AMED - Cezaevinden 31 yılın ardından tahliye edilen Hasan Mesut Çelebi, "Demokratik devrim mücadelesinde kimse için yorulmak yoktur. Halkımızın mücadelesi sayesinde ayakta kaldık, halkımıza borcumuzu ödeyeceğiz” dedi.
Agirî’nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde 12 Temmuz 1992 tarihinde yaralı olarak gözaltına alındıktan sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Hasan Mesut Çelebi, 31 yıllık tutukluluğun ardından 5 Temmuz’da tahliye oldu. 1969 yılında Amed’in Bismil ilçesinde bulunan Koselû köyünde dünyaya gelen Çelebi, ilk, orta ve lise öğrenimi Bismil’de tamamladı. 1988 yılında Eskişehir Üniversitesi İktisat Bölümü’ne yerleşen Çelebi, üniversitenin ilk yılında gençlik faaliyetlerinde yer aldı. 1989 yılında ise PKK’ye katıldı. 1992 yılında Agirî’nin Bazîd ilçesinde yaralı olarak gözaltına alınarak, tutuklanan Çelebi, Ağrı E Tipi Cezaevi’ne götürüldü. Çelebi’nin 31 yıllık tutukluluk süreci de burada başladı.
Gözaltına alındığı Temmuz ayından Ağustos ayına kadar Agirî’de tutuklu kalan Çelebi’nin 19 yılı, sırasıyla Nevşehir, Yozgat, Ankara Ulucanlar, Erzurum, Mûş ve Amed cezaevlerinde geçti. Çelebi, son 12 yılını ise tahliye olduğu Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde geçirdi.
Hasan Mesut Çelebi
TEDAVİ EDİLMEDİ
Hayatının 31 yılını cezaevinde geçiren Çelebi, devlet baskısı ve duvarların ardındaki mücadeleyi anlattı. Gözaltına alındıktan sonra ağır işkence gördüğünü belirten Çelebi, “Elbiselerimizi değiştiremiyorduk, yıkanamıyorduk. Tedavi edilmedik, bizden önce cezaevinde olan arkadaşlarımızın sayesinde tedavi olduk. Cezaevi doktorlarını bir gün bile görmedik. Çünkü 90’lı yıllardı ve savaş her alanda derinleşmişti. Bunun karşısında da her alanda baskı ve zulüm artmıştı. Zindanlar da bu anlamda payına düşeni almıştı. Bir aya yakın burada kaldık. Yargılanma yerimiz Kayseri olduğundan bizi Nevşehir’e götürdüler. Nevşehir’e gittiğimizde yüzlerce arkadaşımız oradaydı. Ülkeye uzak düşmüştük ama arkadaşlarımızın arasındaydık” dedi.
Nevşehir’de mücadele arkadaşlarıyla karşılaşmanın kendilerinde büyük bir heyecan yarattığını aktaran Çelebi, “Fiziki olarak da psikolojik olarak da etkileri üzerimizde olsa da arkadaşlarımızı görmek, onların yaklaşımı, coşkusu ve heyecanı bize de geçti. Böylece her anlamda tedavimiz de gerçekleşmiş oldu” diye belirtti.
'KENDİMİZİ ESİR HİSSETMEDİK'
Dört duvar arasında fiziksel özgürlüğünden yoksun bırakılarak, geçirdiği 31 yılı Çelebi, “Bedenimiz her ne kadar dört duvar arasında tutsak olsa da fikirsel, kişisel gelişim, örgütlenme, mücadelenin ve halkımızın durumunun takibi devam etti. Bu anlamda gerçekten bir gün dahi kendimizi esir hissetmedik” şeklinde tanımladı.
