WAN - Wan’da faaliyet yürüten ekolojistler, ekolojik yıkımla Kurdistan coğrafyasının insansızlaştırılmak istendiğine işaret ederek, bu duruma karşı sessiz kalınmaması gerektiğini ifade etti.
Kurdistan coğrafyasında ekolojik yıkım, “güvenlik” adı altında inşa edilen barajlar, HES’ler, madenler, yangınlar ve orman kıyımlarıyla devam ediyor. Son yıllarda orman kıyımının yaşandığı yerlerde yeni karakol ve kalekollar inşa ediliyor. Durumu değerlendiren ekolojist Mesut Bor, son 6 yılda Kurdistan ve Türkiye’de ekolojik yıkımın ciddi bir boyuta ulaştığını söyledi. Hem Kurdistan hem Türkiye’de farklı politikalarla bu ekolojik yıkımın sürdürüldüğünü dile getiren Bor, Kurdistan’daki ekolojik yıkımın amacının bölgeyi insansızlaştırmak, talan edilen bölgelerde karakol ve kalekol inşa etmek olduğunu vurguladı.
‘AMAÇ KURDİSTAN’I İNSANSIZLAŞTIRMAK’
Akbelen’de orman kıyımına bütün Türkiye ve Kurdistan’ın tepki gösterdiğini, bir dayanışmanın ortaya çıktığını ifade eden Bor, “Yalnız, ne hikmetse Kurdistan’daki ekolojik yıkıma hiçbir yerde ses çıkmadı. Bu konuda ne sivil toplum örgütlerinden ne de başka bir mecralardan bir ses gelmedi. Bu sadece ormanlarla sınırlı değil. Özellikle hidrografik yapısına da ciddi anlamda zararlar veriliyor. Bunun tek amacı bölgeyi insansızlaştırmak. Bunu nasıl yaparsınız; birincisi doğayı katlederek yaparsınız. İkincisi ise, bir yerleşim yerinin en önemli özeliklerinden bir sudur, hidrografik yapıdır ve bunu yok edersiniz. Bunu tahrip ederek ormanları yok ederseniz, buralar çölleşir ve kuraklıkla karşı karşıya kalırız, yani temel amaç bölgeyi insansızlaştırmaktır. Başka neden Kürtlerin hafızasının bilerek yok edilmesidir. Mesela Zilan Deresi’nin üzerine yapılan barajalar ve madden ocakları, tamamen Kürtlerin hafızasını yok etmek, bu coğrafyadan göç etmelerini sağlamak için yapılan bir şeydir. Bunların yanında kültürel değerleri de yok etmek amaçlanıyor. Hasankeyf bunun önemli bir örneğidir” şeklinde konuştu.
‘BARAJ VE HES’LER WAN GÖLÜ'NÜ YOK EDİYOR’
Wan ve çevresinde yapılan baraj ve HES’lerin doğayı büyük bir tahribata uğrattığını ifade eden Bor, “Baraj ve HES özellikle Wan Gölü ve çevresinde bulunan akarsularda büyük bir tahribat yaratmış durumda. Bu gölü besleyen akarsuların iki kolundan bir olan Bendimahi Çayı ve Zilan Deresi, ne yazık ki son birkaç yılda yapılan barajlar ve maden ocakları nedeniyle tamamen kurumayla yüz yüze bırakıldı. Gölde bulunan endemik bir tür olan İnci Kefali Balığı sayısında ciddi bir azalma olurken, Wan Gölü de gittikçe kurumaya doğru gidiyor. Önlem alınmaması durumunda 10 yıl içinde gölde bulunan İnci Kefali Balığı ve diğer canlılar yok olacak. Bu doğa katliama sadece Kurdistan halkı değil, Türkiye’deki muhalif olan, gerçekten doğayı seven, vatanını seven herkesin buna tepki göstermesi gerekiyor. Doğa katliamına tepki verilmediği sürece, doğa katliamı devam edecektir” dedi.
‘KATLİAMA KARŞI HALKI BİLİNÇLENDİRMEK’
Doğa katliamlarına karşı çıkmanın en etkili yolunun halkı bilinçlendirmek, bu tahribatın nelere yol açacağını anlatmak olduğunu belirten Bor, “Dayanışma göstermek gerekiyor ve ancak bu şekilde bu tahribatı engelleriz. Küresel iklim krizi, uzay çağının en önemli sorunlarından biridir. İnsanoğlunun göç edip, yaşamına ev sahipliği yapacak tek gezegen dünya. Evrenin tamamına baktığımızda, hiçbir maddenin bir ağaç kadar değeri yoktur. Evrende en az bulunan inorganik madde ağaçtır. Bu yüzden küresel iklim krizine karşı daha çok ağaçlandırma yapılmalı. Çünkü ağaçlar olmadan, oksijen üretilemez” ifadelerini kullandı.
