ANKARA - Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Xîzan ilçesinde yasaklar nedeniyle halkın tarlasına gidemediği ve hayvanlarını besleyemediğini söyledi. Akın, Akbelen'deki ağaç kıyımına dair, "Devlet halkın yanında değil, sermayenin yanında" dedi.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüsü İbrahim Akın, haftalık Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasına Riha’nın Pirsûs (Suruç) ilçesinde 20 Temmuz 2015 tarihinde DAİŞ’in bombalı saldırısı sonucu yaşamını yitiren 33 kişiyi anarak başlayan Akın, Kobanê’nin DAİŞ orduları karşısında tarih yazdığını belirterek, “Kobanî halkının 11’inci yılında mücadelesini selamlıyorum. Kimliklerinden, inançlarından, farklı görüşlerden bir arada yaşayan ve bize rehber olanları buradan kutlamak istiyorum” dedi.
'KERBELA DİRENİŞ SENBOLÜ HALİNE GELDİ'
Akın, Muharrem ayında olduklarını, Muharrem ayının aynı zamanda zalime boyun eğmeyen Hüseyin’in mücadelesi şahsında Kerbela’da bir direniş sembolü haline geldiğini belirtti. Akın, “Can ve yoldaşlarımızı selamlıyorum muharrem orucunu kutluyor ve hak katında kabul olmasını temenni ediyorum” dedi.
Riha’da yaşayan Êzidîlerin yerlerinde edilmek istendiğine de değinen Akın, “Êzidîler tarih boyunca yerlerinden yurtlarından edindiler ve katliama uğradılar. Şimdi Urfa’nın Viranşehir ilçesinde korucu çeteleri mevcut rejimle iş birliği halinde Êzidîleri yerlerinden etmiş durumdalar. Köylerine giremez durumdalar. Mezarları yıkılmış durumda. Buradan Urfa Valisine seslenmek istiyorum; Urfa Valisi, Êzidî yurttaşlarımıza sahip çıkmak, korucu çeteleri karşısında onların can güvenliğini sağlamak ve aynı zamanda onların mallarını, mülklerini ve mezarlarını korumak zorundadır” diye konuştu.
DEMOKRATİK CUMHURİYET VE LOZAN
Akın, Kurdistanı dört parçaya bölen Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılına ilişkin “İnkarcılık, yok saymak ve katliamlarla dolu bir 100 yıl geçti. Ancak bununla yüzleşerek bir yüz yıl karşılayabiliriz. Türkiye devletinin aklı bununla yüzleşmeli. Demokratik cumhuriyet ancak yeni bir Lozan ile mümkündür” ifadelerini kullandı.
'BU PARALAR NEREYE GİTTİ?'
Sözlerine Meclis’te kabul edilen Torba Yasa ile devam eden Akın, Meclis’in saray rejiminin talimatları ile hareket ettiğini ve Meclis’in kurumsal olarak etkisiz hale geldiğini söyledi. Akın, “Bu Meclis’in bu şekilde sürdürülmesini asla kabul etmiyoruz. Sarayın talimatları ile çalışacak bir Meclis, Türkiye’nin iradesini temsil edemez. Torba yasa ile ortaya çıkan tablo; zamdır, zülümdür ve insanların son kalan parasına el koymadır. 2023 yılında var olan bütçe, 6 ay içerisinde tüketilmiştir. Bu bütçe iktidarın bütün tasarrufları hayata geçmesine rağmen 6 ay içinde bütçe bitmiş durumda. Bizden ek bütçe talebi gerçekleştirmesi için Meclis’te geçmiş durumda. Bu bütçe, 1,2 trilyonluk bir bütçeyi ifade ediyor. Bu bütçenin gerekçesi deprem. Ancak 87 milyarlık depremle ilgili toplanan paraların nereye gittiği belli değil. Buradan yetkililere soruyoruz; bu paralar nereye gitti? Deprem bahanesiyle ortaya çıkan 1,2 trilyon bütçe maliye bakanlığının itirafıyla yarısı depreme yarısı başka yere gidecek. Bu halka bu kadar yalan söyleyemezsiniz bütün bu yalanlarınızı tek tek teşhir edeceğiz" diye belirtti.
