Kubilay: Suriye'de çözümün önünde en büyük engel Türkiye'dir

img

İSTANBUL - Türkiye'nin Suriye'de demokratik çözümün önünde engel olduğunu belirten HDP Sözcüsü Günay Kubilay,"Bağdadi’nin Türkiye’nin askeri üslerinin bulunduğu İdlib’de öldürülmesi iktidarın IŞİD gibi bir barbarlık çetesini koruyup kolladığının en çarpıcı bir kanıtıdır" dedi. 

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin İstanbul İl Örgütü'nde gündeme dair basın toplantısı düzenledi. Kubilay'ın konuşmasının satır başları şu şekilde:  
 
"Van’da bu sabah başlatılan gözaltı saldırılarında 15’ten fazla kadın gözaltına alındı. Gözaltına alınan kişiler arasında Van Saray Belediye Eşbaşkanımız Caziye Duman da bulunuyor. AKP ses çıkaran herkesi her kesimi özellikle de kadın iradesini hedef alıyor. Kayyım Darbesi’nin aynı zamanda özgür kadın iradesine yönelik bir saldırı olduğunu, eş başkanlığı hedef aldığını zaten kendileri ifade etmişti. Bugünkü saldırı da bunu kanıtlıyor. Yine bu sabah “eylem yapılacağı” iddiasıyla Van İpekyolu Belediyemiz abluka altına alınmış. Kürt halkının iradesinin yansıdığı bütün belediyeler kuşatma altına alınmış. Bu saldırıyı bir kez daha sert bir dille kınıyor, halk iradesine yönelik bu darbeci zihniyeti reddediyoruz.
 
AKP-MHP KOBEN'Ê'YE DÜŞMANCA YAKLAŞIYOR
 
Bugün 1 Kasım Dünya Kobanê Günü. 1 Kasım IŞİD kuşatmasına karşı efsanevi bir direniş sergileyen Kobanê halkı ve dostları için, Noam Chomsky ve Arjantinli Nobel Barış Ödülü sahibi Adolfo Perez Esquievel'in de aralarında bulunduğu aydınların çağrısıyla 2014 yılından itibaren Dünya Kobanê Günü olarak ilan edilmişti. Kobanê halkı ve onlara destek verenler sadece Kobanê için değil, tüm dünya halkları için büyük bir tehlike olan barbarlık çetesine karşı direnmiş ve tarihte izleri silinmeyecek bir zaferi dünya halklarına armağan etmişti. Bütün dünya halkları, Kobanê ve Rojava’ya büyük bir minnetle yaklaşırken, AKP-MHP iktidarı ise hala bu direnişe karşı düşmanca yaklaşımını sürdürüyor. O gün IŞİD çeteleriyle Kobanê’yi düşürmeye çalışanlar, bugün IŞİD ve El Kaide artığı çeteler eşliğinde Kuzey Suriye’ye saldırtmakta, kendince Kobanê’yi düşürmeye çalışmaktadır.
 
'KOBANÊ ROJOVA DEVRİMİNİN ANAHTARIDIR'
 
Erdoğan, 'Kobanê’nin kontrolümüz altına girmesi lazım' diyerek, o gün IŞİD’in yapamadığını, bugün kendisinin yapmak istediğini açık açık söylemekte bir beis görmemektedir. Kobanê direnişi ezilen dünya halkları nezdinde silinmez derin izler bıraktı. Çünkü; Kobanê durdurulamaz denilen katliamcı, tecavüzcü, köleci ve katil IŞİD çetelerinin durdurulduğu, geriletildiği ve yenilgiye uğratıldığı bir yerdir. Kobanê’de düştü denilen umudun yeniden dirilmiş, bitti denilen direniş tekrar ayağa kalkmış ve bölge halklarına yol gösteren bir meşaleye dönüşmüştür. Kobanê direnişi, sadece bir kentin değil, insanlığın ortak değerlerine savaş açmış bir barbarlık ordusunun ve tecavüzcü çetesinin, 'Kobanê düştü düşüyor' diye müjde verenlerin heveslerinin kursaklarında kaldığı yerdir. Kobanê, Rojava Devrimi’ne açılan kapının anahtarıdır. Bütün Ortadoğulu kadınlara yol gösteren bir kadın devriminin sembolik bir ifadesi olarak tarihteki yerini almıştır.
 
