AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın paradigmasının halklara umut olduğunu söyleyen DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, “Sadece İmralı kapılarının açılması değil, fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor” dedi.
Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası komplo, küresel güçlerin Ortadoğu’ya müdahalesinin de ilk adımı oldu. Amerikan Birleşik Devletleri (ABD) koordinatörlüğünde 1985 yılında başlayarak, birçok ülkenin dahil olmasıyla 1996’da bombalı suikast ile devam eden komplo, Şam hükümetine baskılar sonucunda Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarak dünyaya açılmasıyla sürdürüldü. Kürt sorununu demokratik zemine kavuşturmak amacıyla Ortadoğu’dan çıkan Abdullah Öcalan, 130 gün boyunca süren ve “çarmıha gerilme” olarak tanımladığı sürecin ardından 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirildi.
Özel olarak dizayn edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konulan Abdullah Öcalan için, bu kez “etkisizleştirme” planı devreye konuldu. 25 yıl boyunca avukat ve aile görüşleri engellenen Abdullah Öcalan’a dönük devreye konulan haber alınamama hali, 31 aydır sürdürülüyor.
Uluslararası komplonun savaş ısrarıyla bugün İmralı tecrit sistemiyle sürdürüldüğünü belirten Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, tüm bunlara rağmen Abdullah Öcalan’ın krizlere karşı oluşturduğu alternatif ile dünya halklarına umut olduğunu vurguladı.
LOZAN ANTLAŞMASI VE KOMPLO
Komplonun 24 Temmuz 1923’te Kürtleri dört parçaya bölen Lozan Antlaşması’nın bir parçası olduğunu dile getiren Aydeniz, “Kürt halkının özgürlük mücadelesinin engellenmesi” amacını da taşıdığını söyledi. Uluslararası komplonun Lozan Antlaşması’nda imzası olan devletlerden bağımsız ele alınamayacağının altını çizen Aydeniz, “Lozan'a imza atan devletlerin uluslararası komploda da parmaklarının olması bir tesadüf değildir. Sayın Abdullah Öcalan'ı bir komployla Türkiye'ye teslim ederek, bu mücadelenin yarıda kesileceği, biteceği, ileriye taşınmayacağı hedeflendi. O günden bugüne 25 yıldır devam eden bir tecrit var, bir tutsaklık var, devam eden özel bir hukuk, özel bir yaklaşım var. Ama buna rağmen Sayın Öcalan, İmralı'nın en ağır koşullarında bile Ortadoğu ve Kürtler için, yine dünyanın içine girmiş olduğu krizlere sunduğu önerileri ve perspektifiyle uluslararası komployu boşa çıkardı” dedi.
‘KOMPLONUN ANLAMI KALMADI’
Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Modernite” tezinin komployu boşa düşürdüğünü söyleyen Aydeniz, “Sayın Öcalan'ın yazmış olduğu kitapları, felsefesi, çözüm önerileri, bununla bağlantılı olarak bu mücadelenin toplumsallaşmasıyla, uluslararası komplo boşa düştü. 25 yıl geçmesine rağmen halen komplo farklı yöntemlerle sürdürülmeye çalışılsa da artık komplonun bir anlamı kalmamıştır" şeklinde konuştu.
‘ÇÖZÜM YERİNE SAVAŞTA ISRARI’
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik çözümüne dair arayışlarını 1993’ten bu yana sürdürdüğünü dile getiren Aydeniz, bunun için Ortadoğu'daki devletlerin liderleriyle çözüm arayış içerisinde olduğunu sözlerine ekledi. Kürt sorununun demokratik çözümü için Avrupa’ya başvuran PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük komploda bu devletlerin de parmağının olduğunu ifade eden Aydeniz, “Avrupa devletlerinin Sayın Öcalan'ın bu çıkışına zemin oluşturmak, bu çıkışını demokratik bir noktaya çekip Kürt sorununun demokratik çözümü noktasında üzerine düşen rol ve misyonu oynamak yerine, Sayın Öcalan'ı bir komployla Türkiye'ye teslim ederek, ulus devlette ısrar etti. Bu da beraberinde Ortadoğu'nun, Kurdistan'ın sürekli savaş alanı olması, sürekli rant alanı olmasını istediklerinin bir göstergesidir. Dolayısıyla Avrupa Devletleri'nin çözümden yana değil, savaştan yana olmalarının amacı, ulus devlet mantığının devamlılığındaki ısrardır” ifadelerini kullandı.
