ANKARA - Kobanê Davası’nda atılı suç iddiasının değişme ihtimaline karşı ek savunma kararına dikkat çeken HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Bu ihtimal yeni mi aklınıza geldi? ‘Bu işin yarını da var’ diyorsunuz. Sizi anlıyorum. Ama bu kararla da bu işi toparlayamazsınız” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısı sonrasında Kurdistan ve Türkiye’nin pek çok kentinde 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 29’uncu duruşmasının son oturumu, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonunda başladı.
Duruşmaya tutuklu bulunan Yüksekdağ, Zeynep Karaman, Pervin Oduncu ile Ayşe Yağcı, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Tutuklu Alp Altınörs’ün yanı sıra çok sayıda tutuklu ve avukatları da duruşmada hazır bulundu. Mahkeme, tutukluluk incelemesine ilişkin iddia makamına söz verdi. İddia makamı, tutuklu siyasetçilerinin tutuklu halinin devamı yönünde mütalaa verdi.
Tutukluluğa dair söz verilen tutuklu Altınörs, DAİŞ’in Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırısını anımsatarak, olası bir katliamın önüne geçmek için yaptıkları çağrı nedeniyle 3 yıldır tutkulu bulunduğuna dikkat çekti. Altınörs, “Bir twitten ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapis cezası isteniyor” diyerek, tepki gösterdi.
ARA KARARA DİKKAT ÇEKTİ
Mahkemenin 16 Ağustos’ta kurduğu ara kararına işaret eden Altınörs, atılı suç iddiasının niteliğinin değişme ihtimaline dair mahkemenin ek savunma kararı aldığını belirterek, “Bu dava bakımından bir dönüm noktası göstermektedir. Bu tutukluluk haline ilişkin de bir değişimin göstermektedir. Zira bizler 302’den yargılandığımız için tutuklu bulunuyoruz. O yüzden mahkemenin tutukluluk yönünden de yeni bir değerlendirmeye gitmelidir. 3 yıl 9 ay tutuklu bulunuyorum. Verilebilecek cezanın bile çoğunu yatmış durumundayım. Ki beraat edeceğime de eminim. Ben beraat edeceğim ancak siz peşinen cezalandırma yöntemine gittiniz” diye kaydetti.
AİHM KARARLARINI ANIMSATTI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Demirtaş ve Yüksekdağ kararlarına da dikkat çeken Altınörs, mahkemenin hiçbir ara kararında, bu karara yer vermediğini belirterek, tepki gösterdi. Altınörs, mahkemenin bugüne değin bu kararın gereğini yapmadığını, kararın kendi lehlerine olduğunu ve uygulanmasını istedi. Altınörs, “Bu haksız ve hukuksuz tutukluluk halinin son bulmasını talep ederim. Ayrıca savunma hakkımı da tutuksuz olarak daha erken hazırlayabilirim. Ancak tutukluk haline son verilmezse ayrıca savunma hakkım da ihlal edilmiş olacak. Bu yeni ara karar nedeniyle yeni bir savunma daha hazırlamamız lazım. Bu nedenle duruşmanın ileri bir tarihe ertelenmesi lazım” diye belirtti.
‘YAŞAMI SAVUNDUK’
Yüksek yargı kararlarının neden dikkate alınmadığını soran Altınörs, “Kaldı ki DAİŞ’e karşı çağrı yapmak suç değildir. Yaşamı savunmak suç değildir. O paylaşım ile yaşamı, çocukları, kadınları savunduk. Suç değildir” diye konuştu. Daha sonra söz alan tutuklu İsmail Şengül, 3 yıldır tutuklu olduğunu anımsattı. Soruşturma ve kovuşturma sürecinin 9 yıla girdiğini hatırlatan Şengül, “Bu süreye rağmen ülkenin birliği ve bütünlüğüne yönelik dosyada bir emare bile yok. HDP bir birlik ve çatı partisi olarak kuruldu. Ben de bu partilerden birinin temsilcisi olarak katıldım. Yaptığım siyaset tamamen demokratiktir. Tahliyemi talep ediyorum” dedi.
NE ŞEKİLDE KATILDI?
