AMED - DBP, 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne ilişkin yaptığı açıklamada, “Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki tutsaklığının son bulması, barışın temininde ihtiyaç duyulan zeminin birincil şartlarındandır” dedi.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, “Hegemon güçlerin özellikle Ortadoğu’ya dair yayılmacı politikaları bugün şekil değiştirmiştir. Bu güçler sömürü, sermaye devamlılığı, halkların örgütlenme potansiyellerini her şekilde engellemeye yönelik ayrıştırıcı söylemler ve politikalarla yönetme eğilimini devam ettirmek istemektedir. Bu süreç incelendiğinde sadece Ortadoğu’da değil, dünyanın her yerinde savaş olgusu sermayenin ham maddesi olarak görülmektedir. Bir yandan emperyalist güçler her zamankinden daha çok zenginleşirken, diğer yandan dünyada büyük bir yoksulluk ve mülteci krizi yaşanmaktadır. Barışın olmadığı bir tabloda, süreçten en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar olmaktadır” denildi.
‘KÜRT HALKI ŞİDDETE MARUZ BIRAKILMIŞTIR’
Açıklamanın devamında Türkiye’de ve Kürdistan’da Lozan’ın 100’üncü yılıyla beraber “Türkiye’nin yeni yüzyılı” adı altında halkların birbirinden koparıldığı, faşizmin derinleştirilip kurumsallaştırıldığı ifade edildi. Açıklamada devamla şunlara yer verildi: “Faşizmin kendini üzerinden var etmek istediği düşman olarak hak bilinci ve örgütlenmesi en yüksek topluluk olan Kürtler seçilmiştir. Kürtlerin legal siyaset alanları kriminalize edilip toplumsal kazanımları gasp edilmek istenmektedir. Kürt halkının seçtiği siyasetçiler gerçek olmayan iddianamelerle ve bağımsız olmayan yargı makamıyla fiziksel özgürlüklerinden mahrum edilirken, Kürt halkı da insan haklarına aykırı bir biçimde hem fiziksel, hem psikolojik, hem ekonomik şiddete maruz bırakılmaktadır.
KIRSALDA ŞİDDET ARTTI
Dışarıdan konulan fiziksel engeller ve hücre cezalarıyla yalnızlaştırılmaya çalışılan tutsak Kürt siyasetçiler hastalığı, özgün durumları ve insan hakları gözardı edilerek hala rehin tutulmaktadırlar. Diğer yandan tutsaklar bilinçli bir şekilde ailelerinden çok uzaktaki cezaevlerine gönderilmekte, bu cezaevlerine gitmek üzere yola çıkan aileler bin bir tehlike atlatmaktadır. Uzun yollarla tutsak aileleri hem fiziki tehlikeye atılmakta hem de ekonomik anlamda cezalandırılmak istenmektedir. Etnik bilince sahip işçi, emekçi, köylü, memur kesim farklı alanlarda farklı yıldırma politikalarına maruz bırakılmaktadır. Bir savaş pratiği olarak işkence ve rehin almalar kırsal bölgelerde giderek artmaktadır. Ana akım medyanın etkisiyle yaşanan her türlü hak ihlali ‘meşru bir zemine’ oturtularak, birlikte yaşam dinamikleri engellenmek istenmektedir.
ABDULLAH ÖCALAN’IN FİZİKİ TUTSAKLIĞI SON BULMALI
Gittikçe derinleşen ve fiziki, psikolojik, sosyolojik, ekonomik olmak üzere her alana yayılan bu tecrit hali, İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerinden yürütülen mutlak iletişimsizliğin sonucudur. Son görüşmelerinde dahi, ağır şartlar altında barış ve demokratik uygarlıklar mücadelesi veren Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki tutsaklığının son bulması, barışın temininde ihtiyaç duyulan zeminin birincil şartlarındandır. Zira, bir toplumu cezalandıran bu düşmanlık pratikleri hala Kürt halkına kabul ettirilememiş, Kürt halkı buna alıştırılamamıştır. Kürt halkının Ortadoğu’da ve tüm dünyada yinelenen barış çağrısına kulak vermek, bu çağrının kazanımlarının tüm halklar nezdinde olmasını sağlayacaktır. Kürt halkı tüm demokrasi güçleriyle beraber tüm dünyada savaş karşıtı, yaşamı merkezine alan bir mücadele üretmeye devam edecektir. Bizler de DBP olarak bu çağrının taşıyıcılığını yapıyor, 1 Eylül Dünya Barış Gününde faşizme ve her türlü adaletsizliğe karşı, tüm demokrasi güçlerini örgütlü mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Barış uğruna çıktıkları yolda mücadeleleri yargılanan, ifade vermeye ya da tutsak evlatlarını görmeye giderken siyasi kazalarda yaşamlarını kaybeden Barış Annelerimize sözümüzdür, bu topraklara barışı getirmek için mücadelemiz sürecek!”