Av. Ballıkaya: İmralı Cezaevi kapatılmalı

img

İSTANBUL - PKK lideri Abdullah Öcalan’a dönük uygulanan tecrit politikalarının uluslararası hukuktaki karşılığının “işkence” olduğunu kaydeden Av. Several Ballıkaya, İmralı Cezaevi’nin kapatılması gerektiğini söyledi.

Avukat Several Ballıkaya, İmralı Cezaevi’nde kalan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uzun süredir ailesi, avukatları ve İmralı Heyeti üyeleri ile görüştürülmemesiyle maruz kaldığı ağırlaştırılmış tecridin dayandırıldığı hukuku, kendisini 2016'da ziyaret eden Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) iki yıl sonra yayınladığı raporun ne anlama geldiğini ve bağımsız avukat tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘TECRİDİN ÖTESİNDE KATI BİR TECRİT UYGULAMASIDIR’
 
İmralı Cezaevi’nde uygulanan sistemi, “Türkiye'de uygulanan tecridin ötesinde katı bir tecrit” olarak tanımlayan Ballıkaya, “Çünkü ailelerin, avukatların ve haberleşmenin bütünüyle kısıtlandığı bir cezaevi, cezalandırma sistemi olması itibariyle aslında mevcut F Tipi cezaevlerinden farklı bir uygulama. Mevcut F Tipi cezaevinde de zaten mahpusların iletişimleri önemli oranda kısıtlamalara tabi tutuluyor. Fakat en azından avukat görüşü, aile görüşü olanaklarından belli ölçüde faydalanabiliyor. Ama İmralı sisteminde avukat görüşünün 2011 yılından beri tamamen yasaklanmış durumda. 2015 yılında vekiller görüştü ama 2016 yılından itibaren katı bir tecrit uygulanıyor. Bursa İnfaz Hakimliği’nin bir kararıyla da sadece İmralı Cezaevi’ne özgü olmak üzere bütün iletişim olanaklarının kapatılmasına ilişkin bir karar verildi” dedi.
 
‘ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE İŞKENCEDİR’
 
Av. Ballıkaya, İmralı tecrit sisteminin Türkiye'deki mevzuata uygun olmadığı gibi, yine mevzuatta böyle bir sistemin uygulanmayacağına ilişkin hükümlerin olduğunu da dikkat çekti.
 
Ballıkaya, bu konuda şunları söyledi: “Bu kurallar bütün mahpuslar için geçerli. Ama ne yazık ki bir mahkeme hukukun tüm kurallarını bir yana bırakarak böyle bir karar aldı ve çok katı bir tecrit uygulanıyor. İkincisi; uluslararası boyutu var. Uluslararası hukuk açısından da böyle bir tecrit büyük bir hak ihlali ve işkence olarak kabul ediliyor. Yani bir insanın bu derece izole edilmesi, bir insanın üzerinden başlayan bir uygulama, o cezaevine konan diğer kişileri de kapsayan genel bir uygulamaya dönüştü. İmralı Cezaevi’nde bulunan bütün kişiler bu iletişim olanaklarından faydalanamıyor. 
 
Bunu uluslararası hukuka göre ‘işkence’ olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü mahpuslarla ilgili düzenlemeler şu temel kurala dayanıyor; ‘Bir kişi hükümlü olduğu andan itibaren sadece özgürlüğünden yoksun kılınmakla yükümlüdür. Bunun dışında bu özgürlükten kısıtlanmayı ağırlaştıracak hiçbir ek tedbir uygulanamaz’ Bu tedbirin bu şekilde uygulanması da işkence kapsamında değerlendirmelidir.”
 
‘TECRİDİ KATI OLARAK GÖRMÜŞ AMA YETERSİZ’
 
Yine geçtiğimiz günlerde CPT tarafından yayınlanan raporun üzerinde duran Ballıkaya, raporun yayınlanış zamanından içeriğine kadar birçok eksiklikler barındırdığını ifade etti.
 
