Bilgen’den hükümete: Doktorluk ile gassallığı karıştırıyorlar

img

ANKARA - HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, barış istedikleri için TTB yönetici doktorların gözaltına alınması nedeniyle Hükümete, “Bazıları doktorluk ile gassallığı, cenaze yıkayıcılığını karıştırıyorlar ki doktorlardan ölü seviciliği bekliyorlar. Ölüme methiyeler düzmelerini bekliyorlar” sözleriyle yüklendi.

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bilgen, sözlerine 28 Ocak 1921’de katledilen Mustafa Suphi ve 15 arkadaşı ile 1999 yılında kaçırıldıktan bir yıl sonra Hizbullah’a ait hücre evinde cenazesine ulaşılan Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım’ı anarak başladı. 
 
Bilgen, “Mustafa Suphi ve yoldaşlarını anmak bizler için büyük bir sorumluluk. Yine 2000’li yılların başında da hala faili bulunamamış bir katliama maruz kalan İzzettin Yıldırım’ı anmak istiyorum. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu iki vaka galiba her şeyi özetliyor” dedi.
 
‘SADECE İKTİDARIN KONUŞTUĞU YERDE, SÖYLENENLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU GERÇEK DIŞIDIR’
 
Bilgen, ardından şu ifadeleri kullandı: “Meclis’in gazi sıfatını almasının sebebi daha cumhuriyet ilk kurulmadan önce yürütülen savaş ortamında birinci Meclis’te neredeyse her şeyin özgürce konuşulabiliyor olması, hesap sorulması ve hesap verilmesiydi. Bugünkü tablo ne ifade ediyor, ortada. Şu anda devam eden iktidar partisi grup toplantısında, Avrupa’daki, uzak Asya’daki krallıklar örnek veriliyor ve demokrasi ile ülke yönetimleri arasında bağlantı kurulamayacağı belirtiliyor. İşte parlamentoya verilen önem de, parlamentonun siyasal sistem içindeki yeri de, bu yaklaşımla ifade edilmiş oluyor. Sadece iktidarın konuştuğu yerde, söylenenlerin büyük çoğunluğu gerçek dışıdır. Özellikle de savaş ortamlarında, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi gibi.”
 
‘BİR ARPA BOYU YOL ALMADIK’
 
 
“Savaşta önce hakikat ölür” sözünü hatırlatan Bilgen, “Bundan 68 yıl önce Kore Savaşı’na mehmetler, mehmetçikler gönderilmişti. Tabi Türkiye’nin NATO’ya girişi o zaman hayatını kaybeden askerlerin hatırına gerçekleşmişti. 7 bin 221 asker hayatını kaybetti, 2 bin 147 asker yaralandı, 234 asker esir düştü. O zaman Kore Savaşı’na karşı çıkan bildiriler dağıttıkları için Behice Boran ve arkadaşları tutuklandı, yargılandı. Bu kadar yılda bir arpa boyu yol almadık” dedi.  
 
DOKTORLARIN GÖZALTINA ALINMALARINA TEPKİ
 
Bilgen, ardından sözü Efrin operasyonuna karşı çıkanların hedef alınması ve Türk Tabipler Birliği yöneticilerinin gözaltına alınmasına getirdi. 
Bu konuda Tayyip Erdoğan’ın RP İstanbul İl Başkanı olduğu 1991 yılında, ABD'nin Irak'a dönük saldırısına 7 muhalefet partisi yöneticisi ile birlikte karşı çıkmasını hatırlatan Bilgen,  bu konuda şunları söyledi: “Elbette ki karşımızdaki muhatabın 1991 yılında ‘Irak’ta savaşa hayır’ toplantılarına katılan Recep Tayyip Erdoğan olmadığının farkındayız. O günden bugüne köprünün altından çok suların geçtiğinin idrakindeyiz. Gelinen noktanın vahametine dikkat çekmek için birkaç şey paylaşayım; Tabi doktorlar insanları yaşatmak için varlar. Görevleri o, ettikleri yemin o. Ama bazıları doktorluk ile gassallığı, cenaze yıkayıcılığını karıştırıyorlar ki, doktorlardan ölü seviciliği bekliyorlar. Ölüme methiyeler düzmelerini bekliyorlar. Barış dedikleri için evleri basılıyor, muayenehaneleri bile suç örgütü merkeziymiş gibi muameleye maruz kalıyor. Yine akademisyenler hedefe konuyorlar, medya önünde siyaseten linç ediliyorlar.”
 
