MÊRDÎN - Cezaevinden 30 yıl sonra tahliye edilen Ramazan İldem, "Bizim mücadelemiz insanlık mücadelesidir. Haklı davamıza olan inanç ve sevgiyle ayakta kaldım” dedi.
Mêrdîn'in Qoser (Kızıltepe) ilçesinde 1993 yılının Temmuz ayında gözaltına alınarak tutuklanan Ramazan İldem’e, dönemin Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından "Devletin Birliğini ve Bütünlüğünü Bozmak" iddiasıyla müebbet hapis cezası verildi. İldem, 30 yıl içinde önce Mêrdîn, ardından ise sırasıyla Bartın, Amed, Yozgat, Mêrdîn, Erzirom, Bartın ve Bafra cezaevlerinde tutuldu. 30 yıllık tutukluluğunun ardından ise Cezaevi İdare Gözlem Kurulu tarafından cezası 3 ay ertelenen İldem, 21 Eylül’de tahliye oldu. Cezaevine girdiğinde 22 yaşında olan ve Bafra’dan 52 yaşında tahliye edilen İldem, 30 yılın ardından döndüğü memleketi Qoser’de ilk olarak Kürtlerin ulusal birliğini sağlaması gerektiği mesajı verdi.
Şimdilerde Qoser’deki aile evinde misafirlerini ağırlayan ve zaman buldukça kentte gezerek, en son 30 yıl önce gördüğü şehri tanımaya çalışan İldem, yaşadıklarını Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
24 günlük ağır işkencelerin ardından cezaevine gönderildiğini kaydeden İldem, “Bir ülkede savaş olduğu zaman, kavga olduğu zaman ihanetler de olur, komplolar da oluyor, yalancılar da oluyor. İradesiz insanlar da ortaya çıkıyor. Ben de bir iftira sonucu cezaevine konuldum” dedi.
‘MÜCADELEYE OLAN İNANÇ AYAKTA TUTTU’
30 yıl cezaevinde kalmasının ardından kendisi için cezaevlerinin ne anlam taşıdığına değinen İldem, “Cezaevi yönünden güzel değil. Bugün 4 duvar arasında bir yaşam sürmek çok zahmetli bir yaşam. İnsanın kendi bilincinde kimi değişimler yapması gerekiyor. Davası, mücadelesi, örgütlenmesi… her yönden büyük bir değişim yaşaması gerekiyor ki bu duvarlar arasında ayakta kalarak yaşayabilsin. Nasıl ayakta kaldık şöyle diyeyim; Haklı davamıza olan inançla, sevgiyle… Haklı olduğumuza inanarak. Bu fikirle yaşamaya başlayınca bütün bu zorlukları göğüsleyebiliyorsun. Tüm bunların yanında senin azmin olmalı, isteğin olmalı. Madem ki düşman beni bu yoldan bu davadan vazgeçirmek, küçük düşürmek istiyor; o zaman bunun tam aksine ben kendimi daha fazla güçlü kılmalıyım. Kendimi, toplumumu, şahsımı, ülkemi, tarihimi, geleneklerimi tanımalıyım diyorsun. Cezaevinde böyle bir tutum var. Mücadelemize olan inancım beni ayakta tuttu” ifadelerini kullandı.
‘KÜRTLER ÖLÜMÜ ÖLDÜRDÜ’
Kendisi için mücadelenin çok taraflı olduğunu kaydeden İldem, dar anlamda mücadeleyi “Yaşamda bir odanın içinde bir mücadele var. İnsanın kendisine karşı olan bir mücadelesi var. İnsanın kendisini eğitmesi, o boş anlayışları bırakma, buna karşı bir mücadele var. Yaşamını disipline etme mücadelesi var” diye anlatırken, geniş anlamda mücadeleyi ise şöyle anlattı: “Karşımızda savaşanlar, bizi yok etmek isteyenler var. Bunlara karşı da sen bir mücadele veriyorsun. Varlığına karşı verilen bir savaş var. Bu nedenle her tutuklanan Kürt, tutuklanma gerekçelerinin farkında olmalıdır. ‘Neden alındım’ demelidir. Bunu yaptığı zaman kendisine dönük araştırma yapabilecektir. Hem kendi varlığı, toplumu, kendi tarihi üzerine hem de kendisini yok etmek isteyenlere karşı manevi ve fiziki olarak mücadelesini vermelidir. Mesela ilk olarak 1995 yılında açlık grevine girdik, ardından 2012 yılında, sonrasında 200 gün Leyla heval (DTK Eşbaşkanı Leyla Güven) ile eylemler yapıldı. İnsanın inancı olmazsa 200 gün direnişte kalamaz. Hem kendine inanıyorsun hem de Önderliğine inanıyorsun. Düşman ölümle bizleri korkutmak istiyor, tam tersine biz ölümü öldürmüşüz. Kürt halkı, bu 40-50 yıldır, mücadele içinde olanlar ölümü öldürmüşler yani. Yer yer yalpalanmalar olsa da Kürt halkı dilini, kültürünün mücadelesini veriyor ve özgür yaşamı istiyor.”
