DBP Eşbaşkanı Arslan: AKP 7 Haziran'ın gerisine düşecek

img

DİYARBAKIR - DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Erdoğan’ın 2019'u göremeyeceğini ve 2018’de erken seçim beklediklerini söyleyerek, “AKP 7 Haziran'ın da gerisine düşecektir. Bu gidişattan sadece bizler değil, AKP yandaşları dahi rahatsızdır” dedi. 

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), kurulduğu 11 Temmuz 2014’ten bu yana üzerindeki baskılar bitmek bilmiyor. Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’le birlikte binlerce üye ve yöneticisi tutuklu olan DBP’nin 106 belediyesinden 94'üne kayyum atanıyor, 68 belediye eşbaşkanı ve yüzlerce meclis üyesi cezaevinde tutuluyor. DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, partisi üzerindeki tüm bu baskıları, 2017 yılını, İmralı tecridini, hükümet politikalarını, Rojava’yı ve 2018'de Kürt siyasetini bekleyen gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
 
 Belediyelerinize kayyum atandı, eş genel başkanınız Sebahat Tuncel, belediye eşbaşkanlarınız, binlerce üye ve yöneticiniz tutuklu. DBP bu operasyon ve baskılarla nasıl bir yıl geride bıraktı?
 
7 Haziran sonrası başlayan süreçle Türkiye siyaseti önemli bir eşiğe geldi. İktidar darbe girişimiyle birlikte savaş eksenli planlamalar yapmaktadır. Bu nedenle siyasetin tansiyonu yüksek ve ülke bu şekilde yönetiliyor. 2017'de yaşananların belirleyicisi, darbe girişimi ve ardından ilan edilen OHAL oldu. Sözde “FETÖ ile mücadele” adı altında, başta Kürt siyaseti olmak üzere ülkede ne kadar muhalif kesim varsa sindirme çabası içerisine girildi. Bütün planları, Kürt siyasetine yönelik müdahale ve operasyonlar oldu. HDP milletvekilleri, belediye eşbaşkanlarının tutuklanması, 2017 yılının siyasetinde neler yaşanacağını gösterdi. Türkiye tarihinin Kürt sorunundan kaynaklı inkar politikalarının dozunun artırılarak sürdürüldüğü bir yıl oldu. Kürt siyasetinin tasfiyesi süreci başlatıldı.
 
Türkiye halkları açısında da talihsiz bir yıl oldu. Türkiye halklarının geleceğinin ve umutlarının karartıldığı bir yıl oldu. Kürdistan'da baskı furyası DBP’yi hedefledi. DBP, Kürdistan'da iktidar partisi pozisyonundadır. DBP'nin alternatif yaşam iddiası var. Demokratik özgür yaşam iddiamız, tekçi iktidar açısından ciddi bir tehdit olmasından kaynaklı, Kürdistan'da Kürtler adına bir şey bırakmamak adına operasyonların startını verdiler.
 
Üye ve yöneticilerimize yönelik tutuklamalardan dolayı kongreler yaptık. Kentlerde ilişkiye girebileceğimiz aktif üyelerimiz dahi kalmadı. İktidar DBP'yi Kürdistan'dan silmek için operasyonlar gerçekleştirdi. Siyasi partileri kapatmayarak, içini boşaltıyor ve bizleri marjinalleştirmeye çalışıyor. AKP süreci bilinçli bir hesapla Kürt siyasetinin toplumsal bağını koparmaya çalışıyor. Milyonlar sokaklara çıkmamış olabilir ama Kürt halkı iradesine sahip çıktı. 8 Mart, 21 Newroz ve 16 Nisan referandum sonuçları, AKP iktidarına karşı direnişin cevabı oldu.
 
94 belediyenize kayyum atandı ve 68 belediye eşbaşkanınız yargılanıyor. Bu süreci nasıl görüyor ve değerlendiriyorsunuz?
 