Cezaevinde en zorlandıkları ve ağır geçen sürecin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye getirildiği 15 Şubat 1999 olduğunu kaydeden Çelebi, “Belki de ilk defa kendimizi çaresiz hissettik. Ama bazı kahraman arkadaşlarımız duruşları, pratikleri ve eylemleriyle gösterdiler ki hangi alanda olursanız olun, hangi imkânsızlık içinde olursanız olun eğer iradenizi örgütlerseniz ve ona göre hareket ederseniz, en imkânsız yerde bile bir imkân yaratabilirsiniz. Arkadaşlarımız ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ eylemleriyle bu yolu bize gösterdiler. Gerçekten kısa bir sürede çaresizlik psikolojisinin üstesinden geldik. Yeni bir heyecan ve moralin başlangıcı oldu. Yeni paradigmayla birlikte yeni bir süreç başlamış oldu. Yeni bir heyecan ve moral başlamış oldu. Ne kadar cevap olduk başka bir konu ama zindanda da olsan bir şeyler yapabilirsin” şeklinde konuştu.
'31 SENE 31 GÜN GİBİ GEÇTİ'
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde ağır bir tecrit yürütüldüğünü ve tecridin bugünde devam ettiğinin de altını çizen Çelebi, şunları söyledi:“ Önderlik, bütün dünya için yeni bir paradigma yaratarak, insanlığın ve Kürt halkının yaşadığı sorunları önüne alabilmişse, hiç olmazsa bizler bulunduğumuz alanlarda cevap olabiliriz. Hiç olmazsa kendimizi eğitebilir, örgütleyebiliriz. Bir gün bile üzgün görünmedik. Her zaman pozitiftik, moralli ve coşkuluyduk. Bu coşku sadece gülümsemeyle değil, mücadeleyi ve yoldaşlığı temsil ederek, birbirimize sahip çıkarak oldu. Böylece bu 31 sene 31 gün gibi geçti.”
Rize Kalkandere Cezaevi’nde de son 12 yılın nasıl geçtiğini anlamadığını aktaran Çelebi, cezaevi koşullarında oluşan hastalıkları da arkadaşlarının duruşu ve iradesiyle tedavi ettiklerini söyledi. Çelebi,“ İnsan moral ve duygu olarak ne kadar ayakta kalırsa; fiziki açıdan da tedavi gerçekleşmiş oluyor. Arkadaşlarımız ve mücadelemiz sayesinde ayakta kaldık” dedi.
CEZAEVLERİNDE YAŞANAN DÖNÜŞÜM
Cezaevlerinde siyasi tutuklulara özel politika uygulandığını kaydeden Çelebi, çözüm sürecinin sonlanması ardından da ihlallerin artarak, devam ettiğini belirtti. Cezaevinde uygulanan politikaların dönüşümünü de Çelebi, şöyle anlattı: “Cezaevine girdiğim 92 yılından 2000’li yıllara kadar cezaevlerinde ortak bir politika yoktu. Her cezaevinin yönetimi kendince bir politika yürütüyordu. Ortak yönü neydi? Baskı ve zulümdü, örgütlülüğü bozmaktı ve yoldaşlığı ortadan kaldırmaktı. Ama yöntem farklı farklıydı. Cezaevi yönetiminin elindeydi. Bazen bazı cezaevleri pilot olarak seçilirdi. Müdürü de özel seçilirdi. Buralarda cezaevinin durumuna göre yürütülen politika başarılı olursa diğer cezaevlerine de yayılırdı. Başarılı olmazsa da başka bir cezaevinde farklı bir politika yürütülürdü. İnsani haklarımız için açlık grevine girdiğimiz zaman, her sene birkaç ay haklarımız verildi. Birkaç ayın sonunda tekrar geri alınırdı. Sonraki sene tekrar açlık grevine girerdik. Bu sefer 20 gün değil 25 gün, sonraki sene 30 gün sürerdi. Bu da bir yıpratma politikasıydı.”
