ANKARA - Kobanê Davası’nın iradeye dönük müdahale olduğunu belirten Prof. Dr. Beyza Üstün, ülkede yaşananlara karşı sessiz kalamayacaklarını ve mücadelede ortaklaştıklarını vurguladı.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı Kurdistan ve Türkiye’nin pek çok kentinde 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 29’uncu duruşmasının birinci oturumu, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonunda görülmeye başlandı.
Duruşmaya Sincan’da tutuklu bulunan siyasetçi Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata, Nazmi Gür ve Günay Kubilay’ın yanı sıra çok sayıda tutuklu kadın ve tutuksuz yargılanan Prof. Dr. Beyza Üstün ile izleyiciler de katıldı. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Milletvekili Heval Bozdağ ve Özgül Saki de duruşmayı izledi.
Duruşmada söz isteyen Meryem Adıbelli’nin, Kürtçe tercüman olmaması gerekçesiyle talebi kabul edilmedi.
Duruşmada söz alan tutuksuz yargılanan Prof. Dr. Beyza Üstün, iddianamede ve mütalaada yer alan suçlamaları kabul etmediğini belirtti. Suçlu olmadığını ve kendisine yönelik iddialara ilişkin bir delilin olmadığını ifade eden Üstün, ancak 9 ay boyunca cezaevinde tutulduğunu ve hala yargılanmasına tepki gösterdi. Kobanê eylemleri sırasında ve sonrasında yaşananların araştırılması için HDP’nin çok sayıda araştırma önergesi verdiğini, ancak bu önergelerin AKP-MHP tarafından reddedildiğini anımsatan Üstün, bu önergeleri reddeden vekillerin davada müşteki olarak yer aldığına dikkat çekti. Üstün, “Bunları biliyoruz, aslında siz de biliyorsunuz. Somut bir delil olmaksızın bugüne gelindi ve mütalaa ile devam etti” dedi.
‘İRADEYE DÖNÜK MÜDAHALE’
Somut delil olmadan tutukluluk halinin sürdüğünü dile getiren Üstün, bu durumların hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Üstün, mütalaaya dair iddia makamının “senaryo” yazdığını söyledi. Üstün, “Biz neden buradayız? Bunu size anlatacağım; Kurgu tehlikeli bir şeydir. Gerçek olmayan kurgunun hayatları nasıl yok ettiğini anlatayım. Bu dava ve ardından açılan HDP kapatma davası halkların iradesine müdahaledir” diye konuştu. Üstün, “Ben örgütlü bir insanım ve bir iradem var. Kimse bize dikte de bulunamaz. Biz kadınlar erkek egemen sisteme karşı mücadele ediyoruz. Biz bunu sadece siyasette değil, evimizde, partimizin içinde de yapıyoruz. Siyasetimiz gereği talimat almayız” ifadelerini kullandı.
‘İŞİD SALDIRILARINI ÖNLEMEYE ÇALIŞIYORDUK’
Kuzey ve Doğu Suriye ile ilgili bir kitabın suçlama konusu yapıldığını kaydeden Üstün, “Kitaplar suç delili olamaz, yasaklanamaz. 1980 döneminde de yasaklanıyordu. Ancak o sırada yasaklanan kitaplar şu an kitaplığımda bulunuyor” diye kaydetti. Mütalaaya sanal medya paylaşımları ve haberlerin de konulmasına değinen Üstün, “Bu siyasi komplo, çok ürkütücü. Bu sadece bizim ile ilgili olmayacak, Türkiye siyasetine de etkisi olacak. Eğer bu bir karara dönüşürse, HDP kriminalize edilecek. Bu davaya delil olarak gösterilen dayanışma tweeti var. Dayanışma ile şiddete çağrı arasında ciddi fark vardır. Biz İŞİD saldırılarını önlemeye çalışıyorduk” diye belirtti.
‘ERDOĞAN’IN SÖYLEMLERİ DOSYAYA ALINSIN’
DAİŞ’in yaptığı katliamları hatırlatan Üstün, “6 Ekim’de bir şey olmadı. İktidar süreci yönetemedi ve 7 Ekim’de ölümler yaşanmaya başladı. Savcı bey sadece 37 kişiyi dosyaya almış. Bunun nedenini bilmiyoruz. Bir gün öğreniriz belki” dedi. Üstün, AKP ve MHP’li siyasetçilerin HDP’li siyasetçilere yönelik söylemlerinin ardından Demirtaş’a ilişkin “idam” sloganlarının atıldığını hatırlattı. HDP’nin attığı tweetin azmettirmeyle ilgisinin olmadığını ve bu söylemlerin “azmettirmek” olduğunu dile getiren Üstün, bu sloganların ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadelerinin dosyaya alınmasını talep etti. Devlet destekli organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in Barış Akademisyenlerine dönük “Oluk oluk kanlarını akıtacağız” sözlerine de anımsatan Üstün, bu sözlerin “azmettirmek” olduğunu kaydetti. Üstün, “Bu söylemler, geri alamayacağımız sonuçlar yaratır. Bunlardan biri Deniz Poyraz’dır” ifadelerini kullandı.