2017'de kayyum atamaları hızından kesmeyerek devam etti. Geçtiğimiz günlerde Başbakan DBP'li belediyelere özel bir uygulamaların olduğunu itiraf etti. Belediye başkanlarımızın bir yolsuzlukla alınmadıkları dosyalarında da tespitlidir. Bu durum kendi yasalarını ve kanunlarını çiğnediklerinin itirafıdır. Belediyelerimize yönelik kayyum atamalarının hukuksuz geliştiğini, Başbakan’ın dilinden de dinledik. Bizler ve halkımız açısından tarihe önemli bir not düştü. Bizim belediye başkanlarımız yolsuzluk ve hırsızlıkla görevden alınmadı, bu bizim için onurdur. Halkımızın özgürlük ve statü mücadelesi için emek verdiler, bugün bedelini ödüyorlar.
 
Belediyelerimiz kendi halkına hizmet etmiştir, halkın talepleri doğrultusunda eylem ve etkinliklere katılmıştır. Kayyum, halk belediyelerine karşı bir müdahaledir. Bu durum Kürt inkarından bağımsız değildir. Kayyum politikaları inkar politikalarının bir sonucudur. Kayyumlar eşbaşkanlık sistemini ortadan kaldırmaya dönüktür. Kayyumlar tamamen kadın politikalarının tamamını yerle bir etti. Kürtlerin tarihsel anlamda yaptığı bütün çalışmaları ortadan kaldırdı. Kürtlere devletin gücü, kayyumlarla gösterilmek isteniyor.
 
11 Eylül 2016’dan bu yana PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan haber alınamıyor. Öcalan'ın sağlığı ve güvenliğinden endişe duyuluyor. İmralı tecridini nasıl okuyorsunuz?
 
Türkiye'de barış ve demokrasi ancak Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla gelişir. Sayın Öcalan’la yarın yapılacak bir görüşün ciddi siyasal değişikliğe neden olacaktır. Ancak iktidar her geçen gün tecridi derinleştiriyor.
 
Bu sürecin bir bütünü, Sayın Öcalan üzerinde yoğunlaştırılarak sürdürülen tecrit politikalarından kaynaklandığını belirtebiliriz. Sayın Öcalan'ın sadece bizler açısından değil, Türkiye halkları açısından da önemli bir yeri var. Türkiye'de Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülebilmesi için büyük mücadelenin sahibidir, yoğun emekler harcadı. Sayın Öcalan'ın iyi niyetinin Türkiye halkları açısından önemli bir karşılık bulduğunu müzakere sürecinde gördük. Sayın Öcalan artık Türkiye'de sadece Kürtler veya PKK ile tanımlanabilecek bir kişi olmaktan çıktı. Bu nedenle tecrit politikaları devreye konuldu. Türkiye'de barış ve demokrasi ancak Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla gelişir. Sayın Öcalan’la yarın yapılacak bir görüşün ciddi siyasal değişikliğe neden olacaktır. Ancak iktidar her geçen gün tecridi derinleştiriyor.
 
Türkiye ve uluslararası insan hakları kurumları tecride karşı sessizliğini koruyor. Tecrit öncelikle Türkiye Anayasası’na aykırı olduğunu hatırlatalım. AKP bugün Türkiye'yi yönetemeyecek bir duruma gelmiştir. Bu kaosun sona ermesi için çözüm projesinin geliştirilmesi gerekiyor. Bu ise Sayın Öcalan’la sağlanabilir. Aksini düşünmek Türkiye'ye kaybettirecektir.
 
Bölgede 24 Temmuz 2015’te başlayan çatışmalı süreç devam ediyor. O günden bugüne hükümetin izlediği politikaları nasıl yorumluyorsunuz?
 
Devlet adını savaş olarak koymasa da bölgede bir savaş gerçekliği var. OHAL süreciyle birlikte katlanarak sürdürülmeye çalışıyor. OHAL'le birlikte Kürdistan’ın her karışı işgal altında. Kürdistan'da birçok kente giderken bütün yolların barikatlarla kapatıldığını görüyoruz. Şırnak ve Hakkari gibi illerde kentlere giriş çıkış saatleri soruluyor. OHAL'i aşan bir durum, sıkıyönetim uygulamalarını bile aşıyor. Kürdistan'da ayrı bir OHAL, batı da ayrı bir OHAL uygulanıyor. İnsanlar sokak ortasında baskıya, işkenceye maruz kalıyor. Bu politikalar ciddi çatışmalara ve ölümlerin yaşanmasına neden olan bir durumdur.
 