SEGBİS ile duruşmaya katılan tutuklu kadın siyasetçi Ayşe Yağcı, mahkemenin ara kararına işaret etti ve bunun yeni bir süreç olduğunu ifade etti. Suçun niteliğinin değişme ihtimale karşı ek savunma kararını olumlu ya da olumsuz olduğuna dair net bir kanıya varamadıklarını belirten Yağcı, tutukluk süreci boyunca çok ağır koşullarda kaldıklarını ve birçok mağduriyet de yaşadıklarını söyledi. Yağcı, bu hususların da tutukluluk incelemesi sırasında dikkate alınması gerektiğini dile getirdi. Yağcı, “Kobanê Olaylarına ne şekilde dahil olduğum hiçbir net bir şey ortaya konulmadı. Uzun zamandır bir soruşturma ve kovuşturma süreci var. Ancak buna rağmen henüz somut bir dahiliyet bulunmuş değil. Mahkemenizin de bu konuda artık bir netleşmeye gittiğini düşünüyorum. Buna ikna olduğunu düşünmek istiyorum. Boşu boşuna 3 yıldır tutukluyuz ve ömrümüzden gitti” ifadelerini kullandı.
‘BU ÜLKEYİ TERK ETMEM’
İddia makamının kaçma şüphesi nedeniyle tutukluluk halinin devamı yönünde mütalaa sunmasına da tepki gösteren Yağcı, tutuklu olmadığı süre zarfında başka bir dosya nedeniyle imza atma yükümlülüğünün olduğunu ve imzasını eksiksiz bir şekilde attığını ve kaçma teşebbüsüne bulunmadığını dile getirdi. Böylesi bir iddianın olduğunu ifade eden Yağcı, “Tahliye etseniz de bu ülkeden gitmeyeceğim, terk etmeyeceğim. Ayrıca beraat edeceğimi düşünüyorum niçin buradan gideyim. Bu yüzden hem benim hem de arkadaşlarımın bir önce tahliye edilmesi gerekiyor” dedi.
ÖZGÜRLÜK HAKKI
Tutuklu kadın siyasetçi Dilek Yağlı ise, iddia makamının tutukluluk incelemesine dönük talebine tepki gösterdi. Kendisine yönelik suçlamalara dikkat çeken Yağlı, salt “HDP MYK üyesi olmak” ile suçlandığını dile getirdi. Bunun suç olmadığını dile getiren Yağlı, buna rağmen tahliye edilmediklerini söyledi. Yağlı, “Daha önce tutukluk incelemesi sonrasında aldığınız ara kararlarda ‘tutuklulukların tutukluluk halinden yakındıklarını’ yazdınız. Bunun hukukun bir dil olmadığını söylemek istiyorum. Bizi yakınmak ile suçlamanız doğru bir yaklaşım değildir. Özgürlük hakkım ihlal ediliyor ve buna itiraz ediyorum. Ancak bunu yakınma olarak değerlendiremezsiniz. Ben haklarımı savunuyorum. Yakınacak, duygusal bir şeye kapılacak ya da feryat, figan edecek şekilde bir durum söz konusu da değildir. Hakkımızı talep ediyoruz. Suçlamalara ilişkin somut bir bilgi, belge olmaması nedeniyle tutukluluk haline son verilmesi lazım.”
MAKİNEYE DÖNÜŞMÜŞ BİR YARGI
HDP eski Eş Genel Başkanı Yüksekdağ da karşısında boş bir salon olduğunu, gittikçe davanın şekli ve şemalinin de değiştiğini kaydetti. Tutukluluk incelemesinin önemli bir aşama olduğunu ancak insanların umudunun kalmadığını belirten Yüksekdağ, nasıl bir tablo ile karşı karşıya olduğunu bilen insanların, sizin kararınızın cebinizde olduğundan çok emin olduklarını söyledi. Mahkeme heyetinin aldığı kararların sonuçsuz kaldığını dile getiren Yüksekdağ, şöyle konuştu: “Her şeyden önce verilen talimatlar doğrultusunda bu davayı hızla karara çıkarma inadınız, davanın içini gittikçe daha da boşalttı. Aslı olmayan siyasi içerikle doldurulmuş bir davadır. Hukuki içeriği zaten yok. Öyle bir noktaya geldi ki zorlama içerikle davanın içi boşaldı. Aldığınız ara kararla içeriği bozuldu. Makineye dönüşmüş bir yargı sistemine mahkum etmeye çalışıyorsunuz. Siz de otomatik olarak biz siyasetçilere bunu uymaya zorluyorsunuz. Böyle bir durum ve gerçeklik içinde duruşma salonunun boşalması gayet normal. Bu dosyanın içeriğinin boşalması ile sınırlı değil bu. Süre kısıtlama kararlarınız, tutukluluk hali bir işkenceye, zulme dönüşmüş durumda. Uzun tutukluluk nedeniyle bir işkence durumu yaşanıyor. Yaşamımızın her anında, saatinde, dakikasında bu işkenceyi yaşıyoruz.”
