SİNCAN - “Avalon’un Sisleri” kitabı, kadın kültürüne saldırının tarihini fantastik bir anlatıyla ortaya koyuyor.
“Tarih anda an ise tarihte saklıdır” sözü ekseninde kadın mücadelesine baktığımızda, bu savaşımın tarihsel olduğunu görebiliyoruz. Mezopotamya’da tanrıça Tiyamat’ın bedeninin oğlu Marduk tarafından parçalanarak dünyanın oluşturulması mitinde olduğu gibi kadınının “kaybediş” süreci başlar. Bu her ne kadar mitolojik bir anlatı gibi görünse de anasoylu-tanrıça kültürüne dair saldırılar ve kadının düşürülmesi, 5 bin yıllık bir tarihselliği barındırıyor. Bu durum tüm dünyada aynı anda ve biçimlerde olmadığı gibi, hala anasoylu bir toplumsallığın nüvelerini taşıyan yerel topluluk ve kabileler olduğu biliniyor. Toplumu var eden, Neolitik Devrimin yaratıcısı kadının düşürülüşünü, yeniden özüne dönmesi noktasında kaybettiği yerde arayan kadınlar, bu anlamda yazılan, dile gelen tüm kaynaklara yöneliyor. Bu anlamda “fantastik roman” halinde kurgulansa da tarihsel bir anlatıyı içeren “Avalon’un Sisleri” adlı kitap, bu anlamda önemli bir kaynak olma özelliğini taşıyor.
Cezaevine girdiğim ilk günlerde elime tutuşturulan, okumam yönünde önerilerde bulunulan dört ciltten oluşan bu kitap, Hristiyanlığın Britanya Krallığı’nda gelişimi ve tanrıça kültürünü nasıl yok ettiğini anlatıyor. Marion Zimmer Bradley tarafından 1983-84 yılları arasında kaleme alınan kitap, 2006 yılında Türkçeye çevrilerek basılıyor. Milattan Sonra 5’inci yüzyılda Britanya Kralı olan Arthur’un hayat öyküsüne farklı bir pencereden bakan yazar, o dönemde o topraklarda yaşayan soylu Kelt topluluklarının inançları, gelenekleri ile adaların Hristiyanlaştırılması sürecinde yaşanan çatışmalar ekseninde anlatılıyor.
Anasoylu olan ve tanrıça kültürü etrafında yaşayan Keltler, Milattan Önce 2 bin yılları ile Milattan Önce 1’inci yüzyıla kadar Avrupa’nın büyük bir bölümüne yayılmış olan en eski Hint-Avrupa kökenli halktır. Kelt aşireti ve grupları Britanya adaları, Kuzey İspanya, Transilvanya, Karadeniz kıyıları, Anadolu’da (Galatyalılar) yaşıyorlar. Keltlerin dinlerinin doğadaki dairesel dönüşüme ve tarıma dayandığı belirtiliyor. Mezopotamya’daki birçok eski inanışta olduğu gibi, doğanın, bitki ve hayvanların ruhları olduğuna inanan Keltler, tüm doğaya hayat verenin ise Ana Tanrıça olduğuna inanırlar. Baharla birlikte doğa gibi insanın da yeniden yeşerdiğine inanılır, tapınma törenleri ise mevsimsel değişikliklere göre düzenlenir. Keltlerde eğitimli sınıfın üyelerine Druid denilir ve bu kelimenin anlamı da “meşe ağacını bilen” demektir. Anımsama sanatına önem veren Keltler, inanışlarına dair yazılı bir metin bırakmayı yasakladığı için dine dair tek yazılı kaynaklar da yine onu yok eden Hristiyan keşişler tarafından not edilir. Doğanın koruyucu ruhları olduğuna inanan Keltler, bu ruhu ve toprağı dişi olarak kabul eder.
Bu kadar köklü, güçlü; doğayla, kadınla bağlantılı olan bir inanışın Hristiyanlık ve özelde Britanya Krallığı tarafından nasıl yok edildiğini anlatan yazarın fantastik kurgu olarak kaleme aldığı eser oldukça okuru sürüklüyor. Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği Avalon’un Sisleri’nde tanrıça kültürünün son temsilcisi olarak görülen bilge kadın Morgaine’nin kimi zaman direkt kendi anlatımı kimi zaman da yazarın kaleminden aktarılıyor. Morgaine’nin erkek kardeşi olan Arthur’un Avalon Adası’nda taç giymesi ve tanrıçanın onayıyla Britanya Kralı oluş süreci ve zamanla bu kültürün yok edilmesine nasıl hizmet ettiği aktarılıyor.
Bu kültürün bilge insanlarından olan Druidlerin en yüksek mertebesine sahip olan Merlin de kralların yanında durarak ona yol gösteren konumda olur. Uzun bir dönem tanrıça kültürünün verdiği bilgiyi inanışları krala aşılayan Merlin, Hristiyanlığın ilerlemesi ile bu kültüre ihanet eder. İnanna’nın 104M’sini çalan Enki gibi Avalon’un tüm değerlerini çalarak Hristiyanlığın hizmetine sunar.
Morgaine, “Periler Ülkesi” olarak tanımladığı Avalon Adası ve tanrıça kültürünün tarihini ve aslında kadının kaybediş tarihini rahiplerin öyküleri yerine son kez kendi dilinden dinlenmesini istiyor.
Kız kardeş, sevgili, rahibe, bilge kadın, kraliçe gibi birçok adla anılan Morgaine, bilge kadın olarak tüm bu tarihin bilinmesi gerektiğine işaret ediyor. Okuyucuya tarihsel bir yolculuk içinde mücadeleyi ve savaşı anlatan yazar, Morgaine’nin dilinden tanrıça kültürünün derdinin İsa ve yarattığı din değil, tanrıçaya İblis diyen, onun gücünü yadsıyan rahiplere karşı kavgasını anlatıyor.
Avalon’un Sisleri, akıcı diliyle bize bir yönüyle Britanya Krallığı’nda tanrıça kültürünün nasıl yok edilmek istendiğini bir bilge kadının dilinden ve hayat hikayesinden anlatıyor.
MA / Dicle Müftüoğlu
Sincan Kapalı Kadın Cezaevi