AKP iktidarı 15 yıldır ülkeyi yönetmesine rağmen işler yolunda gitmiyor. AKP kendi yönettiği ülkeden dahi memnun değil. Ekonominin kötüye gitmesi AKP'nin yarattığı nedenlerden kaynaklanıyor. Sağlıktan eğitime her alanda yasal düzenlemeler yapılmasına rağmen her şey daha kötü oldu. AKP'nin iktidara gelmesi, Kemalizm sonrası bir dönem olarak değerlendirilebilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana Kemalistler ülkeyi yönetti. AKP'nin iktidar süreci Türkiye'nin sistemini değiştirdi. Türkiye'de Atatürk'ün kurduğu sistemle ilgili bir şey kalmadı. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olanlara geçmiş olsun. AKP yerle bir etti. AKP yıktığı devlet geleneğinin gerisine düştü. Türkiye AKP'nin elinde patladı. Bunu gizlemek için Kürtlerle savaşıyor.
 
AKP'nin iktidar süreci Türkiye'nin sistemini değiştirdi. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olanlara geçmiş olsun. AKP yerle bir etti. AKP yıktığı devlet geleneğinin gerisine düştü. Türkiye AKP'nin elinde patladı. Bunu gizlemek için Kürtlerle savaşıyor.
 
Son dönemde kendi insanlığımızdan utanır olduk. Yaşamını yitiren bir insan üzerinden politika yapılamaz. Maalesef bugün asker ve polis, yaşamını yitirenlerin cenazeleriyle oynuyor. Bununla toplumun manevi değerlerine saldırıyorlar, Kürtlere hakaret ediyorlar. Cenazeler üzerinden uygulamalar, kendimize yönelik saldırı olarak görüyoruz, hiçbir dinde böyle bir uygulama yok. AKP'nin ahlaken bir çöküntü içine girdiğini, cenazeler üzerinden toplumu sindiren bir yaklaşımla yaşadık. Müslümanlığa sığdırmayacağım, dünyanın hiçbir yerinde yok. Korktuğumuz tek nokta insanlığımızdan utancımızdır. Bunlar AKP faşizmine karşı mücadele gerekçemizdir.
 
AKP “Hendek” diyerek, önce yasaklar getirdi, sonra birçok kent yıkıldı. Sadece evler değil tarihi yapılar da yıkıldı; ekolojik sistemle oynandı. Tüm bu yaşananlar siyasete nasıl yansıyor?
 
AKP siyaseti tekçilik üzerine inşa etmek istiyor. Türkiye'de etkin demokratik bir siyaset yürütülemiyor. Kürdistan'da yürütülen siyasi mücadeleyle, tarihsel alanlar yeniden canlandırılmak ve dokusuna uygun şekilde faaliyetler yürüttük. AKP iktidarı hendek ve barikatlar bahanesiyle birçok yeri yakıp, yıktı. Sur gerçeği var; Türkiye dışında böyle bir şey mümkün değil. UNESCO koruması altında olmasına rağmen gözlerimizin önünde yıkılıyor. Kentsel dönüşüm adı altında kendi yandaşlarına rant sağlıyorlar. Kürdistan'da büyük tarihi yapılar bir bir yok ediliyor.
 
Savaşa aktarılan bütçe artık dayanmıyor. Savaş harcamalarının yükseldiği, turizmin dibe vurduğu bir süreci yaşıyoruz. Türkiye siyaseten çöktü, ekonomik anlamda da çöküntü yaşıyor. Bu AKP'nin yürüttüğü inkar politikalarından kaynaklanıyor. Kürdistan'ın bütün dağları ve meraları yasaklı, buralar halka kapatılıyor. Hayvancılık ve tarım bu uygulamalardan dolayı yapılamıyor. Bunlar ülkeye ekonomik olarak ciddi zararlar veriyor. Yabancı sermaye bir yana, yerli sermaye de artık ülkeyi güvenli görmüyor. 2018'de ciddi bir ekonomik krizin kapımıza dayandığını söyleyebiliriz. Bu politikalarla artık yürütülemiyor. 
 
