ANKARA – Kürt halkının 14 Mayıs'ta belirleyici olduğunu gösterdiğini belirten Kürt siyasetçi Nadir Yıldırım, "Halk başardı ancak yönetimler eksik kaldı. Halkımız 28 Mayıs'ta Erdoğan'ı göndermekte kararlı" dedi.
Kürt Siyasetçi Nadir Yıldırım, seçim sürecine ilişkin Fırat Haber Ajansı’na (ANF) konuştu. Genel seçimlerin bittiğini, fakat tartışmasının çok kapsamlı, çok yönlü devam ettiğini hatırlatan Yıldırım, "Türkiye Cumhuriyeti yüz yılı geride bıraktı. İkinci yüzyılına giren bir devlet olma gerçekliği var. İkinci yüzyıla girerken Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yeni yüzyıl paradigması ne olacak, hangi paradigma üzerinden yeniden kendisini kurgulayacak, inşa edecek? Bu açıdan 14 Mayıs seçimleri önemliydi. Çünkü ilk yüzyılın son çeyreğinde özellikle Erdoğan'ın iktidarıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeni bir paradigma geliştirme sürecine girdi. O paradigma üzerinden yeniden devleti kurgulama, rejimi inşa etme sürecini başlattı. paradigması da kesinlikle siyasi İslam ve Türk milliyetçiliği üzerinden kurgulandı. Siyasi İslam ve milliyetçilik üzerine kurgulanan yeni rejim en başta Kürtler olmak üzere Türkiye'deki tüm toplumsal kesimleri, tüm farklı inanç kesimlerini, özellikle kadınları ve en önemlisi de geleceği temsil eden gençler açısından bir tehlike ve tehdit arz etmekteydi. Bu anlamda 14 Mayıs seçimleri toplumsal mücadeleye sahne olan bir süreç yaşadı. Açığa çıkan sonuç şu; Türkiye'deki hemen hemen tüm toplumsal kesimler, siyasi aktörler, siyasi çevreler, Kürtler hariç 14 Mayıs seçimlerinde ciddi bir dağılma ve mücadelesizlik durumu yaşadı" dedi.
'KÜRT HALKI BELİRLEYİCİ OLDUĞUNU DOSTA DA DÜŞMANA DA GÖSTERDİ'
AKP-MHP iktidarının, özellikle özgür Kürt'ün, demokratik Kürt'ün temsilini parlamento dışı bırakıp sonuca gitmek istediğine dikkat çekerek, şunları belirtti: "Bu amaç için Erdoğan-Bahçeli, dikkat ederseniz son beş yıl resmen satranç oynar gibi, başta seçim kanunu olmak üzere Türkiye'deki bütün yasal mevzuatı aslında Kürt hareketinin ve halkının özgürlük mücadelesinin tasfiyesi üzerine kurguladı. Saldırılar bu temelde gelişti. Fakat gelinen aşamada 14 Mayıs sürecine geldiğimizde açığa çıkan gerçeklik şuydu; Erdoğan-Bahçeli rejimi Kürtleri çökertmeye çalışırken, Kürt hareketini tasfiye etmeye, bitirmeye çalışırken kendisi muazzam bir çöküş yaşadı. Sadece Erdoğan-Bahçeli iktidarı değil kendisiyle birlikte bu zihniyet, bu rejim, bu siyaset, kendisiyle birlikte aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni de bütün kurumlarıyla bir çökme aşamasına getirdi. Bu anlamda değerlendirdiğimizde 14 Mayıs seçim sonuçlarının aslında Türkiye'de devlet ve devlet eksenindeki siyasi yelpaze bilinçli olarak maniple etmeye çalışıyor, adeta 14 Mayıs seçimlerini Kürt toplumunun, Kürt halkının, Kürt özgürlük mücadelesinin, demokrasi mücadelesinin bir hezimeti olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Kesinlikle bu bir manipülasyondur ve bilinçli bir siyasettir, bilinçli geliştirilen çöktürme eylem planının bir aşamasıdır, bir yöntemidir. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki Erdoğan-Bahçeli rejimi her şeyden önce bir özel savaş rejimidir. O açıdan Kürtlere karşı yürütülen tüm fiziki saldırıların saldırıları katbekat aşan özel savaş saldırıları söz konusudur.