Akın, şöyle devam etti: “Sadece bu değil, aynı zamanda bu bütçe inanılmaz bir hikâye gerçekleştirdi. Başka bir ülkenin meclisinden böyle bir yasa geçemezdi. 1,2 trilyonluk bütçenin yanı sıra 1,3 trilyonluk bir ek bütçe veriliyor. Bu ülkenin bütçesinden daha fazla bir bütçeyi cumhurbaşkanının kullanması kabul edilemez. Bizler mücadeleyi sadece burada değil, bütün alanlarda sürdüreceğiz. Bakın Maliye Bakanı OECD ile Avrupa’nın en ucuz benzininin Türkiye’de olduğunu söylüyor. Bu Maliye Bakanı daha önceki nas politikasının yanı sıra yeni bir faiz politikası yürütüyor. Erdoğan buna ilişkin bir söz kurmuyor. Ne oluyor? faiz yükseliyor cebimizdeki paralar alınıyor. Bunu kabul etmiyoruz. Yok öyle yağma. Bu meydan boş değil. Bütün emek ve meslek örgütleriyle direneceğiz ve bu direnişi onlara göstereceğiz. Buradan onlara söylemek istiyorum ki meydan boş değil.
KRİZDEN KURTULMAK KOLAY GÖRÜNMÜYOR
Erdoğan bu bütçe artışları zamlarla yetinmedi. Anlaşılıyor ki Türkiye’deki ekonomik durum bunları da kaldırmayacak. Bu krizden çıkmaları kolay görünmüyor. Son olarak Körfez ziyaretlerine gitti. Erdoğan BEA’ya ne demişti; '15 Temmuz operasyonunun, yani darbe finansörü' demişti. Ancak Erdoğan BEA’ya gittiğinde, kendisine nişan takıldı, fotoğraflar çekildi. Sonrasında dedi ki, ‘50,7 trilyonluk bir anlaşma yaptık’. Aynı zamanda Erdoğan ‘biz neyi satacağımızı çok iyi biliyoruz’ dedi. Bunları çok iyi bildiklerini biliyoruz ancak 50,7 trilyonluk anlaşma içerisinde Türkiye halklarının temsilcisi olarak neyi satıyorsunuz? Hangi kamu malını satıyorsunuz öğrenmek istiyoruz. Bu Türkiye halklarının hakkıdır ve bunu sonuna kadar savunacağız.
BU ÜLKEDE AĞIR BİR ŞİDDET VAR
Bu ülkede bu kadar ağır koşullarda ağır bir şiddet var. Kolluk kuvvetlerinin yasadışı terör şiddeti var. Bu şiddet; Türkiye’nin her tarafında çok rahat bir şekilde uygulanır hale geldi. Biz bunu tarihten biliyoruz. Bu kadar ağır krizlerde baskıcı rejimler başka türlü toplumu yönetemiyorlar. Çünkü korkuyorlar. Bu kadar ağır koşullar altında insanların isyanından, öfkesinden korkuyorlar. Kendi iktidarlarının geleceğinden korkuyorlar. O yüzden en ufak bir demokratik hakkı hemen bastırmak istiyorlar.
HALK ÖFKESİNİN ALTINDA KALIRSNIZ
Cumartesi Anneleri her hafta Galatasaray Meydanı’na çıkıyorlar ve AYM Cumartesi İnsanları’nın haklarını kullanabileceklerini söylediler. Yine yasadışı kolluk güçleri bu duruma müdahale ediyorlar. Her Cumartesi günü bir gözaltı süreci ve şiddet yaşanıyor. Bu şiddete artık daha fazla tahammül edilmesi mümkün değil. Bu şiddet sarmalından bir an önce vazgeçin. Bu ülkenin halklarının öfkesinin altında kalabilirsiniz. Buradan iktidarı bir kez daha uyarıyorum.
Bu şiddet, bunlarla sınırlı değil. Son zamanlarda inanılmaz bir görüntü var. Buradan İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanına sesleniyoruz. Sizin göreviniz kamuoyunda ortaya çıkan örneğin Kürt illerinde çobanlara yapılan şiddeti ve sınır boylarında yapılan işkenceleri görmek. Görüyor musunuz? Bu görüntüler karşısında bir şey yapıyor musunuz? Soruşturma açtınız mı? Polisin ve askerin yaptığı bu işler karşısında ne yapıyorsunuz? Buradan sormak istiyoruz; eğer İçişleri Bakanı görevinin başındaysanız soruşturma açılması bakımından görevinizi yerine getirin. Milli Savunma Bakanına soruyoruz; özellikle mültecilerin kafasına basan askerler hakkında soruşturma açıldı mı? Bunların takipçisiyiz. Peşini bırakmayacağımızı ve bu insanlık suçlarının hesabını soracağımızı buradan belirtmek istiyorum.
Muhalefetin hepsine saldırı yapılıyor ancak bu saldırılar en çok kadınlara yapılıyor. Kadınlara yapılan şiddet ayyuka çıktı. En son sevgili Başak Demirtaş’a ağır ahlaksız saldırılar yapıldı. Başak Demirtaş yalnız değildir ve bu saldırıların hesabını mutlaka soracağız.