ROJAVA DEMOKRASİ OKULUNA DÖNÜŞTÜ 
 
Bu bağlamda içerisinde yarın da 2 Kasım. Dünya Rojava Günü. Rojava devriminin en özgün bir özelliklerinden biri ise Ortadoğu’da bütün jeopolitik karmaşanın ve Suriye’de iç savaşın yaşandığı koşullarda dahi eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir yönetim biçiminin mümkün olduğunu gösteren özgün bir kadın devrimidir ve kadın özgürlük mücadelesinde kadınların en önemli ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. AKP-MHP iktidarının bütün karalamalarına karşın Rojava Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların, Türkmenlerin, Çerkeslerin ve Ermenilerin, özcesi Rojava’da yaşayan etnik kimliklerin, aidiyetlerin ve inançların kendilerini özgürce ifade ettiği eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşam biçimine, incelenmeye değer bir demokrasi okuluna dönüşmüş bulunuyor.
 
AKP IŞİD’E KOL KANAAT GERİYOR
 
Bağdadi’nin öldürülmesi ve öldürüldüğü bölgenin açığa çıkması pek çok hakikati gün ışığına çıkardı. Her ne hikmetse, iktidarın lehine en küçük bir gelişmeyi dahi günlerce köpürten AKP medyası, IŞİD liderinin öldürülmesinin üzerinde hiç durmadığı gibi kayda değer haber bile yapmadı. ‘Güvenli Bölge Güvenli Bölge’ diyen Erdoğan ve şürekâsının asıl kimler için ‘Güvenli Bölge’ yaratmak istediği daha iyi anlaşılıyor. Böylece bütün dünya IŞİD lideri Bağdadi’nin Türkiye’nin gözlem noktalarıyla çevirdiği ve Türkiye sınırına 5 kilometre mesafedeki İdlib’in Başira köyünde gayet güvenli bir şekilde yaşadığını hepimize gösteriyor. Bağdadi’nin Türkiye’nin askeri üslerinin bulunduğu İdlib’de yaşadığının ortaya çıkışı siyasi iktidarın IŞİD gibi bir barbarlık çetesine ve tecavüzcü ordusuna başından beri nasıl kol kanat gerdiğinin, koruyup kolladığının en çarpıcı bir kanıtlarından biridir.
 
AKP-MHP İKTİDARI SUÇ ÜSTÜ YAKALANDI
 
Bu saptamayı doğrulayan diğer bir kanıt ise IŞİD sözcüsünün de Türkiye'nin kontrolü altındaki Cerablus'ta öldürülmesi AKP-MHP iktidarının IŞİD ve türevi çeteleri koruyup kolladığının ve Kürtlere karşı kullandığının açık bir göstergesidir. Bağdadi’nin ve sözcüsünün öldürülmesiyle AKP-MHP iktidarı suçüstü yakalanmıştır. Nitekim başta Erdoğan olmak üzere iktidar adına resmi ağızlardan yapılan açıklamalar da gösterilen tepkinin iş üstünde yakalanmasından farksızdır ve suçluluk psikolojisinin dışavurumundan ibarettir. Suriye politikasını Kürt düşmanlığı ve Kürt kazanımlarının yok edilmesi üzerine inşa etmiş iktidarın, Rojavalı Kürtleri kendisine tehdit olarak görür, sınır komşusu olmasını savaş sayarken, IŞİD çetesi ve onun türevi çetelerle komşu olmakta bir beis görmüyor. Her iki ölümle ortaya çıkan AKP-MHP iktidarının utanç vesikasıdır. Böylece başından beri Kürtlerin bir siyasal statü sahibi olmaması için, içine girmiş oldukları bütün kirli ilişkiler deşifre olmuştur.
 
