağda bile değilken, nasıl olur da onun döneminde Türkiye ye gönderilip şehir yapılanmasına katılmışım. Bu tanığın ifadeleri yalana dayalıdır. Yine sorgu aşamasında benim hakkımda beyanları olmayan Mahir adlı gizli tanığın mahkemede tanıklık etmesi sizce hukuki midir? Diye sordu.
‘DTK’DEKİ TOPLANTIYA KATILMADIĞIM TEM RAPORLARINDA MEVCUT’
Birleşen dosyasına ilişkin olarak da konuşan Yağcı, 2017 yılında 1998 yılına ait dosyadan tutuklanıp adli kontrol şartı ile serbest bırakıldığını söyledi. Yağcı, “Dosyada Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda 2011 yılı Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi Konuk Evi’nde yapılan ortam dinlemesinde konuşma yaptığım polis fezlekesinde yer almış. Ancak daha sonra yapılan ses analizlerinde benim Konuk evinde olmadığım netleşti. TEM raporunda 08-8-08 2012 de DTK ye gittiğime dair bir kanıt yok. Ki DTK ye gitmek suç değil ama gitmedim. Benim o tarihte DTK’ye gitmediğimi TEM kendi raporlarında açıklamış zaten” diye belirtti.
‘HER PARTİNİN SİYASİ KADROSU VAR’
Yağcı konuşmasına şöyle devam etti: “Yerel mahkemede de söylediğim gibi yaptığım hiçbir telefon konuşmam suça konu edilecek nitelikte değil. Dostlar ile yakınlarım ile yaptığım konuşmalardır. Normal her insanın yaptığı konuşmalardır. Yine ailem Avrupa’da yaşadığı için Avrupa’ya gitme çabam suçlama konusu yapılamaz. Üstelik hakkımda herhangi bir soruşturma kovuşturma yokken niye kaçma şüphesi olsun. Yine bana yönelik kadro söylemleri var. Bakın her partinin siyasal kadroları var. Uzun yıllar boyunca siyasi partilerin farklı alanlarda çalıştığım için siyasi parti kadro olarak ifade edilmem normaldir. Bakın daha birkaç gün önce Erdoğan gençlik kadrolarımız' şeklinde cümle kullandı. Tüm siyasi partiler kadro kelimesini kullanıyor. Bize kullanılınca niye suç oluyor. Her partinin siyasi kadrosu vardır. Her partinin tüzüğünde kadro tüzüğü belirlenmiştir” dedi.
‘ALGI OLUŞTURULMAK İSTENİYOR’
Yağcı son olarak şunları kaydetti: “21 yıl önceki dosyam önüme getirilerek; mahkemeyi yönlendirmek için sizlere gönderildi. Tamamıyla gizli ve açık tanığın soyut ifadeleriyle doldurulmuş bir mütalaa. Yine Sami Baran’ın aleyhime verdiği ifadeler mütalaaya alınırken, lehime olan ifadelerine yer verilmemiş. Suruç’a gittiğim yönünde ifadeler de var mütalaada ve bu durumda suça gerekçe oluşturulmak isteniyor. Bakın ben bir Kürt kadınıyım. DAİŞ’in Kürt kadınlarını köle pazarlarında sattığı, Kürt kadınlarına tecavüz ettiği bir süreçte olayı evimde televizyonda izleyecek değilim. Herkes gibi her Kürt gibi ben de Suruç’a gittim. Bu suçlama konusu yapılabilir mi… Ben burada demokratik hakkımı kullandım. Tutukluluğumuz sonlandırmanızı başta beraatimi sonradan da tahliyemi talep ediyorum.”
‘ZAMAN BASKISI ALTINDA SAVUNMA YAPMAMIZI İSTİYORSUNUZ’
Yağcının savunmasından sonra söz alan Yağcı’nın Avukat Cemile Turhallı, davanın 3 yıldır sürdüğünü, yargılananların inancının kalmadığını, mahkemenin ise sağlıklı bir değerlendirme ile karşı karşıya kalamayacağına dair bir psikolojik baskı yarattığını söyledi. Mahkeme heyetinin zaman baskısı altında savunma yapmalarını istediğini söyleyen Turhallı, ayrıca 2 bin üzerinde müşteki olan bir davada yüzlerce müştekinin beyanlarının alınmadığını söyledi. Turhallı, “Savunma sürelerine ilişkin itirazımız var. Yargılama pratiği boyunca özellikle müvekkilin siyasetçi kimliğini görmezden gelerek yargılamayı yürütüyorsunuz. Siyasetçi kimliği ile burada yargılanan kişilerin bir iki kelam ile beyanlarını tamamlamalarını mı bekliyorsunuz” diye sordu.
‘TANIĞI NİYE GİZLİ DİNLEDİNİZ?’
Turhallı, burada ceza usul yargılamasına göre bir yargılamanın yapılmadığına dikkat çekerek, “Burada ciddi bir parlamento baskısı altında yürüyen bir yargılama yürütüyorsunuz. Mahkeme içtihatlarına uymamaktan ısrar ediyorsunuz. Soruşturma makamı gibi hareket ediyor, müvekkilleri suçlamaya çalışıyor ve buna dönük sorular soruyorsunuz. İsim zikrederek tanıkları gizli tanıklara teşhir ettiniz. Kasıt olmazsa böyle bir yaklaşım olamaz. Mesela sormak istiyorum, gizli tanıkları niye gizli dinlediniz? Artık soruşturma makamı yöntemi ile bu duruşmayı sürdürmekten vazgeçin. Bir gizli tanık, soruşturma aşamasında savcılık tarafından alınırsa ve biz avukatlar çağrılmayız. Olması gereken usul budur. Ama mahkeme heyeti böyle yapamaz. Gizli tanıkları gizli dinlemeyi tercih ettiniz. Soruşturma makamında farklı bir yöntem gerekmez miydi?
