HABER MERKEZİ – DAİŞ’in Şengal’e saldırısı sırasında sığındığı evi 9 yıldır terk etmeyen Xezal Huseyn, benzer katliamlarla karşı karşıya kalmamak için Êzidîlerin birliğini sağlaması gerektiğini vurguladı.
DAİŞ’in 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’e yönelik düzenlediği saldırıda binlerce Êzidî katledildi, binlerce kadın ve çocuk kaçırıldı. DAİŞ’ten kurtulmaya başaran onbinlerce Êzidî, Şengal Dağı’na sığındı. “74’üncü Ferman” olarak bilinen katliamda sağ kurtulanlara dönük DAİŞ saldırısı ise, bir grup HPG’li tarafından püskürtüldü. Şengal Dağı’na sığınan Êzidîler HPG’liler tarafından açılan koridor üzerinden güvenli bölgelere taşındı. 2015 yılının sonlarına gelindiğinde Êzidîlerin yurdu olan Şengal’in özgürleştirilmesi için büyük bir mücadele verildi. HPG’lilerin öncülük ettiği mücadele sonucunda aynı yılın Kasım ayında Şengal özgürleştirildi. Kentin özgürleştirilmesinin ardından binlerce Êzidî yurtlarına geri döndü. Êzidîler meclis ve komünler üzerinden kendilerini yeniden kendilerini örgütledi. Ancak Şengal’e dönük saldırılar son bulmadı.
Ferman sırasında 17 kişi ile birlikte Şengal Dağı’na sığınan ve dağın eteklerinde bulunan evde yaşamaya başlayan Xezal Huseyn (90) ile fermandan sağ kurtulan Xwedêda Hesen Şêx Xidir (80), o dönem yaşananları anlattı.
YILLARDIR O EVDE YAŞIYOR
Kolka köyünde yaşayan Xezal Huseyn, 74’üncü Ferman’ı asla unutmayacağını söyledi. Huseyn, “DAİŞ buraya saldırdığında büyük bir katliam yaşandı. Şengal’de her vadide cenazeler vardı. Cenazeler sahipsizdi. Ya ölecektiniz ya da kaçacaktınız. Peşmergeler de bizi korumadı. Peşmergeler askeri elbiselerini çıkartıp kaçmışlardı. Biz DAİŞ’ten kendimizi kurtarmak için günlerce yürüdük. En sonunda bu eve ulaştık. Gelinimin ailesi de bizimle birlikteydi. Onun ailesiyle birlikte biz 17 kişi bu evde saklanıyorduk. Sayımız çok fazlaydı ve yerimiz çok dardı. Üst üste uyuyorduk. Ev de toprak evdi, o yüzden çok zorluk çektik. Bu kadar insan vardık ve elimizde sadece iki tane kuru ve sert ekmek vardı. Her gün bir parça yerdik ve parçayı 17’ye bölerdik. Açlıktan ölmemek için günlerce bu ekmeği yedik. DAİŞ’ten kaçtığımız zaman sadece üstümüzdeki elbiseler vardı. Yanımıza hiçbir şey almamıştık. Daha sonra DAİŞ, Sinune’ye saldırdı. Herkes kendi canını kurtarmakla uğraşıyordu. Bu yüzden yokluk başlamıştı” dedi.
“DAİŞ bizi öldürmese açlıktan ölecektik” diyen Huseyn, “Terk ettiğimiz evin hemen yukarısında mısır vardı. Oğluma o mısırları getirmesini istedim. Oğlum ve birkaç kişi gidip o mısırları getirdi ve günlerce onlarla beslendik. Birçok insan bu olanlara dayanamıyordu ve ölüm de olsa yürüyerek Rojava’ya geçmeye çalışıyordu. Çocuklarımla, torunlarımla birlikte günlerce aç ve susuz kaldım. Daha sonra biz de Rojava’ya geçmeye karar verdik. Bu yolculuk günlerce sürdü ama en sonunda Dêrîk’e ulaştık. Ortalık sakinleştikten sonra tekrar, o eve döndük. Binlerce Êzidî katledildi, cenazeleri toplu mezarlara atıldı. Bizim bu gördüklerimiz, şahitlik ettiklerimiz vahşetti. Ben nasıl unutabilirim ki?” diye sordu.
