TRABZON - Kemençenin cinsiyetleştirilmesine karşı yıllardır mücadele veren sanatçı İlknur Yakupoğlu, "Kendisi olmaya çalışan, 'ben de buradayım' diyen kadınlar için söylüyorum ve yazıyorum" dedi.
Karadeniz’in Pontus Bölgesi’nin Bizans İmparatorluğu'na bağlı olduğu 11. ve 12. yüzyıllar arasında icat edildiği tahmin edilen "Kemençe"nin bizzat Pontus Rumları tarafından tasarlandığı ve imal edildiği belirtiliyor. Karadeniz müziğinde önemli bir yere sahip olan kemençe, kültürel bağlarından koparılarak popüler müziğin bir parçası yapılmak isteniyor. Bölgede daha çok erkek sanatçıların kullandığı bir enstürman olarak karşımıza çıkan kemençenin cinsiyetleştirilmesine karşı kadın müzisyenler, kemençe çalarak itirazlarını dile getiriyor.
Kemençe sanatçısı İlknur Yakupoğlu (55) da, “kadın kemençe çalmaz” algısına karşı direniyor. 12 yaşında müziğe bağlama çalarak başlayan Yakupoğlu, 1990'ların başında gittiği İstanbul'da kemençe eğitimi alarak kendini geliştirdi ve yaptığı besteleri 1998 yılında ortak bir albümde dinleyicilerine sundu. 2005 yılında ise Fuat Saka'nın prodüktörlüğünü yaptığı "Yakınlar Uzak Oldu" isimli ilk albüm çıkardı. Bundan sonra albüm çalışmasından çok beste yapmaya yönelen Yakupoğlu'nun birçok bestesi ise, Karadeniz müziğinin yanı sıra Halk Müziği’nde de adını duyurdu. Son 3 yıldır doğup büyüdüğü Trabzon’un Tonya ilçesine bağlı Orta Mahalledeki evine yerleşen Yakupoğlu, kardeşi Savaş Yakupoğlu ile birlikte beste yazıp, müzik yapmaya devam ediyor.
İlknur Yakupoğlu ile müzik serüvenini, Karadeniz müziğinin dünü ve bugününü konuştuk.
TOPLUMSAL ALGI
Çocukken kadın sanatçılara hayranlık duyarak büyüdüğünü belirten Yakupoğlu, hayatı müzikle anlamlandırdığını söyleyerek, ekledi: "İlkokula giderken Muharrem Ertaş'ın sesi ile hazırlanıp okula gidiyorduk. Onun sesini her duyduğumda yanan odunun sesini, kokusunu hissediyorum. Yine köy türküleri ve manilerin içindeki derin anlamları yakaladım. Kimisinin ağıtı, kimisinin düğünde söylediği türküsünden çok şey öğrendim."
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çeken Yakupoğlu, bir kadın olarak müzik uğraşının kabul görmediğini söyledi. “Kadına kemençe yakışmaz, ayıptır, günahtır” sözleriyle büyüdüklerini dile getiren Yakupoğlu, “Ama kadın bu söylenenlerin arka tarafında erkeğin yapabileceği bütün işleri yapıyor. Kadın bunları yapabiliyorsa kemençeyi de çalabilir. Son nefesime kadar çalıp söyleyeceğim. Kadının kemençe çalması meydanlarda da kabul görseydi belki daha farklı olacaktı" dedi.
KÜLTÜRÜ YAŞATMAK İÇİN…
Bir kültürü yaşatmak için müzikle uğraştığını belirten Yakupoğlu, “Hiçbir zaman sanatçı olacağım ya da müzik piyasasına gireceğim diye müzik yapmadım. Kendi toprağımın sesi olmak istedim. Ama müzik piyasasının içinde bir sistem var. O sistemin şartlarına uymuyorsan yoksun demektir. Ama ben bu 'piyasaya' hiç girmedim. Ucundan gördüm ve yapmak istediğim müziğin o olmadığını anladım. Şimdi müziğimizi karikatürize eden 'Bebeğum, canum, cicim' gibi kelimeler kullanılıyor. Böyle şeyler bizim kültürümüzde yoktur. Ben de piyasadan uzaklaştım ve üretmeye devam ediyorum. Eski ile bağı, kökten gelen kokuyu kaybetmeden yeni sözler ve ezgiler üretiyorum" diye belirtti.
