DBP MYK üyesi Şeker: Tecridin ortadan kaldırılması hedeflenmeli

img
AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan 29 aydır haber alınamamasının savaş politikalarının sonucu olduğuna işaret eden DBP MYK Üyesi Bünyamin Şeker, tecridin ortadan kaldırılmasının hedeflenmesi gerektiğini vurguladı. 
 
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım'dan 29 aydır haber alınamıyor. Mutlak tecride karşı avukat ve ailelerin yaptığı başvurular, “disiplin” cezaları gerekçesiyle engelleniyor. İmralı’da haber alınamama haline dönüştürülen tecrit sistemini değerlendiren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Av. Bünyamin Şeker, tecridin mutlak suretle kaldırılması gerektiğinin altını çizdi. 
 
Bünyamin Şeker
 
29 AYDIR HABER ALINAMIYOR 
 
İmralı'da 29 aylık haber alınamama halini hukuken açıklayabilmenin çok zor olduğunu belirten Şeker, ne uluslararası sözleşmelerde ne evrensel hukuk ilkelerinde ne de Türkiye'nin kendi iç hukuk mekanizmalarında böylesi bir düzenlemenin olmadığına dikkat çekti. Asrın Hukuk Bürosu tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) onlarca başvuru yapıldığını ancak bir adım atılmadığına değinen Şeker, “Onlarca başvuru AİHM önünde biriktiriliyor. Hala bir adım atılmış değil. 2014 yılında verilen 'Umut Hakkı' kararı var. Türkiye'nin bu konuda da bir yasal düzenleme yapmamış olması, iyileştirmeye gitmemiş olması, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde bekleyen bir süreç. Hala Türkiye tarafından hukuki bir adım atılmış değil, bir düzenlemeye gidilmiş değil. Sayın Öcalan'la görüşmelerin yapılmıyor olması ve mutlak iletişimsizlik halinin uzatılıyor olması, siyasi çıkarlardan ve devletin kendi politikalarından bağımsız değil. Ulus devlet anlayışı, Sayın Abdullah Öcalan'ın fikirlerinin Kürt halkı, Ortadoğu'ya ulaşmaması için bu süreci uzatıyor" diye konuştu.
 
İMRALI TECRİDİ DERİNLEŞTİRİLİYOR 
 
Uluslararası devletlerin kendi çıkarları için tecrit uygulamasını Türkiye eliyle sürdürdüğünü ifade eden Şeker, tecridin derinleştirilmesi ve devam ettirilmesi halinin beraberinde Kürt halkına, Kürt sorununa dönük Türkiye'nin yaklaşımını ortaya koyduğunu söyledi. PKK Lideri Abdullah Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer tutuklulara uygulanan tecridin, savaş politikalarından bağımsız olmadığının altını çizen Şeker, "Bir bütünen dört parçada Kürtlere saldırı durumu söz konusu. Bunu başarıya ulaştırmak adına kendince Sayın Öcalan üzerindeki tecridi devam ettirmek, derinleştirmek ve haber alınamama halini uzatma politikası sürdürüyor. AKP-MHP bunu yaparken, Kürtler ne yapıyor?” diye sordu ve bunun tartışılması gerektiğini vurguladı. 
 
SAVAŞ POLİTİKALARININ SONUCU 
 
Derinleşen ekonomik krizin de Kürt sorununda güvenlikçi politikalardan bağımsız ele alınamayacağını kaydeden Şeker, “Buradan çıkabilmek, bu süreci atlatabilmek, Türkiye halklarını tekrardan bu ekonomik, siyasal, sosyal anlamda refaha ulaştırmak adına Türkiye devletinin, AKP-MHP iktidarının bir şekilde bu savaş politikalarından vazgeçmesi gerekiyor. 2013-2014 sürecinde net bir şekilde Türkiye devletinin hem dış temsiliyet adına kazanmış olduğu itibar hem de Türkiye halklarının o çözüm süreci içerisindeki ekonomik istikrar, siyasi istikrarın getirdiği sonuçlar herkes tarafından tecrübe edildi. Devlet, AKP-MHP bundan rahatsız oldukları için ‘Çözüm Süreci'ni bitirmeye dönük hamleye giriştiler ve Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi derinleştirme yoluna gittiler. Savaş politikalarıyla birlikte toplumu böyle bir çıkmaza sürüklemeyi tercih ettiler” ifadelerini kullandı.  
 
