HABER MERKEZİ - PKK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, Federe Kurdistan Bölgesi’nde devam eden savaşın Türkiye ile Kürt halkı arasında olduğunu belirterek, KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’ye, “Türk devletine destek olan siyasetinizi bırakmalısınız” çağrısı yaptı.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alınamama hali ve Türkiye’nin Federe Kurdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük saldırılarını, KDP’nin saldırılara desteğine dair değerlendirmelerde bulundu. Stêrk TV’ye konuşan Karayılan’ın Fırat Haber Ajansı’nda yer alan açıklamalarında KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’ye çağrı yapıldı. Karayılan, savaşın Türkiye ile PKK arasında değil, Türkiye ile Kürt halkı arasında olduğunu belirterek, KDP Genel Başkanı Barzani’ye şu çağrıda bulundu: “Unutmayın ki, eğer biz olmasak, Türk devleti hem de bu Kürt karşıtlığıyla vallahi size selam bile vermez. Eğer bizi tasfiye ederlerse, sıra size gelecek. Bu bir gerçekliktir. Bunu görmelisiniz ve gerilla karşısında Türk devletine destek olan siyasetinizi bırakmalısınız.”
İMRALI’DA OLAĞANÜSTÜ DURUM
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecrit ve haber alınamama haline değinen Karayılan, “Türkiye’de bir zindandan 29 aydır hiç kimsenin haberi yok. Telekomünikasyonun geliştiği, dünyanın neredeyse küçük bir köy haline geldiği ve herkesin birbirinden haberi olduğu bu dönemde, Türkiye’de bir zindandan hiç kimsenin haberi yoktur. Bu normal değil olağanüstü bir durumdur. Kanun ve hukuku bir tarafa bırakalım; insani, ahlaki, toplumsal ölçülerin hepsi çiğneniyor. Ailesi, akrabalarının, hiç kimsenin ondan haberi yoktur. Önder Apo sıradan biri değildir. Kürt halkının önderidir. Bunu Türk devleti daha önce kendisi de kabul etmiş ve bu temelde görüşme gerçekleştirmiştir. Halkımız kaç defa imza kampanyası gerçekleştirdi. Daha önce 10 milyonlarca toplandı ve Brüksel’de noter gözetiminde uluslararası güçlere teslim edildi. En son Rojava Kurdistanı’nda, yanlış değilsem yaklaşık 3 milyon imza toplanarak uluslararası kurumlara teslim edildi. Yani Kürt halkının önderidir; Demokratik Modernite’nin önderidir. Kürt halkından çok bölge halkları, sorunlarının çözümünü Önder Apo’da görüyor. Filozof düzeyinde görüşleri olan, paradigma sahibi olan bir kişidir. Yani sıradan bir kişi değildir. Ama Türk devleti ısrarla tecrit, izolasyon ve psikolojik işkence yürütüyor. Bu planlıdır, planlı yürütülüyor. Bir karardır. Ne kararıdır? Kürt halkının iradesini yok etme ve Kürt halkını soykırımdan geçirme kararıdır” dedi.
KÜRT HALKININ İRADESİZLEŞTİRİLMESİ
Tecridin derinleştirilmesinin iktidarın Kürt politikası olduğunu söyleyen Karayılan, “Devletin böyle bir kararı olmasaydı ve eğer devlet Kürtlerle bir arada barışçıl bir şekilde yaşamak isteseydi, onlar için de en iyi seçenek Önder Apo’dur. Bunu onlar da iyi biliyor. Önder Apo bu konuda çözüm gücü olabilir. Peki neden böyle bir yönteme başvurmuyorlar da olağanüstü bir şekilde bütün hukuk, kanun ve ahlak ölçülerini ayaklar altına alıyorlar ve bu şekilde İmralı üzerinden, Önder Apo ve yanındaki üç arkadaşa dönük bir siyaset yürütüyorlar. Çünkü bu devlet Kürt halkının iradeleşmesini yok etme konseptini izliyor. Türk devleti Kürt adına hiçbir şeyin kalmasını istemiyor. Bu yüzden, kimlikli Kürtlerle yaşamak istemiyor. Ancak köleliği kabul edenlerle yaşamak istiyor. Kürt’ün adını bile duymak istemiyor. AKP-MHP-Ergenekon’un izlediği konsept budur. Bu tutum, Kürt halkına, Kürt halkının varlığına karşıdır. Halkımızın bunu bilmesi ve buna göre bu tutuma karşı mücadele geliştirmesi gerekmektedir. Yani halkımızın her bir ferdi, Türk devletinin İmralı’da yürüttüğü bu siyasetin kendisine dönük olduğunu bilmelidir. Bu siyaset tehlikelidir ve yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu siyaset olduğu müddetçe Kürt halkının yok edilme tehlikesi de gündemde olacaktır. Halkımızın bunu görmesi ve buna göre hareket etmesi gerekir” diye belirtti.
