İSTANBUL - İnsan hakları savunucusu olarak TSK’nin işlediği birçok suça tanıklık edip, bunları raporlaştırdıklarını söyleyen İHD Genel Başkanı Eren Keskin, işlenen suçların devletin kendi hazırladığı raporlarda da yer aldığını belirtti.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Amed Milletveki Sezgin Tanrıkulu’nun bir televizyon programında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) yönelik ifadelerinin ardından TSK’nin 1990’lı yıllarda Kurdistan’da işlediği suçlara dönük tartışmalar yeniden gündeme geldi.
Tanrıkulu, katıldığı programda “Bu Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi 12 Eylül’de faşist darbeyi yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz’da darbe girişimi yapan, köyleri yakan… Onlarca faili meçhul cinayet. Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen…” sözlerini sarf etti. Programın ardından linç kampanyası başlatılan Tanrıkulu hakkında “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan soruşturma başlatıldı.
1990’lı yıllardan bu yana insan hakları alanında mücadele yürüten İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı aynı zamanda Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu kurucularından Eren Keskin, TSK’ye dönük başlatılan tartışmalar ve bahsi geçen olaylara ilişkin tanıklıklarını anlattı.
AİHM TARAFINDAN TASDİK EDİLDİ
Tanrıkulu’nun bağlandığı programda TSK’ye ilişkin söylediklerinin tamamının doğru olduğunu ifade eden Keskin, Türkiye tarihinde buna benzer birçok olayın yaşandığını belirtti. Tanrıkulu’nun iddialarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da tasdik edildiğini ifade ede Keskin, “Tanrıkulu başta kendi partisi olmak üzere devletin en yüksek makamından tehdit edildi. Oysaki Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmeler bir insanın bu konuda özgürce konuşma hakkını veriyor. Kaldı ki Tanrıkulu’nun bahsettiği dosya AİHM’de tasdik edilmiş ve Türkiye’nin mahkum edildiği bir dosya” dedi.
SUÇLAR DEVLET RAPORLARINDA
Devlet tarafından işlenen suçların bizzat devletin kendi hazırladığı raporlarda da yer aldığına işaret eden Keskin şöyle konuştu: “Bugün Tanrıkulu’nun açıkladığı gerçekler nedeniyle onu linç edenlerin devletin kendi raporlarına dönüp bakması gerekiyor. Örneğin Susurluk raporu. Bu devlet Susurluk raporunu kendi içinden bir müfettişe hazırlattı ve bu raporda kendi aleyhine ve bizim bugün söylediğimizde linç edileceğimiz gerçekler açıklandı. Yine AKP döneminde Berfo Kırbayır’a o dönem başbakanlık yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan söz verdi ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Cemil Kırbayır’ın kaybedilmesi ile ilgili büyük bir soruşturma başlattı. Ve sonunda devlet şöyle bir rapor açıkladı; ‘Cemil Kırbayır gözaltına alınmış ve gözaltında devlet güçleri tarafından işkence edilerek öldürülmüş ve cenazesinin de saklandığı kanısına varılmıştır.’”
DEVLET AKLININ DEĞİŞKENLİĞİ
Devletin yer yer bu konularda dikkate değer yaklaşımlar ortaya koyduğunu ancak bugün gelinen noktada inkarcı bir yaklaşım sergilediğini ifade eden Keskin, “Devlet aklı bir dönem geliyor ve mesela daha yumuşak bir yöntem izleyeyim, bu suçları araştırayım diyor, ki AKP’nin tarihinde bunlar var. AKP iktidara gelirken ‘Beyaz Toroslar dönemi bitti, artık kayıplar olmayacak’ diyerek geldi. Bugün dönüştüğü yer ise kendisini kapatmak istediği zihniyet. Çünkü bugün sonuna kadar savundukları JİTEM zihniyeti bir dönem AKP’yi kapatmak istedi. Ona kapatma davası açtı” şeklinde konuştu.
