HDP Sözcüsü Kubilay: Üçüncü yol çizgimiz ezilenlerin tarihsel ittifakıdır

img

İSTANBUL- HDP İstanbul İl binasında gündeme dair açıklamalarda bulunan Parti Sözcüsü Günay Kubilay, “HDP’nin 3’üncü yol çizgisi, egemenlerin iki tarihsel blokunun dışında ezilenlerin tarihsel ittifakının ve egemen güçlerden bağımsız bir yürüyüş çizgisini ifade ediyor” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, İstanbul İl Örgütü’nde basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Ceylanpınar’da polisler tarafından yapılan ev baskınlarına değinen Kubilay, 8 kişinin gözaltında olduğunu ev baskınları ve gözaltı gerekçesinin ise Rojavaya giden bir tünelin olduğu iddiası olduğunu belirtti. “Bu herhangi bir operasyonun çok ötesindedir” diyen Kubilay, evlere büyük iş makinaları ile girildiğini, her şeyin yıkıldığını ve ağaçların dahi söküldüğünü kaydetti. Yapılanların insanlık dışı bir uygulama olduğunu ifade eden Kubulay, “Anlaşılan o ki siyasi iktidar ve Erdoğan, onun içişleri bakanı 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da da İstanbul’da kaybettikleri seçimin faturasını başta Kürt halkı olmak üzere HDP’lilere çıkarmaktadır. Oysa aslında iktidarın kaybettiği seçimin ve İstanbul’daki dramatik oy kaybının sorumlusu HDP’liler değil bizatihi uyguladıkları politikalardır. Israrla uyguladığı emek, kadın, Kürt, barış ve demokrasi karşıtı politikalardır. İşsizliği, yoksulluğu körükleyen ekonomik krizdir, kendisi gibi düşünmeyenlere uyguladığı ayrımcılıktır. Bunu kınıyoruz ve gözaltına alınan herkesin serbest bırakılması çağrısı yapıyoruz” dedi.
 
‘3’ÜNCÜ YOL EZİLENLERİN TARİHSEL İTTİFAKIDIR’
 
24 Haziran sonrası ve İstanbul seçimleri sonrasında dile getirdikleri 3’üncü yol çizgisi ve demokrasi ittifakı önerilerine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kubilay, “Türkiye kapitalist bir ülke ve sermayenin egemenliğine dayalı tekçi ulus devlet anlayışına sahiptir. HDP’nin 3’üncü yol çizgisi, egemenlerin iki tarihsel blokunun dışında ezilenlerin tarihsel ittifakının ve egemen güçlerden bağımsız bir yürüyüş çizgisini ifade ediyor. 3’üncü yol çizgisinin temel stratejik hedefi bütün ezilme biçimlerine son veren, yeni bir yaşam idealini benimseyen bir çizgidir. Bu ideali kapsamıştır. Bütün diğer güncel ve konjonktürel gelişmeler, taktik adımlar bu stratejik hedefin prizmasında kırılarak belirleniyor HDP’de. Örneğin 31 Mart ve 23 Haziran’da da HDP’nin seçim stratejik seçim politikalara hedef yön vermiştir. Emek, barış ve demokrasi devrede olduğu bir seçim politikasını hayata geçirmiştir, o yüzden bizim önerdiğimiz 3’üncü yol çizgisi güncel gelişmeler ekseninde değil, ezilenlerin tarihsel yürüyüşünün prizmasında kırılarak belirlenmiştir. Ezilen sınıflar, ezilen cinsler, dışlananlar, haksızlığa uğrayan herkes bunun bileşenidir. Bütün demokratik, sosyo politik güçlerin demokratik bir ittifak zemininde buluşmayı, demokratik halk iktidarı hedefinde birleştirmeyi, mahalleler, şantiyeler ve hayatın her yerinde meşru mücadeleyi hedef alıyor. HDP bugüne kadar yapılan kara propagandaya rağmen demokratik siyaseten, özgür siyaset yapmaktan, sorunları demokratik yöntemlerle çözme iradesinden vazgeçmemiştir. 31 Mart ve 23 Haziran’da da kanıtlandığı gibi HDP’nin fikri mimarı ve HDP’nin kurucu güçlerine yön veren pusula demokratik gelecek olmuştur” diye belirti. 
 
‘HDP BİRLEŞTİREN BİR PARTİDİR’
 
HDP’nin egemenlerin herhangi bir blokunun tarafında olmayacağını ve Türkiye halklarının demokratik geleceğinden bağımsız bir hedefi ve politikası da olmayacağının altını çizen Kubilay, “31 Mart ve 23 Haziran’da da görüldüğü gibi HDP dar örgütsel çıkarları yerine, Türkiye’de emek, barış, demokrasi ve insancıl yaşam özlemi içinde olan Türkiye halklarının çıkarlarını hedef almış ve ona göre yol almıştır. HDP demokratik bir seçeneği bütün topluma sunmuştur. HDP Parlamento’ya çok önem veren, onu işlemeye çalışan, ancak sadece kendisini Parlamento ile sınırlamayan, bütün yaşam alanlarıyla bağ kuran, süren mücadeleleri politik eksende birleştiren bir partidir” diye konuştu. 
 
