HABER MERKEZİ - Üzerinden 8 yıl geçen Pirsûs Katliamı’nda yakınlarını kaybeden aileler, adalet mücadelelerinin sürdüğüne işaret ederek, gerçek faillerin yargılanmasını istiyor.
Saldırı altında olan Kuzey ve Doğu Suriye’nin Kobanê kentinde bulunan çocuklara oyuncak götürmek için 20 Temmuz 2015’de Riha’nın Pîrsûs (Suruç) ilçesi Amara Kültür Merkezi’nde bir araya gelen gençlere yönelik DAİŞ’in düzenlediği bombalı saldırının üzerinden 8 yıl geçti. Kobanêlî çocuklara oyuncak götüren gençlere yönelik DAİŞ’in düzenlediği bombalı saldırıda, 33 kişi yaşamını yitirdi, 104 kişi yaralandı. Bombalı saldırıya dair açılan 22 Ekim 2021 tarihinda karara bağlandı. Dava, Ankara Gar Katliamı’ndan tutuklu tek sanık Yakup Şahin’e 34 kez ağırlaştırılmış hapis cezası verilerek kapatıldı. Katliamda yakınlarını kaybeden aileler, bir yandan adalet mücadelelerini sürdürüyor, diğer yandan asıl faillerin yargılanmasını istiyor.
HER GÜN OĞLUNUN MEZARINDA
Katliamda yaşamını yitiren Süleyman Aksu'nun ailesi, adalet mücadelesi veren ailelerden biri. Süleyman Aksu'nun cenazesi, memleketi Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesinde defnedildi. Failleri açığa çıkarılmayan Aksu’nun mezarı şimdiye kadar 7 kez tahrip edildi. Aksu’nun annesi Kudret Aksu, 8 yıl geçmesine rağmen her gün oğlunun mezarını ziyaret ediyor. Anne Aksu, gerçek faillerin açığa çıkarılmadığını ve yargılanmadığını söyledi. Oğlunun mezarının polislerce tahrip edilmesinden dolayı her gün iki kez mezarına gittiğini aktaran Aksu, “O günden beri rahat uyuyamadım” dedi. Tek talebinin oğlu ve katledilen arkadaşlarının faillerinin bulunması olduğunu dile getiren anne Aksu, “8 yıl boyunca gittiğimiz mahkemelerde gerçek katiller bulunmadı. Oğlum Süleyman’a ‘örgüt üyesi’ iftirası attılar, oysa oğlum sadece bir İngilizce öğretmeniydi” şeklinde konuştu.
8 YILDIR FAİLLERİ ARIYOR
Adaletin olmadığını ifade eden Aksu, “Süleyman'ın katillerini bulsunlar artık. 8 yıldır bütün yaşamım oğlumun katillerini aramakla geçti. Tek düşündüğüm ve kendime sorduğum tek soru, oğlumun neden katledildiğidir. Gözüm hep kapıda ve hep oğlumun geleceğini umut ediyorum. 8 yıldır oğlumun evin kapısından gireceği hayaliyle yaşıyorum. Çünkü Süleyman hiç bir şey yapmamıştı. Süleyman oraya çocuklara oyuncak, kalem ve defter götürmek için gitmişti. Süleyman’ın yanında silah yoktu, oyuncak vardı. Süleyman’ı 8 yıldır aramızda görmüyorum, arkadaşlarının yanında görmüyorum” ifadelerini kullandı.
“Ben bir anneyim, Süleyman'ın katillerini karşıma getirsinler, oğlumu neden katlettiklerini bana söylesinler, ben de bileyim” diyen Aksu, 8 yıldır hiç bir adımın atılmadığını, 33 evladının katilinin bulunmadığını dile getirdi. Oğlunun günlerce Pîrsûs’a gitmenin heyecanı içinde olduğunu aktaran Aksu, ilçede günlerce oyuncak topladığını söyledi.
‘DAVANIN PEŞİNDE OLACAĞIM’
Katledilen oğlu ve 33 düş yolcusunun gerçek katillerinin dışarıda olduğunu belirten Aksu, kendisinin ise 8 yıldır adalet arayışı içerisinde günde iki kez mezarlığa gittiğini anlattı. Yaşam sürdürdüğü sürece bir barış annesi olarak yaşayacağını sözlerine ekleyen Aksu, “Bir barış annesi olarak, yaşadığım süre boyunca oğlumun davasının peşinde olacağım. Oğlumun katillerini bana göstermeden benim umudum kesilmeyecek. Adaleti toprağa gömmüşler, oradan çıkarmıyorlar. Eğer adalet varsa, bana oğlumun katillerini getirsinler” diye konuştu.