14 Mayıs seçimleri Kürt halkı açısından güçlülüğünü ispat etme süreciydi. Ve halkımız büyük bir gururla, büyük bir direnişle, büyük bir başarıyla bu rüştünü dosta da düşmana da ispatladı. Aslında Türkiye siyaset arenasının temel aktörü olduğunu, rejim yeniden şekillenirken ikinci yüzyılda yeni bir paradigma arayışı toplumda ve sistem içerisinde varken, bu konuda var olduğunu, bu konuda aktör olduğunu, belirleyici olduğunu göstermiştir. Bu anlamda gerçekten biz halkımızın bu onurlu, dirençli duruşunu selamlamak istiyoruz. Çünkü bu halkımız açısından büyük bir başarı, büyük bir sonuçtur. Bütün saldırılara rağmen halkımız teslim olmadı.”
'YERELİN TEMSİLİ DAHA İYİ GÖZETİLMELİYDİ'
Yerelin, yerel yönetimlerde, parlamentoda temsilini sağlamanın çok önemli olduğunu kaydeden Yıldırım, “Bu yerel ve genel dengesini gözetmek çok önemli. Bu anlamda da çok isabetli tercihlerin yapılmadığını gerçekten görmek mümkün. Bir örnek vermek gerekirse, örneğin Mehmet Emin Aktar, Amed'de iki dönem baro başkanlığı yapmış, kanaat önderi pozisyonunda bir kişi, bir yurtsever. Yüzlerce avukat başvurmuş milletvekili olmak için. Şimdi bu toplumun, toplumsal kesimin temsili olarak bir kanaat önderini öne çıkartmak varken aslında dikkate alınmadı. Bu büyük bir hataydı, yanlıştı. O kentteki tüm toplumsal ve sınıfsal kesimlerin temsiliyetini sağlamak yönetimlerin göreviydi. Toplum kendi temsiliyetini görmek istiyor. O açıdan özellikle bazı kesimleri bu anlamda tepkiye çeken yanlış kararlar oldu. Bunları niye belirtme gereği duyuyorum? Çünkü bu tür süreçleri hep yaşayacağız. Bu tür süreçler hep önümüzde olacak. Eğer doğru noktadan sonuçlar çıkaramazsak, biz hatalarımızı tekrar etmeye devam edersek dediğim gibi toplum daha sert tepkiler, eleştiriler geliştirecektir. Bu anlamda var olan eleştirilere tüm yönetimlerimizin, hepimizin anlam vermesi, değer vermesi, özel savaş yaklaşımı olan karalama kampanyalarının dışında halkımızın, parti emekçilerimizin, dostlarımızın bu anlamdaki eleştirilerine gerçekten büyük değer vermek ve sonuç katmak lazım. İleri süreçte tekrarlanmaması için bu tür ihtiyaçları bir sisteme kavuşturmak temel gündemimiz olmalı, en temel yaklaşımımız olmalı" diye konuştu.
'ELEŞTİRİ-ÖZ ELEŞTİRİ MEKANİZMASI DOĞRU YARATILMALI'
Yıldırım, "Siz eğer doğru temelde eleştiri, öz eleştiri mekanizmalarını yaratmazsanız gelinen aşamada sanal medyada, dijital medyada, bazı platformlarda manipülatif ve özel savaş teşebbüsüyle daha farklı yıpratma kampanyaları açığa çıkar" vurgusunda bulunarak, "Olması gereken en kısa sürede en sağlıklı temelde toplumun ve toplumsal mücadelenin emekçilerinin en güçlü şekilde eleştirilerini yapabileceği imkanlar ve zeminler sunmamız lazım. Bu bizim olmazsa olmazımız durumundadır. Bu husus önemliydi" dedi.
'HALKIMIZ 28 MAYIS'TA ERDOĞAN'I GÖNDERMEYE KARARLI'
Kürt Siyasetçi Nadir Yıldırım, "Kürt halkının direnişiyle, tutumuyla faşist Erdoğan ilk turda seçilemedi" diyerek, şu değerlendirmeleri ekledi: "28 Mayıs'ta ikinci tur seçimleri olacak. Bu anlamda da özel savaş araçları çok yoğun bir faaliyet yürütüyor. Kürtleri Türkiye'de yaşanan sistem içi kamplaşmaya entegre etme yaklaşımları var. Halkımız şu konuda rahat olsun. Kürt özgürlük mücadelesi, demokratik siyaset hiçbir zaman sistem içi kamplaşmanın tarafı, parçası olmamıştı. Bellediği bir strateji var. Siyaset var. Bu doğru olan bir strateji ve siyasettir. Yeni yüzyıla giderken aşırı güçlenmiş faşizm aşamasına varmış uygulamaları halkımıza dayatan yeni rejimin aktörlerini yenilgiye uğratmaktır temel hedefimiz. Çünkü mevcut halihazırdaki aktörler Kürtlere rağmen yeniden bir yüzyıl şekillendirmeye çalışıyor. Kürtlere rağmen derken Kürt tasfiyesi ve katliamı üzerinden bunu geliştirmeye çalışıyorlar. O anlamda bizim bunu bu anlamda palazlanan faşizmi darbelememiz demek, sistemi bütün olarakn tüm kurumlarıyla aslında zayıflatmak ve darbelemek demektir. Bu anlamda halkımızın ve hareketimizin mücadelesi mevcut sistemi, sistem içi güçleri, sistemin çevresini, çeperini ciddi anlamda hırpalamıştır, zayıflatmıştır, Güçten ve takatten düşürmüştür.