‘HDP GÖRÜŞ BİRLİĞİ İÇİNDEDİR’
 
HDP’ni konjonktürel olarak diğer partilerden farklı olduğunu söyleyen Kubilay, şöyle devam etti: “HDP’nin şu ya da bu konjonktürel gelişmelerden şu veya bu tarihsel bloka yaslanarak politika yapması, onlara angaje olarak politika yapması tarihsel yapısına terstir. HDP, homojen, tekçi partilerden nitelikçe farklıdır, düşünsel zenginliğini, yaratıcılığını, üretkenliğini, çoğulcu yapısından alır. Son dönemlerde Sayın Öcalan’ın mektubuyla birlikte yapılan spekülasyonların aksine, hapishanelerin de dahil bulunduğu bütün alanlarda temel stratejik yönelimleri itibariyle tam bir görüş birliği içindedir. 31 Mart’ta da 23 Haziran’da da görülen o esnek ve zengin düşünce yapısını çoğulcu yapısından almaktadır, gerisi anlamsız bir spekülasyon ve teferruattan ibarettir. HDP, homojen, tekçi partilerden nitelikçe farklıdır, düşünsel zenginliğini, yaratıcılığını, çoğulcu yapısından alır. Son dönemlerde Sayın Öcalan’ın mektubuyla birlikte yapılan spekülasyonlarda hapishanelerin de dahil bulunduğu bütün alanlarda da tam bir görüş birliği içindedir. O esnek ve zengin düşünce yapısını çoğulcu yapısından alır, gerisi anlamsız bir spekülasyon ve teferruattan ibarettir.”
 
‘YENİ SÜRECİN MESAJINI VERMİŞTİR’
 
31 Mart seçimlerinin Türkiye’de bir dönüşüm sürecinin önünü açtığını ve demokratik değişime kapı araladığını belirten Kubilay, “31 Mart ve 23 Haziran sonrasında eş genel başkanlarımızın, grup başkan vekillerimizin ve zaman zaman benim yaptığım açıklamalar da iktidarın önümüzdeki dönemlerde izlediği politikalardan vazgeçmeye ve demokratik dönüşüm içine girmeye davet etmiştir. İstanbul seçimlerinde yüzde 10’luk bir oy farkı ile bu siyasi dönüşümün derinleştirilmesi ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi yolunda hızla adım atılması mesajını vermiştir. Ancak Ceylanpınar’da da olduğu gibi gerek AKP Genel Başkanı ve AKP sözcülerinden ve iktidar ortağından anlıyoruz ki savaş ve şiddet politikalarından, üstenci dilden ve siyasi zora dayalı kanırtma siyasetinden vazgeçilmediğini gösteriyor. Aynı zamanda bölgedeki yayılmacı ve saldırgan politikaların da devam edeceği emarelerini görüyoruz“ diye belirtti. 
 
‘YAPILAN SALDIRI SINIR GÜVENLİĞİNİN ÇOK ÖTESİNDEDİR’
 
Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nde yürütülen operasyonlara da değinen Kubilay, Kürdistan Bölgesi’nin bazı bölgelerinde sivil alanların bombalandığını ve kadın ve çocukların öldürüldüğünü hatırlattı. Kubilay, şöyle devam etti: “Defalarca yaptığımız çağrıları yeniliyoruz. Bir ülkenin sınır güvenliğini anlayabiliyor bunu da sınırların kalkmasını savunan bir parti olarak söylüyoruz ama bu sınır güvenliğinin ötesindedir. Kürdistan Bölgesi’nde Türkiye’nin herhangi bir operasyon yapmasının hiçbir anlamı yoktur, bu sonu belirsiz bir maceradır. Güvenlikçi politikaların ötesinde bir yayılmacı politikanın, Osmanlı’dan bakiye olarak gördüğü bu bölgeye yerleşmenin stratejisi olarak görülüyor. Bu yayılmacı, bu tarihe öykünmeci büyük bir maceradır ve bu halklar arasında kin ve düşmanlık geliştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. O yüzden de Suriye’de izlenen saldırgan politika, Rojava ve Güney’e yönelik saldırılara son verilmelidir. Bölgenin ihtiyacı olan, Ortadoğu’nun ihtiyacı olan şey, barışçıl politikalardır, kardeşlik içerisinde dostça yaşamaktır.”
 
