İSTANBUL - Ülkede insan hakları savunucularının faaliyetlerinin engellendiğini belirten TİHV Genel Sekreteri Coşkun Üsterci, yayınladıkları raporlarla bunu tespit ettiklerini söyledi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), “Türkiye’de İnsan Hakları Savunucularının 2022 Yılında Karşılaştığı Baskı, Engel ve Zorluklar” raporunu yayımladı. Rapor, ülkenin 6 bölgesindeki hak ihlallerini kapsarken, veriler bölgelerde oluşturulan dayanışma grupları tarafından tespit edildi. Rapora göre, 2022’de insan hakları savunucularından 4 bin 819 kişi “yargısal taciz, idari taciz, fiziksel şiddet, tehdit, hedef göstermek” gibi nedenlerle karşılaştı. İnsan hakları alanında faaliyet yürüten 16 dernek, 5 meslek örgütü ve 1 vakfın hedef alındığı belirtilen raporda, 34 farklı şehirde 311 barışçıl toplantı, gösteri ve yürüyüşün engellendiği tespiti yapıldı.
THİV Genel Sekreteri Coşkun Üsterci, açıkladıkları rapora ve insan hakları savunucularının maruz kaldığı ihlallere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
HAK SAVUNUCUSU OLMAK
İnsan hakları savunucusunun tanımına değinen Üsterci, Birleşmiş Milletler’de (BM) bu alanda çalışan uzmanların net bir tanımdan kaçtıklarını ancak devletlerin net ve sıkı bir tarif istediklerinin altını çizdi. Üsterci, devletlerin insan hakları savunucularını baskı altında tutmak ve tanım dışında kalanların savunuculuk faaliyetlerini engellemek için bir tanım istediklerini söyledi. İnsan hakları savunuculuğunun “dinamik” bir kavram olduğunu ifade eden Üsterci, her yurttaşın belli bir dönemde hak savunucusu olduğunu belirtti. Hak savunuculuğunun evrensel birkaç ilkesi olduğunu dile getiren Üsterci, “Yapılan faaliyetler temel hak ve özgürlükleri koruyan, geliştirilen faaliyetler olmak zorunda. Bu faaliyetleri geliştiren birey ya da kolektif hak savunucuları, insan hakları evrensel ilkesine sahip çıkmak zorundadırlar. Ayrıca yapılan savunuculuk eylemlerinin barışçıl şekilde olması gerekir. Bunları yerine getirdiğiniz anda insan hakları savunuculuğu kimliği kazanmış olursunuz” ifadelerini kullandı.
‘İNSAN HAKLARI HAVA SU GİBİDİR’
İnsan hakları faaliyetlerinin “huzurlu, mutlu ve saygılı” bir toplum olanağını sağladığını sözlerine ekleyen Üsterci, devletin de herkesin hakkını koruması ve toplumun işlevliğini sürdürmesi konusunda eşit bir şekilde katkı sunması gerektiğinin altını çizdi. Bunun demokrasinin bir gereği olduğunu ifade eden Üsterci, “Bu bakımdan insan hakları, hava, su gibi vazgeçilmez bir şeydir. Her türlü tahakküm ilişkisini reddeden bir yaklaşım biçimidir. Siyasal iktidarlar ise yaptıkları her eylemi temel hak ve özgürlüklerle ilişkisini kurarak, insan haklarını referans alarak sürdürmek zorundadırlar. Dolayısıyla bir insan hakları bakış açısının toplumda oluşması ve bu bakış açısıyla yöneticilerin eleştirilmesi, denetlenmesi ve kontrol altına alınması toplumun esenliği ve huzuru için gereklidir” diye belirtti.