CHP IŞİD'E TEZKERE İLE DESTEK VERDİ 
 
Bir başka hakikat de şudur: Başta CHP merkezi olmak üzere, modern ve seküler bir Ortadoğu tahayyül eden HDP dışındaki parlamento içi muhalefet partilerinin iktidar tezkeresine verdikleri destek, aynı zamanda Kürtler eliyle inşa edilen demokratik modernizme ve sekülerizme karşı IŞİD barbarlığına verdikleri bir destektir. Bunun altını özellikle çizmek isteriz. IŞİD sadece askeri bir güç değildir ve Ortadoğu’da derin kökleri olan bir arkaik, cinsiyetçi ve köleci  zihniyetin en barbar taşıyıcılarından biridir. IŞİD’in bugün askeri olarak yenilgiye uğratılmış olması, onun demokratik, modern ve seküler yaşam tarzına yönelik ölümcül bir tehlike olmaktan çıktığı anlamına gelmez. Liderinin ve sözcüsünün öldürülmüş olması, bu tür bir barbarlık çetesini ve tecavüz ordusunu sarsabilir, ancak ideolojik, politik ve örgütsel varlığını ortadan kaldırmaya yetmez. HDP olarak bu hakikat karşısında Kürt karşıtlığı nedeniyle gözlerini kapatarak hükümet tezkeresine destek veren ve IŞİD gibi bir ölümcül tehlikeyi görmezden gelen muhalefet partilerini bir kez daha düşünmeye ve bu yanlış politik tutumlarını gözden geçirmeye davet ediyoruz.
 
ÇÖZÜME EN BÜYÜK ENGEL TÜRKİYE'DİR 
 
Suriye’de Demokratik Çözümün imkanlarına gelince: Öncelikle söylemek gerekir ki, Suriye’de bugün siyasal çözümün önündeki en büyük engellerden biri Türkiye’dir. Biz bunu söylemeye devam edeceğiz. Türkiye derhal Suriye topraklarından çıkmalı, kendi sınırlarına çekilmelidir. Türkiye’nin güvenlik kaygıları bütünüyle yapaydır. Yapay olduğu onun saldırgan tutumundan, Suriye topraklarına yayılma ve nüfuz etme girişimlerinden ve militarist politikalarından anlaşılmaktadır. Gerçek güvenlik kaygısı ve yaşamsal tehlikeyle yüz yüze olan Türkiye  değil, uluslararası kamuoyunun destek ve dayanışmasına ihtiyacı olan başta Kürtler olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye halklarıdır.
 
Dün BM’nin koordinatörlüğünde 150 kişiden oluşan Suriye Anayasa Komitesi ilk toplantısını gerçekleştirdi. 8 yıl boyunca süren ve ardında büyük bir yıkım, acı ve gözyaşı bırakan Suriye’de yeni bir toplumsal sözleşmenin yapılmaya başlanmış olması ve anayasal bir çözüm sürecine giriliyor olması olumlu bir gelişme, önemli bir başlangıç adımıdır.
 
ÇÖZÜM ANAYASA KOMİTESİ
 
Ne var ki, yeni Suriye’nin inşasında demokratik bir çözüm sürecine girilmesinin ve kalıcı bir siyasal çözüme ulaşılmasının yolu, Suriye’de yaşayan bütün halkların, bütün inançların, bütün kimliklerin anayasal çözüm sürecinin bir parçası olmasından, anayasa komitesinde yer almasından geçiyor. Ne var  ki, AKP iktidarının tıkayıcı tavrı ve Kürt düşmanlığı nedeniyle Kuzey-Doğu Suriye halkları, Rojavalı Kürtler Anayasa Komitesi’ne alınmayarak dışlanmışlardır. Bu çok büyük bir talihsizlik ve büyük bir tarihsel yanlıştır. HDP olarak Birleşmiş Milletleri bu tarihsel yanlışa son vermeye ve yakalanmış bu tarihsel fırsatı Demokratik Suriye’nin harcına dönüştürmeye çağırıyoruz: Kürtler dahil, Kuzey-Doğu Suriye halklarının temsilcileri de Suriye Anayasa Komitesi’ne dahil edilmeli, Suriye’de kalıcı bir demokratik anayasal çözümün önü açılmalıdır.
 