YAN YANA DEFNEDİLDİLER
Aynı katliamda yaşamını yitiren 33 gençten ikisi olan Murat Yurtgül (24) ile Emrullah Akhamur (25) da birlikte büyüdükleri Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesinden Kobanê’ye gitmek üzere yola çıkmışlardı. Çocukluklarından itibaren birlikte olan Yurtgül ve Akhamur, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun (SGDF) çağrısıyla Kobanê’nin yeniden inşası için çıktıkları yolda katledildi. Cenazeleri Qoser ilçesinde yan yana defnedilen Yurtgül ile Akhamur’un aileleri de adalet arayışlarını sürdürüyor.
KARDEŞ GİBİ BÜYÜDÜLER
Murat Yurtgül’ün annesi Şemsa Yurtgül, oğlu ile arkadaşı Emrullah’ı anlatarak, asıl faillerin ortaya çıkarılması gerektiğini ifade etti. Oğlu Murat ile Akhamur’un iki kardeş gibi büyüdüğünü kaydeden anne Yurtgül, birinin eksiği olduğunda diğerinin tamamladığını söyledi. Oğlunun hem okuma meraklısı olduğunu hem de Kürtçe hassasiyetinin olduğunu kaydeden anne Yurtgül, evin içinde Kürtçe konuşulmasına özen gösterdiğini belirtti. Oğlunun Kobanê’ye gideceğini söylediği ilk zaman şaşırdığını ancak sonrasında kendisinin de birlikte gitmek istediğini aktaran anne Yurtgül, “Ben yanlarında kadınlar olduğunu bilmiyordum. Sadece erkekler ve gençler gidiyor sanıyordum. Bilsem kadınlar da var ben de giderdim. Sonrasında öğrenince bana ‘anne senin fıtığın var’ dedi. İkimizin de ağzı kilitlendi. Ne ben ısrar ettim ne de o başka bir şey söyledi. Devletin izin verdiğini, izin kağıtları olduğunu biliyordum. Öyle yola çıktılar, sonrasında da bu oldu" diye konuştu.
‘ADALET GÖRMEDİK’
Yargılama süreci boyunca mahkemeye gidip geldiklerine dikkati çeken anne Yurtgül, "O kadar anlatıyoruz, söylüyoruz, sanki duvara anlatıyoruz. Hakim ve savcılar bizi dinliyor gibi yapıyor, seslerini etmiyorlar. Haklı olduğumuz biliyorlar. Şu ana kadar katiller ortaya çıkarılmadı. 33 genç; öğretmen, doktor, avukat, yazar, psikolog... hepsini katlettiler. Bunların katillerini bulamıyorlar mı? Hiçbir şekilde bu devletten adalet görmedik. Biz katilleri istiyoruz” dedi.
Oğluyla katliamdan 10 dakika önce konuştuğunu aktaran anne Yurtgül, patlamadan önce grubun bekletildiğini ve her şeyin hazırlandığını belirtti. Yurtgül, kameraların kapatıldığına dikkat çekerek, “Ne olup bittiği hepsinin kamerada görülmesi gerekiyordu. Kameraların hepsini kapattılar. Kültür merkezinin personellerini çıkarmışlardı, görevlileri uzaklaştırdılar ve ondan sonra canlı bomba kendisini patlattı. Öncesinden planlanmıştı. Herkes biliyordu. Bir kişi kendi başına bunları yapmadı. Arkalarında güçlü birileri vardı” diye belirtti.
'ARKA KAPIDAN SERBEST BIRAKTILAR'
Faillerin peşini bırakmayacağını vurgulayan Yurtgül, “Failler gelip nerede uyudu? Nerede yemek yedi? Nerede saklandı? Hepsinin çıkarılması gerekiyor. Madem DAİŞ böyle yaptı, o zaman neden devlet DAİŞ’in arkasında duruyor? Biz olay günü oraya gittiğimizde polisler gaz üstüne gaz attı. Etrafımız çembere alınmış, gaz atılıyordu. Gazdan önümüzü göremiyorduk. Yaralı olanlar gazdan da boğuldu. Öyle olmasaydı belki kimileri kurtulacaktı. Biz onları ararken gaz atıyorlardı. Biz orada iken halk bir DAİŞ’liyi yakalamıştı. Çantasını aradıklarında DAİŞ bayrağı çıkmıştı. Askeriye halkın elinden onu aldı, karakola götürdü. Elbisesini değiştirip, tıraşını yapıp, diğer kapıdan bıraktılar” ifadelerini kullandı.