DEVLETİN HAK İHLALLERİ 'PARADOKSU'
BM’nin temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi sorumluluğunu devletlere verdiğinin altını çizen Üsterci, hak ihlallerine yol açan kişilerin ya da grupların engellenmesinin “büyük” bir iş olduğunu söyledi. Üsterci, devamla şunları kaydetti: “Ama burada bir paradoksla karşı karşıyayız. Çünkü devletler aynı zamanda bir şiddet tekelidir. Sahip oldukları o muazzam güçle çok kolay bir şekilde hakları ihlal edebiliyor. Dolayısıyla insanlık, bu paradoksla mücadele ediyor. Yurttaşlar, hakların korunması konusunda devlete sürekli sorumluluklarını hatırlatıyor. İhlallere karşı en çok sorumlu olan o güce sahip olan devleti uyarıyor. Devletin elindeki güç eğer insan hakları kavramını referans almazsa çok olumsuz sonuçlara gider. Büyük bir baskıya dönüşür. Bu durumda devletin ciddi bir şekilde toplumun dinamik ve demokratik unsurlar tarafından kontrolü ve denetlenmesi gerekir. Dolayısıyla insan haklarını konuştuğumuz da asıl fail olarak karşımıza devlet çıkar.”
RAPORUN AMACI
Türkiye’de kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve parlamentonun etkisinin kalmadığını vurgulayan Üsterci, siyasal erkin yoğun şekilde merkezileştiğini kaydetti. Kamusal ve siyasal alanın daraldığını belirten Üsterci, bu ortamda insan hakları savunucularının faaliyet yürütemediğini dile getirdi. TİHV olarak yaptıkları raporun amacının bu baskı ortamında hak savunucuların faaliyetlerinin uluslararası standartlara göre yürütmesi olduğunu kaydeden Üsterci, “Bu yönde Türkiye'nin 6 bölgesinde yerelde dayanışma grupları kurduk. Bu dayanışma grupları günlük siteleri ya da tanık oldukları hak ihlalleri gerçekleştiğinde onları toplayıp, kayıt altına aldı. 1 Ocak 2022 ve 31 Aralık 2022 tarihleri arasında Türkiye'de İnsan hakları savunucularına yönelik baskı ve zorluklar raporumuz bu şekilde oluştu diyebiliriz” şeklinde konuştu.
HAK SAVUNUCULARININ EVRENSEL KORUNMA İLKELERİ
İnsan hakları savunucularının korunmalarına yönelik uluslararası hukukta birtakım ilkleri olduğunu söyleyen Üsterci, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öncelikle insan hakları savunucularının fiziksel bütünlükleri korunması gerekir. Bu sayede varlığını sürdürebilsin, yaralanmasın, baskı altında kalmasın ki savunuculuk faaliyetlerini yapsın. Savunucuların ihlalleri görüp tespit edebilmesi için özgürlük ve güvenlik içinde de çalışmalarını yürütmeleri gerekir. Herhangi bir yargısal tacize, suçlu ilan edilmeye ya da keyfi bir şekilde gözaltına alınıp, tutuklanmaya maruz kalmamalı. Böyle tespit ettiği ihlalleri kamuyla paylaşabilir. Son olarak savunucuların onurlarının korunması gerekir. Onların yaptıkları faaliyetler nedeniyle damgalanmaması ve marjinalleştirilmemesi gerekir.”
HAK SAVUNUCULARINA YAPILAN HAK İHLALLERİ
Türkiye'de mevcut koşullarda hak savunucularının ifade özgürlüklerini kullanmadıklarını belirten Üsterci, savunucuların herhangi bir hak ihlali gördüklerinde yöneticilere uyarılarda bulunamadıklarının altını çizdi. Savunucuların barışçıl toplantı ve gösteri hakkını da kullanamadıklarının söyleyen Üsterci, “İnsan hakları savunucuları yaptıklarında ise kolluk güçlerinin saldırılarına maruz kalıyorlar. Başta ‘Terörle Mücadele Yasası’ olmak üzere birtakım yasalar tarafından bunların keyfi ve geniş yorumlanması çerçevesinde tutuklamalara, yargılamalara ve hatta mahkumiyetlere maruz kalabiliyorlar” ifadelerini kullandı.
‘BM YASALARINA UYGUN DAVRANIN’
Siyasal aktörlerin insan hakları konularını referans alarak politikalar yürütmeleri gerektiğinin altını çizen Üsterci, siyasilere çağrı yaparak, “BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’nin bütün gereklerini tavizsiz bir şekilde yerine getirmeleri gerekiyor. Siyasilerin yasalara, Anayasaya, uluslararası sözleşmelere uygun davranması gerekiyor” dedi. Üsterci, Cumartesi Annelerinin Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen engellendiğini belirterek, bunun sadece bir örnek olduğunu vurguladı.
MA / Ömer İbrahimoğlu