29 EKİM'DE KÜRT İRADESİNE EL KONULDU
 
Konuşmamıza başlarken belediyelerimize dönük olarak aralıksız olarak süren iktidar saldırılardan söz etmiştik. 31 Mart seçimlerinden hemen sonra HDP belediyelerine yönelik kayyım darbesi devam ediyor. Son olarak kayyım atanan Cizre belediyesiyle birlikte HDP’li 13 belediye gasp edilmiştir. Bir başka ifadeyle Kürt illerinde 1 milyon 473 bin 427 kişinin siyasi iradesine İçişleri Bakanlığı tarafından zorla el konulmuştur. Cizre’ye kayyım atandığı gün ise bir tarihsel hakikatin altını çizmek gerektiriyor. Bildiğiniz gibi Cizre’ye 29 Ekim’de, Cumhuriyetin ilan edildiği, halkın kendi kendini yönetmeye adım attığı bir günde, Kürt halkının siyasi iradesi bu iktidar tarafından gasp edilmiş, Cizre’de seçme ve seçilme hakkına da son verilmiş, Kürtlere “kendi kendinizi yönetemezsiniz” denmiştir. Belediye eşbaşkanlarımıza ve seçilmişlerimize yönelik gözaltı, tutuklama ve rehin alma operasyonları aralıksız sürüyor. Bu zamana kadar hiçbir iddialarını, suçlamalarını kanıtlayamadılar. Uyduruk gerekçeler ileri sürerek, gizli tanık gibi utanç verici bir yönteme başvurarak tutuklamaları, yerel yöneticilerimizi demokratik siyasetten tasfiye uygulamalarına hız kesmeden devam ediyorlar.
 
'KAYYIM SİYASİ BİR İNTİKAMDIR'
 
Kayyım herhangi konjonktürel uygulama değildir. Yerel yönetimleri Saray rejiminin organik uzantısı haline getirme ve belediyeleri Sarayın istemleri ve direktifleri doğrultusunda yönetme biçimidir, artık kayyımlar bir siyasal rejimdir. AKP’ye kaybettirilen her seçime, AKP iktidarına kaybettirilen her iktisadi ve siyasi çıkar alanına karşılık HDP’ye ödettirilen siyasi bedeldir. HDP’den alınan siyasi intikamdır. Onun için atanan kayyımlar için evrensel bağlam aramak, hukuksal gerekçe ve yasal dayanak aranmak boşunadır. Onlar, bu HDP’liler ‘belediyenin parasını dağa gönderiyorlar’ yalanına kimseyi inandıramazlarsa, biliyorlar ki, bu memlekette şoven milliyetçi ajitasyonla gözünü kapayan, kulaklarını tıkayan milyonlarca alıcı olduğunu bilerek ‘silahlı örgüte şunu yaptılar, bunu yaptılar’ yalanını uydurarak, su almaya başlamış gemiyi biraz daha yüzdürmeye çalışıyorlar. 
 
ADRESE TESLİM KAYYUM
 
3 gün sonra 4 Kasım. 4 Kasım siyasi darbesinin 3’üncü yılı sona erecek. Bundan üç yıl önce 4 Kasım’da eş genel başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ında içinde olduğu meclis grup başkan vekillerimiz, milletvekillerimize yönelik operasyonlar yapıldı ve AKP’ye 7 Haziran seçimlerini kaybettirmenin diyeti olarak siyasi rehin alındılar. Arkasından HDP bileşeni Demokratik Bölgeler Partisi’nin bünyesindeki 102 belediyeden 95’ine el konularak Kürt halkının siyasi iradesine kayyım atandı. 2016’da 4 Kasım’dan başlayarak o gün gereken ses çıkarılmadığı için, kayyımlar geldiği yere gönderilmediği için 31 Mart’ta İstanbul halkının siyasi iradesine YSK eliyle sandık darbesi yapılmış ve kayyım döneminin böylece bir kez daha yolu açılmış oldu. Artık Türkiye’de saray rejiminin yerel ayakları kayyım rejimidir. Kayyım atamayı göze alamadığı her yerde İstanbul’dan başlayarak belediyelerin yetkilerini budayacak ve saraya bağlayacaktır. İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı, Adana’yı, Mersin’i, İzmir’i hiç kaybetmemiş gibi rant alanı olarak görülen her yeri saraya bağlayacak düzenlemeler yapılamaya devam edecektir. Nitekim, İstanbul Boğazı’yla bu süreç başlamıştır. Erdoğan İstanbul Boğazı kayyımı olarak kendini atayacak, adrese teslim kayyım ataması adım, adım genişleyecektir. 
 