TECRİT SİYASETİNİN KIRILMASI
Geniş katılımlı halk mücadelesiyle tecrit siyasetinin kırılabileceğini vurgulayan Karayılan, şunları söyledi: “Bu siyasetin sonuç almayacağını onlara göstermeliyiz. Onlar kazanamazlar; Kürt halkını iradesizleştiremezler; Kürt halkını yok edemezler; Kurdistan’da soykırım siyasetini hakim kılamazlar. Bunu her türlü yolla göstermeliyiz. Bunun için de örgütlenmeli, eylemlere başlamalı, serhildan süreci başlatmalıyız. Bu gereklidir. Halkımız kitlesel bir biçimde ortaya çıkarsa, sadece imzalarla değil, tutumuyla da iradesini ortaya koyarsa, o zaman düşman geri adım atabilir, bu tecrit siyaseti kırılabilir. Diğer taraftan bu siyaset olduğu müddetçe Türkiye’de hukuk ve demokrasi gelişmez. Türkiye’nin gerçek demokratları bunu görmeliler. Tecrit, hukuksuzluk, bütün ölçülerin ayaklar altına alınması olduğu sürece, o devlet demokrasiyi nasıl geliştirecek; demokrasi fırsatını nasıl verecek? Bu hukuksuzluk, bütün hukuksuzlukların önünü açıyor. Yani tecrit, bütün Kürt halkı ve Türkiye demokrasisine dönüktür. Halkların geleceğine dönüktür. Bu yüzden Türkiye’nin gerçek demokratlarının tecride karşı çıkmaları gerekiyor.
TÜRKİYE AYDINLARINA MESAJ
Türkiye siyasetinde demokrasi isteyenler, Türkiye’nin demokrasi isteyen hakiki aydınları, karşı çıkabilirler. Gördük; Sayın Merdan Yanardağ gerçekten cesaretli bir kişi olarak mesela birkaç kelime dillendirdi; AKP-MHP faşist rejimi derhal derdest edip onu zindana attı. Halbuki tanınan biridir; bir televizyonun genel yayın yönetmenidir; demokrasi isteyen bir Türkiye aydınıdır. Ve herkes bu kişinin Kemalizm çizgisi temelinde mücadele yürüttüğünü biliyor. Ama orada doğru bir şey söyleyince, derhal yakasını tuttular. Özcesi Türkiye demokratlarının bu hukuksuzluk karşısında ses çıkarmalarını istemiyorlar. Mesela aynı şeyi Kürtler söylüyor, onları hemen tutuklamıyorlar. Çünkü Kurdistan’da, Kürtler, Kürt siyasetçiler, Kürt aydınlar, avukatlar her gün bu şeyleri zaten söylüyorlar. Hepsi ‘Önder Apo Kürt halkının iradesidir, Önder Apo Kürt halkının başkanıdır, Önder Apo siyasi bir tutsaktır, Önder Apo’nun filozofik bir düzeyi vardır, Türkiye’de tecrit vardır, bu tecrit hukuksuzluktur’ demişlerdir. Bunları herkes, her gün dile getiriyor. Türkiye Parlamentosu’nda bile söyleniyor. Ama bakın; Merdan Yanardağ’ı tutukladılar. Çünkü o çevrelerin böyle bir şeyi dillendirmelerini istemiyorlar. Türkiye aydınlarına bir mesaj olsun diye bunu yaptılar.”
‘TECRİDE SESSİZ KALMAMALI’
Tecride karşı çıkmanın özgürlük ve demokrasi konusu olduğunun altını çizen Karayılan, “İnsanlığa sahip çıkmak isteyen, her türlü hukuksuzluğa karşı durmak isteyen hiç kimse tecride karşı sessiz kalmamalıdır. Halkımız eğer var olmak istiyorsa, var olma davasını mutlak kılmak ve yürütmek istiyorsa, tecride karşı sesini yükseltmelidir. Çünkü her şeyden önce bu tecrit Kürt halkına karşıdır; bir kişiye değil, bir topluma karşıdır. Bu yüzden de bu bir mücadele konusudur. Çağrım, tecrit ve soykırım siyasetine karşı mücadele etmeye dönüktür. Ancak bununla biz tecridi kırabiliriz. Kitlesel, geniş bir mücadele ile tecrit olarak İmralı’da uygulanan ve Kurdistan üzerinde de kendini devam ettiren soykırım siyasetini kırabiliriz” şeklinde konuştu.
