WAN - Tarihe “33 Kurşun” olarak geçen Sefo Deresi Katliamı'nın üzerinden 80 yıl geçti. Babasının olaya dair tanıklıklarını anlatan İbrahim Acar, katliamın Kürt direnişinin kırılmasına dönük olduğunu belirtti.
Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan en büyük katliamlardan biri olan ve tarihe “33 Kurşun” olarak geçen Sefo Deresi Katliamı’nın üzerinden 80 yıl geçti. Wan’ın Serav ve Qelqelî ilçelerine bağlı olan Xerapsork, Êngizamilan ve Rûnexar köylerinde yaşayan yurttaşlardan 33’ü, 29 Temmuz 1943’de götürüldükleri Sefo Deresi’nde 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle kurşuna dizilerek katledildi.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti için halkın İran’da bağımsızlık mücadelesi verdiği süreçte, Türkiye sınırlarında yaşayan Kürtlerin bağımsızlık mücadelesine dahil olmaması için devlet tarafından büyük çaba gösterildi. O dönem sağlanan istihbari bilgilere göre; İran’da yaşayan Kürt aşiretleri mensuplarının Türkiye sınırını aşarak ülkeye giriş yaptığı ve çeşitli faaliyetlerde bulundu. Bununla birlikte dönemin İçişleri Bakanı Recep Peker’in onayıyla gayri nizami bir çete yapılanması oluşturulma kararı alındı. Fakat bu karardan önce hem siyasi karışıklıklardan hem de kaçakçılıktan maddi menfaat sağlamaya çalışan Özalp (Qelqelî) Kaymakamı Hilmi Tuncer, kendisine bağlı bir grup kurarak İran sınırları içinde faaliyetlerine başladı. İlçe kaymakamının liderlik ettiği çete, İran tarafında yaşayan Misto aşireti reisi Memedê Misto’nun 2 bin koyununu gasp etti. Koyunlarını geri almak isteyen Memedê Misto, Özalp Kaymakamı’na hayvanlarının geri verilmesi için bir mektup yazdı. Kaymakam Tuncel ise, bunu kabul etmeyeceği cevabı verdi. Bunun üzerine bazı aşiret üyeleri, aldıkları 500 koyunu sınırın bir buçuk kilometre öte tarafına geçirdi. Bu durum üzerine Sefo Deresi Katliamı planlandı.
MUĞLA'LININ EMRİYLE KATLİAM
Bunun intikamını almak isteyen kaymakam Tuncel, çeteleriyle Türkiye tarafında yaşayan Milan aşiretine mensup 40 kişiyi gözaltına aldı. 40 kişiden 5’i tutuklanırken, diğerleri serbest bırakıldı. İlçe kaymakamı ve hudut komutanları Ankara’ya, “İsyan başladı, Ruslar sınıra dayandı” içerikli bir bilgi gönderdi. Bunun üzerine İsmet İnönü de daha önce Menemen olaylarını bastırmada görev almış olan Orgeneral Mustafa Muğlalı’yı bölgeye gönderdi. Muğlalı, bölgeye gelir gelmez daha önce serbest bırakılan 35 kişinin tekrar gözaltına alınmasını istedi. Yapılan ev baskınlarıyla gözaltına alınan 32 kişi İran sınırına yakın olan Gelîyê Sefo bölgesine götürüldü. Bu sırada o bölgede çobanlık yapan bir kişi de gözaltına alınarak katliamın gerçekleştirileceği bölgeye götürüldü. Gelîyê Sefo vadisine getirilen 33 kişi, Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle kurşuna dizilerek katledildi. Olayda sadece cenazelerin altında kalan ve “öldü” denilerek terk edilen İbrahim Keklik kurtuldu. 7 yıl boyunca İran’da yaşayan Keklik, Adnan Menderes’in iktidara gelmesiyle tekrar Türkiye’ye döndü.