Paylaşılan rapor, genel olarak İmralı’da çok katı bir tecridin uygulandığını ortaya koysa da, incelemeden iki yıl sonra açıklanmasının çok önemli bir problem olduğunun altını çizen Ballıkaya, “Bu iki yıllık süreç sonunda gelinen aşama daha katı bir tecridin uygulandığı bir dönem. CPT’nin bununla ilgili bir değerlenmesi yok. Bizim söylediğimiz 2016'da OHAL sürecindeki dönemi değerlendirmiyor. CPT raporu önceki döneme ilişkin olmakla birlikte tecridi katı olarak görmüş ama buna rağmen yetersiz” dedi.
 
‘CPT’NİN RAPORU ŞİMDİ AÇIKLAMASI POLİTİK NEDENLERLE ALAKALI’
 
Av. Ballıkaya, CPT'nin raporunu açıklamak için bugünü beklemesinin de politik kimi nedenler ve güncel konjonktürle ilgili olabileceğini vurguladı. Ballıkaya, bu duruma dair “Doğal olarak şu kuşkuları gündeme getiriyor. Hiç haber alamadığın mahpusların can güvenliğinden doğal olarak endişe edersiniz. Ailesi bilgi sahibi değil, yaşayıp yaşamadığı hakkından bilgi sahibi değilse ailesi, avukatı ve doğal olarak tüm toplum endişe eder.  Tüm bu kuşkularının giderilmesinin tek yolu da İmralı Cezaevi’ndeki bu katı tecridin ortadan kaldırılması, görüş olanaklarının sağlanması ve kamuoyuna sağlıklı haber akışının gerçekleştirilmesiyle mümkün” ifadelerini kullandı.
 
‘KABUL EDİLEMEZ BİR DURUM’
 
Yine Öcalan’ın kendi avukatları yerine İmralı’ya bağımsız avukatların gönderilmesi yönünde son dönemde öne çıkarılan kimi tartışmalar üzerinde de duran Ballıkaya, bunun kabul edilemez olduğunu ifade etti. Ballıkaya, nedenini ise şu sözlerle açıkladı: 
 
“Avukat zaten devletten bağımsız mesleki faaliyet yürüten kişi demektir. Fakat kişinin seçtiği avukatın yardımından faydalanma hakkı genel bir hukuk kuralıdır. Kişinin kendi seçtiği dışında bu avukatı beğenmeyerek, devletin başka bir avukat ataması demek avukatın bağımsızlığını ortadan kaldırılması demektir. Sayın Abdullah Öcalan'ın seçtiği avukatlar kendi seçtiği avukatlardı ve kendileri gidiyorlardı. Ama avukatları beğenmeyip, devletin avukat atamasını istemek avukatların bağımsızlığıyla kişinin kendi savunmasını istediği kişi tarafından savunulması hakkıdır. Bu kabul edilemez bir durum.” 
 
‘İMRALI CEZAEVİ’NİN KAPATILMASI GEREKİR’
 
Sözlerinin devamında “Cezaevleri toplumun aynasıdır ve bir cezaevinde nasıl uygulamalar varsa, ülke de öyle yönetiliyor demektir” diyen Ballıkaya, Türkiye'de tüm F tipi cezaevlerinde kalıcı bir tecrit uygulamasının var olduğunu kaydetti.
 
Buna duruma eşlik eden, bunu ağırlaştıran uygulamaların da sözkonusu olduğunu, kimi cezaevlerinden gelen işkence haberlerine işaret ederek tarif eden Ballıkaya, özellikle 20 Temmuz'dan itibaren çok katı bir politika uygulandığını dile getirdi. Av. Ballıkaya, bu tarihten itibaren ülkenin bir savaş içerisine sokulduğu ve tüm hukuk uygulamalarının, parlamentonun devre dışı bırakıldığı bir sürece girildiğini gördüklerini, bu sürecin ise İmralı’daki tecritle başat ilerlediğinin altını çizdi.
 
Demokrasiyi oturmak için tüm cezaevlerinde insan haklarına aykırı uygulamalara son verilmesi gerektiğini kaydeden Av. Ballıkaya, diğer cezaevlerini aşan bir tecrit sistemi uygulanan İmralı Cezaevi’nin ise kapatılması gerektiğini söyledi.
 
MA / Necla Demir