‘UYKUDA OLAN TOPLUMA IŞIK OLDU’
“Kurdistan üzerinde soykırım anlaşması” olarak tanımladığı Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılı olduğuna dikkat çeken Karayılan, “Lozan çerçevesinde Kurdistan’da, özellikle de Bakur Kurdistan’ında sistemli bir soykırım siyaseti yürütüldü. Lozan’ın 50’inci yılında, yani 1973 yıllarında Kürt toplumu ölümün eşiğine gelmişti. Ölüm döşeğinde inleyen bir hasta gibiydi. Bu dönemde Önder Apo’nun çıkışı, gerçekten tarihi bir çıkıştı. 12 Eylül 1980 Cuntası Türkiye’de iktidara geldi. Yine soykırım siyasetini daha da sertleştirdi. Buna karşı önce zindanlarda tarihi bir direniş oldu ve daha sonra da Egîd yoldaş öncülüğünde 15 Ağustos Atılımı pratikleşti. Bu tabii ki kolay olmadı. O zamanlar Filistin’den ülkeye dönüş kolay değildi. Çünkü Türk devleti adeta Kurdistanı üstü açık cezaevine çevirmişti, çok zordu. Bir de o zaman hareketimizin kadroları Kurdistan coğrafyasını tanımıyorlardı. Zorluklar çoktu fakat inanç ve kararlılık güçlüydü. Gruplar küçüktü fakat inançları büyüktü. Böyle emek ve mücadele ile bu temel yaratıldı. Bu atılım gerçekleşti ve birçok kişi birçok şekilde ele aldı tabii. Fakat Kürt halkı için birçok anlama geliyordu. Sadece sıradan bir silahlı savaş ilanı, sıradan-normal bir isyan değildi. Birçok anlamı vardı. Uykuda olan bir toplum için bir ışık oldu, bir çıkış oldu” diye belirtti.
‘ÖLÜM DÖŞEĞİNDE KÜRTLER AYAĞA KALKTI’
15 Ağustos Atılımı’nın sadece askeri olmadığını, ideolojik ve siyasi bir çıkış olduğunu kaydeden Karayılan, “Kürt köleliğine karşı bir kalkıştı ve böyle kölelik zincirini kırdı. Böylece ölüm döşeğinde sancı çeken Kürt ayağa kalktı, güçlendi ve sokaklara çıktı. Serhildan buydu işte. 90’lı yıllarda serhildanlar böyle gelişti. Biz buna Diriliş Devrimi diyoruz. Yani yeniden yaşam oldu. Bu da kendisiyle düşünce devrimi yarattı, toplumsal devrim yarattı, kadın devriminin zeminini yarattı ve yürüttü. Yani ulusallık yarattı. Bakur’da böyle tarihi bir rol oynadı” dedi.
‘SAVAŞIN MERKEZİ ZAP’TIR’
Federe Kurdistan Bölgesi’nin Zap bölgesinin savaşın merkezi olduğunu ve Türkiye’nin 3 yıldır sonuç alamadığını belirten Karayılan, “Zap’ta bu 3 yıldır süren savaş sadece hareketimizin tarihinde değil, Kürt halkının tarihinde de yeni bir sayfadır. Kurdistan’daki direniş tarihini araştırıyoruz. Hiçbir direniş, Zap’taki gibi 3 yıl, aynı mevziide sürmemiştir. Hem de şimdi düşmanın elinde dönemin tüm silahları olmasına rağmen bu böyle gelişmektedir. Üstelik karşımızdaki düşman modern silahların hepsini kullanıyor. Yani insana karşı insan savaşı değildir, ondan daha fazla teknoloji savaşı, hava tekniği savaşıdır. 3 yıldır sürekli bir şekilde kullanılıyor. Zap hattının her bir metrekaresine kim bilir kaç ton patlayıcı değmiştir. Ancak Türk devleti bununla durmadı, bize karşı yasaklı silahlar, kimyasal ve taktik nükleer bombalar kullanıyor. Yasaklı silah kullanmasına, bütün modern silahları kullanmasına ve on binlerce asker ve korucuyu devreye koymasına ve Başûr gücü KDP’nin de desteğini almasına rağmen şimdiye kadar başaramamıştır. Yani bu direniş, halkımız için önemli bir düzeye ulaşmıştır” diye konuştu.
