QERS - Dîgor Katliamı davasının kağıt üzerinden yürütüldüğünü belirten avukat Kahraman Özçağın, yargının tutumuna dikkat çekerek, faillerin ödüllendirildiğini söyledi.
Qers’in Dîgor (Digor) ilçesinde koruculuk dayatması, gıda ambargosu ve ev baskınlarını protesto etmek amacıyla yürüyüş yapan köylülerin katledilmesinin üzerinden 30 yıl geçti. Devletin baskılarını protesto etmek için 20’yi aşkın köyden binlerce kişi, 14 Ağustos 1993 tarihinde Dîgor’a doğdu yürüyüşe geçti. İlçe merkezine 2 kilometre kala çocukların, yaşlıların, kadınların aralarında da bulunduğu yurttaşlara özel harekat polisleri tarafından ateş açıldı, 6'sı çocuk 17 kişi katledildi, 63 kişi yaralandı. Katliama sebep olan 8 özel harekât polisi hakkında, "Kasten öldürmek" ve "Kasten öldürmeye teşebbüs etmek" suçlarından davalar açılsa da tek bir polis ceza almadı. 2006 yılında çıkan kararda, polisler hakkında "meşru müdafaa" gerekçesiyle beraat kararı verildi.
Katledilen 7 kişinin ailesi, "Yaşam hakkının ihlali", "Etkin soruşturma yürütülmemesi" ve "Uzun yargılama" nedeniyle davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. Daha sonra Türkiye, polislerin orantısız güç kullandığını belirterek, 7 kişinin ailelerine toplam 350 bin Euro tazminat ödedi. Digor Katliamı davasının avukatı Kahraman Özçağın, katliamla ilgili yargılamaları ve cezasızlık politikalarına ilişkin konuştu.
‘KAĞIT ÜZERİNDE BİR YARGILANMA’
Katliamın ardından yürütülen soruşturmanın kurumlar arasında evrak alışverişleriyle 3 yıl sürdüğünü belirten Özçağın, “Özel timler hakkında ancak 3 yıl sonra soruşturma izni alındı. Yargılanma izni alındıktan sonra dava başladı. Davaya 2003 yılında müdahil olduğumda, bu davanın hala görüldüğü dahi kimse tarafından bilinmiyordu. O dönem yürüyüşe katıldığı tespit edilen 163 kişiye ‘gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefetten’ dava açılıyor, insanlar sanık olarak yargılanırken, bir yandan da özel timlere ‘kasten öldürmeden’ dava açıldı. İlk dava nedeniyle insanlar uzun bir süre ifade vermeye dahi korkuyordu. Davayla ilgilenmeye başladığımda, mahkemenin gelişi güzel yılda 2-3 duruşma yaptığını fark ettim. Sadece gelen evrakların konuşulduğu, kağıt üzerinde bir yargılanma yürütüldüğünü fark ettim. Yargılanmanın bir yere varmayacağını fark ettim ve uluslararası kurumlara taşıdık” ifadelerini kullandı.
‘OTOPSİYİ BİLE DOĞRU YAPMADILAR’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yaptıklarını aktaran Özçağın, “AİHM’e başvurduktan sonra İngiltere’den gelen hukukçu Kerim Yıldız, bölgede 15 gün ailelerle konuştu, incelemelerde bulundu. Otopsilerin bile çok baştan savma yapıldığını fark ettik, otopside insanların neredeyse neden öldüğü bile belli değildi. Yargılamada istediğimiz sonucu elde edemedik, bunun nedeni Kürt katliamlarında yargının mevcut tutumu. Hiçbir delil doğru dürüst toplanmadı, bu evraklara da yansıdı. Dönemin tanığı olan gazetecilerin, mülkü amirlerin dinlenilmesini, olay yeri keşfinin yapılmasını istedik, fakat hiçbiri kabul edilmedi. Özel timlerin ifadelerinin aksine, orada nasıl bir katliamın gerçekleştirildiğini kanıtlamak istedik, mahkeme de olayların aydınlanmasını istemediği için reddetti. Polislerin olay esnasında görüntü aldığı ortaya çıkmıştı, mahkeme bunu bile incelememek için talebimizi sürüncemede bıraktı. Daha sonra ısrarlarımızın sonucunda incelendi” şeklinde konuştu.
KAMERA KAYITLARINA YANSIYAN KONUŞMALAR
Söz konusu görüntülerde özel hareket polislerinin yurttaşlara hakaret ettiklerinin söyleyen Özçağın, “Özel timler kendi kameralarına bile âdete bir savaş alanından ganimet topladıklarını söylemekten çekinmemişler. Olay yerinde silah olduğu ve kayıtları olduğunu iddia edilmiş, fakat hiçbir silahın sahibi ortaya çıkmamış. Kimi öldürüp silahı aldınız? Yürüyüşe katılan herkes de insanların silahsız olduğunu ifade etti. O silahların daha sonra başka olaylarda ele geçirildiği ve sanki oradan alınmış gibi gösterdikleri ortaya çıktı. Olayın kamu görevlileri tarafından yapıldığı bilindiği için, bu konuya ilişkin ispat çalışmalarımıza da izin verilmedi” diye belirtti.
‘HEM ÖLDÜRDÜLER HEM CEZALANDIRDILAR’
AİHM’de davanın uzlaşı ile sonuçlandığını ifade eden Özçağın, “Devlet özür dileyerek, tazminat ödedi. AİHM’de olay tazminatla sonuçlandı. Kars Ağır Ceza Mahkemesinde ise özel timler hakkında beraat kararı verildi. Daha sonra yaralılar üzerinden ‘kasten öldürmeye teşebbüsten’ daha açıldı, fakat artık olay zaman aşımına uğradığı için yargılanma sonlandırıldı. Hiçbir fail ceza almadı. Bu katliamda yaşamlarını kaybeden çocuklar, genç kızlar vardı. Ailelerin çocuğu çocuklarının acılarıyla öldüler. Şu anda da hayatta olan ailelere kamu kuruluşları tarafından ayrımcı bir bakış var. Bu insanları ekonomik olarak bile zorladılar, düşünün ki tarımsal destekten bile insanları muaf tuttular. İnsanlar yargıya güvenmedikleri için de göç etmek zorunda kaldılar” diye konuştu.
30 YILIN ARDINDAN GELEN TEDAVİ
Olayda tutanaklara geçmeyen yaralıların da olduğunu söyleyen Özçağın, “3 gün önce köyümde karşılaştığım bir yurttaş, olaylar esnasında koluna gelen kurşunun yeni çıkarıldığını söyledi. Neden şikayetçi olmadığını sorduğumda ise bana ‘Korktum, şikayetçi olmadım’ dedi. Gerçekten de dava dosyasında köylünün ismi yer almıyordu, bunun gibi çok vaka var. Baskılar nedeniyle insanlar yaralarını kendi evinde tedavi edip, şikayetçi olmamışlar, hastanelere başvurmamışlar” dedi.