Yeşil Sol Parti: Meclis, Kürt sorununun çözümünde tarihsel zorunlulukla karşı karşıyadır

ANKARA - Meclis’te Kürt sorununun demokratik çözümü, tecrit ve anayasa değişikliğine dikkat çeken Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Meclis Kürt sorununun çözümünde tarihsel bir sorumlulukla ve zorunlulukla karşı karşıyadır” dedi. 

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın, PKK Abdullah Öcalan’ın rolü, Kürt sorunun çözümü ve yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin Meclis’te tüm milletvekilleri ile basın toplantısı düzenledi. 

Basın toplantısında söz alan Uçar, Türkiye ve halklarının siyasal, toplumsal ve kültürel yanı sıra pek çok konuda kriz yaşadığına dikkat  çekti. Uçar, “Tekçiliğe, ret ve inkâra, savaşlara, erkek egemenliğine, baskıya, yasaklara dayalı; demokrasiyi sürekli dışlayan, toplumsal hak taleplerini yok sayan mevcut otoriter sistem, toplumsal ve siyasal kırılmayı giderek derinleştirmektedir. İnanç ve kimliklerin, kültür ve dillerin; renklerin çokluğunu reddeden anlayışlar, tarihsel bir süreklilik içinde varlığını sürdürmektedir. 100 yıllık kapitalistleşme serüveninde egemen sınıf ittifakının iç dengeleri değişse de hâkim sınıfların yüzleri gülmekte ve emekçiler giderek yoksullaşmaktadır” dedi. 

Uçar, devamında şunları söyledi: “Savaş ikliminin dört bir yanı sardığını dile getiren Uçar, ve anti demokratik uygulamaların toplumu nefessiz bıraktığı bu süreçte siyasi iktidar, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek yerine adaletsizliği ve hukuksuzluk rejimini kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır. Bugün ülkede ve dünyada hemfikir olunan husus şudur ki; bu temel sorunların başında Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizlerin başat nedeni Kürt meselesinin çözümsüzlüğü siyasetidir. İnkâra gelmez bu hakikat, iktidar tarafından içi boş hamasi söylemler ve yaşanmış yüzyılın muhasebesini reddeden, geleceğin barışını reddeden politikalarda ısrar ile varlığını sürdürmektedir.

BEDELİ AĞIR OLUYOR

Değerli Türkiye halkları, siyasi iktidarın bir zamanlar çözeceğini iddia ettiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sorunun çözümü için gerekirse baldıran zehri içebileceğini’ ama şimdilerde yok saydığı Kürt meselesi çözümsüz bırakıldıkça Türkiye halkları bunun bedelini her geçen gün daha ağır ödemektedir. Şiddet ve çatışma ortamı devam ettikçe yoksulluk katlanarak artıyor, savaşa yatırılan bütçe ile soframızdan ekmeğimiz çalınıyor, dışa bağımlı ekonomi belimizi büküyor, devlet içinde çeteleşmeler yaşanıyor, hukuksuzluk ve adaletsizlik her alanın sistemsel kuralı haline geliyor. 

‘KOŞULLAR OLUŞTURULMALI’

 ‘Güvenliğimiz tehlikede’ hamaseti ile kerameti kendinden menkul bir güvenlik rejimi yaratılarak yoksulun ekmeği kurşuna ve silaha feda ediliyor. ‘İmkân verilsin, bir hafta içinde barış ortamını sağlayabilirim’ diyen Sayın Öcalan’ın, Kürt sorununun çözümünde güçlü ve etkili varlığına ve sözüne karşılık halen savaş ve yoksullaştırma siyasetinde ısrar edilmesi; Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü isteyenlerin, savaştan medet umanların hesabını ve çıkarlarını gösteriyor. Bizler bu kirli hesaplara karşı toplumun iyiliğini, geleceğini, umudunu savunuyoruz ve Kürt meselesinin çözümünde güçlü bir ortak yaşam perspektifine sahip olan Sayın Öcalan’ın ikinci yüzyıla girerken etkili rolünü ve misyonunu oynayabileceği koşulların oluşturulmasını istiyoruz. 