‘BİZİ KORUYACAK YEGANE GÜÇ İTTİFAKTIR’
Êzidî birliğine dikkat çeken Huseyn, Êzidîleri bu saldırılara karşı koruyacak yegane gücün ittifak olduğunu belirterek, “Êzidîler hangi partiden, hangi görüşten olursa olsun kendi birliklerini sağlamalıdır. Bu topluma her kim ihanet ederse ve her kim bu yiğitlerin kanını dökerse Allah affetmesin. Eğer ki Êzidîler birlik olursa her zorluğun üstesinden gelebilir. Bizler bu gözlerle çok fermana, zulme, baskıya şahitlik ettik. Artık düşmanı içimize almamamız gerekiyor. Bizler ittifak olduğumuz ve topluma öncülük ettiğimiz zaman herkese gücümüz yetecektir. Bizler birlik olursak artık fermanı da, zulmü de yaşamayacağız. Bu toplumun düşmanlarını kendi içimizde barındırmamamız gerekiyor. Bizi bu saldırılardan koruyacak olan tek şey birliğimizdir” diye konuştu.
'KAÇMAYA MECALİMİZ YOKTU'
Sibaşêx Xidir köyünden Xwedêda Hesen Şêx Xidir de fermanı bizzat yaşayanlardan. Êzidî tarihinde en büyük fermanın 74’üncü Ferman olduğunu söyleyen Xidir, “DAİŞ Şengal’e saldırdığında silahlarımız yoktu. Kadınlar ve çocukları çıkartıp DAİŞ’le savaşmayı düşündük ama silah olmadığı için bunun imkansız olabileceğini söyledik. Hiç kimse böylesi bir fermanın olacağını düşünmüyordu. Birçok akrabamız Şengal Dağı'nın eteklerinde katledildi, cenazelerini dahi bulamadık. Köyde ne oluyor diye düşünürken, DAİŞ olduğumuz Sêquba tarafını da kuşatmaya aldı. Her dört tarafımız ablukaya alındı, yollar tamamıyla kapatıldı. Kaçmaya mecalimiz yoktu. 200’de fazla kişiydik ve orada esir kaldık. Biz ‘DAİŞ tek birimizi bırakmayacak’ diyorduk. Hayvanımızı, evimizi, her şeyimizi bırakıp sadece üstümüzdeki elbiselerle kaçtık. Silahım da köyde kalmıştı. Bu ablukaya rağmen ‘bir yolunu bulup kaçmalıyız’ diyordum. Biz 10-15 kişi bir yolunu bulup yola düştük. Yürürken bir araca denk geldik. Hiç kimseye güvenmiyorduk. Biz o aracı durdurduk. DAİŞ’li de olabilirdi ama onu göze alarak durdurttuk. Yanımdakilere, araca bineceğimizi belirttim. ‘Benimle birlikte gelmek isteyen gelsin, ya öleceğiz ya da kurtulacağız. bu ikisinden biri olacak’ dedim. Araca binip oradan uzaklaştık. Araç bizi Rovaja sınırına yakın bir yerde indirdi” diye konuştu.
‘PEŞMERGE GEÇİŞLERE PARA İLE İZİN VERİYORDU’
Yüzlerce kadın, çocuk, genç ve yaşlının sınır hattında peşmergeler tarafından bekletildiğini aktaran Şêx Xidir, “Karşıya geçmeye çalıştık ama peşmergeler bize ‘karşıya geçen olursa öldürülür” dedi. Bunun üzerine dayanamayıp, ‘Burada da DAİŞ var, diğer tarafta da DAİŞ var’ tepkisinde bulundum. Bunun üzerine peşmergeler, ‘sen bize DAİŞ’li mi diyorsun’ dedi. Ben de onlara ‘Evet, sizinle onlar arasında hiçbir fark yok. Eğer olsaydı silahlarımızı bizden almazdınız, geçişimize de izin verirdiniz. Eğer silahları almasaydınız belki kadınları ve çocukları kurtarabilirdik’ dedim. İnsanların Rojava geçişleri için para alıyorlardı” diye anlattı.
‘BİRLİK OLSAYDIK BU KADAR İNSAN KATLEDİLMEZDİ’
Bu kadar büyük bir kırımın olmasında Êzidîlerin ittifak olmayışının etkili olduğunu kaydeden Xidir, “Ağaç belinden kırılır. Eğer ki ağaç güçlüyse kırılmaz. Biz kaçmak yerine birlik olsaydık ve birlikte direnseydik belki bu kadar insan katledilmezdi. Eğer birliğimiz olsaydı DAİŞ’in gücü bize yetmezdi. Tek isteğim ittifak olmamızdır. Bizlerin artık kimsenin bizi öldürmesine, düşmanın rahatlıkla topraklarımızı işgal ederek bizi katletmesine izin vermemiz gerekiyor. Bizler çok yaşadık ve birçok şeye şahitlik ettik. Ama bize dert olan tek şey bu birlik olamama haliydi. Bizi öldüren, parçalara bölen bu ittifaksızlıktı. Bu yüzden birlik olursak düşmanımızı çok rahat bir şekilde püskürtebilir, topraklarımızı da koruyabiliriz” ifadelerini kullandı.
MA / Zeynep Durgut