ANKARA- Pirsus Katliamı’nın yıl dönümüne ilişkin İHD Ankara Şubesi tarafından yapılan söyleşide, faillerin katliamlardan önce devlet ile temas kurduğu hatırlatılarak, “Bu dava biz bitti demeden bitmez” denildi.
Rıha’nın (Urfa) Pirsus (Suruç) ilçesinde Amara Kültür Merkezi’nde 8 yıl önce DAİŞ tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırıda katledilen 33 düş yolcusu için İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nde söyleşi gerçekleştirildi. Kolaylaştırıcılığını İHD Ankara Şube Yürütme Kurulu üyesi Şevinç Koçak’ın yaptığı söyleşide, Avukat Kazım Bayraktar, Gazeteci Gökçer Tahincioğlu ve Suruç Aileleri İnisiyatifi Üyesi Cansu Yumuşak konuşmacı olarak katılırken, 10 Ekim Der, Halkların Demokratik Partisi (HDP)il ve İlçe Örgütü yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı.
Söyleşi ilk olarak Emine Kart’ın Suruç’a ilişkin hazırladığı video gösterimi ile başladı.
‘KATLİAMLAR BİRBİRİYLE BAĞLANTILI’
Salonda oturan birçok kişinin bu katliamın tanığı olduğunu söyleyen Sevinç Koçak, 2015 tarihin katliamlar tarihi olduğunu belirtti. Gar, Pirsus, Amed katliamların birbiriyle bağlantılı olduğunu dile getiren Koçak, “20 Temmuz 2015 tarihinde İŞİD’in Kobanê saldırı üzerinde SGDF’li gençler bir çağrı yapmıştı. Bir çok insanda oyuncak gönderdiler, gençler oyuncakları toplayıp Suruç'a götürdüler. Kobanê’ye gidilmeden önce gençler Amara Kültür Merkezinde 33 düş yolcusu orada kaybettik. 104 arkadaşımız yaralandı. Dün Kadıköy'de 46 kişi gözaltına alındı ve 6 kişi tutuklandı. Güvenpark’ta bir anma olacaktı, bir polis müdahalesi oldu ve 20’ye yakın kişi gözaltına alındı. Katliamlarla ilgili yapılan tüm eylemlerde çok ciddi polis şiddetiyle karşı karşıya kalıyoruz” dedi.
‘SURUÇ KATLİAMI’NA TERÖR SALDIRISI BİLE DENİLMİYOR’
Gazeteci Gökçer Tahincioğlu,12 Eylül 1980 darbesi sonra Pirsus’un yasaklı alan olduğunu, bunun konuşulmaması, tartışılması gerektiğin ve Pirsus’un faili meçhulle bırakılmak istendiğini belirterek, “Kronolojik bakıldığında Suruç’un ne anlama geldiğini görüyoruz. Suruç katliamından önce 7 Haziran sürecini hatırlıyoruz, sürekli devlet HDP'ye ‘seçime girme’ diyordu. HDP bir siyasi partiydi bu kadar ısrar niyeydi? 7 Haziran akşamı MHP’de olan bir gazeteci arkadaşımız Devlet Bahçeli’nin bir telefon görüşmesi yaptığını, görüşme bittiğinde hiçbir konuşma yapmadan, seçimi yenileceğini, bir koalisyon kurulamayacağı o telefon görüşmesinden belliydi. Gerekçe olarak HDP’yi gösterdi ama tek başına bu gerekçe gösterilemezdi. 5 Haziran’da HDP mitinginde patlayan bomba bizim için bir şeylerin gösteriydi. Çözüm süreci devam ederken, herkes provokasyonlara dikkat ediyordu. 10 Ekim’e bile devletin ‘terör’ saldırı demişliği var ama Suruç'a bunu bile demiyorlar. Hayatını kaybedenlerin politik kimlik olması onlara gerekçe oldu. Yine Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmüş olması, hemen sonrasında yaşanılan dava ve gözaltı süreci, faili meçhul kalması bizim için ciddi bir veriydi” diye konuştu.
‘DEVRİMİN SLOGANLARI ATILIYORDU’
Online olarak söyleşiye katılan Suruç Aileleri İnisiyatifi’nden Cansu Yumuşak, SGDF’nin çağrısıyla yola çıktıklarını söyleyerek, “Bir ülkenin yeniden doğuşunu görebiliyorduk. Yanı başımızda bir ağıt varken sessiz kalamazdık. Hazırlıklarımızı yaptık, çantamızda oyuncaklarımız vardı ama merakımız da vardı. Devrim nasıl bir şey, nasıl dayanışma gösterilir, büyük bir barış süreci var önümüzde ve büyük bir umut da vardı orada. Sabah buluştuk uzun ve güzel bir kahvaltı yaptık, sınırı sadece kimliklerimizle geçebileceğimizi biliyorduk, valilikten bir izin bekliyorduk ve kamuoyuna o süreçte baskı oluşturmak için bir basın açıklaması yaptık. Birçok slogan atıldı o bahçede ama İŞİD’in oradan temizlenmesinde en büyük rol alan kadınlardı. İŞİD kadınlar tarafından öldürülünce cennete gidemeyeceklerini düşünüyorlardı ve orada, ‘Arin’den Sibel’e gidiyoruz devrime’ sloganını hatırlıyorum. Patlama alanında ambulansların içeriye girilmesine izin verilmiyordu aileler bize yetişmeye çalışıyordu. Birçok yaralımızı araçların bagajlarında yetiştirmeye çalıştık. Bahçeye gaz bombaları atıldı, bir çok insan kurtulabilirdi ama olmadı” ifadelerini kullandı.