Erdoğan sadece sağlık açısından bir problem yaşamıyor, fiziki bir çöküş, bir zorlanma yaşamıyor; siyasi ve zihni olarak da ciddi bir zayıflama yaşıyor. Emin olun ki bu halkımızın mücadelesiyle yaşanan bir sonuçtur. Emin olun ki bu hareketimizin muazzam direnişiyle gerçekleşen bir sonuçtur. Erdoğan şahsında can çekişen bir rejim durumu yarattık, işte bunu tamamlamak lazım. Bunu yapmak, faşizmi devirmek kendisiyle birlikte yeni mücadele imkanları, yeni mücadele alanları yaratacaktır halkımız açısından. Son sürat yeni yüzyılda rejimi Kürt imhası üzerinden şekillendirmeye çalışan sistemi darbelemek, Kürtler açısından yeni yüzyılın şekillenmesine müdahil olmak için yeni bir şans, yeni bir imkan yaratacaktır. Önemli bir şans, önemli bir imkan yaratacaktır. Fakat şunu da belirtmek fayda var. Halkımız, yoldaşlarımız, hepimiz bu konuda netiz. Net olmalıyız. Yani Erdoğan kazanır, diğeri kazanır, başkası kazanır. Bizim açımızdan esasta çok fazla bir şey bu anlamda değişmeyecek. Nasıl değişmeyecek? Erdoğan kazanırsa işte her şeyin sonu gibi özel savaşın geliştirdiği bir psikolojik hat durumu var. Bu anlamda söylüyorum. Kazanırsa da mücadelemiz devam edecek. Direnişimiz devam edecek. Kılıçdaroğlu kazanırsa da mücadelemiz ve direnişimiz devam edecek.
Halkımız bu anlamda 14 Mayıs'ta tutumunu ve iddiasını çok net bir şekilde gösterdi. Bu hepimize büyük bir moral oldu. Hepimize büyük bir güç oldu. Bizim de yetersizlikleri güçlü bir şekilde giderip özellikle 28 Mayıs sonrasında şekillenecek siyasi duruma göre mücadeleye hazırlanmamız, mücadeleyi büyütmemiz lazım.
Bu anlamda tabii halkımız Erdoğan faşizmine tutum olarak onu devirme stratejisini geliştirdi ve ilan etti. Bu anlamda doğru bir tutumdu. 28 Mayıs'a kadar da bu tutumunda ısrar ediyor, edecektir. Öyle görünüyor. Bu da doğru bir tutumdur. Fakat sonuç ne olursa olsun 28 Mayıs'tan sonra şöyle bir tabloyla karşı karşıya olacağız. Her yönüyle dökülen bir rejim, ekonomisi çökmüş, siyaseti iflas etmiş. Bütün toplumsal ve tarihsel değerleri yerle bir olmuş, ahlaki anlamda çökmüş, sistem olarak mafyalaşmış, hırsızlar çetesine dönüşmüş bir devlet gerçekliği olacak. Yani mücadele ve saldırı potansiyeli zayıflamış bir sistem gerçekliği olacak. İster bu Kılıçdaroğlu olsun, ister Erdoğan olsun. Bu anlamında bizim bir hamle yapmamız, mücadeleyi bir aşama öne getirmemizle birlikte kesinlikle inkarcı, imhacı, katliamcı, sömürgeci Türk sistemini dağıtma, ikinci yüzyılda daha demokratik, özgürlükçü tüm toplumsal kesimlerle barışık bir rejim inşası için ana aktör olma potansiyelimiz var, durumumuz var, imkanımız var. Bu anlamda tüm halkımıza, başta Serhat halkı olmak üzere tüm halkımıza sonuç ne olursa olsun mücadeleyi büyütme, 14 Mayıs sürecinde açığa çıkan, yakalanan heyecan, direnç, direniş düzeyini daha ileriye taşıma, özgür önderlikle, özgür ülkede daha özgürce, demokratik yaşama imkânını yaratma çağrısı yapmak istiyorum."