‘MÜVEKİLLERİ GİZLİ TANIKLARA ONAYLATTINIZ’
Modern cezanın temel prensibinin delilden kişiye gittiğini aktaran Turhallı, bu bilindik kuralın Kobani Duruşması mahkeme heyeti tarafından yok edildiğini, mahkeme heyetinin kişiden delile ulaşmaya çalıştığını belirtti. Turhallı, “Bakın sizin mahkemeniz gizli tanıkları getirerek, müvekkilleri gizli tanıklara onaylattınız. Gizli tanıkları gizli olarak tanık ettiğinizde, Kişilerin isimlerini gizli tanıklara onaylatmaya çalıştınız. Tanıklara soru sorma hakkımızı engellediniz” diye konuştu.
‘MÜTALAA DEĞİL NİYET OKUMA BEYANNAMESİ’
Turhallı, mahkemeye hazırlanan mütalaanın bir niyet okuma beyannamesi olarak nitelendirerek, “Bu mahkeme, bu iddianameyi demokratik haklarını kullanan insanlar için 302’nin dayanağı haline getirilmiş. Öncelikle mütalaa ne teknik ne de içerik olarak hukuksal değildir. Bu mütalaa, bir mütalaa da olmaması gereken değerlendirmeler ve çarpıtmalardan ibarettir. Bir bağlam yok. Delil yok. Neye göre ilişkilendirilmiş belli değil. Kopyala yapıştır şeklinde oluşturulmuş bir mütalaa. Karmaşık ifadelere gidilmiş, teorik tartışmalar yapılmış, ona girmiş buna girmiş…. Müvekkil Ayşe Yağcı ile ilgili olarak kısımlara baktığımızda birleşen dava dosyasının kopyalanıp yapıştırıldığını görüyoruz. Bu mütalaa, savunma aldırmamak üzerine kurgulanmıştır. Savcıların bunu hazırladığını düşünmüyorum, muhtemelen psikolojik savaş yürütenler tarafından düzenlenmiş bir metindir. Ben şimdi bir bütünlüğü olmayan böylesi bir mütalaaya karşı nasıl savunmada bulunayım? diye sordu.
‘YARGIYA BULAŞAN SORUŞTURMA MAKAMININ ÇABASI İLE…’
Yağcı’nın kadro olduğuna dair gizli tanık ifadelerine cevaben konuşan Turhallı, “Müvekkilin tutuklanmasına gerekçe Ulaş’ın ifadeleri ve Sami Baran’ın ifadelerine dayandırılmış. Baran’da Ulaş’ta müvekkilin Kobani olaylarında sorumlu olduğuna dair ifadeleri yok. Ama savcı bunu farklı göstermiş. Mahir, gizli tanık olmuş olsa da 6-8 Ekim olaylarına ima yapan kişidir. Bir toplantı olduğunu söylüyor ama kimin toplantıya katıldığını nerde olduğunu söylemiyor. Sizce bilmediği için mi yoksa… Hayır böyle bir şey olmadığı için söylemiyor. Bu emniyet ve yargının ve yargıya bulaşan soruşturma makamlarının kasti çabası ile yapılan bir soruşturmadır. Dolayısı ile ucu açık bırakılan bu soruşturmayı sizin doldurmanız istendi. Ne yazık ki bu boşlukları doldurmaya çalıştınız ama dolduramadınız. Müvekkil Ayşe Yağcı ile ilgili olarak daha önce soruşturma aşamasında beyanda bulunmayan MLZ’ye bu mahkemede beyanda bulundurttunuz” dedi.
‘SES KAYDI ANALİZİNDE DELİL ELDE ETMEK MÜMKÜN DEĞİL’
Turhallı devamla şunları aktardı: “Müvekkil Ayşe Yağcı’ya ilişkin beyanda bulunan gizli tanıkların kendi kendilerini çürüttüklerini gördük. Bakın gizli tanık Mahir, müvekkilin 6-8 Ekim olaylarında bir sorumluluğunun olduğuna dair beyanları olmadı. 2012 yılında yapılan dinlemelerde yine müvekkile dair bir kanıt yok aksine müvekkilin lehine olan durumlar var. Açık tanık Sami Baran, müvekkillere dair kimin örgüt üyesi olup olmadığını bilmediğini söylemişti zaten. Yine Mütalaa da DTK ve KCK ile ilgili bazı değerlendirmeler yapılmış, üç ayrı DTK toplantısında bahsedilmiş ve müvekkilin Demokratik Konfederalizm konusunda eğitim verdiği iddia edilmiş. Sizin de gördünüz gibi, yapılan ses analizde ses kaydının müvekkile ait olduğuna dair delil elde etmek mümkün değil. Yani teknik araçlarla izleme ve dinlemeler zaten hukuka aykırı deliller olduğu için bunların dosyadan çıkartılmasını talep ediyoruz.”
‘MÜVEKKİLİM TAHLİYE OLACAK AMA GEÇ OLMASIN DİYORUZ’
Turhallı son olarak, “Savcının mütalaası bir varsayım, bir çarpıtma müvekkilin cezalandırılması amacına dönük bir mütalaadır. Taraflıdır ve ne yazık ki hukukun genel prensiplerine bağlı kalmaksızın müvekkili cezalandırma çabası yönünde değerlendirmelerinden oluşuyor. Bu yönüyle devletin ve ülkenin bölme suçu söz konusu değil. Biz müvekkilimizin tahliye olacağını biliyoruz ama diyoruz ki bu geç olmasın” diyerek, Ayşe Yağcı’nın tahliyesini talep etti.
Duruşmaya 30 Ekim günü saat 10.00'a kadar ara verildi.