‘PARMAĞI OLAN HERKESTEN DAVACIYIM’
Katliamda parmağı olan herkesten davacı olduklarını kaydeden Yurtgül, “Çocuklarımızın suçu neydi? Kader diyoruz aslında ama kader değildi. Kadere razı oluyoruz. Sürekli zulüm altındayız, katledilmişiz, yakılmışız ve öldürülmüşüz. Buna da kader diyoruz. Halbuki kader değildi. Katillerini istiyorum. Kimin parmağı var ise davacıyım” dedi.
ÖZKAN’IN BABASI: FAİLLER CEZALANDIRILSIN
Katliamda oğlu Uğur Özkan’ı kaybeden Mehmet Özkan ise, “Hogir” adını verdiği oğlunu anlatarak, benzer talepleri sıraladı. Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinden olan baba Özkan, 1998 doğumlu oğluna Hozan Hogir’in adını vermek istediğini ancak resmi olarak bu ismin kabul edilmediğini, bu nedenle oğluna Uğur adını verdiğini aktardı.
‘HOGİR HEP ÖNDEYDİ’
Oğlunun Pîrsûs’a gittiğinden haberinin olmadığını, haberdar olmasının ardından aradığını ancak ulaşamadığını ifade eden baba Özkan, “Ertesi gün ben evdeyken komşumuz geldi ve Hogir’in Kobanê’ye gidip gitmediğini sordu. Komşumuz öğrenmişti o zaman bomba patladığını ama bana söylemedi. 2 dakika geçmedi, ablası beni aradı ve ‘Televizyonu aç, Suruç’ta Hogirlerin arasında bomba patlamış’ dedi. Ben televizyonu açtığımda ilk onu gördüm. O arada annesi de geldi, televizyona baktı. Televizyonda Hogir’i gördü ve o olduğunu söyledi. Tabi ben Hogir’in şehit düştüğünü anladım, çünkü hep en öndeydi” diye konuştu.
‘ÇOCUKLARIMIZI DEVLET ÖLDÜRDÜ’
Hogir’i Cizîr’de defnettiklerini hatırlatan Özkan, katliamın planlı bir şekilde gerçekleştiğini ifade etti. Özkan, “Devlet çocuklarımızı öldürmüş, bir de üstünü örtbas edip kapatacak. Halkımız bize sahip çıkmalı, bizi yalnız bırakmasınlar. Bu davanın peşini bırakmamalıyız. Bu sıradan bir dava değildir. Çözüm sürecini bozmak için bu katliamı yaptılar. Biz barışın mağdurları olduk. Çünkü bunlar plan ve projelerini yaptılar, başımıza yıktılar. Bu oyunları ve provokasyonları devlet, çözüm sürecini bozmak için yaptı” diye belirtti.
‘AHMET DAVUTOĞLU İFADE VERSİN’
Pirsûs Katliamı’nın sürecin başlangıcı olduğunu dile getiren Özkan, dönemin Başbakanı Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun “Konuşursam kimsenin yüzüne bakamazlar” açıklamasını anımsattı. Özkan, “Madem öyle neden ifade vermeye gelmiyor. Gelsin ifade versin, ne görmüş, ne yapmış söylesin. Biz mahkemelere gittiğimizde kimsenin hakkını istemiyoruz. Biz sadece dünya hukukunda var olan adaleti istiyoruz” dedi.
‘ADALET İSTEDİĞİMİZ İÇİN SUÇLANIYORUZ’
Adaleti herkes için istediklerini sözlerine ekleyen Özkan, her ay gerçekleştirdikleri eylemde bu taleplerini haykırdıklarını söyledi. Adalet taleplerinin suç sayıldığını ifade eden Özkan, “Onlara göre adalet isteyen insan suçludur. Bize soruşturma açmışlar. Mahkemeye hakaret ettiğim iddiasıyla 3 kere ifade vermeye gittim. Biz aslında hakaret etmedik. Mahkeme esnasında polis ve askerler mermileri namluya sürdüler ve bize saldırdılar. Ben yüzbaşıya ‘biz de insanız, içimiz yanmış ama siz gelip silahla bizi buradan çıkarmaya çalışıyorsunuz’ dedim. O gün neredeyse kalp krizi geçirecektim. Ben de hakime seslenerek, ‘Siz burada hem bizi mağdur ettiniz hem de kendinizi rezil ettiniz’ dedim. Biz bu sözleri söylediğimiz için şu an mahkemelik olduk. Ama hakim mahkemede konuşan faile, ‘Sen susma hakkını kullanabilirsin’ diyor. Hakimin bu söylediği hakaretin kendisi değil midir?” diyerek tepki gösterdi.