DAVA KAPATILDI, İSMİ KIŞLAYA VERİLDİ
Katliamdan sonra katliamdan sorumlu asker ve sivil yöneticiler hakkında soruşturma açıldı. Sanıklar, Askeri Mahkemesi’nde tutuklu yargılanırken, kurşuna dizme emrini verdiğini itiraf eden Orgeneral Mustafa Muğlalı’ya 20 yıl hapis cezası verildi. Askeri Yargıtay kararı bozarken, yeni bir yargılama başlamadan Muğlalı 11 Aralık 1951’de 71 yaşında cezaevinde öldü. 33 Kurşun Katliamı, 1958 yılında Meclis Tahkikat Komisyonu raporu ve Meclis görüşleriyle zaman aşımı ve çeşitli af yasalarıyla kapatıldı. Yine Orgeneral Mustafa Muğlalı, yaptıklarına rağmen TSK içinde yıllarca bir sembol ya da simge haline geldi. Genelkurmay Başkanlığı'nın bahçesine büstü dikilirken, 6 Mayıs 2004’te katliamın işlendiği Qelqelî’de bulunan askeri taburun ismi ‘Orgeneral Muğlalı Kışlası’ olarak değiştirildi. İtirazlar üzerine Muğlalı’nın ismi mahkeme kararıyla 2018 yılında kışladan silindi.
AHMED ARİF: AĞIT YAZDIM
Katliamı "33 Kurşun" adını verdiği şiirinde anlatan Şair Ahmed Arif, bir röportajında olayın hikayesini şöyle anlattı: “Otuzüç Kurşun’u bir ağıt olarak yazdım. Bugün de öyle düşünüyorum. Çok yakınlarım, arkadaşlarım 'Niye yazdın bunu' dediler. Ben de dedim ki, 'Şu Bahçelievler’de manyağın biri otuz tane tavuğu çalsa, kesse, sokağa atsa, ertesi gün Ulus Gazetesi olayı dört sütun üzerinden verir. Tavuk değil bu yahu, 33 tane senin vatandaşın. Hiçbir suçu yok. Tertemiz. Belki hepimizden daha suçsuz. Kimsesizlikten başka suçu yok. Kimsesiz adamlar, o kadar. İçlerinde genci var, yaşlısı var. Öldürmüşler, kurşuna dizmişler... Dediğim gibi ben bunu bir ağıt olarak ele aldım. Yüreğim doldu. Gerçekten bir köylü kadın, mesela onlardan birinin annesi ya da o öldürülenlerden birinin kardeşi neyi duyuyorsa, ben de aynı acıları duydum. İşte bu 'Otuzüç Kurşun' şiiri yüzünden geldiler götürdüler beni. Gece sabaha kadar dövdüler. 'Oku' dediler, okumadım.”
TANIKLARIN ÇOCUKLARI ANLATTI
Katliamın yaşandığı süreçte askerden izne gelen ve bütün olaya tanık olan Abdülmecid Acar’ın oğlu İbrahim Acar, babasından öğrendiklerini anlattı. Babasının o dönem asker olduğunu ve katliamda katledilen Siçar Çelebi ile birlikte izne geldiği sırada katliamın yaşandığını belirten Acar, “Köye geldiklerinde sessiz bir ortam ve korkutulmuş halkı görüyorlar. Daha sonra askerlerin köyden çok sayıda kişiyi gözaltına aldıklarını öğreniyorlar. O zamanlar da kerpiçten bir ev vardı ve orayı zindan olarak kullanıyorlardı. Aralarında Apê Eco dedikleri 80’li yaşlarda bir amca, 17 yaşında yeni nişanlı bir genç gibi onlarca kişi gözaltına alınmış. Babamla Siçar Çelebi, askeriyeye gidiyorlar. O sırada Siçar Çelebi’yi de gözaltına alıyorlar. Babam oradan kaçıyor. Toplam 32 kişi orada gözaltına alınıyor” dedi.