‘ADIMLAR ATILMALI’

Bu rol ve misyonuna rağmen, Türkiye’nin imzalamış olduğu ilgili uluslararası sözleşmelere, evrensel hukuk ilkelerine ve Anayasaya aykırı olan ağırlaştırılmış mutlak tecrit 30 aydır mutlak iletişimsizlik halinde sürmekte, ne ailesi ne de avukatlarıyla görüştürülmektedir. Tecridin mutlak hale getirilmesi; devletin kuruluşundan bu yana, rejime ana karakterini veren Kürt meselesinde ve halkların acısında ısrar, ülkenin barışına ve demokrasisine konulan ipotek anlamına gelmektedir. Tecritin ve bu ipoteğin son bulması için bir an dahi beklemeksizin adımlar atılmalıdır.

 
 

‘AÇIKLAMA YAPMAK ZORUNDA’

Adalet Bakanlığı, bağlayıcı muhatap olarak açıklama yapmak zorundadır. Fakat açıklama yapmak yerine ‘tecrit yok’ demektedir.. Yok dediği tecridi ise bugün dünya kamuoyu tartışıyor. Türkiye’de 29 baroya kayıtlı 775 Avukat Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına görüşme için başvuruda bulundu. Bunun dışında sadece 2022 yılında, dünyada 30’un üzerinde ülkeden 2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirip görüşme talebinde bulundu. Evet, dünyada Adalet Bakanlığına başvuru var, CPT’ye başvuru var. Konuyu tüm dünya gündemine almışken Türkiye yok diyor! Dahası artık ‘tecrit var’ demeye dahi derhal soruşturmalar açılıyor. Her yerde her şekilde karşımıza çıkan tecrit, yeni rejimin hukuksuzluğu olarak cezaevlerinden gündelik yaşama kadar, her yerde, demokratik taleplerin, demokratik itirazların ve demokratik kamuoyunun önüne çıkarılmaya devam ediliyor.

‘YOK HÜKMÜNDEDİR’

Çok değil daha 2 gün önce, Türkiye’de her kesimin, tüm halkların ortak savunduğu, bu iktidarın hukuksuzluklarına, yolsuzluklarına ve adaletsizliğine karşı eşit, özgür ve ortak yaşam ideali ile yan yana gelindiği Gezi Direnişi sonrası başlatılan Gezi Davasında verilen kararlar her yönüyle yok hükmündedir. Çünkü ortak yaşam ideali, eşitlik talebi meşrudur, yok edilemez. Aynı şekilde Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi hukukun askıya alınarak yürütülen bu davalar, verilen cezalar; ülkenin yeni düzeni olarak uygulanan tecrit rejiminin karakterinden bağımsız ele alınamaz.

‘TÜM HALKLARIN SORUNU’

Bugün Kürt meselesi ve tecrit sadece Kürt halkının sorunu değildir; tüm halkların sorunudur. Kürt meselesinin çözümsüzlüğü aynı zamanda gençliğe, emekçiye, kadına, çocuğa açlık, sefalet anlamına gelmektedir. Yeşil Sol Parti olarak bizler, çözüm isteyen Kürt halkının da hakkını isteyen emekçinin de partisi olduğumuzu ve Kürt meselesinin, tecridin ve yoksulluğun son bulması için demokratik siyaset temelinde mücadele etmeye devam edeceğimizi önemle vurgulamak istiyoruz. Demokratik bir Türkiye’nin inşasında varım diyen herkesin ve her kesimin, en gerçek ve zorunlu sorumluluğu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünde ve bunun ön adımı olan tecridin kaldırılmasında aktif rol alması ve çaba içerisinde olmasıdır.  

