İSTANBUL - 17 Ağustos ve beklenen Marmara depremine dair değerlendirmelerde bulunan Jeolog Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, iktidarların depremleri topluma "kader" olarak dayattığını belirterek, "Bunların üstesinden gelmedikçe ölümcül depremler olmaya devam edecektir" dedi.
Marmara depremi olarak da bilinen 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin üzerinden 24 yıl geçti. Resmi rakamlara göre 17 binin üzerinde insanın yaşamını yitirdiği, 43 binin üzerinde insanın ise yaralandığı depremde, yaklaşık 200 bin kişi ise evsiz kaldı. Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Düzce ve Yalova’da büyük yıkımlara neden olan depremde o dönemde de ihmaller tartışılırken, 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen Mereş merkezli deprem sonrası Marmara depremi yeniden gündem oldu. Büyük yıkıma neden olan 6 Şubat depremlerinin açığa çıkardığı sonuçlardan birinin Marmara depreminden ders alınmadığı oldu. Uzmanlar olası Marmara depremi ile ilgili ciddi uyarılarda bulunurken, alınan/ alınamayan önlemler ise hala tartışılmaya devam ediyor.
Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, 17 Ağustos depremi ve beklenen Marmara depremine dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
17 Ağustos depreminden önce Kocaeli’de bir depremin beklendiğini ifade eden Ercan, o dönem depremin Gölcük ve İznik’te olacağına dair belirtilerin olduğunu söyledi. Deprem öncesinde bir izleme ağı kurularak bölgenin izlendiğini belirten Ercan, bu ağla depremin Gölcük ya da İznik’te olacağını kesinleştiğini ancak zamanının kesinleştiremediklerini dile getirdi. O dönem basının da depremle yeterince ilgilenmediğinin altını çizen Ercan, “Basın çok fazla ilgilenmedi depremlerle, 1999'dan sonra ilgilenir oldu. Dolayısıyla ben buralarda, ya İznik’te ya Gölcük’te bir deprem olabileceğini ilk defa 1984 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde bir yazı ile yazdım. Deprem olursa kaç büyüklüğünde, nerede olur şeklinde detaylı bir yazıydı. O dönem siyasi bir istikrarsızlık da vardı. MHP, Demokratik Sol Parti (DSP), Anavatan Partisi (ANAP) şeklinde üçlü bir yönetimi vardı. Birkaç kez deprem hakkında Bülent Ecevit’i uyarmak istedim. Ama hep ‘meşgul’ olduklarını belirttiler ve dönmediler. Ben de uyarılarımı basın ve yayın yoluyla yapmaya çalıştım. O zaman gerek televizyonlar, gerek dergilerden yazarak uyarıda bulunmuştuk. Çünkü karar alacak mercii bilim insanları değil, karar alacak mercii her zaman ülkeyi yöneten siyasilerdir” ifadelerini kullandı.
'BEKLENEN MARMARA DEPREMİ KAÇINILMAZDIR'
Beklenen Marmara Depremi’ne de değinen Ercan, bu konuda 1999’dan bu yana söylediklerinde bir değişiklik olmadığını ifade etti. Ercan, “Kuzey Marmara’da iki tane depremin olması kaçınılmazdır. Bunlardan bir tanesi Küçükçekmece önünde deniz kıyısından yaklaşık 25 kilometre güneyde Marmara içinde 6,4 ile 6,7 arasında olacaktır. Bir tanesi de Silivri-Marmara Ereğlisi’nde büyüklüğü 7,2 arasında olacaktır. Benim öngörüm 2045’ten önce böyle bir depremin olmayacağıdır. Çünkü Marmara çok yorgun bir bölgedir” diye belirtti.