Kayyımlarla ilgili iktidara bir kez daha çağrı yapmak ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz: Bir önceki kayyım döneminde bir orduya yetecek kadar baklava yendiğini söylemiştik. Pek çoğu belgeliydi. Ancak, eşeledikçe ortaya çıkan faturalar öylesine kabarık ki, bunların baklava börekle yenmesi de mümkün görünmüyor. Sabah akşam HDP belediyelerine çamur atarak kendi yolsuzluklarını asla gizleyemezler. Bu kadar parayı nereye harcadınız? Açıklayın… Gever, küçük bir ilçe… Personel giderleri dahil, yıllık bütçesi 22 milyon lira. 680 milyon lira borcu var ve buraya  kayyım atandı. Cizre, burası da küçücük bir ilçe 220 milyon borcu var. Cizre’ye de kayyım atandı. Bu borçları ne için yaptınız, aldığınız paraları nereye harcadınız, hangi kirli işlerde kullandınız. Herkes öğrensin, madem ki bu kadar değerli katkılar yaptınız, bu kadar değerli hizmetler yaptınız, halktan neden saklıyorsunuz, gizliyorsunuz? Hele bir açıklayın görelim.
 
KRİZİN FATURASINI EMEKÇİLER ÖDÜYOR
 
Ekonomi verileri ve göstergeleri neyi işaret ediyor? Bakan Albayrak’ın şirin gösterme çabalarına karşın ekonomi verileri ve göstergeleri iyiye doğru bir gidişin olmadığını, işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, yoksulların, köylülerin, esnafın yaşamını alt üst edecek yeni gelişmelerle karşı karşıya kalacağımızı işaret ediyor. 2018’in son çeyreğinden itibaren daralan ekonomiden yine negatif haberler geliyor. 2019’da birinci çeyrekte yüzde 2,4, ikinci çeyrekte yüzde 1,5 daralan Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrekte ise yüzde 2 oranında daralması bekleniyor. Bu rakamlara rağmen Bakan Albayrak, pozitif büyüme rakamlarından söz ediyor. Dünya Bankası’nın Türkiye’ye dair yılsonu büyüme öngörüsü yüzde 0 (sıfır). Berat Albayrak, dün “Yeni Ekonomi Programı’nda inşallah yüzde 5'in altını tarihimizde ilk defa göreceğiz” dediği saatlerde Merkez Bankası, 2019 yılı sonu için enflasyon tahminini yüzde 12 olarak açıkladı. Anımsanacağı gibi 2018 Ağustos’unda kriz ilk baş gösterdiğinde krizin faturasının toplumun yüzde 99’una ödetileceğini söylüyorduk. Ne yazık ki, artık krizin faturasını emekçi sınıflar ödüyor.
 
AKP iktidarı, ekonomi ve yönetimdeki başarısızlığının üzerine örtmek ve savaşla derinleşen ekonomik krize bütçe yaratmak için yeni çareler peşinde. Doğalgazdan elektriğe otoyollardan köprülere, etten süte kadar pek çok kalemde yapılan zamlar yetmeyince yeni vergi kalemleri icat ediyor. Şimdiye kadar olmayan Dijital Hizmet Vergisi, Konaklama Vergisi ve mevcut vergilerde yapılan artışlarla 5-6 milyar TL’lik bir kaynak yaratmaya çalışıyorlar. Yeni yüzde 40’lık Gelir Vergisi dilimi ile toplanan gelir vergisi miktarının ise artırılması planlanıyor. Bununla da yetinmeyip bir nevi torba yasa olan yeni vergi paketinin içine Cumhurbaşkanına 70 milyar TL’lik borçlanma yetkisi vererek halkın bütçe yapma hakkı da fiilen elinden alınıyor. Ne yazık ki, krizin başından beri bu ve benzeri politikalara milyonların sokaklara aktığı kitlesel tepkiler gösterilmeyince adım adım krizin faturasını bütünüyle yüzde 99’un sırtına yıkacak yeni bir düzenleme yapmakta bir sakınca görmüyorlar.
 