‘İŞKENCE ARACI’
Gülten Kışanak’ın savunma yaparken sözünün kesilmesine dikkat çeken Yüksekdağ, şöyle konuştu: “Şu an sağlığı ile boğuşuyor. Hepimiz bu zulme karşı yaşama mücadelesi veriyoruz. Sizin verdiğiniz her karar yaşamımıza kasıt olarak yansıyor. Siz çok teknik olarak yaklaşabilirsiniz. Özgürlük hakkından mahrum bırakılan insanların yaşam hakkını gasp ediyorsunuz. Sayısız akrabasını kaybetti, en son ablasının cenazesine gitti ve dönüşte de bir işkenceye maruz kaldı. Bu sizin aldınız kararların sonucudur. Siyasi iktidar bizi bir rakip görüyor ve hesap sormaya çalışıyor. Siz de bir araç olarak duruyorsunuz. Siz bir işkence aracısınız. İktidarın elinde bize karşı kullanılan bir işkence aygıtısınız. İktidar aynı zamanda kolluğu da bize karşı bir işkence aygıtı olarak kullanıyor. Mücadelemiz o kadar yönlü ki misyonumuzu yerine getiriyoruz. İşkenceye karşı insanlık onuru için mücadele ediyoruz.”
EK SAVUNMANIN OLUMLU BİR YANI YOK!
Kışanak'ın bir günlük yolu 4 gün boyunca gittiğini dile getiren Yüksekdağ, “Ring araçlarında, geçici tecrit hücrelerinde bekletilerek, ilaçları verilmeyerek işkenceye maruz kalmıştır. Sizin aldığınız ara kararların yarattığı tablo ortadadır. Aldığınız her tutuk kararında işkenceye, zulüme devam diyorsunuz. Hukuki bir talebi, kavramı konuşmuyoruz, bir yaşam hakkını konuşuyoruz. Bir çok siyasetçi, tutuklu cezaevlerinde katledildi. Siz de ideolojik anlamda bu işin gönüllüsünüz. Bu bir siyasi şiddet, cinayet davasıdır. Aldığınız son kararların çarpıcı noktalarından bir tanesi ise ek savunma kararıdır. Yeni mi aklınıza geldi. Ben hukuk okumadım, 24 saat bu iş ile uğraşmıyorum sizin gibi. Ancak herhangi bir Türkiye vatandaşı bile suçun niteliğinin değişebileceğini bilir. Ancak 2,5 yıl geçmiş yeni mi aklınıza geldi? Bu işin yarını da var diyorsunuz sizi anlıyorum ama bu kararla da bu iş toparlanmaz. Bugüne kadar cart diye yırtıp attığınız hukuka projektör tutuyorsunuz” diye konuştu.
TEPKİ GÖSTERDİ
Mahkemenin kendilerini “katil” olarak gördüğünü dile getiren Yüksekadağ, “Sizin gözünüzde biz katiliz. Baştan beri böyle yargıladınız. Sürekli böyle söylediniz. İhtisas’ı rey (Taraf olma) yaptınız. Savcı zaten öyle diyor, siz de savcının mütalaasını savundunuz. Bize göre mahkemede dört savcı var; bir savcı hassasiyeti ile savcının bile objektif, adil olması gerekirken, bizim kanlımız gibi hareket ediyor. İşin tuhaf tarafı siz de öyle hareket ediyorsunuz. 2 buçuk yıl sonra suç ihtimalinin değişme ihtimaline karşı ek savunma hakkı tanımış. Ek savunma hakkı da esas hakkındaki savunma ile yapıştırılmış. Sorgu hakkımızı gasp ettiniz. Sorgu hakkımızı ezip geçtiniz. Siz sorgu almak istemediniz. Ek savunma kararının olumlu bir yanı yok, bu bizim aleyhimize çevriliyor. Esas hakkındaki savunma ile birleştirmesi bunu gösteriyor” diye belirtti.