‘SAVAŞ KÜRT HALKI İLE TÜRKİYE ARASINDA’
KDP’nin Türkiye’nin saldırılarında yer almasına dair Karayılan, şunları söyledi: “Bugün bizimle Türk devleti arasında yaşanan savaş, sadece PKK ile Türk devletinin savaşı değil, esasında Türk devleti ile Kürt halkının savaşıdır. Şayet Türk devleti bu savaşta kaybederse, bütün Kürtler kazanmış olacaktır. Her parçadaki tüm Kürt siyasetinin eli güçlenecektir. Evet, şimdi onlar önce Zap’ı, sonrasında da Garê’yi almak istiyorlar. Esas olarak Güney’deki stratejik yerlere gözlerini dikmiş durumdalar. Bu biçimde bir taşla iki kuş vurmak istiyorlar: Birincisi, PKK’ye bir darbe vurmak istiyorlar; ikincisi, Başûrê Kurdistan’ın kalbini ellerine almak istiyorlar. Yani ne zaman sıksalar, hemen düşecek hale getirmek istiyorlar. Bunu görmemiz gerekiyor. Öbür taraftan, bölgedeki kendi yandaşları olan Türkmenler kesimi ve diğer işbirlikçilerinin Kerkük’te, Til Afer’de, Hewlêr’de kendilerine haritalar yaptıklarını, MİT’in buralarda örgütlenmeler oluşturduğunu ve buraları Türkmenistan olarak adlandırdıklarını biliyoruz. Çok açık ki Türk iktidarının şu an yürütmekte oldukları siyaset Kürt halkının yok edilmesi üzerine kurulmuştur. Yani Kürt halkının iradeleşmesinin yok edilmesi. Kürt halkına düşmanlık onlar için esastır ve onları bir araya getiren şey de budur. Yaptıkları kimi politik konuşmalar dışında bunların tüm konuşmalarına ve çabalarına bakıldığında bunların esas niyeti okunabiliyor.
Böyle net bir duruma rağmen, KDP niye Türk devletinin bu siyasetine karşı çıkmıyor da tam tersine ona yardımcı oluyor; bu bizim açımızdan anlaşılmıyor. İnanıyorum ki siyaseti bilen hiç kimse de anlam veremiyordur. Gerçekten bu ne için? Çünkü KDP de Kürt ve Kurdistan adına hareket ettiğini söylüyor. Ancak Türk devleti ise Kürt’ü ve Kurdistan’ı ortadan kaldırmak istiyor. Ne için Rojava Kurdistan’a bu kadar karşılar. Çünkü orada statü oluşmasını istemiyorlar. ‘Güney’deki statü bizler açısından yanlıştı’ diyorlar. Eğer ki birisi bir konuda yanlış yaptığını söylüyorsa, sonra bunun telafisi içerisine girmez mi? İşte bunlar da şimdi bunu yapmak istiyorlar. Ama KDP yönetimi bunların hiçbirini neden görmüyor, niye göz önünde bulundurmuyor ve ne için onlara yardımcı oluyor, gerçekten bunu izah etmeleri gerekiyor. Bunu sadece biz değil, halkımızın tümü anlam vermemiş durumda. Yani tüm Kurdistan Özgürlük Davası’nı bir tarafa bırakalım; sadece Bakur, Kurdistan’ın yarısıdır ve Türk devleti ile boğaz boğazayız. Onlar bizi boğmak istiyor; biz de onların soykırımcı siyasetini boğmak istiyoruz. Biz Bakurê Kurdistan’da zindanlarda, dağlarda ve her yerde direniyoruz. Bizim elimizde bir tek ferdi silahlarımız var; onların elinde ise bütün teknoloji var.