TAHLİYESİNDEN SONRAKİ HİSLERİNİ ANLATTI
Cezaevinden tahliye olduğu sırada yıllardır birlikte olduğu arkadaşlarının içeride kalması nedeniyle biraz üzgün olduğunu kaydeden İldem, “Acı günde tatlı günde, ailemizden çok onlarla beraberdik. Kardeşimle bile 30 yıl beraber kalmadık. Bir odada beraber kalmadık. Bir arkadaş vardı, onunla 20 yıl aynı odada kaldık. Bazıları ile bir yıl iki yıl kaldık. Yine de varoluşumuzdan itibaren bizde var olan bir sevgi var. Bu ruh insanı üzgün kılıyor. Yani o arkadaşları orada bırakıp, çıkıyorsun. İster istemez üzülüyorsun. Ama bir taraftan da yıllardır süren o özgürlük umudu var. Ama Önderliğimiz de bugün söylüyor. Halkımız bugün etrafı açık büyük bir cezaevinde. Yani dışarısı da bir zindan ama sadece etrafı açık. Bu Kürtlerin yaşamının gerçekliğidir. Yine de insan fiziki olarak zindandan çıkınca başka hissediyor. Elini etrafına uzatabiliyor. Diyaloğa girebiliyor. Bu insana bir sevgi, bir moral bir coşku veriyor. Ama bunun tarifi, dile getirilmesi, yazılması başka. İlk defa uçağa bindim ve sürekli aşağıya baktım. O güneşin doğuşu, yeryüzü, farklı bir dünya. Her şey çok değişmiş. Coğrafyana, ülkene, topraklarına bakıyorsun. Uyku girmedi gözüme bugüne kadar. O özgürlüğün verdiği keyif nedeniyle zihnim hep canlıydı. Öyle bir şey ki, insan anlatamıyor” ifadelerini kullandı.
‘TECRİT KIRILIRSA, BİRLİK OLABİLİRİZ’
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çeken İldem, Öcalan üzerindeki tecridin ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı. İldem, şunları söyledi:“3 defa kalp krizi geçirdim açlık grevlerinde. Ancak arkadaşlarımın moralinin düşmemesi için gizledim. Önderliğimiz üzerindeki tecridin ortadan kalkması için. Dünya alem bizi tanıyor, varlığımızı artık kabul ediyor ama bizi işgal altında tutan devlet gibi onlar da bizleri kandırıyor. Gerçek anlamda bir destek vermiyorlar. Bugün Önderliğimiz üzerindeki tecrit, halkımız üzerindeki tecrit ortadan kalkarsa biz birliğimizi sağlayabiliriz. Bu bizim elimizde. Biz kendimizi bu esaretten kurtarmadıkça kimse bizi kurtaramaz. Ancak bu esaretten kurtulabilirsek, birlikte yaşayabiliriz. Bu nedenle tecride karşı mücadele etmeliyiz. Özgürlük ruhuyla yaşayabilmek için mücadele etmeliyiz. Dünyaya en çok hizmet etmiş olan halk bizim halkımızdır. Neden biz özgür yaşamayalım. Eleştirilerimiz de var. 2 bin yıl boyunca bir Önderliğimiz yoktu. Bugün bu kadar temiz, bizi bu kadar bir araya getirebilen bir Önderliğimiz var. Neden Önderliğimiz tecrit altında tutuluyor, neden kimse ile görüştürülmüyor. Bunu kabul etmemeliyiz. Bizler Önderliğimizle varız. Bu nedenle Önderliğimize sahip çıkmalıyız.”
‘ARTIK YETER DEMELİYİ'
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası komplonun “büyük bir yara” olduğunu kaydeden İldem, “Bizler de onu doğru şekilde savunmadık, biz başkalarının Önderliğimizi almalarına izin verdik. Bu insanı elbette ki üzüyor. Bugün hepimizin elini taşın altına koyması gerekiyor. Örgütlü hareket etmemiz gerekiyor. Esaret altında olan bir toplumuz. Kendimize sahip çıkarsak, Önderliğimize sahip çıkarız. Önderliğimize sahip çıkarsak, kendimize sahip çıkarız. İnsanlığa sahip çıkmış oluruz. Bizim mücadelemiz insanlık mücadelesidir. Bugün birçok halk bizim mücadelemizi kendisine örnek alıyor. Biz ırkçı değiliz. Sadece kendimiz için özgürlük istemiyoruz. Kendimizi kimsenin üstünde görmüyoruz. Biz bu büyük dünyada herkesin özgür bir şekilde yaşayabileceğini söylüyoruz. Bu nedenle halkımız artık toparlanmalı. Bugüne kadar mücadelesinden vazgeçmedi ama bazen rehavet yaşanıyor. Artık ‘yeter’ demeliyiz. Bunu ne kadar başarabilirsek, özgürlük de o kadar yakın olacaktır” diye konuştu.
‘HASTA TUTUKLULARA SAHİP ÇIKILMALI’
Cezaevlerindeki hasta tutukluların durumuna da dikkat çeken İldem, hasta tutukluların ağır hastalıklarına rağmen bir taraftan mücadele ettiğini bir taraftan da haklarını talep ettiğini belirterek, hasta tutuklulara sahip çıkılması gerektiğini kaydetti. Hasta tutukluların yer yer cezaevinde hayatlarını kaybettiğini hatırlatan İldem, toplumun hasta tutuklulara sahip çıkması gerektiğine vurgu yaptı.
MA / Ahmet Kanbal