HABER MERKEZİ - 12 Eylül sürecinde Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde direnenler, aradan 43 yıl geçmesine rağmen benzer uygulamaların devrede olduğunu ve buna karşı direnişin de sürdüğünü belirtti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in başını çektiği 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 43 yıl geçti. Ülke tarihine "kara bir leke" olarak geçen darbe döneminde çok sayıda siyasi parti, sendika ve sivil toplum örgütü kapatıldı. Resmi verilere göre darbede 2 milyona yakın kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, 14 tutuklu açlık grevlerinde yaşamını yitirdi, 171 kişi sorgu ve cezaevindeki işkence sırasında hayatını kaybetti, 49 kişi ise idam edildi. Ancak söz konusu sayıların, açıklanandan daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Darbenin yaşandığı dönemde ağır işkenceler ve insanlık dışı uygulamaların yaşandığı Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde kalanlar, darbe süreci ve sonrasını anlattı.
72 GÜN SÜREN İŞKENCE
Rıdvan Ayhan da darbe döneminde gözaltına alınarak, tutuklananlardan biri. Ayhan, Êlih'ın Heskîf (Hasankeyf) ilçesinde Arap bir ailenin çocuğu. Aralık 1980'de gözaltına alındığında henüz 18 yaşındaydı. Darbe dönemi Sêrt'e bağlı bir ilçe olan Êlih merkezde gözaltına alındı ve ilk olarak Çarşı Karakolu’na götürüldü. Ayhan, burada 2 gün boyunca işkenceye maruz kaldı. Ayhan, daha sonra İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürüldü ve burada 1 ay tutuldu; falaka, elektrik ve kaba dayak gibi birçok işkence türüne maruz bırakıldı.
Ayhan'a dönük işkence, daha sonra götürüldüğü Siirt Alay Komutanlığı’nda devam etti. Ayhan, 40 gün tutulduğu komutanlıkta benzer işkencelerden geçirildi. Ayhan, 72 günlük işkencenin ardından Diyarbakır Alay Komutanlığı’nda "istikam" denilen yere sevk edildi. Savcılık ifadesinden önce yaralarının iyileşmesi için 15 gün burada tutuldu. Ardından çıkarıldığı mahkemece “örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklandı.
5 NOLU'DA KALDI
Tutuklandıktan sonra Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde C Blok 8’inci koğuşa konulan Ayhan, cezaevindeki ağır işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı direndi. Cezaevinde ölüm orucuna katıldı. Eylemin 25’inci gününde görüşe gelen babası ile Arapça konuşması sonrası da, “Başka bir dile konuşmayın” diyen yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran tarafından işkenceye maruz kaldı. Ayhan, 7 yıllık tutukluluğun ardından tahliye edildi.
İŞKENCEYE BOYUN EĞMEDİ!
O dönem yaşananları anlatan Ayhan, 12 Eylül zihniyetinin halen devam ettiğini belirtti. Bu duruma karşı direnişin de sürdüğünü söyleyen o dönemde gelişen direnişinde de sürdüğünü söyledi. Ayhan, "72 günlük işkencenin ardından 5 Nolu Cezaevi girişinde gardiyanların saldırısıyla karşılaştık. Yanımızda biri vardı; köyden alıp getirmişlerdi. Ona ne kadar işkence ettilerse de sesi çıkmadı. Bağırmanın onlara zevk verdiğini biliyordu ve onları mutlu etmek istemiyordu. Daha sonra Esat Oktay’ı çağırdılar. Burada Oktay’ın insan onurunu zedeleyen işkencesine maruz kaldı. Yine sesi çıkmadı. Bu olay cezaevinin özetiydi. Cezaevindeki direniş ve işkencenin özetiydi” dedi.
'GAVURLAR ARASINDA NE İŞİN VAR?'
Kürtlerle birlikte mücadele verdiği için hedef alındığını ifade eden Ayhan, "Ağır işkenceler sonrası vahşete karşı direniş başladı. Ölüm orucu, kendini yakma gibi eylemler başladı. Ben de ölüm orucuna girdim. Babamı beni ikna etmek için cezaevine getirmişlerdi. Babamla Arapça konuştuk. Ancak Arapça konuştuğum için işkenceye maruz kaldım. Esat Oktay Yıldıran, ‘Sen Arap’sın bu gavurlar arasında ne işin var?’ deyip işkence ediyordu. Ben de ona direnişin kimliğinin olmadığını söyledim. 60 yaşıma geldim ve arkadaşım, komşum Kürt. Kürtlerin yaşadığı zulme şahit oldum. Aynı zulmü gördüm. Bu zulme karşı gelmek insani bir görev” ifadelerini kullandı.
2 AY GÖZALTINDA İŞKENCE
Darbe zeminin uzun yıllar öncesinden hazırlandığını ifade eden 78’liler Girişimi üyesi Hüseyin Barış, darbe öncesi yaşanan katliamları hatırlattı. Barış, darbenin devrimci hareketlerin önünün kesilmesi için yapıldığına işaret ederek, yaşananları "barbarlık ve vahşet" olarak nitelendirdi. Barış, “Kurdistan’da bütün toplum hedef alındı. Dernekler, köylüler, işçiler... kimler varsa silindir gibi üzerinden geçtiler” dedi.