İSTANBUL’UN ÖNEMİ
Olası Marmara depreminin İstanbul’un yanı sıra Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir ve Çanakkale'de etkili olacağının altını çizen Ercan, özellikle göç ve aşırı nüfus nedeniyle İstanbul’un çok önemli olduğunu vurguladı. Ercan, “İstanbul en çok göç alan illerdendir ama toprağı sınırlıdır. Bundan dolayı İstanbul’da alan kalmamıştır. Buna rağmen yeni havaalanları, yeni köprüler yapılarak, özellikle orman alanları yapılaşmaya açılıyor. Burada nüfus kontrol altına alınmalı. Çünkü İstanbul’un birçok sorunu var ve her gelen göçle bu iyice çetrefilleşmektedir. Bu yüzden önce göçün kontrol edilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
'TEK ÇARE YERİNDE KENTSEL DÖNÜŞÜM'
İstanbul’da depremden korunmanın tek çaresinin yerinde kentsel dönüşüm olduğunu sözlerine ekleyen Ercan, İstanbul’da 1 milyon 700 bin yapı olduğunu belirtti. Ercan, “En büyük sorun ise yerinde kentsel dönüşüm için yeterli paranın bulunamamasıdır. Türkiye zaten bir ekonomik sıkıntı içinde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açıklamasına göre İstanbul’da kentsel dönüşümün yapılabilmesi için 25 milyar dolar gerekiyor. Bu yüzden kentsel dönüşüm yapılamıyor. Bu yapılamayınca bu sefer kentsel dönüşüm unutuldu” dedi.
'YAPISAL DÖNÜŞÜM CAN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAZ'
Ekonomik zorluklardan kaynaklı yetkililerin yerinde kentsel dönüşümün yerine yapısal dönüşümü gerçekleştirdiğini belirten Ercan, yapısal dönüşümle halkın can güvenliğinin sağlanamayacağını belirtti. Yapısal dönüşümün kenti değil sadece yapıyı yenilediğini vurgulayan Ercan, “Mahalle ya da ilçe ölçeğinde halkın can güvenliği sağlanamaz. Sadece varlıklı kesimlerin yaşamlarını yapılarını yenileyerek, güvence altına almaya yarar. Dolayısıyla yapısal dönüşüm kentin nüfusunu artırır, trafik ve benzeri sorunları da ortaya çıkarır. Ayrıca yeşil alanları küçültür ve dışarıdan göçe davet eder. Doğal olarak yapısal dönüşüm İstanbul’u içinden çıkılmaz bir hale getirir” diye belirtti.
'EKONOMİ DÜZELMEDİKÇE DEPREM SORUNU ÇÖZÜLMEZ'
Ercan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Deprem varlıklı kişilerin sorunu değil, çaresiz olan dar gelirli ya da yoksul kişilerin sorunudur. Depremlerde ölenlerin yüzde 99’u da dar gelirli ve yoksul kişilerdir. Çünkü bunların sağlam yerde, sağlam yapıda oturma olasılıkları yoktur. Şu an İstanbul’da sağlam bir yerde oturmanın bedeli kira olarak 15 bin liradır. Bu da asgari ücretin dahi sizin can güvenliğinizi sağlayamadığı anlamına geliyor. Bunlar Türkiye'nin gerçekleridir. Özet olarak ekonomi düzelmedikçe deprem sorunu çözülemez ne İstanbul’da ne de Türkiye’de.”
'SİYASİLER DEPREMLERİ KADERCİLİK OLARAK DAYATIYOR'
Depremde can kayıplarının olmasının nedenlerinden birinin ekonomi olduğuna dikkat çeken Ercan, siyasi iktidarların depremi “kader” diyerek topluma kabul ettirmeye çalıştığını söyledi. Ercan, depremin ülkenin gerçeği olduğunu ve her zaman olacağını belirtti. Ercan, “Bu tür olaylarda yönetimin yetisi, deprem konusunda bilinci ve halkla olan ilişkileri önemlidir. Deprem bölgesi analizinde yönetim yetmezliği, ekonomik sıkıntılar, eğitim düzeyinin düşüklüğü ve depremi bir yazgı olarak algılanması yani bunun tanrısal bir önlenemeyecek bir yazgı ve insanın ölümünün de alın yazısı olduğu inancı depreme karşı alınabilecek bilimsel önlemleri engellemektedir. Türkiye’nin bu üç tane sorunu depremlerin ölümcül olmasında ana nedendir. Bunların üstesinden gelmedikçe ölümcül depremler olmaya devam edecektir. Çünkü 1970’ten beri deprem ile ilgileniyorum ve bu durum hiç değişmemiştir” diye konuştu.
MA / Ömer İbrahimoğlu