İKTİDAR VE MUHALEFETİN ORTAK ÇİZGİSİ
Devletin “kırmızı çizgisinin” başında Kürt sorunu olduğunu ve bu konuda muhalefetin de iktidardan farklı olmadığına dikkat çeken Keskin, “Bugün gelinen noktada iktidar ve muhalefetin aynı noktada birleştiğini, militarizmi nasıl savunduklarını görüyoruz. Ben CHP’nin Kürt sorununa çözüm politikası bulacağına hiçbir zaman inanmadım hala da inanmıyorum. Çünkü CHP kurucu ideolojinin oluşturduğu ve resmi ideolojinin kırmızı çizgilerine sonuna kadar sahip çıkan bir devlet partisidir. Bakın seçimlerden önce Kemal Kılıçdaroğlu Kürtlerden de oy almak için ‘helalleşme’ dedi. Roboski ile ve tüm devlet suçları ile helalleşeceğini söyledi. Ama kendi partisinin milletvekiline AİHM’de Türkiye’nin tazminata mahkum edildiği bir olay nedeniyle dahi sahip çıkmadı. Bu çok korkunç bir şey” dedi.
‘BİRÇOK SUÇUN TANIĞIYIM’
Bir insan hakları savunucusu olarak TSK’nin işlediği suçlara tanıklık ettiğini ve bu suçları raporlaştırdıklarını söyleyen Keskin, tanıklıklarını şu sözlerle anlattı: “Ben gözlerimin önünde bir kadın gerillanın yerlerde çırılçıplak sürüklendiğini ve yine kadın gerilla Ekin Wan’ın vücudunun çırılçıplak sergilendiğini gördüm. Biz insan hakları savunucuları olarak Vedat Aydın’ın öldürülmesinin sonrasında devletin bu suçu nasıl gizlemeye çalıştığının en yakın tanığıyız. Biz Musa Anter’in nasıl ölüme götürüldüğünü, o sürecin nasıl örüldüğünü çok yakından biliyoruz. Bütün bu suçları kim işledi? Örneğin Dargeçit kayıpları. Aileleri yıllarca onları aradı ve bu insanların gözaltında katledildikten sonra asit kuyularında yakıldıkları ortaya çıktı. O dönemin komutanı Mehmet Tire’nin yardımcısı olan Bilal Batırır adlı uzman çavuş bütün bunları anlatmaya başladı. Biz sonrasında ailelerin gösterdiği yerde yıllarca uğraştıktan sonra toplu mezarları açtırdık ve o toplu mezarlarda gerçekten Dargeçit kayıplarının kemikleri çıktı. Peki ne oldu? Onları asit kuyularında yaktığı söylenen Mehmet Tire gidip Bodrum Gümüşlük'te belediye başkanlığı yaptı. Devlet bugün bizden JİTEM’in işlediği suçları aklamamızı bekliyor.”
MUSA ÇİTİL DAVASI
Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nda çalıştığı süreçlerde de devlet tarafından birçok suçun işlendiğini ifade eden Keskin, ancak cezalandırılanların suçu işleyenlerin aksine suçu açığa çıkaranlar olduğuna dikkat çekti. Musa Çitil davasının buna örnek olduğuna işaret eden Keskin, “Musa Çitil Mardin’de görev yaparken çok sayıda gözaltında cinsel taciz başvurusu oldu bize. Ardından Musa Çitil ve emrindeki 450 askere dava açıldı. Hatta o dönem bunu haber yapan birçok gazeteciye dava açılmıştı. Sonrasında bu dava Mardin’den taşınıp Kırıkkale Adliyesi’nde görüldü ve hepsi beraat etti. Musa Çitil sonrasında Sur’da yaşanan olaylarda yine komutan olarak karşımıza çıktı ama biz Musa Çitil ve o gün emrindeki askerlerin çok sayıda işkence dosyasından suçlu olduklarını biliyorduk” diye belirtti.
‘KORKU POLİTİKASI İLE YÖNETİLİYORUZ’
1990’lar devlet aklının bugün hala iktidarda olduğunu ve bu nedenle toplumda bir korku iklimi yaratılmaya çalışıldığını kaydeden Keskin, "Mesela Mehmet Ağar, Tansu Çiller kimin yanında? Buna bakmak gerekiyor. Buna isterseniz derin devlet, ister başka bir şey deyin ama siz o devletle uzlaşmazsanız iktidar olamazsınız. Bir korku politikası ile yönetiliyoruz ve ben de hergün tehdit alan bir insanım. Yani ben kapıdan çıktığımda başıma ne gelecek bilmiyorum? Biz uluslararası sözleşmelerin, iç hukukun bize verdiği hukuk korumasını yaşayamıyoruz. Siz şimdi devletin en üst kademesi tarafından tehdit edilirseniz bugün kimin güvenliğinden söz edebiliriz. İşte Tahir Elçi'ye yapılan da buna örnekti” dedi.