RIHA - 13 yıl tutuklu kaldığı cezaevlerini “izolasyon merkezi” olarak nitelendiren Ali Erden, İdare ve Gözlem Kurulları’nın yeniden yargılama yaparak, tutukluların tahliyelerini engellediğini söyledi.
Dîlok’ta henüz 18 yaşındayken “örgüt üyeliği” iddiasıyla 11 Şubat 2011 tarihinde gözaltına alınıp tutuklanan Ali Erden, 20 Eylül’de Adana F Tipi Cezaevi’nden çıktı. 18 yaşında girdiği cezaevinden 31 yaşında çıkan Erden, Dîlok, Curnê Reş ve Adana’da bulunan cezaevlerine sevk edildi. 21 Haziran’da tahliye edilmesi gereken Erden’in infazı, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun “iyi halli değil” kararıyla 3 ay ertelendi. Dîlok’un Şahinbey ilçesinde yaşayan Erden, 13 yıllık tutukluluk sürecini ve yaşadığı hak ihlallerini anlattı.
İZOLASYON MERKEZİ
Orta öğretim öğrencisiyken 20 kişilik bir grupla birlikte gözaltına alınarak tutuklandığını anlatan Erden, 13 yıl geçirdiği cezaevlerini “izolasyon merkezi” olarak tanımladı. Erden, tecrit ve izolasyonun dışarıya da yansıdığını ifade ederek, “Çünkü cezaevleri her şeyin denenerek topluma enjekte edildiği bir yer. Dolayısıyla cezaevlerinde uygulanan tecrit sistemi, tüm topluma yansıyor. Bu nedenle toplumsal sorunların düzelmesi, sorunların kaynağı olan cezaevlerinden başlaması gerekiyor” dedi.
YENİDEN YARGILAMA
Cezaevlerinde hukukun işletilmediğini vurgulayan Erden, şunları söyledi: “Özellikle son iki yıldır çıkarılan infaz yasası ile birlikte cezası biten tutukluların hukuksuz bir şekilde cezaları uzatılıyor ya da infazları yakılıyor. İdare ve Gözlem Kurulları, adeta yeniden yargılama yaparak, kişinin ‘iyi halli’ olup olmadığına karar veriyor. Ceza bitmesine rağmen yeniden yargılama yapıyor. Tahliyeyi engelleyecek hiçbir unsur olmamasına rağmen tamamen siyasi algılara göre şartlı tahliye kurumunu işletmeme durumu söz konusu. Hukuka aykırı bir şekilde siyasi koğuşta olduğum için şartlı tahliyem engellendi.”
İNFAZ ERTELEME GEREKÇESİ
Şartlı tahliyelerin cezaevi idaresinin sınırladığı aktiviteler nedeniyle engellendiğini sözlerine ekleyen Erden, “Şartlı tahliye prosedürüne göre tutukluların cezaevinde bulunan bazı aktivitelere katılmaları gerekiyor. Kütüphane, spor, kurs, ancak bu aktiviteler cezaevi idaresi tarafından sınırlandırılıyor. Tutukluların tahliyesi, bu aktivitelere katılmadığından dolayı engelleniyor” diye belirtti.
Tutukluların keyfi aramalar nedeniyle mahkeme ve hastanelere gitmediğini aktaran Erden, “Tutuklular hastane veya mahkemeye götürüldüğünde, askerler tarafından ağız içi aramaya maruz kalıyorlar. Askerler tutuklulara, ‘Ağzınızı açın, dilinizi oynatın’ şeklinde insan onuruna aykırı dayatmalarda bulunuyor. Tutuklular bu muameleye maruz kalmamak için mahkemeye ve hastaneye gitmiyor. Bu durum hasta tutuklular için ciddi bir sorun teşkil ediyor” ifadelerini kullandı.
HASTA TUTUKLULARIN DURUMU
Hasta tutukluların cezaevlerinde ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakıldığını anlatan Erden, “Çeşitli bedensel engelliliği bulunan ve ağır hasta tutuklular hastaneye çıkamıyor. Kamuoyu, sivil toplum örgütleri ve insan hakları örgütlerinin buna karşı harekete geçmeleri gerekiyor. Özellikle F tiplerinde bu sorunlar daha çok yaşanıyor. F tiplerinde 3 tutuklu kaldığından dolayı hastalıklarının yanında psikolojik baskıya da maruz kalıyorlar. Bu durum ekstra bir hastalık yaratıyor. Hastaneye çıkarılmama, düzenli tedavi ve düzenli bir şekilde ilaçlarını alamamaktan dolayı tutuklular ciddi sorunlar yaşıyorlar. Cezaevi koşullarından dolayı hasta tutukluların hastalıkları daha da ağırlaşarak, hayati risk yaratan bir duruma geliyor” şeklinde konuştu.
’18 YAŞINDA HİSSEDİYORUM’
Cezaevinde baskılara karşı direnişin olduğunu vurgulayan Erden, “Sürekli okuyup kendimizi geliştirme üzerine bir yaşam tarzı vardı. Eğer bir yoldaşımız yanı başımızdaki arkadaş ise, diğer yoldaşımız kitaplardı. Bu durumda kişiyi ayakta tutan sürekli kendini geliştirme çabası içerisinde olmasıdır. Baskılara karşı bizleri ayakta tutan motivasyon buydu. 18 yaşında cezaevine girdim, şimdi de 18 yaşında çıkmışım gibi hissediyorum” dedi.
CEZAEVİNDE 13 YIL
Erden, cezaevinde geçirdiği 13 yılı şöyle özetledi: “Cezaevinde 13 yıl boyunca gördüğüm insan sayısı, dışarda bir saniyede gördüğüm insan sayısıyla aynı. Bu nedenle dışarıya adapte olmak belli bir süreç istiyor. Cezaevinde en fazla ailemi ve toplum içerisinde bulunmayı özlüyordum. Aynı şekilde içerde öğrendiklerimi dışarda tecrübe etmeye dair bir istek ve özlem vardı. Cezaevinde herkesin bir uğraşı vardı. Benim de uğraşım bağlamaydı. Bağlama çalmayı öğreniyordum. Ancak cezaevinde herkesin birden fazla uğraşı oluyor, bu nedenle de her şeyi yapmak belli bir süreden sonra her şeyi tam olarak yapamamaya da yol açıyordu.”
MA / Mahmut Altıntaş