‘TARİHSEL ZORUNLULUKLA KARŞI KARŞIYA’

Elbette ki çözümün tartışılacağı, konuşulacağı ve ortaklaşılacağı en önemli, en güçlü zeminlerden birisi de Meclis’tir. Bugün Meclis Kürt sorununun çözümünde tarihsel bir sorumlulukla ve zorunlulukla karşı karşıyadır.  İkinci yüzyılın arifesinde, yüzleşilmesi gereken bir tarihsel hakikatin muhasebesinin yapılması ve demokrasi ile cumhuriyet arasındaki en büyük çatlağın kapatılması gerekmektedir. Geride bıraktığımız yüzyılda Kürt sorununu çözümsüzlüğe terk eden Meclis bu utançla yüzleşmeli ve yüzyıllık kayıp karşısında çözüme kapı açarak tarihi ve gerçek rolünü oynamalıdır. 

SİYASİ PARTİLERE ÇAĞRI

Bu vesileyle Meclis çatısı altında bulunan tüm siyasi partileri ve siyasileri bu konuda sorumluluk almaya çağırıyoruz. Yüzyıllık inkar ve yok sayma karşısında yüzyıllık hakikati görmeye, çözümü ve ortak yaşamı gerçekleştirmeye davet ediyoruz. Yine çözüm ve müzakere sürecinde sorumluluk alan, Akil İnsanlar Heyetini, STÖ’leri, sendikaları, aydınları, yazarları ve emek veren herkesi, özellikle kadınları yeni yüzyılın çözümsüzlüğe, inkara, ölümlere mahkum olmaması için aktif rol almaya davet ediyoruz. Bu bağlamda kurulacak her söz, atılacak her adım her zamankinden daha kıymetli olacaktır. Çünkü artık ne kaybedilecek zaman ne de kaybedilecek değerler vardır.

‘KİMLER İÇİN YAPILIYOR?’

Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı vardır. Yeni bir toplumsal sözleşmenin önemli bir boyutu ise demokratik bir anayasadır. Toplumu demir kafese alan katı ulus-devlet mantığı yerine toplumsal çeşitlilikleri zenginlik olarak gören, yurttaşlığın ve ulusun demokratik bir biçimde tanımlandığı, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve ekolojik bir toplum modeline dayanan yeni bir toplumsal sözleşmenin kolektif inşası tüm ezilen kesimler açısından hayatidir. Şimdi yeni bir anayasa tartışması gündemdedir. Biz Yeşil Sol Parti olarak, toplumdan yana her türlü düzenlemenin, sivil bir anayasanın ihtiyacını her zaman vurguladık ve mücadelesini verdik. Bunu yaparken de siyasi manipülasyonlara izin vermedik ve gerçeğin üzerini örten her türlü yaklaşıma da karşı olduk. Burada şimdi sormak gerekiyor: Bu anayasa gerçekten kim veya kimler için yapılıyor?

‘DEMOKRATİK ANAYASA’

Anayasa’yı tanımayan bir iktidar var. Anayasa’da temel haklar kategorisinde olan haklarımızdan bile faydalanamıyoruz. Böylesi bir durumda tam olarak neyi değiştirmek istiyoruz? Toplum faydasına olan her şey hukukun dışına itilirken, şu an yeni olan ne sunuluyor? 1982 Anayasası’nı dahi geride bırakan uygulamalar varken, gerçekten sivil toplumdan yana bir anayasa yapmak isteniyor mu? Bizim gördüğümüz şey şudur: Yasasızlık dayatılıyor. Mevcut yasalara dahi tahammül yok! Biz zaten buna karşı mücadele ederken, yeni bir anayasa tartışmasını kendi çıkarları için konuşmak ne siyasete ne ahlaka sığar! Bundan ötürü tekrar ediyoruz: Demokrasiye ve özgürlüğe açılan kapının toplumsal inşasını ifade edecek bir Demokratik Anayasa, ancak Türkiye halklarının barış içinde, eşit ve ortak yurttaşlık temelinde yaşayacağı demokratik bir cumhuriyetin inşa mücadelesi ile mümkün olabilir.