BU ÜLKE DÜNYANIN ÇÖPLÜĞÜ MÜ?
Bu ülke bütün dünyanın çöplüğü mü? Bu ülkede son zamanlarda ortak evimiz büyük bir iklim kriziyle karşı karşıya. Yaşadığımız coğrafya, bizim coğrafyamız ve bunu korumak hepimizin görevi. Bu iklimin yaşanmasına sebep olan insanlıktır. Bütün insanlık elbette eşit değil. Şu anda bu sistemi devam ettirmek isteyen sermaye grupları kuralsız bir şekilde doğamızı kirletiyorlar. Birkaç örnek vermek istiyorum. En son Aliağa’ya bir gemi gelecekti onu gönderdik. Ancak Aliağa’ya yeni bir gemi daha gelmiş. Ne zaman gelmiş? Deprem sırasında gelmiş. Bu zehirli gemiyi hiçbir ülke kabul etmemiş ama sahte evraklarla bu ülkeye gelmiş. Şimdi Aliağa’da bu gemi sökülmek isteniyor. Bu ülke bütün dünyanın çöplüğü mü? Bütün ülkelerin çöplüğü olmak zorunda mıyız? Buradan Çevre Bakanına soruyorum; bunun karşısında sessiz mi kalacaksınız? Biz bunun takipçisi olacağız, Çevre Bakanlığı’nın görevi; bu ülkede yaşayan herkesi korumaktır. Onu göreve davet ediyoruz. Eğer görevini yapmazsa suç işlediğini, sahte işler yaptığını ilan edeceğiz.
BİTLİS HALKI SOKAĞA ÇIKAMIYOR
Keza Bitlis’te inanılmaz bir şey oluyor. Hizan ilçesinde bir aydır halkımız sokağa çıkamıyor, hayvanlarını besleyemiyor, tarlasına gidemiyor ve sürekli baskı altında kalıyor. Yangın çıkartılıyor, bomba atılıyor. Bitlis halkının sokağa çıkmasını engelleyen zihniyeti protesto ediyoruz. Halkımızın yanındayız.
Akbelen’de ağaçları kesen devlet, sermayenin yanındadır. Biz de buna karşı mücadele edenleri selamlıyoruz. Dün Akbelen’de orman kesimine başlandı. Buna karşı ciddi bir mücadele yürütülüyor. Rodos’ta yangın yaşandı, Türkiye buraya uçak gönderdi. İyi bir şey yaptılar. Dayanışma gösterdiler. Şu anda Rodos’ta 40 bin insan tahliye edilmeye çalışılıyor. Bunu yapan iktidar, ülkemizde ormanları yakıyor Akbelen’de her türlü katliamı yapıyor. Bu yapılan iş yasadışı. Mahkeme kimseye bu yetkiyi vermediği halde şu anda ormanlar hukuksuz şekilde kesiliyor. Kimden yetki aldılar? Orman Bakanlığı mı yoksa valilik mi? Şu anda köylüler gazlarla bombalarla mücadele ediyor. Halk ‘devlet nerede?’ ve ‘kimin yanında’ diye soruyor. Devlet halkın yanında değil, şirketlerin yanında.
HEP BİRLİKTE DEĞİŞTİRECEĞİZ
Türkiye’de bu kadar ağır koşullar altında mücadele etmek bizim temel görevimiz. Yeşil Sol Parti kendisini yeniden kurmaya, tarihsel sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Yaptığımız durum şudur, seçimlerden sonra beklentilerin karşılanmaması nedeniyle muhalefet moral bozukluğu içerisindedir. Ama bunun bir sınırı vardır. Biz Yeşil Sol Parti olarak omuzumuzdaki sorumluluğu biliyoruz. Örgütlenmemizi ve çalışmamızı halkımızla buluşarak yüzleşerek, eksiklerimizi giderek kongremize doğru hızlı adımlar atıyoruz. Türkiye halklarına sesleniyoruz. Yeşil Sol Parti tarihsel sorumluluğun yerine getirmek için vardır, sokak boş değildir, sokak mücadeledir. Bu mücadeleyi birlikte yürütmek hepimizin tarihsel görevidir. Bu saldırılar karşısında teslim olmak, umutsuzluğa kapılmak söz konusu olamaz. Cesareti ve umudu hep birlikte yaratacağımızı biliyoruz. Yeniden geliyoruz, güçlenerek geliyoruz, buradayız ve hep birlikte değiştireceğiz.”