BİR TALİMAT VAR
Yüksekdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Temel inat ve ısrarınız nedeniyle bizim hakkımızda olumlu bir tarafının olmadığını düşünüyorum. Savunma için makul süre tanımamanız bize bunu söylüyor. Bizi savunmasızlaştırma inadınız, ısrarınız bu ek savunma kararının olumlu bir şey olmadığını açıkça gösteriyor. Bizim hakkımızda tek bir somut delil dosyaya girmezken, taleplerimiz dikkate alınmadı. Bir tane talep kabul edilmez mi? Gerçekten sizi rahatsız etmiyor mu? Öyle trajik ara kararlar var ki örneğin emniyet notunun incelenmesini, araştırılmasını başından beri talep ediyoruz. Bu nereden çıktı bir bakalım birlikte dememize rağmen reddettiniz. Bir talimat, genelge var. Sırf bunun ortaya çıkmaması, sorulmaması için milyon defa bu talebi reddettiniz ama biz de milyon defa talep etmeyi sürdürmeye devam edeceğiz. Bir davanın nasıl açıldığı, bir yerden bir bilgi mi geldi, bir istihbarat mı geldi, bunun bilmek herkesin hakkıdır. Kamusal bir sorumluluktur. Böylesi bir sorumluluğu bile taşımıyorsunuz. Kendi yaptıkları eylemleri, işleri açıklama sorumluluğu bile hissettirmiyorlar, dönüp dönüp böyle akla ziyan kararlar yazıyorsunuz. Reddetmenizin bizi talep etmekten vaz mı geçireceğini zannediyorsunuz? Kendi pozisyonunuzu daha da zayıflatıyorsunuz. Bir yargıç ile bağdaşmayan kararlardır.
YARGI DARBESİ
Anayasa bağlılık, uluslararası sözleşmelere göre yükümlülüğü uzun tutukluğu cezaya dönüştürmemekten geçer. Birçok neden göstererek, uzun tutukluğu bu şekilde izah ettiniz ama bütün uluslararası sözleşmeler şöyle diyor; size diyor ki kakofoni bir dava dosyası hazırlama. Ne olduğu belli olmayan bir dosyayı hazırlama. Bir absürtlük yığınını davaya dönüştürme diyor. Dosya açık olacak, suçlama net olacak, deliller net olacak. Tanıklar da net olacak. Meşru bir hukuki dava bu şekilde kurulabilir. Eğer dava böyle değilse ve karmaşık ve zorlu bir dava ise o zaman tutuklu yargılama diyor. Tutuksuz yargılayacaksın diyor çünkü bu senin sorunun diyor. Başından beri bu gerçeği ihlal ediyorsunuz, çarpıtıyorsunuz. Anayasa’ya da uygun değil bu tavrınız. Anayasa’nın ruhuna uygun değil. Yargı makamları Anayasanın ruhunu savunur. Siz bunu da savunmuyorsunuz. Önceden darbeler ile Anayasa askıya alınırdı. Şimdi yargı makamları tarafından askıya alınıyor. Bu kadar hazin, dibe batmış bir tablo ile karşı karşıyayız. Biz; ne yazık bu trajediyi canlı canlı görüyoruz ve uyarıyoruz.”
SİYASİ İKTİDAR TEPENİZDE SOPA SALLIYOR
Katılma talebine değinen Yüksekdağ, bu katılma taleplerinin “doğal” karşılandığını söyleyerek, tepki gösterdi. Taleplerin dikte edildiğini ifade eden Yüksekdağ, konuşmasına şöyle devam etti: “Bu siyasetçiler, Cumhurbaşkanı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından, sözcüleri tarafından dikte edildi. Cumhurbaşkanı çıkıp, ‘daha Kobane Davası var ve ceza alacaklar’ dedi. Sizin adınıza karar verdi. Sizin adınıza konuştu. Düne kadar Erdoğan yaptığı açıklamalarla Bahçeli’nin, Fahrettin Altun’un açıklamaları resmi olarak dosyaya girmemiştir. Bu dilekçeler yoluyla formel olarak dahil olmuştur. Siyasi iktidar bu dosyaya müdahale etmiştir, siyasi iktidar tepenizde sopa sallıyor. ‘Vereceğiniz cezadan daha fazla ceza verin’ diyor ve size dikte ediyor. Diyanet’in sunduğu dilekçe ise tam bir rezalettir. Bize karşı niyetleri, ve yaklaşımları bu kadar açık ayan edildiği ve sizin de meşru olarak gördüğünüz… Bunun için davada zaten şu anda bir adalet beklemiyoruz. Bunu meşru gördünüz ve düşünce özgürlüğü dediniz. Biz düşüncemizi kullandığımız için 7 yıldır cezaevindeyiz; bize sapık, katil, din dışı diyenlerin avukatlığına soyunuyorsunuz. Bu katılım dilekçelerinin gündeme gelmesi siyasi talimatla oldu. Takır takır ona göre hazırlanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı öyle bir noktaya gelmiştir ki dinin bekçisi, siyasi iktidarın savunucu olmuştur. Aklı başında bir siyasi iktidar olsa ‘işler sarpa sardı, şu Diyanet’e müdahale edelim’ der.”