‘KDP TÜRKİYE İÇİN ÇABALIYOR’
Türk devleti oradaki direnişi kırmak ve oraya yerleşmek istiyor; KDP de onlar için çabalıyor. Şimdi kimileri öyle olmadığını söyleyebilir ama bunlar ispatlıdır ve göz önündedir. Biz her şeyi de söylemiyoruz. KDP yetkilileri PKK olarak bizim, bildiğimiz her şeyi şu an söylemediğimizi iyi bilmeliler. Eğer söylersek, daha çok şey var. Çünkü öyle şeyler var ki, biz şu an açılmasını istemiyoruz. Şimdi Türk devletinin Zap’ta daralmış durumda olduğunu görüyorlar. Her türlü silahı kullanmasına rağmen sorunu çözemiyor, başaramıyor ve Zap’ı kuşatmak istiyorlar. Ama bir bakıyoruz KDP de bu kuşatmanın bir parçası olmuş! Bu, askeri bir yardımdır. Zaten istihbarı yardım yapıyor, her türlü bilgiyi paylaşıyorlar. Yine yapılanlar karşısında sessiz kalıyor. İşte bundan önce Çemankê’de Türklerin bir saldırısında Alan İsmail isimli insanımız şehit düştü ama KDP buna hiçbir tepki göstermiyor. Sivil de yaşamını yitiriyor, gerilla da şehit düşüyor ama bir tepki yok. Tepkinin olmaması ise onaylamak demektir. Bu siyasi destek anlamına gelmektedir. Yani Türk devletinin siyasi stratejisi, Kürtlerin güç olmasını, iradeleşmesini ve statü kazanmasını yok etmektir. Dolayısıyla onlara yardımcı olunmaması gerekir. Tersine karşı çıkılmalı. Çünkü tüm Kürtler açısından tehlikelidir. Biz bu yaklaşıma anlam veremiyoruz. Mesela; gerilla bir yeri kullanıyor, oradan gidip geliyor, yaralılarını götürüp getiriyor; bakıyorsunuz hemen oraya pêşmergeyi yerleştirmişler. Bir yer boş mu; hemen birkaç pêşmergeyi oraya yerleştiriyorlar. Türk askeri orada, biz burada; bir bakmışsın hemen ortada ara yerde bir üs kurmuşlar.”
HPG İLE KDP ARASINDA SAVAŞ TEHLİKESİ
HPG ile KDP arasında savaş yaşanmasını istemediklerini vurgulayan Karayılan, “Gerçekten biz bu konuda çok hassas ve sorumlu yaklaşıyoruz. Ancak KDP’li yetkililer ve komutanlar da bunu kullanıyorlar. Açık söyleyeyim; Bizim onlara karışmayacağımızı biliyorlar; bundan dolayı da bütün yolları kapatıyorlar. İşte bu da Türk devletine en büyük yardım oluyor. İyi de Zap direnişi kazanırsa, bundan siz de kazanacaksınız; Türk devleti size çok daha muhtaç olacak! İşte en son Deralok’un arka taraflarında, işte oraların kullanma ihtimali olabileceğini düşünmüşler ve Zap’a doğru yol götürmek istiyorlar. Tüm halkımıza ve kamuoyuna bir şey söylemek istiyorum: Şimdiye kadar gerilla ile pêşmergeler arasında bir tek yüz yüze resmi savaş yaşanmamıştır. Başka da her şey olmuştur. Eğer şimdi önü alınmazsa, yani KDP’nin yaptığı uygulamalar durdurulmazsa, onun da olması kaçınılmazdır. Biz istemememize rağmen -ki hiçbir Kürt’ün de istemediğine inanıyorum- her yerde araya giriyorlar, önümüze geçiyorlar. Bir yerde rast gelecek elbette. Şayet böyle bir şey olursa, gerçekten dünya bize güler. Bu, Kürt siyaseti açısından bir ayıp olur” ifadelerinde bulundu.
KDP’NİN DÜŞÜNMESİ GEREKEN TARİHİ ÖRNEK
KDP ve Genel Başkanı Mesut Barzani’ye çağrıda bulunan Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Unutmayın ki, eğer biz olmasak, Türk devleti hem de bu Kürt karşıtlığıyla vallahi size selam bile vermez. Eğer bizi tasfiye ederlerse, sıra size gelecek. Bu bir gerçekliktir. Bunu görmelisiniz ve gerilla karşısında Türk devletine destek olan siyasetinizi bırakmalısınız. Gerilla yurtseverdir; gerilla bu ülke için kendini feda ediyor; gerillalar Kurdistan’ın her dört parçasının çocuklarıdır. Dediğim gibi eğer gerilla ve pêşmerge arasında bir savaş yaşanır ve yayılırsa, yıllarca bu savaş bitmez. Bu Kürt siyaseti açısından ayıp değil mi? Dünya alem en ağır sorunlarını diyalogla çözmüyor mu? Peki neden Kürtler aynı yöntemi kullanmıyorlar? Herkes bunun üzerine düşünmeli. Kendinizi ondan uzak tutun ve ona destek olmayın. Yani birlik olmuyorsak da en azından düşmana yardımcı olmayın. Beklentimiz budur; çağrımız budur. İnanıyorum ki bu sonuç alacaktır. Eğer öyle olmazsa, mevcut durum olumlu bir durum değil ve gerçekten tehlikeler barındırmaktadır.”