TEK KİŞİ KURTULDU
Gözaltına alınan 32 kişi katliamın yaşanacağı yere götürülürken, Axirok denilen köyden geçtikleri sırada yolda bir çobanı da aldıklarını kaydeden Acar, 33 kişiyi Gelîyê Sefo’ya götürdükleri sırada o kişilerin ailelerinin de peşlerine takıldığını ve askerlerin Newala Gerê denilen yerde ailelerin önünü kestiğini anlattı. Geliyê Sefo’ya geldiklerinde 33 kişinin kurşuna dizildiğini aktaran Acar, “33 kişiden sadece Apê İbrahim (İbrahim Keklik) kurtuldu. O da cenazelerin altında ölü taklidi yaparak kurtulmuş. Karanlık çökünce de İran’daki akrabalarına sığınmış. Onun dediğine göre askerler, herkesi kurşuna dizdikten sonra bir kez daha gelip kontrol etmiş ve yaralı olanları taramış” diye konuştu.
BİR MEZARLARI DAHİ YOK
Askerlerin yurttaşları katlettikten sonra bölgeyi yasakladığını dile getiren Acar, “O günden beri katliamın yapıldığı bölge yasaklanıyor ve kimsenin oraya gitmesine izin verilmiyor. O insanların cesetleri öyle açıkta kaldı ve yabani hayvanlara yem oldu. Bugün hala bir mezarları yok. Aileler olarak tek istediğimiz onlara ait bir mezar taşlarının olmasıdır. Katliamın olduğu yere bir anıt yapmak istedik ama izin verilmedi. 2014’te belediye başkanımız yaşamını yitirenlerin isimlerinin bir parka verilmesini ve onların anısına bir heykel yapmak istedi, AKP zihniyeti buna bile izin vermedi” ifadelerini kullandı.
‘DİRENİŞİ KIRMAK İÇİNDİ’
33 Kurşun katliamının bir kaçakçılık olarak lanse edilmeye çalışıldığını ifade eden Acar, “Şimdi baktığımızda nasıl Türkiye’de Kürt sorunu varsa, o dönemde de diğer parçalarda Kürt isyanları vardı. O dönem yaşayan yakınlarımızın dediğine göre, katledilenler o dönemki Kürt direnişlerine destek veriyorlar. Bu insanlar da onun için katledildiler. Mesele kaçakçılık değildi, çünkü aralarında 80 yaşındaki Apê Eco da vardı, 17 yaşındaki bir genç de. Apê Sicar bir çavuştu ve babamla birlikte askerden izne gelmişti. Onu da alıp katlettiler. O süreçte devlete ajanlık yapan kişilerin verdiği isimler toplandı ve hepsi kurşuna dizildi. 33 insanın öldürülmesi bir katliamdır. Devlet, her ne kadar, ‘bu şahıslar kaçakçılık yapmış’ dese de kimse buna inanmaz, çünkü böyle bir şey yoktur. Bu dava zaman aşımına uğratılarak kapatılmaya çalışıldı. Bu bir insanlık suçudur ve kabul edilemez. Aradan 80 yıl geçti ama hala bu katliamı anıyorsak, demek katliamı unutmamışız. Devlet, ‘bu olayı Mustafa Muğlalı yaptı. Biz de onu cezaevine attık ve orda öldü’ diyerek, bu olaydan kendini temize çıkarmaya çalıştı. Mustafa Muğlalı o zamanlar bölge müfettişiydi, sonra kahraman ilan edildi, rütbesini yükseltiler ve öldükten sonra da ismini Özalp’taki kışlaya verdiler” şeklinde konuştu.
‘KÜRT COĞRAFYASINDA ÖLÜMLER’
Kurdistan coğrafyasında her gün öldürülmelerin yaşandığını belirten Acar, “Roboskî’de ayrı bir toplu katliam, fakat Ermenistan sınırından Rojava sınırına kadar bütün sınır bölgelerinde tekil katletmeler yaşandı. Şuan sınırda kaçakçılık yapıyor diye insanlar katlediliyor. Kürtlerin yaşadığı coğrafyada her zaman öldürülme var. Tüm bunları da halkı korkutma, yıldırma ve devlet baskısını baki kılma için yapıyorlar. Kurdistan’da yaşanan katliamları unutmayacağız ve hak arayışımız devam edecek” diye konuştu.
MA / Ömer Akın