Bilgen: Gazetecilerin makinalarına el koyan anlayışla karşı karşıyayız

img

ANKARA - HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, “Artık gazete kapatmayı da aşan biçimde mühürlemeyi, makinalara el koymayı tercih eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Türkiye’de ifade özgürlüğü açısından son derece ciddi bir tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, Meclis’te düzenlendiği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Bilgen, ilk olarak ana akım medyayı eleştirerek, “Türkiye tarihinde belki Osmanlı’nın son döneminden bu yana benzer kritik dönemde örneği yaşanan bir siyaset medya ilişkisi ile karşı karşıyayız. Bir tarafta yeterince şeffaf olmayan, medya etiği ilkeleriyle de bağdaşmayan siyaset-sermaye medya ilişkisi, öbür taraftan da doğru bilgilendirmeyi önleyen yaklaşımlar medyaya yönelik bakışın bütününü oluşturuyor. Bu durumun bedelini bazen gazeteciler bazen de yurttaş ödüyor” dedi.
 
Özgürlük Demokrasi ve Gün Matbaası’na yapılan baskına da tepki gösteren Bilgen, “Artık gazete kapatmayı da aşan biçimde, hatta mühürlemeyi, makinalara el koymayı tercih eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Türkiye’de ifade özgürlüğü açısından son derece ciddi bir tehdit oluşturuyor” ifadesini kullandı.
 
Bilgen, şöyle devam etti: “Bir farklı örnek de Doğan Medya ile ilgili gelişmeyle paralel ele almamız gereken bir durum. İronik biçimde 2014’te medya el değiştirmelerinde son derece hızlı, takip etmekte zorlandığımız görüntü ile gerçek arasındaki çelişkiyi ortaya koyan bir seyirle karşı karşıyayız. Demirören grubunun sözcüsünün temsilcisinin bundan 4 yıl önce bugünü Cumhurbaşkanı ile diyalogunda kullandığı tabirler, patron ifadesi aslında bugün Doğan Medya’ya biçilen rol konusunda kaygı duymayı gerektirecek bir tabloyu ortaya koyuyor.”
 
‘TÜRKİYE TARİHİNE GEÇECEK AYIP’
 
Efrin’den yayın yapan Habertürk’ün Efrin’li bir yurttaşın “ÖSO yağmaladı” sözlerini “YPG” diye çevirmesi skandalına ilişkin de konuşan Bilgen, “Türkiye tarihine geçecek bir ayıp. Talanı yapanlarla ilgili ifadede ‘ÖSO’ denilmesine rağmen ‘YPG’ olarak çevrilmesi, neye tenezzül edildiğinin ya da yanlış tercümenin milli güvenlik sorunu gibi görüldüğünün göstergesidir” dedi.
 
Yine Diyarbakır’da İnsan Hakları Anıtı’ndaki bildirgenin kaldırılmış olmasına da tepki gösteren Bilgen, bu konuda şunları söyledi: “Galiba Türkiye’de meselenin sadece Kürtler, HDP’liler olmadığının, meselenin bütün olarak insan halklarına tahammülsüzlük olduğunu göstermeye yetiyor. Tabi Kürtlerin payına daha fazlası düşüyor. İstanbul’da bir şirkette işçilerin Kürtçe konuşmasının engellenmesi de kamuda başlayan yasakların, engellemelerin özel hayata, günlük hayata yayıldığının göstergesi. Bu mantık yayılırken siyasetten, devlet mekanizmasından güç alıyor.” 
 
‘TÜRKİYE OHAL’DEN KURTURMADIKÇA OLAĞANLAŞMAYACAK’
 
Bilgen, bir dava dosyasında tutuklu ailelerine yardım ve dayanışmanın suç olarak yazılmış olduğu bilgisini vererek, “Şimdi Türkiye’de ne kadar muğlak bir terör tanımı ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz ama bu artık pes dedirtecek bir tariftir. Suçun şahsiliği ilkesi yok sayılıyor, tutuklu ailelerin bile cezalandırılması gereken kişiler olduğu algısını geliştirecek soruşturmalar başlayabiliyor. Bütün bunlar OHAL’le doğrudan doğruya ilişkilidir. Türkiye OHAL koşularından kurtulmadıkça, OHAL bitirilmedikçe Türkiye’nin olağan bir döneme, demokratik koşullara hiç olmazsa yarım yamalak demokrasi koşullarına bile kavuşamayacağı çok açıktır” diye belirtti.
 
ÇİFTLİKBANK TARTIŞMALARI
 
Bilgen, dün partilerinin Çiftlikbank ile ilgili verdiği araştırma önergesinin Meclis Genel Kurulu’nda reddedilmesi üzerinde de durdu. 
 