'LEHTE DÜZENLEMELER UYGULANMIYORDU'
Çözüm süreci döneminde ilk defa kanun çıkarıldığını ve yönetmelikler düzenlendiğini de kaydeden Çelebi, çıkarılan yönetmelikler ile birlikte tüm cezaevlerinde ortak politikalar yürütülmeye başlandığını belirtti. Yönetmeliklerde tutuklular lehine olan maddelerin uygulanmadığının altını çizen Çelebi, şunları söyledi: “Ama aleyhimize olan şeyler daha zorlu bir şekilde uygulanıyordu. Bulunduğumuz yere göre, şehrin ve oradaki halkın yapısı da etkiliyordu. Yani uygulamada biraz zayıflık veya güçlülük olabiliyordu. Ama bir ortaklık oluşmuştu. Baktığımız zaman başlangıçta bütün Türkiye’de 50-60 cezaevi vardı ve hepsinde arkadaşlarımız bulunmuyordu. Cezaevi sayısı az olduğu için arkadaşlarımız bulundukları cezaevinde sayıca fazlaydı. Bu büyük bir fırsattı. Ama bugüne kadar bütün Avrupa’daki cezaevi sayısı kadar yenisi yapıldı. Bu Türkiye’deki suç oranının artmasıyla ilgili değil. Türkiye’de bazı cezaevleri kapasitesini dolduramazken; bazılarında ise 3-4 kat fazla insan kalıyor. Bunun esas amacı özgürlük mahkûmlarını dağıtmaktı. Haritaya baktığınızda adını bile duymadığınız yerlerde cezaevi var ve 5-6 arkadaşımız burada. Arkadaşlarımızın sayıca fazla olduğu yerlerde de zaman zaman sürgün yoluyla dağıtılıyor. Bu da bize karşı bir metot olarak kullanılıyor.”
'TUTUKLULAR YAVAŞ YAVAŞ HASTA EDİLİYOR'
“Yemeklerle dahi bir işkence politikası yürütülüyordu” diyen Çelebi, “Bu insanları yavaş yavaş hasta edip derece derece öldürüyor. Yine halkımızın sayesinde, örgütlülüğümüz sayesinde bu süreci atlattık. Ama bunu gördükleri zaman 2001’de kanunlarını değiştirip ailelerin bir şeyler getirmesi engellendi. Sadece para. O dönem cezaevinde kalan arkadaşlarımızdan içeride en az kalanı bile bağırsak ve midesi hastalanmayan kalmadı. Bunlar diğer hastalıkları da tetikliyor. Kalp, ciğer, böbrek hastalıklarını yaşamayan da kalmadı. Birçok arkadaşımız bu sebeplerden dolayı zindanda şehit düştü. Birçok arkadaşımız hastaneye sevk edilmediğinden ya da geç sevk edildiğinden arkadaşlarımız şehit düştü. Kaldı ki bu politika bugün de sürüyor. En büyük örneği de Mehmet Emin Özkan arkadaşımız” ifadelerini kullandı.
MÜCADELE AYAKTA TUTTU
Cezaevinde 30 yıl geçirmenin kolay olmadığının da altını çizen Çelebi, fikriyat ve moralleriyle bu süreci atlattıklarını belirtti. Cezaevi sürecinde tüm fiziksel tecride rağmen özgür olduklarını ifade eden Çelebi, bunun da hem dışarıda hem de içeride verilen mücadeleyle olduğunu söyledi. “İçeride nasıl direndiysek dışarı da aynı şekilde direneceğiz” ifadelerini kullanan Çelebi, “Demokratik devrim mücadelesinde kimse için yorulmak yoktur. Bugün nasıl dışardaki halkımızın mücadelesi sayesinde 31 sene ayakta kaldıysak, halkımıza borcumuzu da ödeyeceğiz. Çünkü onlara borçlandık. Kahraman bir halkımız var. Demokratik kurumlarımız var. Bu anlamda bir zayıflık yaşanıyor. İnanıyorum ki bu zayıflık da kısa bir sürede ortadan kalkar ve o arkadaşlar da demokrasi mücadelesine en güçlü şekilde katılır ve borçlarını öder” dedi.
MA / Welat Ekin