Hatimoğulları: Sınır güvenliği için HTŞ, ÖSO ve SMO ile ilişkinizi kesin

ANKARA - “Türkiye, sınır güvenliği istiyorsa HTŞ, ÖSO ve SMO gibi örgütlerle ilişkilerini derhal kesmelidir” diyen HDP’li Tülay Hatimoğulları, “Aynı suyla 2 kez yıkanılmaz” dedi. 
 
 
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Milli Savunma Bakanlığı'nın 2023 yılı bütçesi görüşülüyor. Komisyonda söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, savaşa ayrılan bütçeye dair konuşma yaptı.
 
Savunma Bakanı Hulusi Akar’a, “Bizler iç ve dış siyasette barışı, kardeşliği, halkların eşit kardeşliğini, güçlü diplomasiyi merkeze alabilmiş olsaydık, sanırım bu kadar güvenlikçi bir politikadan ve sizlerin sunumunda bu kadar çok şeyden bahsetmenize gerek kalmayacaktı" diyen Hatimoğulları, "Bizler diyalogla bu sorunları elbette çözebileceğimize inanan bir partiyiz. Konuşabilseydik, kararlaşabilseydik, Türkiye'nin hâli şu an bu şekilde olmazdı" ifadelerini kullandı. 
 
‘TÜRKİYE GRİ LİSTEDE’
 
Ülkenin militarizmle yönetilmesiyle barışın tesis edilemeyeceğini vurgulayan Hatimoğulları, “İşte, biz tam böyle bir evreden geçiyoruz. Bugün uygulanan siyaset yani Kürt düşmanlığı ve neoosmanlıcı yayılmacı hayaller, güvenlikçi politikalar merkezli bir iç ve dış siyasete bizleri sürüklüyor ve temel amacın iç siyaseti belirlemek ve muhalefeti dizayn etmek olduğu apaçık ortadadır. Mevcut olan iktidarın kendi varlığını devam ettirmek için bu minvalde çok şey yaptığını bizler biliyoruz. Sınırlar hallaç pamuğuna döndü; IŞİD, El Nusra âdeta sınırlarımızı babalarının çiftliği gibi kullanıyorlar. Bakın, Mali Eylem Görev Gücü tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının engellenmesinde başarılı olamadı diye Türkiye gri listeye alınmıştır ve bu, gri listeye alınma bize bir kez daha şunu göstermiştir: IŞİD ve benzeri örgütler finanse ediliyor” şeklinde konuştu.
 
 ‘KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMÜŞ OLSAYDI…’
 
Savaşa ayrılan bütçeye yapılan bir araştırmayla örnek veren Hatimoğulları, “Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsüne göre, dünyadaki askeri harcamaların tutarı 2 trilyon doları aşıyor, askeri harcamalar 2021 yılından bir yıl öncesine göre yüzde 7 artış göstermiş durumdadır. Türkiye de silah üretiminin, yatırımının en fazla olduğu ülkelerden biridir. Londra merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsünün hazırlamış olduğu raporda Türkiye'nin Kürt sorununun çözümünde güvenlikçi politikaları tercih etmeseydi, barış ve diyalogla Kürt sorunu çözülmüş olsaydı, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizin detayları, derinliği bu kadar fazla olmayacaktı. 'Soğan çok pahalı’ diyen bir kadına Cumhurbaşkanı 'Sen merminin fiyatını biliyor musun?' diye sorabiliyor. Bizler merminin fiyatını bilmiyoruz ama bizler ekmeğin, sütün, simidin, çayın parasını çok iyi biliyoruz. Mermiyle ekmeğin, soğanın fiyatını kıyaslayan bir iktidardan bu topluma ne hayır gelir bunu bilemeyiz. 'Silaha değil, ekmeğe bütçe' derken, bizler tam da bunu kastediyorduk” dedi.
 
‘LİBYA’DAN ASKERİ UNSURLAR GERİ ÇEKİLMELİ’
 
Türkiye’nin Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerini yeniden düzenlenmesi konusunu önemsediklerini dile getiren Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Fakat şu tutarsızlığın altını çizmek zorundayız. ‘Katil, darbeci’ dediğiniz Sisi'yle daha dün Katar'da Sayın Erdoğan tokalaştı, Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi'ne yeniden el uzatıldı; Kaşıkçı cinayetinin üstü örtüldü. Bütün bunlar önemli ve ciddi şeyler bizler için. Bizler Libya için şu somut öneriyi yapmak isteriz; Türkiye Libya'dan bütün askeri unsurlarını geri çekmeli; SADAT'ı ve Suriye'den devşirilmiş bütün güçlerin oradan geri çekilmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz'de süreci köpürten, suları köpürten bir siyaset değil, tam tersi diyaloğa dayalı, uluslararası hukuk hukuka dayalı bir ilişki ve güçlü bir diplomasinin devreye girmesi gerektiği kanaatindeyiz.”
 
‘KÜRT KARTI HAYALİ GERÇEKLEŞTİRMEZ’
 
İktidarın Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarına değinen Hatimoğulları, şunları söyledi: “2011’de Suriye savaşı başladığı günden bugüne kadar izlenilen siyaset savaş siyaseti. O dönemde çok sayıda El Nusra, El Kaide ve uzantısı örgütün türediğini de gayet iyi biliyoruz; Neoosmanlıcı hayalinden vazgeçilmek zorundadır; bu, Osmanlı’yı yeniden diriltmek diye bir şey olamaz. Bölgenin ne Arap ne Kürt ne Acem ne Ermeni ne Êzidî halkı hayata buradan bakmıyor ve Türkiye özellikle bu politikalardan dolayı Arap, Ortadoğu ve Afrika sokaklarında çok büyük tepkiyle karşılaşıyor. Kürt kartını da bu kadar acımasızca kullanmak bu hayali gerçeğe dönüştürmez. Ayrıca da şunu hatırlatmalıyım: IŞİD'in Levant Bölgesi Projesi vardı ve Levant Bölgesi’nde İslam devleti kurmayı hedefliyordu, bunun kapıları âdeta ardına kadar açıldı.”
 
