ANKARA - Kobanê Davası’nda savunma yapan tutuklu siyasetçi Ali Ürküt, yıllar önce hakkında açılan davalarının dosyaya konulduğunu belirterek, savcıya "Habur Sınır Kapısı’nı geçen herkes Kandil’e mi gidiyor?" diye sordu.
DAİŞ'in Kobanê’ye yönelik saldırısının ardından Kurdistan ve Türkiye’de 6-8 Ekim 2014 tarihinde başlayan eylemler gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 isim hakkında açılan dava sürüyor. Kamuoyunda "Kobanê Davası" olarak bilinen davanın 34’üncü duruşmasının 2’nci periyodu bugün Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü'nde bulunan Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların da hazır bulunduğu duruşma, tutuklu yargılanan siyasetçi Ali Ürküt’ün savunmasıyla devam etti.
‘TOPTANCI BİR MANTIK VAR’
AİHM'in HDP'nin Kobanê halkıyla dayanışma için attığı tweetin şiddet eylemlerine sebep olamayacağını belirttiğini söyleyen Ürküt, “AİHM’in Yüksekdağ ve Demirtaş kararı, AYM kararını da kapsamaktadır. AİHM, Türkiye’nin itirazlarını da incelemiş ve karara varmıştır. 2911 sayılı yasayı dahi ihlal niteliği taşımayan bir tweetin ölümlere ve yaralanmalara neden olamayacağı açıktır. Kişi kendisinin sebep olmadığı bir neticeden sorumlu olamaz. Netice failin eseri olmalıdır. Bu dosyada olanlar doğrudan bizim eserimiz midir? Ne iddianamede ne de mütalaada adımız bu olayların faili olarak geçmediği halde savcılık herkesi bir torbaya koyarak, toptancı bir mantıkla ceza talep etmektedir” diye belirtti.
İddia makamının somut bir delil olmadan olayları, “hendek olayları” ile bağdaştırmaya çalıştığını belirten Ürküt, atılan sanal medya paylaşımı ile şiddet olayları arasında illiyet bağının kurulamayacağını söyledi. Ürküt, “Bu davada ‘örgüt üyeliği’ ile ilgili bir iddianame yoksa da iddia makamı bütün dayanaklarını ‘yasadışı örgüt üyeliği’ üzerine kurmuştur. ‘Örgüt üyeliği’ iddiası tamamen maddi temellerden yoksundur. İddia makamı AİHM kararlarını tanıyorsa ve kendisi de ürettiği tanımla çelişmek istemiyorsa şahsımla ilgili iddiaları geri çekmelidir” ifadelerini kullandı.
25 YIL SONRA GELEN SUÇLAMA
Dosyada aleyhine herhangi bir somut delil bulunmadığını ifade eden Ürküt, hakkındaki iddialarla ilgili şunları belirtti: “Savcı ‘Laf olsun torba dolsun’ diyerek delil toplamıştır. Parti faaliyetlerim yasadışı olarak sunuluyor. Hani Asliye Ceza Mahkemesi’nde 21 yıl önce açılan davayı önüme getirmek olsa olsa savcılık makamının çaresizliğidir. Gerçek dışı iddialarına delil bulamadığından müsrif tüccar misali eski defteri karıştırırmış ama eli yine boş dönmüştür. İkinci bir iddia olarak hakkımda 25 yıl önce açılan bir diğer davaya gerekçe yapılan açıklamamdır. Açıklamada ‘PKK Lideri Abdullah Öcalan’ yazmak yerine ‘PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ yazıldığı için dava açıldı. Gerekçe ise Abdullah Öcalan’ı yasal bir parti başkanı gibi yansıtmam oldu. Aradan 25 yıl geçmiş. Ertelenen bu cezayı bugün getirip ‘örgüt üyeliği’ gerekçesi yapmak bir komedi konusudur. Bunların gündeme getirilmesini kabul etmiyorum. 3’üncü iddia ise 2012 yılında Irak’a gidişimle ilgili. O dönem herhangi bir partide bir görevim yoktu. İddia makamına sormak gerek; Habur Sınır Kapısı’nı geçen herkes Kandil’e mi gidiyor? Savcı, ‘Yüksek ihtimalle Kandil'e gitti’ diyor. Bir ihtimalle yargılama yapmak mümkün mü? Tüm bu asılsız, gerçek dışı iddiaları reddediyorum. Yüksek de olsa bir ihtimalle sanık cezalandırılamaz.
‘HUKUKİ DEĞİL SİYASİ DEĞERLENDİRME’
Ellerinde delil olmadığı için hayali deliller yaratma çabasına girilmiştir. Tüm faaliyetlerim aleni, barışçıl faaliyetlerdir. Zorlama bir ‘örgüt üyesi’ olarak gösterilmek istenmem hukuki değil siyasi bir değerlendirmedir. Nedeni muhalif bir partide siyaset yapıyor olmamdır. İddia makamı fiili değil faili esas almaktadır.”
Ürküt’ün savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.