Anayasa her şeyden önce bir düzenleme eylemidir. Dünyanın her yerinde ‘devletlerin meşruluğu toplumdan türer’ gerçeği üzerinedir. Bu düzenlemeler toplum yararına olmak zorundadır. Unutulmamalıdır ki, Magna Carta’da bile toplumdan rıza almaya dayalı bir yasa yapma süreci vardır. Haliyle anayasalar iktidarın merkezi otoritesini daha da güçlendirmek üzerinden kurgulanamaz. 1921 Anayasası bu açıdan hatırlamaya değerdir. 1921 Anayasası hakimiyetin milletin egemenliğinden kaynaklandığını kabul eder, merkezi yönetim yerine yerelden inşayı ve halkların bir aradalığını savunur. Bugün bunları savunmak suç sayılmaktadır. Oysa bunlar bu cumhuriyetin kurucu gerçekleridir. Ve üzerinden tam 102 yıl geçmiştir.  

‘KARARLILIKLA SÜRDÜRECEĞİZ’

Demokratik Cumhuriyetin anayasası, mümkün en geniş katılımla ve halkların ortak yaşam ufkuyla yapılmasıyla daha güçlü ve gerçekçi olacaktır. Geleceğe, özgürlüğe ve barışa olan inancımızla ve demokratik siyasetteki kararlılığımızla demokratik bir anayasanın yapılması için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Bununla birlikte; tecrit kaldırılmadığı, çatışmalar devam ettiği ve yeni anayasa haklara ve özgürlüklere dair olmadığı sürece demokratik bir anayasa oluşturmanın gerçek olmayacağı aşikardır..

Bütün bu başlıklarda bizler, yeni yasama döneminde çözüm siyasetini en güçlü biçimde savunacağız ve bu siyasetin toplumsallaşması için tarihsel rolümüzü en etkili biçimde oynayacağız. Meclis’in işlevsiz bırakıldığı, noter makamına indirgendiği, halk iradesinin yerine tek adam iradesinin ikame edildiği bu rejimde; çoğulcu, halkların iradesinin ve taleplerinin yansıdığı, karşılık bulduğu bir parlamento, ikinci yüzyılda Türkiye halklarının, inançların, kimliklerin ve tüm ezilenlerin sorunlarını çözüme kavuşturan bir Türkiye’nin demokratik ulus perspektifiyle daha güçlü olacağına olan inancımız tamdır. İnkar yerine ortak yaşamı kabul eden bir perspektifin Demokratik Cumhuriyet’ten geçeceği ve aynı zamanda bölgesel barışı da güçlendireceği açıktır. Bizler, Yeşil Sol Parti olarak devraldığımız geleneğin bize verdiği güçle yeni yüzyılı Demokratik Anayasa’nın ve Demokratik Cumhuriyet’in yüzyılı yapmak için buradayız. Mutlaka kazanacağız, hep birlikte kazanacağız!”

POZİSYON NE? 

Uçar, “Tecridin ve çatışmaların bitirilmesi dediniz, AK Parti’nin size ziyaretinde bunları koşul olarak sunup ‘Evet bir anayasa birlikte yapabilriz’ mi diyeceksiniz yoksa ‘Anayasayı tanımayan bir iktidar ile anayasa yapmayız’ diyerek kapıyı kapatır mısınız?” şeklindeki soruya ise, “Anayasa yapım sürecinde önemli olan kimin kimi ziyaretinden öte nasıl bir anayasa taslağının önümüze geldiğidir. Türkiye’deki toplumun değerlerini ve demokratik değerleri savunan bir anayasa düzlemi bizim de mücadelemiz içinde. Gelen taslak böyle olursa güç verecek bir pozisyonda oluruz” şeklinde yanıt verdi.