Bilgen, “Çiftlikbankla ilgili Aralık ayında milletvekilimizi soru önergesi var. Aynı tarihlerde SPK’nin inceleme başlatılması talebi var. Bizim soru önergemizden 2 ay sonra bakanlık formalite bir cevap veriyor, incelemeye değer bulmadığını ilan ediyor. Bu firma çalışmaya devam ediyor. Ama mızrak çuvala sığmayınca da sanki bir duyarlılık varmış gibi bir algı oluşturuluyor. Bu tutumun samimiyetten uzak olduğunu genel kurulda AKP grubu bir kez daha deklare etti. Bu konuyla ilgili araştırma komisyonu kurulmasından AKP niye çekinir. 100 bin kişi mağdursa buna duyarlı olmak siyasetin sorumluluğunda. Yok eğer kamu görevlilerin ihmali suçu varsa bunun incelenmesi devletin sorumluğundadır” ifadelerini kullandı.
 
FRANSA’NIN SURİYE’YE ASKER GÖNDERMESİ
 
Basın mensuplarının Fransa’nın Suriye’ye asker göndereceği yönündeki açıklamalara dair görüşlerini sorduğu Bilgen, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu: “Suriye’nin bu hale gelmemesi konusunda herkesin kendi payıyla yüzleşmesi gerekiyor. Ortadoğu’da taleplerin karşılanmasına dair bir duyarlılık gelişmediği için bu tabloyla karşı karşıyayız. Demokratikleşme, değişim konusunda toplumsal taleplere kulak kapatmayan bir yaklaşım olsaydı bu tabloyla karşı karşıya kalmazdık. Kürtlerin statüleri tanımayarak var olma sorunu uluslararası bir sorundur. Bölge ülkeleri gerilimi tırmandırarak bu sorunun uluslararası hale gelmesine hizmet etmektedir. Fransa’nın Suriye’de geçmişten beri bir ağırlığı var, mandası. Oradaki gelişmelere müdahil olmayı da beraberinde getirir. Bu bölgede sorunların diyalogla çözümünde, devletlerin halkları tehdit olarak görmemesi ve sorunları içeride çözme becerisini sergilemesi gerekiyor. ABD için de Rusya içinde Fransa için de aynı bizim için. Türkiye oradaki kazanımları (Kürt kazanımları) kendisi için tehdit olarak görmezse, durumu müdahale gerekçesi olarak tarif etmezse sorun Ankara’da Şam’da çözülebilir. Bu çözümsüzlük siyaseti bölgede egemen olmaya devam ettikçe uluslararası müdahaleler, arayışlar da devam edecektir.”
 
‘ÇÖZÜM HAK ÖZGÜRLÜKLERİN GARANTİ ALTINA ALINMASIDIR’
 
Bilgen, ABD Başkanı Trump’ın “Suriye’den çekileceğiz” yönündeki açıklamalar dair görüşlerini ise şöyle paylaştı: “ABDnin uzun verimli stratejisinin Ortadoğu’dan Asya’ya kayması yıllardır tartışılır. Ama Trump’ın sözü üzerinden yorum yapmak doğru olur mu bilemiyorum, kendi sözcüleri de tekzip etti. Trump’ın kendi siyaset tarzının tipik bir yansıması gibi görünüyor. Ortadoğu’da kalıcı çözüm bölge dışı müdahalelere ortam bırakmayacak biçimde herkesin hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınmasıdır. Vesayet savaşları devletlerin kısa erimli çıkarlarını güvence altına alabilir ama bedelini halklar öder. Silah tüccarları kazanır ama bedeli tabutlardır, ölümlerdir.”
 
Erdoğan’ın “Frekansı yüksek cevap verdim” sözlerini de değerlendiren Bilgen, “Sadece çetele tutarak, kongre salonlarında ölü sayısı belirtilerek bu sorun çözülemez. Defalarca aynı noktaya geldiler ama sonuç ortada. Türkiye 10 yıllardır büyük bir bedel ödüyor. Burada da Fransa Erdoğan’ı kızdırdı mı yoksa tam tersine bir ihtiyat payı açık kapı ile mi hareket edilmiştir bilemeyiz. İnsan hakları sorunları kimsenin iç işi değildir, insanlığın ortak sorunlarıdır. Devletlerin bu sorunları pazarlık meselesi yapmasının tek yolu ciddi cesur risk üstlenecek bir siyasetin geliştirilmesidir” diye konuştu.
 
Gündemdeki Meclis’teki bir tiyatro etkinliğinde kadın oyunculara sahneden yer verilmesine ise Bilgen, “Bu çatı altında kadının toplumdaki yerinin bir sanat etkinliğindeki rolünün tartışılıyor olması tam da siyasetin Türkiye hayatında Türkiye toplumunun umut dünyasında hak ettiği yerde durup durmadığının göstergesidir” dedi.