DİYANET PADİŞAHIN ‘ŞEYHİ’
Yüksekdağ, Diyanet’in müdahil olma talebine dikkat çekerek, “Tarihi, kritik bir davayı sürdürüyorsunuz. Dilekçede sosyal yarılmalara yol açabilecek ifadeler yer alıyor. Bize yönelik saldırı içeren ifadeler yer alıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı aynı zamanda bize ve bize oy verenlerin din işlerine bakmadığını ifade etmiştir. Din dışı ilan etmiştir, bu kadar kendini kaybetmiş olabilir mi? Uzun zamandır padişahın Şeyhi İslam’ı olarak davranıyor. Büyük ihtimale ile önümüzdeki yıllarda ismini böyle değiştirirler ama şu an böyle devam ediyor. 8 Bakanlıktan fazla bütçe alan bir başkanlık böyle yapmaz mı? Tabi yapar! Biz hapisteyiz, bize saldırarak prim kazanmaya çalışıyor. Bu zihniyet Gezi direnişi döneminde ‘camide içki içtiler’ yalanı ile propaganda yaptı. Camiyi araçları olarak kullandılar. Bu iddia caminin müezzini tarafından reddedildi ancak bu yalana devam ettiler. Bu bir seviyesizleşmedir. Başkanlık, kendini katolik kilisesi sanıyor. Bu aforoz etmedir. Benim dinimin, imanımızın bekçisi misiniz? Sadece bize değil bütün Türkiye toplumuna karşı bir bölen, düşmanlaştırma dilekçesi olarak ele alınıp reddedilmesi gerekiyordu. Toplumun kışkırtılmasına neden oluyorsunuz. Bu belge tarihe geçti artık, biz silmeyeceğiz, bize sayısız hakaret edildi. Mutlaka bunun siyasi ve hukuki olarak hesabı sorulacak. Güçlü olanlar sonuna kadar güçlü kalacaklarını sanıyorlar. Bize yapılan hakaretler mutlaka halkımızın vicdanında mahkum olacaktır” diye konuştu.
‘ARKADAŞLARIMIZI TAHLİYE EDİN’
Yüksekdağ, sözlerini, “İşkenceye dönüşmüş bu tutukluluk halinin son bulmasını istiyoruz. Biz Selahattin Demirtaş yani HDP Eş Genel Başkanları üzerinden yürüyen bir davadır bu. Sizin işiniz bizimle Yüksekdağ ve Demirtaş ile. Bu hesabı sonuna kadar görmeye hazırız. Bunun bedellerini göğüslemeye hazırız. Bu aşamada bizim dışımızdaki arkadaşlarımızın tahliye edilmesini istiyoruz” şeklinde tamamladı.
‘SUÇUMUZ NE?’
Siyasetçi Pervin Oduncu, “ Az önce verilen mütalaada, ‘işlediği suçlar’ deniliyor. Biz hangi suçu işledik lütfen söyler misiniz? Eğer siyaset yapmamız bir suç ise, Kürt olmamız, kadın olmamız, feminist olmamız bir suç ise evet biz suçluyuz. Belli kararınız cebinizde. Bütün dünya adil yargılanmadığımızı biliyor” dedi. Tutukluluk haline ilişkin söz alan Zeynep Karaman da, tutukluluk halinin son bulmasını talep etti.
Duruşma verilen aranın ardından devam edecek.