EKRANLARIN ÖTESİNDEKİ KARADENİZ
Karadeniz müziğinin bu “popülerlik” içinde eridiğini belirten Yakupoğlu, Karadeniz kültürünün doğru yansıtılmamasına tepki gösterdi. Karadenizlilerin sürekli horon oynamak, fıkra anlatmak zorunda olmadığını dile getiren Yakupoğlu, "Komşuluk ortamında yada düğünlerde dinlediğim türkülerde Karadeniz'in ekranlarda yansıtılandan daha derin olduğunu gördüm. O derinliktekilerin sesi olmaya çalışıyorum. Birileri bizi beğensin diye şekil değiştirmek zorunda değiliz. Çocukluğumuzda bütün mahalle eğlence için toplanırdık ve buralarda tiyatro yönü çok gelişmiş insanlarımız olurdu. Burada insanlar acısını anlatırken bile dalga geçerek anlatıyordu. Acıların üstesinden gülerek gelebileceğimizi onlardan öğrendim. Yoksa o acının içinde boğulur gidersin" ifadelerini kullandı.
'KADINLAR İÇİN SÖYLÜYORUM'
Karadeniz kadınının kültürüne bağlı olduğunu sözlerine ekleyen Yakupoğlu, "Kadınlar burada taşları yerinden söküp, toprak yapar. Ben de kadınların tarlada iş yaparken, ineği ile dağda bayırda dolaşırken söylediği türküleri çok önemsedim. Bir iki cümle kuruluyor ama dinlediğinizde hayata dair olduğunu görüyorsunuz. Kendi toprağımdaki kadın, benim öğreticim olmuştur. Hepsinin acılarına, ağıtlarına, gülümsemelerine şahit olduğum için kendi dünyamda onların hikayelerine ses vermeye çalışıyorum. Mesela babaannem için yazdığım bir beste var. Bir gün konuşurken 'Biz çok erkek doğduk' dedi. Bu cümlesi çok hoşuma gitmişti, onu kaybedince bir şarkı yazdım. Karadeniz kadınlarının hayatını anlatan onları kır çiçeklerine benzettiğim bir türkü besteledim. Onu da yakın zamanda yayınlayacağım. Kadın her yerde var gibi görünüyor ama hiçbir yerde yok. Kendisi olmaya çalışan, 'ben de buradayım' diyen kadınlar için türkülerimi söylüyorum ve yazıyorum" dedi.
‘ÖNCE YEREL OLACAKSIN’
Kemençeyle ekranlara çıktıktan sonra kadınların kemençe kurslarına ilgisinin arttığını söyleyen Yakupoğlu, şöyle devam etti: "Güzel kemençe çalan kadınları görüyorum. Almanya'dan genç bir kadın beni aradı. 'Babam seni televizyonda kemençe çalarken gördüğü için bana kemençe aldı' dedi. O arkadaşımız çok güzel kemençe çalıyor. Bunlar paradan çok daha önemli. Kültürel anlamda bunu başarabilirsen en büyük zenginlik budur. Genç kadınlar önce kim olduklarını, ne yapmak istediklerini öğrensinler ve hiç kimseye benzemeye çalışmasınlar. Kendin olduğun sürece ister başar ister başarma. Ve şunu unutmasınlar yerelleğimizi tamamlayamazsak hiçbir zaman evrensel olamayız. Önce yerel olacaksın."
MA / Tolga Güney