‘CEZA YASASINDA HIZLICA DEĞİŞİMLER YAPILSIN’ 
 
Erdoğan tarafından “strateji belgesi” adını verdiği yargı reformuna da değinen Kubilay, yakın zamanda bu paketin Meclis’e geleceğini hatırlattı. “Bu konuda 3 temel noktanın altını özellikle çizmiştik” diyen Kubilay, şöyle devam etti: “Bir kez daha çizmek istiyoruz. AKP’nin bütün bu despotik eğilimlerine ve muhalefetin hiçbir sözünü dinlememesine rağmen yargıda dönüşüm ihtiyacının his edilmesi olumlu bir gelişmedir Ama bunun bir demokratik reform olması için 3 temel ihtiyacın karşılanması gerekmektedir. Bunlardan birisi, özellikle Erdoğan rejimi ile birlikte yargı bütünüyle tarafsızlığı ve bağımsızlığını yitirmiştir ve yürütmenin vesayeti altına girmiştir. Yargıyı Saray’ın vesayetinden kurtarmak gerekiyor. Bu adım atıldığı ölçüde bir bağımsız ve tarafsız yargıdan bahsetmenin başlangıcı mümkün olabilir. Yargının sadece bağımsız ve tarafsız olması yetmez, yargı evrensel hukukla kendisini bağlayacaksa o zaman yargıçların önünde demokratik yasaların olması gerekiyor. Bugün Türkiye’de artık gazeteciler, siyasetçiler akademisyenlerin terörist olarak damgalandığı bir TMK varken, bu ceza yasaları söz konusu iken, insanları işinden gücünden eden OHAL komisyonları varken, bir başka kaldırılmaksızın yargıdan atılacak adım demokratikleşme adımı anlamına gelmeyecektir. Burada yapılması gereken şey, hızla TMK’nin kaldırılmasıdır, ceza yasasında hızla değişimler yapılmasıdır, OHAL’i çağrıştıran yasaların hızla temizlenmesidir.”
 
‘DEMİRTAŞ TAHLİYE EDİLMELİYKEN CEZA VERİLDİ’
 
Ülkedeki birçok vatandaşın uzun yıllardır mahkeme kapılarında süründürüldüğünü vurgulayan Kubilay, şunları dile getirdi: “Bunu bilen siyasi gelenekler içinden süzülüp geliyoruz. Yargının hızlı işleyişi tek başına demokratik işleyiş anlamına gelmeyecektir. Sayın Demirtaş’la ilgili AİHM kararı çok çarpıcı bir örnektir. AİHM Sayın Demirtaş’ın bir an önce tahliye edilmesi gerektiği kararını verirken, apar topar yedekte tuttukları bir davayı istinafa göndererek Sayın Demirtaş’ı cezalandırdılar ve AİHM’i boşa düşürdüler. O dönem hepimiz Erdoğan’ın ne dediğin iyi biliyoruz. İstinaf mahkemeleri, yargının işleyişinin hızlandırılması insanların yargı kapısında sürüklenmemesi için bir ara durak kurulmuştu. Ama muhalifleri sindirmek için iktidarın noteri dışında bir işlevi olmadığı görülmüştür. Biz 3’lü bir sacayağı üzerine oturacak bütünlüklü bir yargı reformu istediğimizi belirtmek isteriz. Yargı; iktidarı, muhalefeti ve bütün toplumu ilgilendiren bir konudur. Sadece hükümetin bir çalışma yaparak Meclis’e getirerek onaylayacağı bir konu olmanın dışında, bütün partilerin ortaklaşması ile Genel Kurul’a taşırılmasını öneriyoruz. Hükümeti bu konuya davet ediyoruz.” 
 
‘HERKESİ DEMOKRATİK İTTİFAKTA BULUŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ’
 
Türk-İş’in açıkladığı Haziran ayı açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarına dikkat çeken Kubilay, ekonomik krizin giderek yapısal bir evreye dönüştüğünü dile getirdi. 2018’den itibaren Türkiye’deki ekonomik krizin ekmekçileri, yoksulları sürüklediği açmaz, çok çarpıcı ve utanç verici bir tablonun göstergesi olduğunu ifade eden Kubilay, sözlerini şöyle tamamladı: “Açlık sınırı bugün 2067 TL’ye dayanmıştır. Asgari ücret açlık sınırının altındadır. Yoksulluk sınırı 6723 TL’dir. Artık dün yoksulluk sınırında yaşayan insanlar, bugün açlık sınırının altındadır. İşsizliğinin hızla büyümesinden ölümcül bir noktaya sürüklenmiştir. Artık ekonomik krizin giderek yapısal bir evreye dönüştüğü, liranın döviz karşısında değer kaybettiği, kaynakların 3-5 sermaye grubuna peşkeş çekildiği bir iktisadi. Dolayısıyla bizim anladığımız kadarıyla hükümet 23 Haziran’da yaşadığı dramatik düşüşten de gereken dersi almamıştır. Buna karşın bütün ülkenin işçilerini, emekçilerini, Alevilerini, Sünnilerini, kadınlarını, erkeklerini, gençlerini, Kürtlerini, Türklerini bir demokratik ittifakta buluşmaya çağırıyoruz. Parlamento’daki bütün partileri etkin bir şekilde demokrasi, barış ve özgürlüklere sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bütün bunların her birini bir demokratik anayasa ile bağlayacak ve cumhuriyeti demokratikleştirecek adımları hep birlikte atabiliriz diye düşünüyorum.”