‘BİNLERCE HEKTARLIK ALAN TIRAŞLANDI’
Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği (Van ÇEV-DER) Başkanı Ali Kalçık ise, Kurdistan coğrafyası karasal ikliminden dolayı ciddi bir orman varlığı bulunmadığını söyledi. Küresel iklimden kaynaklı ciddi bir sorun yaşandığını söyleyen Kalçık, “Dünyanın yaşadığı küresel iklim krizinin yanında Kurdistan’ın kendisine özgü sorunlar da var. Kurdistan’da zaten yeterince orman olmadığını biliyoruz. Örneğin Wan’da kişi başına yeşil alan en az 15 metre kare olması gerekirken, bu alan 0,75 santimetreye düşmüştür. Artık canlıların, insanların yaşayamayacağı, oksijenin alınmadığı bir alandır. Böyle bir sorunun yaşandığı bir yerde, zaten Wan özgünlüğüne baktığımızda, Şax ve Miks’te ormanlık alanlar var. Şimdi oradaki ormanlar da ciddi şekilde tahrip ediliyor. Örneğin, Ferganîs köyünde bir karakol yapılıyor. Kato Dağı ve Ferqanis köyünde yapılan karakol için binlerce hektarlık alan tıraşlandı. Böyle bir katliam yapılıyor” dedi.
ORMAN YANGINLARI
“Kürdistan geneline baktığımızda Cudi’de, Gabar’da, Herekol’da, Kato’da, Hizan’da, Besta’da; hatta sınırı aşan tüm Kurdistan dağlarında ya ciddi şekilde yangın çıkartılıyor ya da tıraşlanıyor” diyen Kalçık, şunları söyledi: “Uzun zamandan beri Cudi, Gabar ve tüm Kurdistan dağlarından ormanlar yok ediliyor. Bu kabul edilecek bir durum değil. Cilo sıra dağlarının her tarafı delik deşik edilerek madenler çıkartılıyor, ormanları yok ediliyor hem de talan ediliyor. Dünyanın her yerinde doğal veya beşeri sebeplerden dolayı orman yangınlar çıkıyor ama Kurdistan’da güvenlik adı altında bir tıraşlanma yapılıyor ve çıkardıkları yangınların söndürülmesine dahi izin verilmiyor. Orman yangınları insanların, hayvanların, hatta bütün canlı yaşamının sonunu getirecek uygulamalardır. Orman yangınlarına müdahale edilmemesi, insanlığın yüz karasıdır, kabul edilmeyecek bir durumdur. Hangi amaçla yakmış olursan ol, bunun hiçbir akli vicdanı ve insani tarafı yoktur. Bu Kürtleri nefesiz bırakmak ve öldürmek için yapılıyor, fakat orada sadece Kürtler yaşamıyor, yaban hayatının olduğu bir yerde sen oradaki yaşamı, oksijeni tüketiyorsun. Ağaç kıyımı, canlı kıyımının açık bir örneğidir. Mutlaka devlet bu militarist anlayış ve uygulamalardan vazgeçmelidir.”
'AMAÇ YAŞAMI BİTİRMEK’
Wan’ın Westan ilçe girişinde dağa “Orman Bakanlığı” yazıldığını, fakat orada tek bir ağaç olmadığına dikkat çeken Kalçık, “Böyle garip bir çelişki var. Devletin amacı; buradaki yaşamı bitirmek, insansızlaştırmak, çölleştirmek ve kurutmaktır, bu kabul edilecek bir durum değildir. Bu durumun acı tarafı, dünyadaki çevreciler ve ekolojistlerin sessiz kalmasıdır. Güvenlik adı altında yapılan bu vahşet kabul edilebilir bir durum değildir. Akbelen’de ciddi bir direniş vardı ve ÇEV-DER olarak biz de katıldık. Ama Cudi yakılırken, herhangi bir kamuoyu oluşturulmadı. Bunun iki nedeni var; biz Kurdistanlılar bu duruma duyarsızız ve duruma sessiz kalıyoruz. Biz eğer ekolojik toplum paradigmasının gereğini yapsaydık, halkımız direniş gösterseydi, belki bu kadar büyük tahribat olmazdı. Kesilen her bir ağaç insan vücudunda kesilen bir damardır” diye konuştu.