HEYECAN VERİCİ ŞEYLER YAŞANIYOR
 
Bütün bunlara rağmen dünyada bizi heyecanlandıran önemli gelişmeler oluyor. Tıpkı Türkiye’deki gibi kuşatılan, yeni liberal politikalarla işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, sefalete mahkûm edilmek istenen diğer ülkelerde ki işçiler, emekçiler, halklar neler yapıyor, nasıl sonuçlar alıyor?  Irak: Bağdat’ta bir aydır yoksulluğu, işsizliği, yetersiz kamu hizmetlerini ve yolsuzluğu protesto için halk sokaklara çıktı. Cumhurbaşkanı istifa kararı aldı. Lübnan: Beyrut’ta hükümetin sosyal medyaya iletişim vergisi getirmesi üzerine halk sokaklara çıktı, başbakan istifa etti. Hong Kong: Halk tarafsızlığından şüphe ettikleri Çin mahkemelerinde suçluların yargılanmasının önünü açacak tasarıyı Haziran ayından itibaren protesto etmeye başladı, tasarı iptal edildi. Şili: Elektrik şirketinin elektrik zammı yapma kararı üzerine halk sokaklara çıktı. Başbakan Pinera, İçişleri Bakanı ve Ekonomi Bakanı da dahil toplam 8 bakanı görevden aldı ve ‘Şili değişti biz de bu değişime ayak uydurmak zorundayız" demek zorunda kaldı. Ekvador: Hükümet, tüm ülkede kitlesel protestolara neden olan ve devlet şiddetinin 6 can aldığı akaryakıt zammına dair kararnameyi 11’inci günün sonunda geri çekti. Cezayir: Halk Cumhurbaşkanı Buteflika’nın yeniden ve 5’inci defa cumhurbaşkanı adayı olmasını protesto etti. Buteflika istifa etmek zorunda kaldı.
 
HALKLARIN BİRLEŞMESİNE İHTİYAÇ VAR 
 
HDP olarak kapitalizmin yeni liberal kuşatmasına meydan okuyan, umutlarımızı biraz daha büyüten bu direnişleri bizlere armağan edenleri ve bunlara öncülük edenleri saygıyla selamlıyoruz. Yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz. Adını andığımız direnişlere öncülük eden ülkelerdeki emekçiler ve halklar, içinden geçmekte olduğumuz verili kapitalist dünyada emeğin tek tek ülkelerde izole edilerek yalnızlaştırıldığı verili koşullarda enternasyonalist bir örgütlenme ve dayanışmanın, bütün dünya işçileri ve ezilen halklarının birleşmesinin ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha hepimize göstermiş oldular. Demek ki, dünyada gösterilen kitlesel tepkilerle hükümetler geri adımlar atmak zorunda kalır, hepimizi heyecanlandıran çok olumlu örneklerin altına imza atılırken, bizde ise AKP-MHP iktidarının bu kadar cesur davranmasının, krizin bütün faturasını halkın sırtına yıkmasının kabahatini biraz da kendimizde aramak zorundayız. Artık, AKP’ye oy vermiş olsun ya da olmasın bütün işçilerin, emekçilerin, yoksulların görmesi gereken hakikat şudur: AKP iktidarı alın terinin değerini bilen emek dostu bir parti değildir, bir iktidar değildir. AKP iktidarından kurtulmaksızın, işsizliğin, yoksulluğun, pahalılığın, sefaletin, savaşın, acının ve gözyaşının sonu gelmeyecektir ne yazık ki.
 
'BİR TUĞLA DA BENDEN' DİYEN KONGREYE
 
Toplantımızı İstanbul Kongremize bir çağrı yaparak tamamlamak istiyoruz. Küresel ve bölgesel ölçekte çalkantıların yaşandığı bir dönemde İstanbul İl Örgütü'müz 3 Kasım Pazar günü 3'üncü Olağan Kongresini gerçekleştirecek. Barışa, demokrasiye, eşitliğe ve özgürlüğe daha fazla ses, daha fazla renk katmak için yeni bir mücadele hamlesini başlatacak. İşçileri ve emekçileriyle ülkenin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli yapısına uygun bir demokratik geleceğin inşasına ‘bir tuğla da benden’ diyen herkesi kongremize katılmaya davet ediyor, kongremizi ve bizleri onurlandırmaya davet ediyoruz."