Mêrdîn Nisêbîn (Nusaybin) ilçesinde Ziraat Odası Şubesi’nde memurken tutuklandığını aktaran Barış, Nisêbîn'de bulunan Bolu Komando Seyahat Tugayı’nda ve Qoser (Kızıltepe) ilçesinde "istasyon" adı verilen yerde birer ay gözaltında tutulduğunu söyledi. Tutuklandıktan sonra Esat Oktay’ın kendilerini kapıda "Askeri okula hoş geldiniz” diyerek karşıladığını belirten Barış, C Blok’a gidene kadar demir, cop, kalas ve çeşitli malzemelerle işkenceye maruz kaldıklarını ifade etti. Ardından hücreye konulduğunu kaydeden Barış, “Biz gözaltındayken ‘hapse gireceğiz, işkence artık durur’ diye sevindik. Sonra hücrede 15-16 kişi kaldık. İşkence uygulanıyordu. 20 gün boyunca bize mehter marşı ezberlettiler. Sonra 32’nci koğuşa geçtim” dedi.
'BUGÜN DAHA DERİN POLİTİKALAR UYGULANIYOR'
İşkencelere karşı direnişin de sürdüğünü dile getiren Barış, günümüzde de benzer uygulamaların olduğunu söyledi. Barış, yüzbinlerce kişinin şu an cezaevinde olduğuna işaret ederek, "2016’dan bu yana mutlak tecrit uygulanıyor. Kanun yok, yasa yok” diye belirtti.
Barış, mevcut uygulamaların darbe sürecindekilerden daha kötü olduğunu belirterek, "Bugün keyfiyet hakim. İstediklerini bırakıp istediklerini tutukluyorlar. Cezaevlerinde 12 Eylül’den daha derin politikalar uygulanıyor” diye belirtti.
'UTANÇ MÜZESİ OLSUN'
Barış, iktidar tarafından "Müze ve Kültür Alanı" olarak değiştirilmek istenen 5 Nolu Cezaevi'nin "Utanç Müzesi" olması gerektiğini ifade etti. Barış, “Bunun müze olması için herkes sorumluluk alsın” çağrısı yaptı.
ALKAN: KÜRTLERDEN KORKTULAR
12 Eylül tanıklarından Gani Alkan, 12 Eylül’ün sol-sosyalist ve Kurdistanî gruplara karşı gerçekleştiğini söyledi. Alkan, "1980 darbesini Kürtlerin örgütlenmesinden korktukları için yaptılar” dedi. Toplumdaki sessizliğin ardından cezaevine yönelimin başladığını dile getiren Alkan, "Amed Zindanı’nda Kemal Yamak, Birol Şen, Esat Oktay Yıldıran, Ali Osman Aydın gibi özel bir ekip oluşturuldu. Bu ekip burada siyaseti bitirmeye çalışıyordu. Burada en ahlaksız şeyleri yapıyorlardı" diye kaydetti.
‘DİRENİŞ SAYESİNDE BUGÜN VARIZ'
Saldırılara karşı direnişin olduğunu vurgulayan Alkan, direnişin de büyük bir inançtan kaynaklandığını ifade etti. Alkan, "Mahkemelerde tutuklular siyasi savunma yapıyorlardı. Bu kadar işkenceye karşı zihinde bir direniş vardı. Mazlum, Hayri... Dörtlerin eylemleri oldu. Bu eylemleri yapanlar 'bizlerden her şeyi isteyin ihaneti istemeyin' duruşundaydı. Bugün bizler dışarıda yaşayabiliyorsak, her yerde örgütlü bir durumumuz varsa bu canını feda eden Amed Zindanı’ndakilerin sayesindedir” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin bugün 12 Eylül’de yapılan yasalardan daha da geride olduğunu söyleyen Alkan, “Bu nedenle Esat Oktay’ın zihniyeti bugün de devam ediyor. 12 Eylül’ün en büyük mirası direnişti. Bu direniş bir kültüre döndü" diye kaydetti.
CANDAN: İNSANLIKTAN ÇIKTILAR
Ahmet Candan ise, darbe sonrası görüşe gelen avukatların "yük cezaevlerinde" dediklerini ve sonrasında yaşadıkları uygulamalarla söz konusu sözün ne anlama geldiğini anladıklarını dile getirdi. Candan, "12 Eylül sonrası insanlıktan çıktılar. İnsanlıktan çıktıkları için büyük vahşetler gerçekleşti. İnsanlar, onur, şeref ve haysiyetlerinin kırılmasından dolayı ölüm yolu arıyorlardı. Burada ‘Emret komutanım, emredersiniz komutanım’ dışında konuşmaya izin vermediler. Bizi yaz ortasında 4 gün susuzda bıraktılar. Koğuş kapılarını kapatıp nefessiz bıraktılar. Tarif edemeyeceğimiz birçok işkence uyguladılar" diye konuştu.
‘12 EYLÜL DEVAM EDİYOR’
12 Eylül uygulamalarının devam ettiğine dikkati çeken Candan, şunları söyledi: “Dün, bugün, yarın fark etmiyor. İnsanlıktan uzaklaşıldığı için aynılar. Bugün yine cezaevlerinde insanlar ölüyor. 30 yıl cezaevinde kaldıktan sonra infazları yakılıyor. 30 yılı bitirince başka mahkemelerde ceza veriyorlar. Yargı, mahkeme dahi kalmadı. 12 Eylül’de bu uygulama yoktu. Bu büyük bir suçtur.” Candaş, söz konusu uygulamalara karşı direnişin de sürdüğünün altını çizdi.