ŞIRNEX - Adalet Bakanlığı'na yaptıkları İmralı başvurusuna yanıt verilmediğini belirten Şirnex Barosu Başkanı Rojhat Dilsiz, devletin de yurttaşlar gibi yasalara uymak zorunda olduğunu söyledi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan son 30 aydır hiçbir şekilde haber alınamıyor. Abdullah Öcalan ve cezaevindeki diğer tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş ile görüşmek için yapılan avukat ve aile başvuruları, “disiplin cezası” gerekçeleriyle reddediliyor. Şirnex Barosu Başkanı Rojhat Dilsiz, mutlak tecridi değerlendirdi.
ADALET BAKANLIĞI YANIT VERMEDİ
Abdullah Öcalan konusunun siyasete kurban edilmeyecek kadar önemli olduğunu belirten Dilsiz, “Bir hükümlünün gerek ulusal gerekse uluslararası yasalarca koruma altına alınan haklarının verilmesi demokratik hukukun bir gereğidir. Ancak 30 aydan beridir Öcalan’a yönelik bir tecrit söz konusudur. Bunun hukuki olmadığını belirtmek için çok sayıda baro ve avukat bireysel yollarla hem Adalet Bakanlığı’na hem de Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB), devletin kendi yasalarına uyması için başvuruda bulundu. Ancak şuana kadar Adalet Bakanlığı başvurularımıza herhangi bir dönüş yapmadı” diye belirtti.
‘MİLYONLARI ETKİLEYEN BİR GÜÇ’
Abdullah Öcalan’ın hükümlüde olsa siyasi duruşuyla milyonları etkileyecek bir güce sahip olduğuna dikkat çeken Dilsiz, “30 aydır belli periyodlarla ‘disiplin’ cezalarına maruz bırakılmasıyla dış dünya ile olan iletişimi tamamen kopartıldı. Bunu gerek devletin kendi belirlediği yasalara gerekse evrensel hukuk normları açısından doğru bulmuyoruz. Türkiye tarihinde bu şekilde tecrit altında tutulan başka bir hükümlü yoktur. Dolasıyla disiplin cezalarıyla hukuka kılıf büründürülmesi de hukuka aykırıdır. Koyduğunuz kuralları yok sayıyorsunuz” dedi.
CPT’NİN GÖREVİ
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) temel görevinin cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri için yapılan çağrılara ilişkin harekete geçmek olduğunu söyleyen Dilsiz, “Cezaevlerinde, tutuklu ve hükümlülere yönelik bir ihlal varsa bunu değerlendirmek CPT’nin görevidir. İmralı’ya dair milyonların beklediği açıklama önemliydi. Ancak CPT, şuana kadar herhangi bir açıklama yapmadı. Hazırlamış olduğu bir rapor varsa kamuoyuna sunmamasını bizler de hayretle karşılıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘SORUNLARI DERİNLEŞTİRİYOR’
Abdullah Öcalan ile yürütülen “diyalog” sürecinde İmralı’da bir dizi görüşme gerçekleştirildiğini hatırlatan Dilsiz, şunları söyledi: “O dönemde Öcalan’ın mektubu Diyarbakır Newrozu’nda milyonların önünde okundu. Yine mesajları toplumla paylaşılıyordu. Hükümetin kendisi de, Kürt sorunun çözümü için Öcalan’ın görüşlerine olumlu bakıyor ve yararlanıyordu. Ancak iktidarın strateji değişikliğiyle beraber tecrit başladı. Özellikle çözüm sürecinde bu tıkanıklığın giderilmesi, çatışmalı sürecin son bulması, insanların ölmemesi için Öcalan’la görüşmeler yapılıyordu. Bu süreç, toplumda da umudun yeşerdiği bir dönem oldu. Şimdi 30 aydır tecrit altında tutulmasının birçok açıdan farklı parametreleri var. Yaşanan tıkanıklığın nedeni tecrittir. Yaşanan sorun ve tıkanıklığın giderilmesi için yeni stratejilerle yeni bir süreç başlatılabilir. Şuan ki strateji, tıkanıklığı, sorunun çözümünü derinleştiriyor. Sorunları farklı boyutlara indirgeme dışında ne mevcut siyasete ne de topluma hiçbir katkısı olmadığını öngörebiliyoruz.”
‘CESUR ADIMLAR ATILMALI’
Bu tarz süreçlerde cesur adımların atılması gerektiğine işaret eden Dilsiz, “Yapılan her düzenlemenin kilitlendiği durum Öcalan oluyor. Dolasıyla siz periyodik bir şekilde disiplin cezalarıyla hukuksuzluğu derinleştirerek sorunun çözümüne katkı sağlayamazsınız. Her infaz düzenlemesine yaptığımız eleştiri Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık noktasıdır. Yapılan düzenlerin siyasi tutukluları kapsamaması ironi bir durumdur. Tutuklularla ilgili bir düzenleme yapılıyor ancak biz hukukçular içeriğinin ne olduğunu bilmiyoruz ve bizlerle paylaşılmıyor. Hep kapalı kapılar ardında konuşuluyor ve o kapılar arkasında kararlar alınıyor. Bu konuda cesur olunmadığı müddetçe derinleşen sorunların çözümü noktasında herhangi bir ilerlemenin olacağını düşünmüyorum” dedi.
‘DEVLET DE YASALARINA UYMAK ZORUNDA’
İmralı tecridine hukuki açıdan bakmak gerektiğini ifade eden Dilsiz, şöyle devam etti: “Orada 30 aydır hiçbir şekilde haber alınmayan kişi Öcalan değil de farklı bir kişi olsaydı yine aynı şekilde tepki vermek gerekir. Daha öncesinde bu durumla ilgili Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduk yine başvurularımız devam edecek. Çünkü Anayasa ve yasalar, devletle vatandaş arasında bir akittir. Her ne kadar vatandaş bu akte uymak zorundaysa ve uymadığı takdirde ceza yaptırımıyla karşı karşıya kalabiliyorsa aynı şekilde devlette kendi koyduğu yasalara uymak zorundadır. Devlet bunu yapmadığı sürece hukuk devleti olma aslını yitirir. Bu gittikçe aşınır ve dolasıyla kaotik bir sürece girer. Bu anlamda hukuk devletine çekilmek sivil toplum örgütlerinin görevidir. Bunun denetleyicisi de başta barolar ve sivil toplum örgütleridir.”
MA / Zeynep Durgut - Mehmet Güleş