İZMİR - İzmir'de temiz su kaynakları, ormanlık alanlar, kıyı, tarihi ve doğal alanlar bir bir yok ediliyor.
AKP iktidarının enerji, maden, inşaat ve turizm şirketlerine alan açması, doğaya talan ve rant olarak geri dönüyor. Yaşam alanları, ormanlar, tarım arazileri, meralar, kıyılar ve vadiler bir bir ekolojik talanla karşı karşıya kalıp, tüm özelliklerini yitiriyor. Bu talandan en çok nasibini alan yerlerden birisi de "Ege'nin İncisi" İzmir oluyor. Kentte 1990'lı yıllarda Bergama altın madeni ile başlayan ekolojik talan, günümüzde artık kenti nefes alamaz, denizine girilemez ve susuzluk başta olmak üzere birçok sorunla baş başa bıraktı.
Bergama altın madeninin 3 yıllık çalışma ruhsatı alarak başladığı talanda yıllar içerisinde giderek kapasitesini arttırırken, Dikili, Bergama ve Ödemiş bölgesinde yeni madenler için de başvurular yapıldı. Siyanürlü altın madeninin bulunduğu bu bölge aynı zamanda İzmir'in su ihtiyacının da karşılanmasının planlandığı Efemçukuru bölgesinde kurulması planlanan baraj da kurulamadı. İzmir kilometrelerce uzaklıktaki Manisa'dan su getirirken, bu su da kentin ihtiyacını karşılamamanın yanı sıra su faturalarına da ağır bir şekilde yansıdı.
HER İLÇEDE TALAN
Yine kentin özellikle kırsal kesimlerinde bulunan onlarca taş ocağı tarım alanlarını tahrip ederken, verimi de düşürdü. Sanayi ve evsel atıkların denize dökülmesi, deniz kirliliğini arttırırken, her yıl denizde ağır bir koku oluşturan deniz marulları da denizin üstünü kaplıyor. Aliağa bölgesinde bulunan demir-çelik fabrikaları, petrol rafinerileri, Foça'daki cürüf tesisleri, Harmandalı çöplüğü, Karaburun'da Rüzgar Enerji Santralleri ve Seferihisar, Çeşme, Urla gibi ilçelerdeki kıyı işgalleri, bölgenin ekosistemini bozmanın yanı sıra, ciddi sağlık sorunları ve çevresel kirliliğine de yol açtı. Şehir merkezinde ise Konak ve Bayraklı'da gökdelenler yükselirken, şehrin ortasında kalan tek yeşil alan olan Kültürpark'ta tahrip ediliyor.
YENİ PROJELER
Tüm bunların yanına Çeşme'nin yüzde 75'inde oluşturulmak istenen turizm projesi ile de ilçenin tamamı imara açılırken, zeytinlik, orman, tarım alanlarının yanı sıra arkeolojik ve doğal sit alanları da tahribat ile karşı karşıya bırakılmak isteniyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İzmir ile ilgili her hafta birçok projenin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini başlatırken, birçoğu için ise “ÇED gerekli değil” kararları ile halkın itiraz hakkını da elinden alıyor. Son 3 günde Bergama'da 1, Kemalpaşa'da 2 maden için ÇED süreci başlarken, yine Seferihisar'da RES için 'ÇED olumlu', Menemen'de gıda fabrikası için ise 'ÇED gerekli değil' kararı verildi.
TALANIN ETKİLERİ
İzmir'deki ekolojik talanı İzmir Yaşam Alanları Meclisi üyesi İlyan Yaman ile konuştuk. Her kentte büyük ekolojik talanın olduğunu belirten Yaman, İzmir'in ise turizmden sanayiye, madenden enerjiye her alanda çok boyutlu bir talana uğradığını aktardı. Bu talanın sonucunun kenti felakete götürdüğü dile getiren Yaman, "Bu talanların kentin içine verdiği etkiler ve sosyal boyutta verdiği zararlar var. Örneğin Efemçukurunun olduğu yer İzmir'in çatısı olarak bilinen bir yer. Yeraltı ve üstü su zenginliği bakımından önemli olan bir alan yok edildi. Hatta çiftçilerin üretim için bile kullanabileceği bir su olmaktan çıkmış durumda. Aynı şekilde Çeşme'deki turizm projesi ile İzmir içinde yaşayan insanların yarımadadaki herhangi bir sahilinden denize ulaşma imkanı ortadan kalkıyor. Bu sene yapılmış olan 'Plajlar bizimdir' eylemleri var. Bu da insanların plajları kullanamamasının getirdiği bir boyuttur" diye belirtti.
HAVA VE DENİZ KİRLİLİĞİ
Kentin bir diğer sorununun da hava ve deniz kirliliği olduğunu vurgulayan Yaman, fakat hava ölçüm istasyonlarının verilerinin paylaşılmadığı için havanın ne derece kirli olduğunu bilmediklerini kaydetti. Hava kirliliğinin özellikle kış aylarında çok belli ortaya çıktığını ifade eden Yaman, "Sanayi ve rafinerilerin bunda etkisi olmadığını söylemek mümkün değil. Özellikle Aliağa ve Foça'da yaşayanlar demir-çelik fabrikalarından çıkan dumanların ve zehirli gazların tarımı ve insanları etkilediğini biliyoruz. İzmir ve körfez yine uzun zamandır deniz kirliliği yaşıyor. Bütün evsel ve sanayisel atıkların denize boşalmasından kaynaklı körfez doldu. Kanal ve arıtma tesisi yapılacak denildi. Ama aradan geçen 20 yılda bunun yapılmadığını görüyoruz. Yerel yönetim denizde yüzeceğimizi söylüyor. Fakat henüz denizdeki koku bile giderilmiş değil. Kordon'a gidip bakıldığında buranın ne kadar temiz olduğunu herkes rahatlıkla görebilir" ifadelerini kullandı.
TARİHİ VE KÜLTÜREL YIKIM
Kentteki ekolojik talanın aynı zamanda tarihi ve kültürel bir boyutunun da olduğunu belirten Yaman, şöyle devam etti: "Örneğin Kültürpark tarihi ve doğal sit alanı. Burada bir kültür mirasının olduğunu görüyoruz. Yine büyükşehir belediyesi 2021 depreminden sonra bütün birimlerini parkın içine taşıdı. Yeşil alan olması gereken bir yere bu birimler taşındı ve belediye o alanı işgal etti. Bunun dışında yerleşim alanlarının doğal ve tarihi sit alanlarında açılıyor olması tarihimizin de yok olmasına neden oluyor. Yarımadada parsel parsel satılan alanlar içinde tarihi kalıntılar bulunuyor. Buralarda tarihi kalıntılar olduğu tescillenmişken buralara imar izni verilecek."
'BAŞARI İÇİN BİRLİK'
Bu talana karşı mücadelenin alanlarda verileceğini söyleyen Yaman, asıl mücadelenin ise halkın sorunlara sahip çıkmasıyla mümkün olduğunun altını çizdi. Kazanma şansının böylece çok yüksek olduğunu dile getiren Yaman, "Çünkü bir köydeki 10 kadının direnişi ile başlayan hareket, büyük başarılar ile sonuçlanabiliyor. Yönetimlerin insafına kalma anlayışının ötesine geçip halkın mücadeleye aktif olarak katılıp kaderine sahip çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Onun için tüm İzmirlileri mücadele alanında birlikte olmaya çağırıyoruz. Birlikte olursak başarabiliriz. İzmir Yaşam Alanları da kentteki ekolojik yıkıma, kent suçlarına ve talana karşı mücadele etmeye devam edecektir" diye konuştu.
MA / Tolga Güney