‘BASKI TÜM TOPLUMSAL KESİMLERE’
 
Bugün baskının bütün toplumsal kesimlere yöneltildiğine dikkat çeken Bilgen, “Camide hutbe dinlerken ‘gerçek İslam bu olmasa gerek’ diyerek tavrını ortaya koyanlar, cami çıkışında gözaltına alınıyor. Bugün sabah Adana’da Furkan Vakfı basılıyor, zaten çok az sayıda kalmış olan muhalif İslami çizgideki isimlerden Alpaslan Kuytul gözaltına alınıyor. En son, Niğde İl Eşbaşkanımız tutuklandı, Antep’te PM üyelerimiz için gözaltı ve tutuklama kararları çıkarıldı. Leyla Güven, DTK eşbaşkanı, 1 haftadır gözaltında tutuluyor. Ama Pendik’te tahrip olan, galeyana gelen ilçe binamızı yakanlar, yakalanıp ifadeleri alınıp serbest bırakılıyorlar. Yeterli delil olmadığı için. Galiba binayı yakmak, yakmış bir bina bırakmak yeterinde delil oluşturmuyor, tutuklanmak için. Yine Nadir Yıldırım, eş başkan yardımcımız, önce Afrin’e ilgili paylaşımlarından dolayı hedef gösteriliyor. Afrin’le ilgili yargılamak için dokunulmazlık dosyasının Meclis’e gelmesi gerekiyor. Buna vakit olmadığından, aceleleri olduğu için duruşması Şubat ayında olduğu halde eski bir dosya dolayısıyla mahkeme heyeti, bir kaç saatte toplanıyor ve tutuklama kararı çıkarılıyor” diye konuştu.
 
ROMA BENZETMESİ
 
Efrin’e yönelik operasyonun adına “Zeytin Dalı” denilmesine de tepki gösteren Bilgen, Roma istilalarını hatırlatarak, “Tıpkı Romalılar zeytin ağaçlarını taç yapıp Anadolu’yu Akdeniz’i hangi psikoloji içinde ele geçirmeye çalıştılarsa, bugün de zeytin dalı barışın değil, savaşın ölümün mesajı olarak kavramsallaştırılmak isteniyor. Bu atmosfer belli ki birilerini çok motive ediyor. Özellikle silah pazarlamacısı ülkeleri kendilerine örnek alanlar için, bir hafta 10 gündür devam eden şov, tabutlar, bir anlam ifade etmeyebilir” dedi.
 
EFRİN’DE SİVİL ÖLÜMLER
 
Bilgen, Efrin operasyonunda yaşamını yitiren siviller üzerine de durdu. Bu konuda çok açık fotoğraflar olduğunu dile getiren Bilgen, “Ortada çok açık fotoğraflar var, sivillerin zarar gördüğüne dair. Bu resimler aslında bütün savaşlar gibi savaşların yaşlılar, çocuklar için ne ifade ettiğini gösteriyor. Selahaddin Camisi. Harabeye dönmüş. Bu ortamı sonuna kadar savunmaya devam edenler olacaktır ama biz de her şeye rağmen barışı savunmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. 
 
ÖSO TEPKİSİ
 
TSK’nin operasyonunda yer alan ÖSO konusunda ise Bilgen, şunları ifade etti: “Çok şey söylemeyeceğim. Cumhurbaşkanının ‘hataları olabilir, ama yanlış yapmadılar’ dediği, bir milletvekilinin ‘milli kuvvet’ olarak tarif ettiği ÖSO’nun içinde, öldürdüklerinin kalbini yiyenler de var. 12 yaşındaki çocukların kafasını kesenler de var. İçinde çok fazla grup var. Bu grupların, geçmişte İngiltere’den maaş alarak savaştıklarını biliyoruz. ABD ile eğit-donat kapsamında çalıştıklarını biliyoruz, ama bunların hiçbirini bilmek istemiyoruz. Çünkü onların milli bir kuvvet olduklarına ve Türkiye için uygun bir partner olduğuna inanmak ve bütün kamuoyunu da inandırmak istiyoruz” dedi.
 
