ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin dünyada örneğinin olmadığını belirten Öztürk Türkdoğan, bu durumun Türkiye’de ikili sistem yarattığını ve bundan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı” olarak değerlendirdiği uluslararası komplonun 26'ncı yılına girildi. Küresel güçlerin Ortadoğu’ya müdahalesinin de ilk adımı olan komployla 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkan Abdullah Öcalan, 130 gün boyunca devam eden “sürek avı” ardından 15 Şubat 1999’da idam cezasıyla arandığı Türkiye’ye getirildi. Komplo sürecinde özel dizayn edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konulan Abdullah Öcalan, göstermelik yargılamalarla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Derinleştirilen İmralı tecrit sisteminde “Öcalan yararlanmasın” politikasıyla değiştirilen yasalar, gelinen aşamada infaz hukukunun temelini oluşturdu.
Nitekim hukukçuların İmralı hukuk sistemi olarak tanımladığı uygulamalar, 25 yıllık süreçte cezaevleri başta olmak üzere Türkiye’nin tamamına yayıldı. “Koster bozuk” ve “Hava muhalefeti” gerekçesiyle başlatan İmralı’da görüş engelleri, aile ve avukat başvurularının “disiplin” adı altında verilen cezalarla sürdürülüyor. Bu uygulamanın cezaevlerine yansıması ise, kurulan İdare ve Gözlem Kurulları’nın infaz erteleme kararları oluyor. “Paralel mahkeme” olarak tanımlanan İdare Gözlem Kurulları’nın İnsan Hakları Derneği’nin raporlarına yansıyan kararıyla, 29 Aralık 2020’den bu yana en az 313 tutuklunun tahliyesi birden fazla kez 6’şar ve 3’er aylık periyotlarla “iyi halli değil” gerekçesiyle engellendi.
İHD eski Eş Genel Başkanı ve hukukçu Öztürk Türkdoğan, İmralı tecrit sistemini ve hukuk sistemine yansımalarını değerlendirdi.
Öztürk Türkdoğan
TECRİDİN SON HALKASI: İNFAZ YAKMA
Türkdoğan, tüm bu uygulamaların PKK Lideri Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin ardından devreye konulan tecritten bağımsız olmadığının altını çizdi. İmralı tecrit sisteminin dünyada başka bir örneğinin olmadığına dikkat çeken Türkdoğan, “Öcalan avukatları ve ailesiyle görüştürülmüyor. Sürekli disiplin cezası veriliyor. Ülkede adaletten yana bir yargıç çıkıp, ‘bu cezalar keyfidir ve bu hukuksuzluğu sonlandıralım’ demiyor. Hani kanunlarınız vardı? Demek ki bazı şeyler kanunlara yazılarak olmuyormuş. İkili sistem Türkiye’de uygulanıyor, bu ikili sistemden mutlaka vazgeçilmesi gerekiyor. Biz bu meseleye yaklaşırken, söylediğim diğer kanunları göz önüne almak gerekir. Hepsi çünkü birbiriyle bağlantılıdır. İnfaz yakma denen uygulama, bunun son halkası olmuştur” dedi.
‘ÇİFTE STANDART UYGULAMASI’
İmralı tecridinin son halkası olarak nitelendirdiği infaz yakma uygulamasının çifte standart yarattığını dile getiren Türkdoğan, “İGK kararları şu anda her hükümlü için devreye giriyor, fakat hükümlüler bakımından uygulamaya baktığımızda, ciddi bir adaletsizlik var. Adli hükümlüler, örneğin 10 yıl hapis cezası verilmişse, 5 yıl hapis yatacaklar. İlk başta son 3 yıl kala denetimli serbestlikten yararlanıyorlardı. Bu sene çıkan bir yasayla 5 yıla çıkardılar bunu. Hapishanelerde yer yok. Tabi İGK kararı gerekiyor. Yani adli mahpuslar bakımından birçok kural esnetiliyor ve pratikte onların tahliye edilmesine imkan tanıyorlar. Bu uygulamadan dolayı uyuşturucu suçlarında patlama var. Hırsızlık, yaralama ve saldırı suçlarından nereyede cezaevlerinde insan yok. İGK Kurullarınız nerede? Nasıl oluyor. Adalet Bakanlığı’na sormak istiyorum. İGK’leri kurdunuz, bu kurul bu mahpusları değerlendirecekti ama bütün adli dosyalardan tutuklu bulunan mahpusları tahliye ediyor. Bu insanlar dışarıda sürekli suç işlemeye devam ediyor. Amaçlanan İGK’ler adli mahpuslar bakımından başarılı örnekler veremiyor ama bir yandan hiçbir şekilde hapiste olmaması gereken siyasi mahpusların tahliyeleri konusunda sürekli engelleyici bir rol oynuyorlar” diye konuştu.
MA / Hakan Yalçın