'HALK TECRİDİN KALDIRILMASINI İSTİYOR'
 
DBP olarak gerçekleştirdikleri halk toplantılarında da tecridin kaldırılması için mücadele talebinin öne çıktığını aktaran Şeker, “Halkta bu noktada bu tartışmalarla tecridi kabul etmediğini dile getiriyor. Bunun bir an önce kaldırılmasına dönük talepleri var. Bu anlamda Sayın Öcalan'ın toplum için taşıdığı önem, tecridin derinleştirilmesini kabullenmeme durumunu daha çok önemli hale getiriyor. Sayın Öcalan’ın halktaki, toplumsal karşılığı nihayetinde herkes tarafından artık kabul edilmiş bir durumdur. Tecridin bu kadar dillendirilmesinin, kaldırılmasının istenmesinin sebebi de budur" dedi.
 
ULUSLARARASI GÜÇLERİN SORUMLULUĞU 
 
Tecride karşı sessizliği sadece AKP-MHP iktidarının politikaları olarak ele alınamayacağının altını çizen Şeker, uluslararası güçlerin sessizliğinin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, kapitalist moderniteye karşı oluşturduğu Demokratik Modernite paradigmasından kaynaklandığını belirtti. Türkiye’nin tek başına İmralı’da tecrit sistemini devreye koyamayacağını dile getiren Şeker, şöyle devam etti: “İmralı tecrit sistemi nihayetinde sadece Türkiye'nin kendi inisiyatifi ile inşa ettiği model bir cezaevi değil. Burada uluslararası güçlerin sözünün geçtiği ve paydaşı olduğu sorumluluklar var. Bunu zaman zaman CPT'nin geliş-gidişleri ve raporlarında görüyoruz. CPT bu işkence sistemi ve devamını sağlamak adına bu takipleri yapıyor. Dönemsel olarak esnetip Türkiye ile olan politikaların yansımalarına göre konjonktürel olarak Türkiye ve çıkarlarına göre uluslararası güçlerin bu anlamda yayınladığı raporlar oluyor. Maalesef tecrit işkence sisteminin sonlandırılması için çaba içerisinde olan bir kuruluş değil. Aslında uluslararası güçler, dönem dönem Türkiye ile girdiği çıkmazlarda, Türkiye'nin elini rahatlatan ya da ülkeyi zora sokan, adım atmaya zorlayan noktada yaklaşarak, raporlar yayınlıyor. Ona göre Türkiye'yi bir noktada tutmaya çalışıyor.” 
 
PKK Lideri Öcalan’ın paradigmasının halklara umut olduğunu söyleyen Şeker, “Halkların Sayın Öcalan'a ulaşma çabası ve sesinin topluma ulaşmasının istenmesinin sebebi de bu sistem krizinden çıkış yolunu gösterebilecek olduğuna olan inançtır. Bu inançla tecrit ele alınmalı ve tartışılmalıdır” dedi. 
 
'TECRİDİN ORTAN KALDIRILMASI HEDEFLENMELİ'
 
AKP’nin politikalarına karşı muhalefetin güçlü bir duruş göstermesi gerektiğini ifade eden Şeker, “Aydınların, yazarların, gazetecilerin bu oyuna düşmemesi gerekiyor. Kürt halkının kurumların da çok net bir şekilde bu paradigmayı toplumsallaştırması, hayata geçirmesi, bunun pratikte ayaklarının örülmesi ve yaşamsallaşmasını sağlamak gibi sorumluluğu söz konusudur. Tecrit ancak bu şekilde anlamsızlaştırılır. Devlettin uygulamaya çalıştığı tecridi anlamsızlaştırıp, oyunlarını boşa çıkarmamız gerekiyor. Bu anlamda toplumun her bir ferdine, her Kürt'e, Kurdistan, Ortadoğu halkına sorumluluk düşüyor. Bu bilinçle, bu kararlılıkla çalışmak, mücadele etmek ve tecridi ortadan kaldırmak hedeflenebilir” şeklinde konuştu. 
 
MA / Müjdat Can