Rojava ve Kuzey Suriye’de yıl boyunca önemli gelişmeler yaşandı. Kürtler önemli kazanımlar elde etti. Rojava ve Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
 
2018 yılı içerisinde bir seçim yaşanabilir; ama AKP, 7 Haziran'ın gerisine düşecektir. Bu gidişattan sadece bizler değil, AKP yandaşları dahi rahatsızdır. Bizler bu sisteme mecbur değiliz, halklarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışacağız.
 
Erdoğan’ın Rojava politikası iflas etmiştir. Tüm öngörüleri tersine dönmüş, Rojava politikası ciddi başarısızlıklarla dolu bir tablodur. Kürtler açısından Rojava gerçekten çok büyük önemli bir kazanımdır. Sadece Kürtler açısından değil tüm Ortadoğu açısından önemli bir mücadeleyi ifade ediyor. YPG ve YPJ'nin uluslararası imajı bunun somut göstergesidir. Suriye savaşının ilk başladığı günden bu yana, Türkiye Kürtlerin kazanım sahibi olmaması için rol almak istedi. Ancak bu durum hiç gelişmedi. Binlerce kilometre uzaktaki devletler söz sahibi oldu, ancak Türkiye komşu olmasına rağmen söz söyleyemedi. Bu, AKP'nin yanlış politikalarından dolayı gelişti. AKP'nin burada ilk karşıtlığı Kürtler üzerinden, ikinci karşıtlığı Beşar Esad üzerinden oluştu. 2011'den bugüne kadar AKP'nin karşı olduğu güçler; Kürtler büyük kazanmıştır.
 
IŞİD, ÖSO gibi yapılar, birer birer yenilgiye uğramış, dünyanın gözü önünde mahkum edilmiştir. Son sözü Kürtler söyledi. Rakka IŞİD açısından önemli bir kentti. Bugün bakıldığında IŞİD önemli oranda yenilmiştir. Kobanê yenilginin önemli aşamasıydı, Rakka ise son noktayı koymuştur. Rakka zaferinin çok ciddi mesajlar içerdiğini düşünüyorum. IŞİD Kürdistan'a saldırdığında başta Kürt kadınlarını Rakka pazarlarında satıyordu. Rakka'nın özgürleştirilmesi kadınlar öncülüğünde sağlandı. IŞİD'in Kürt kadınlarının şahsında yenilgiye uğraması bizler açısından çok önemlidir. Rojava'da gelişen bu süreci 21. yüzyılda nadir bir örnek olarak görebiliriz.
 
İdlib işgalinde ise ABD ve Rusya'nın büyük rolü var. Ne Rusya ne de diğer devlet güçleri, Kürtlerin büyük mücadele sonucunda elde ettiği kazanımları tartışma durumu içerisine girmezler. Bu tür durumlar gelişirse, bölgenin yeniden istikrarsız bir döneme gireceğini düşünüyorum. Türkiye'nin kendi başına Rojava topraklarında adım atabileceğini düşünmüyorum. Ne Türkiye'nin ne de başka devletlerin işgaline Kürtler sessiz kalmayacaktır.
 
Tüm bu gelişmelerle birlikte yoğun bir süreci geride bıraktık. 2019 seçimleri hatta erken seçim şimdiden konuşulmaya başlandı. 2018 için öngörüleriniz neler?
 
AKP'nin hedefinin 2023 olduğunu biliyoruz. Bunun planlamasını ise 2019 seçimleriyle yapmak istiyor. Türkiye'nin ekonomik, siyasal, toplumsal sorunlarına bakıldığı zaman, artık bu rejimin yürütülemediğinin kanıtıdır. 16 Nisan referandumundan bu yana yeni bir sistem hazırlanıyor. Ancak Erdoğan 2019'u göremeyecektir. 2018 AKP için kötü bir yıl olacaktır. Bu bütün Türkiye halklarını etkiliyor, ama AKP gözü kara bir şekilde ülkeyi bataklığa götürüyor. 2018 yılı içerisinde bir seçim yaşanabilir; ama AKP, 7 Haziran'ın gerisine düşecektir. Bu gidişattan sadece bizler değil, AKP yandaşları dahi rahatsızdır. Bizler bu sisteme mecbur değiliz, halklarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışacağız.
 
MA / Özgür Paksoy