KÜRT SORUNUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ
Kendisi hakkında “delil arama” sürecinde disk ve dijital araçlarına el konulduğunu ve bu malzemelerde 1980’den beri araştırma ve çalışmalarının yer aldığını ancak inceleme ardından kendisine kırılmış halde teslim edildiğini belirten Üstün, bu malzemelerdeki tüm bilgilerin yok edildiğini söyledi. Üstün, “Sadece bununla bir delilin bulunmadığını anlıyoruz. Biz HDP olarak savaşı önlemek için çabalıyoruz. Ben ve arkadaşlarım halklara silah doğrultulduğunda ‘bu suça ortak olmayacağız’ dedik. Yıllarca bu ülkede sorumluluk aldık. Ülkemizde savaş istemediğimizi söyledik. Siyasi iktidar da ‘Öyle mi? Benim kararlarıma mı karşı çıkıyorsunuz?’ dedi. Savaşı değil, savaşı önlemek için barışı istiyoruz. Eşit ve özgür yaşam için bir aradayız. Hepimiz farklı farklı düzlemden geliyoruz. Hepimiz farklı deneyimlerden geliyoruz ancak birlikte karar veriyoruz. Amacımız sadece barışın yaşanmasıdır. Kürt halkının sorunlarının demokratik olarak çözümü, kadınlara, çocuklara olan şiddet ve istismarı engellemek, işçilerin güvencesizliğine karşı haklarının kazanmasını savunuyoruz” şeklinde konuştu.
Mütalaada, “Hala HDP üyesi ve pişman değil” ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Üstün, “Biz katliamlara karşı siyaset yapıyoruz. Bu ülkeye demokrasi gelsin diye çabalıyoruz. Burada verilecek herhangi bir karar yaşama son derece etkide bulunacak. Türkiye, hükümet Kobanê’ye dönük çabamıza ilişkin gereğini yapsaydı, şu an bunları konuşuyor olmazdık. Ankara’nın göbeğinde çocuklar satılmazdı. 10 Ekim 2015’te Ankara’da katliam yaşanmazdı. Bunları belki geri alamayız ama bundan sonra engelleyebiliriz” dedi.
‘ÇOĞULCUYUZ, MÜCADELEDE ORTAKLAŞIYORUZ’
Üstün, şunları söyledi: “Biz HDP olarak halklar ile birlikte katliamları önlemeye çalıştık. Ancak başaramadık. Çünkü hala çocuklar ölüyor. Bu katliamları yapanlar ise tatil yapıyor. Halkların, çocukların, kadınların ölmediği ve özgür bir ortamda yaşadığı bir ortamda yaşamak istiyoruz. Barışı, insanca yaşam hakkını, Kürt sorunun demokratik çözümünü esas aldığı için HDP’de buluştuk. Meclis’te hem feministler vardır hem de Kürt Özgürlük Hareketi’nden gelenler vardır. Ekolojik mücadeleyi sürdürürken Marksist, eko-sosyalistler, eko-feministler de var. Biz son derece çoğulcuyuz. Yıllarca mücadele edenler olarak ortaklaşıyoruz, birlikte hareket ediyoruz. Ancak bize talimat verildiğini söyleniyor. Biz birbirimize talimat veremiyoruz. Başkası nasıl talimat verecek.”
‘HALKLAR ÖLEREK BEDELİNİ ÖDÜYOR’
HDP’yi anlatan ve tüzüğünde yer alan çoğulcu yapıya ilişkin ifadeler üzerinde duran Üstün, tüzüğü delil olarak dosyaya sundu. Siyasi iktidarların kapitalizmi arkasına aldığını ve varlığını bu şekilde sürdürdüğünü dile getiren Üstün, bu nedenle krizlerin yaşandığını dile getirdi. İklim ve sağlık krizlerine dikkat çeken Üstün, şimdilerde ise gıda krizinin yaşandığını kaydetti. İktidarlarının tarım ve orman alanlarını yanı sıra yaşam alanlarının kapitalizme sunduğunu ifade eden Üstün, “Ulus-devletler de bu politikalardan beslenip, iktidarlarını güçlendiriyor. Kapitalizm, bu krizleri kabul ediyor. Kapitalizm, çözüm olarak yeşil-ekonomi politikalarını üretti. Ancak eski politikalarını asla ama asla bırakmıyor. Halklara ne oluyor? Halkların bedeli ölüm oluyor. Bütün bunlara kayıtsız kalmak mümkün değil” ifadelerinde bulundu.
‘SESSİZ KALAMAZDIK’
Politika yapmayı hiç düşünmediğini ancak şiddetin gün geçtikçe artması nedeniyle sorumluluk almaya başladığını vurgulayan Üstün, şöyle devam etti: “Hasankeyf’ten tutun Karadeniz’e kadar ekolojik perspektifte, yaşamı korumak için mücadele edenlerin yanında olduk, olmaya devam edeceğiz. Akbelen’de ormanlar kömür için katlediliyor. Oradaki termik santrallerin kömür ihtiyacı için yapılıyor. Ormanlar doğal barajlardır, doğal artım sistemidir. Üzerinden ne kadar kirlilik varsa yutar ve oksijen verir. Demek ki artık daha az oksijen alacağız. Biz bunu görürken, sessiz kalamazdık.”
Duruşmaya, saat 13.40’a kadar ara verildi.