‘O KADAR DELİL VAR Kİ’
Bu tür katliamlara ilişkin birçok davanın açıldığını dile getiren Avukat Kazım Bayraktar, “Bu süreçte bizim kazandığımız şu oldu; sadece tetikçilerin aldığı cezalar yeterli değil o tetiğin arkasındakilerin tespiti önemlidir. Artık bu katliamların arkasındaki faillerin kim olduklarını bu dava dosyalarında biliyoruz. Gördüğümüz manzara şu oldu; 2012’den itibaren Antep’te başsavcı, emniyet müdür, MİT imzaladığı tutanakla başlıyor hikaye. O tutanakta El Kaide örgütünün Türkiye'deki örgütleyicilerin isimleri vardı bu isimler Suruç ve Gar katliamının yapacakların isimleri de yer alıyor. İsim isim bildiğimizi söyleyebiliriz, bunlar hakkında şikayetlerimiz oldu. Ama eğer bir iktidar değişikliği olursa ve üstüne gidilirse o kadar çok delil var ki. Tetikçilerin nasıl takip ettiği, kimler tarafından takip edildiği bunların hepsini ortaya koyduğumuzda isim isim önümüzde belgeleri ile var” diye belirtti.
‘DEVLET VE KATLİAM FAİLLERİNİN ARASINDAKİ TEMAS’
10 Ekim, Amed ve Pirsus katliamı faillerinin devlet tarafından bir gün öncesinden kontrol edildiğine işaret eden Bayraktar, “Bu siparişin sonuçlarının takip edilmesi de önemli. Bu siparişlerin adım adım nasıl gerçekleştiği de önemli. Tetikçiler katliamdan hemen önce devlet ile bir şekilde temas kurdu. 5 Haziran katliamı faili Orhan Gönder bombayı sınırdan alıyor, Antep’te 15 gün kadar kalıyor, 5 Haziran’a iki gün kala Diyarbakır’a geçiyor. Çantasında iki tane uzaktan kumandalı bomba ile. Orhan Gönder otelde kalırken gece vakti GBT taramasına maruz kalıyor odada ve o sırada iki tane bomba var. Neden o sırada o otele GBT taraması yapıldı? Bu katil polisin gelip kendisini takip etmesinden kuşkulanmıyor. Burada bu tetikçilere sağlanmış bazı durumlarda var. Bu katliamdaki devlet ile katil arasındaki temas bu şekilde. Suruç katliamında da istihbarat var, istihbarat olduğu zaman bu tür durumlarda emniyet polislerini uzak tutar. Suruç katliamında bir saat önce Urfa istihbaratında bir polis katliamı gerçekleştirecek Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün sistemde sorgulamasını yapıyor. Devletin katile temas kurduğu o andı. Aynı birimden aynı polis, bu katilin kimliğini sorguluyor. Suruç grup amirliği tarafından bir talimat veriliyor. Bu katil bir saat sonra o katliamı gerçekleştiriyor” şeklinde konuştu.
‘KATLİAMLAR FAİLİ MEÇHUL DEĞİL’
Canlı bombaların sınırdan hiçbir şeye takılmadan geçtiklerini belirten Bayraktar, “Bu dava biz bitti demeden bitmez. Bu davalarda çok şey öğrendik, öğrenmekle kalmadık, gerçek hainlerin kim olduklarını isim isim görevleri ile biliyoruz. Bütün sorun bir iktidar değişimi ile birlikte bu faillerin yargılanması ve soruşturulması gerekiyor. Antep’te üç İŞİD’li kontrole takılıyorlar, İŞİD’li Ahmet Güneş’in elinde flaşı polisler tarafından alınıyor. Başsavcı iddianame hazırladı ama o flaş iddianameye konulmadı. Buna rağmen iddianameye bir savcı bunu nasıl koymaz. Açılan davanın duruşmasında, başkan iddianamede yok ama fezlekede yer alan flaşı soruyor. Ahmet Güneş’e soruyor söylemiyor. Başkan o gün ekiplere müzakere yazıyor ve başsavcı müzakereyi uygulamıyor ve müzakereyi isteyen başkan başka yere tayini çıkıyor. Gelen yeni başkan ise bu 3 IŞİD’liyi tahliye ediyor. Bu açılan davada hakim belli, başkan belli, takip edenler belli. Buna rağmen emniyet müdürü operasyon talep ediyor ama başsavcısı bunu kabul etmiyor. Çünkü o süreç seçim sürecine giden bir süreçti. Bu ekipler o kaos sürecinde kullanacağı için dokunulmuyor. Yani bu katliamlar faili meçhul değil” dedi.
Söyleşi soru cevap şeklinde sona erdi.