KİMYASAL SİLAH KULLANIMI
 
Federe Kurdistan Bölgesi’nde kimyasal silah kullanımına dair Hatimoğulları, şöyle konuştu: “Türkiye uluslararası sözleşmelerde, kimyasal silahların yasaklanmasına dair sözleşmelere taraf bir ülkedir ve zaten envanterinizle resmî olarak bunu bulundurma olasılığınız yoktur. Fakat şunu hatırlatmak isterim; hem ortada görüntüler var, bunlar araştırılması gereken konulardır. Uluslararası ölçekte bilirkişilerin hazırladıkları raporlar var ve bu raporların Alman Hükümetine, Lahey'e gönderileceğine dair bilgiler var. Aynı zamanda sizin de Meclisteki bir sunumunuzda ‘Göz yaşartıcı gazları kullanıyoruz’ şeklinde ifadeleriniz olmuştur, bunu da hatırlatmak istiyorum. Gerçekten bu sürecin hazırlanması oldukça önemli olacaktır; araştırılmasıyla ilgili bir komisyonun oluşturulması -uluslararası tarafsız bir komisyonun- hatta bunun sizin talebinizle gerçekleşmesinin önemli olduğu kanaatindeyim.
 
KATLİAM FAİLLERİNİ SORDU
 
Güney Kurdistan ve Kuzey Doğu Suriye bölgelerine yönelik ‘Pençe-Kılıç’ adı altında başlattığınız hava operasyonu var. Bu hava operasyonları biraz önce bahsettiğimiz genel yaklaşımın bir parçası mıdır? Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın meşru savunma hakkını ifade eden 51’inci maddesine dayandırdınız. Taksim’de yaşanan bu vahşeti HDP olarak defalarca kınadık, kınamaya da devam edeceğiz. Ama şunu hatırlayalım, Reyhanlı, Reina, Antep, Ankara Gar, Amed, İstanbul Havalimanı, Suruç, Sultanahmet; HDP’nin Adana ve Mersin il binaları ve ayrıca mitinglerinin bombalanmasını hatırlayacaksınız. Peki bunlarda failler kimdi?
 
Elini kolunu sallayarak Türkiye’nin kent merkezlerinde ellerinde bomba poşetleriyle dolaşan, El Nusra, IŞİD ve türevi örgütler il sınırlarımız içerisine bu kadar rahat nasıl girebiliyor ve özellikle sizlerin kontrolü altındaki bölgelerden nasıl bu kadar rahat girebiliyor?
 
OPERASYONA GEREKÇE: TAKSİM 
 
İktidar bu katliamları da Allah’ın lütfu olarak görüyor, bu katliamları toplumun tamamını ve muhalefeti baskı altına almak için kullanıyor, tıpkı 7 Haziran, 1 Kasım seçimlerinde yaşanan süreçte olduğu gibi. Kuzey ve Doğu Suriye operasyonlarına gerekçe üretmek için Taksim katliamının gerçekleştiğini düşünüyoruz. Bu saldırının ardında bütün gerçeklikler bize şunu gösteriyor: Türkiye’de Suriye Millî Ordusuna bağlı Sultan Murat Tugaylarına mensup olan bu kişinin, bu bombayı bırakan kişinin kendisi olduğuna dair kanıtlar oldukça güçlü. Açığa çıkan bilgilerde, bu bombayı bırakan kadının emniyette vermiş olduğu ifadelerin basına yansıyan kısmında, Ammar Jarkas’ın, bunun birinci sorumlusu olduğu iddia edilen MÜSİAD’ın toplantılarında bulunduğuna dair o kadar çok sayıda veri var ki ortada, MHP’nin ilçe başkanının bu olayla ilintileri; bütün bunlar araştırılmaya değer konular.”
 
HAKAN FİDAN’IN SÖZLERİNİ HATIRLATTI
 
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Gerekirse Suriye’ye 4 adam gönderirim, Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız" sözlerini hatırlatan Hatimoğulları, "Taksim patlamasının da Antep’te Karkamış patlamasının da orada gerçekleşen saldırıların da bu çerçevede tasarlanmış saldırılar olduğuna dair kanaat yüksektir ve bizler bunu tam anlamıyla bir seçim siyaseti olarak görüyoruz. Bütün bu gerekçeler, 51’inci maddeyi güçlü kılan gerekçeler değildir. Türkiye’de sınır güvenliği istiyorsak, iktidar sınır güvenliği istiyorsa, HTŞ, ÖSO, SMO gibi örgütlerle ilişkiler derhâl kesilmelidir. Afrin başta olmak üzere, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yapılan operasyonlar, göç ettirilen Kürt halkı başta olmak üzere, bütün bu insanların uluslararası heyetler nezaretinde geri dönmeleri sağlanmalı. Sınırları hallaç pamuğuna dönmüş, tellerle korumaya çalışan bir anlayış güvenlikçi bir anlayış olamaz. Sınırlarımızı koruyacak en temel şey kesinlikle barışı bu ülkede ve bu bölgede tesis etmektir. 7 Haziran-1 Kasım bizim için önemli bir deneyim. Aynı suyla 2 kez yıkanılmaz, aynı planlar devredeyse bu planların hayata kamuoyu nezdinde geçemeyeceğini, inandırıcı olamayacağını buradan bir kere daha vurgulamak isterim. Bizler seçime kanla hazırlanamayız” diye belirtti.