 
Bilgen, sözlerinin devamında şunları ekledi: “Eğer bu gruplar, iktidar partisinin ifade ettiği gibi özgürlük savaşı veriyorsa, bu savaşı hangi devlete karşı veriyorlar. ‘Eğer kendi vatanlarını koruyorlarsa, niye kendi vatanlarını kendileri yönetemiyorlar’ diye sormak lazım. Cerablus’ta, Bab’ta, Azez’de Türkiye kaymakamları yönetiyor diye İçişleri Bakanı açıklama yapıyor. Demek ki orası ya onların vatanı değil ya da başka yerlerden gelmişler. Uygurlar acaba Suriye’yi ne zamandan beri vatan edindiler? Ya da Orta Asya’dan 100 dolar karşılığında savaşmak üzere gelenler ne zamandan beri Suriye topraklarını vatan olarak görüyorlar?” 
 
‘AFRİN Mİ TEHDİT YOKSA, 7 YILLIK POLİTİKA MI’
 
Bilgen, “Afrin mi Türkiye’yi tehdit ediyor yoksa Türkiye’nin 7 yıldır ısrarla devam ettirdiği Suriye politikası mı?” diye de sordu. Bilgen bu soruya “30 yıldır Irak’ta Suriye’de Türkiye’de kaç tepe ele geçirildi, kaç dağ ele geçirildi? Sorun çözüldü mü, huzur ve güven gerçekleşti mi? Demek ki dağ tepe ele geçirilerek bu sorun çözülmüyor. Başka bir şey yapmak lazım. Aksi takdirde toplar komşu halkların tepesine düşmüyor, yoksulların sofrasına da düşüyor” yanıtı verdi.
 
‘11 ŞUBAT’TA UZUN YÜRÜYÜŞ BİR AŞAMASI KAT EDİLECEK’
 
Bilgen, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan nasıl çıkabileceğine dair ise Hz. Ali’nin “Yol cümleden uludur” sözünün tarihi bir referans olduğunu söyledi. 
 
Bilgen, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Aslında yürüyüşünün insan, değerleri korumak üzerineyse, barış adalet, özgürlük üzerineyse yol cümleden uludur. Her ne kadar Türkiye’de Diyanet ısrarla Ebu Halife’yi, İmam Şafi’yi sanki Emevi zihniyetinin takipçileri gibi gösterseler de o insanları hayatlarını okuyanlar bilirler ki, hayatları zindanlarda geçirmişler, işkencelere maruz kalmışlardır. Ama doğrudan doğruya destek vermeseler de Hz Ali’den itibaren devam eden ve haksızlığa boyun eğmeyen imamların geleneğiniz desteklemişlerdir. Bu gelenek, Türkiye siyasetine de Orta Doğu siyasetine de farklı bir tutum olarak yansımıştır. Bir tarafta Ebu Süfyan, oğlu Muaviye onun oğlu Yezid’in geleneği vardır. Bir tarafta da gönülleri tercih eden Ali’nin geleneği vardır. 
 
Orta Doğu bu iki geleneğin kavgasını vermektedir. Biz böyle bir ortamda bir yürüyüş sergilemeye çalışıyoruz. Tıpkı Martin Luther King gibi, Gandhi’nin tuz yürüyüşü gibi. Bir başka uzun yürüyüş de Mao’nun yürüyüşü. Mao der ki; ‘Geri dönmeyin. Yol, yolculuk başta planladığınızdan uzun sürebilir.’ Biz, bu yolculuğun insan kalma, özgür olma yolculuğunun uzun süreceğinin bilincindeyiz, farkındayız. HDP 11 Şubat’ta, bu uzun yürüyüşün önemli bir aşamasını kat edecek.”
 
‘KONGREMİZ ÇOŞKU İÇİNDE GEÇECEK’
 
Bilgen, yaklaşan kongreye dair ise şunları söyledi: “Biz, bu yolculuğun insan kalma, özgür olma yolculuğunun uzun süreceğinin bilincindeyiz, farkındayız. HDP 11 Şubat’ta, bu uzun yürüyüşün önemli bir aşamasını kat edecek. Elbette ki HDP’nin kurulduğu dönemde ortaya koyduğu iddiaya ne kadar bağlı kaldığı, ne kadar çaba ortaya koyduğu, ne kadar engellenmesine rağmen gereğini yerine getirdiğine dair yüzleşmeyi tartışmayı aylardır yapıyoruz.  Ama 11 Şubat, emin olun ki hiçbir isim tartışmasına boğulmadan, yıpratma kampanyalarına takılmadan bu uzun yürüyüşe yakışacak bir coşku içinde geçecek. Onun için şimdiden herkesi bu büyük buluşmaya bu uzun yürüyüşe katılmaya davet ediyoruz. 11 Şubat’ın bütün ülke için, hala demokrasiden umudu olanlar için bir dönüm noktası olmasını diliyoruz.”