Uluslararası komplonun 1999'dan 2015'e bir süreç, 2015'ten sonrasının ikinci bir süreç olarak ele alınması gerektiğini ifade eden Aydeniz, 1999 sonrası devletin Abdullah Öcalan'a özgü çıkardığı yasalarla “zamana yayılmış bir ölümü” hedeflediklerini söyledi. Aydeniz, 2015 sonrası devreye konulan tecrit sistemiyle mutlak hale getirilen ve dış dünyayla bağının tamamen kesildiği bir süreç işletildiğini kaydetti.
‘PARADİGMA DÜNYAYA UMUT OLDU’
Abdullah Öcalan'ın paradigmasının, son 8 yılda mutlak hale getirilen 25 yıllık tecrit sistemine rağmen her yere yayıldığını ifade eden Aydeniz, şöyle devam etti: "Sayın Abdullah Öcalan’ın perspektifi, Rojava’da ete kemiğe büründü. İnsanlarda, bu çoklu krizlerden çıkmanın yol ve yöntemi noktasında umut oluştu. Mısır'ından İngiltere’ye, Ortadoğu'daki birçok ülkeden Amerika’ya kadar dünyaca ünlü aydın-yazar, siyasetçiler, milyonlarca üyesi olan sendikalar, kurumlar, binlerce temsilcisi olan hukuk kurumları gibi kesimler Sayın Abdullah Öcalan’ın perspektifinin bu çoklu krizden çıkışın yolu olduğunu söyleyerek, Sayın Öcalan'ın özgür olması gerektiğini söylüyor.”
‘ORTAK MÜCADELE EDİLMELİ’
Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü noktasında bir mücadele başlattığını ve perspektif açığa çıkardığını dile getiren Aydeniz, bu perspektifin sadece Kürtlerin özgürlüğü için olmadığını, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesini de hedeflediğini belirtti. “Bugün tecridin savaşla, ekonomik krizle, ekolojik yıkımla birebir ilişkisi olduğunu görüyoruz” diyen Aydeniz, şunları söyledi: “Sayın Öcalan bugün Türkiye'nin, Kurdistan'ın ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesi, Kurdistan'ın özgürlüğü için önemli biridir. Sayın Öcalan'ın bu rolü ve misyonunu oynayabilmesi için özgür olması gerekir. Sayın Öcalan'ın oluşturmuş olduğu perspektif, herkesi kapsadığı için tecride karşı da herkesin birlikte mücadele etmesi gerekiyor” vurgusunda bulundu.
‘FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLANMALI’
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununa dair “Bir haftada çözerim” değerlendirmesini hatırlatan Aydeniz, “Türkiye'de bugün yaşanan bu savaşı durdurabilecek, bu savaşı sonlandırabilecek, demokratik zemine çekecek tek muhatap Sayın Abdullah Öcalan'dır. Başka suni liderler, suni kurumlar oluşturmak ipe un sermektir. Bu meselenin çözümü isteniyorsa, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit sonlanmalıdır. Tecridin sadece Kürtlerin meselesi değil, bütün Ortadoğu halkların meselesi olması gerekliliği noktasında herkes bu tecride karşı sesini yükseltmeli, eylemini ortaya koymalıdır. Dolayısıyla biz Sayın Öcalan'a uygulanan bu tecridin sadece kırılması, İmralı kapılarının açılması değil, bununla beraber Sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün de oluşturularak felsefesini, düşüncesini, çözüm önerilerini bütün kesimlerle özgürce paylaşacağı zeminin oluşturulması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
MA / Müjdat Can