Ezîzê Cewo: Zerdüştlük Medlere dayanıyor

img
HABER MERKEZİ - Zerdüştlük hakkında çok sayıda tahrifat yapıldığını belirten Kürdolog Ezîzê Cewo, bu inancın kökenini Medlere bağlıyor. Rusça ve Ermenice kaynakları esas alan Cewo, birçok çarpıtmaya cevap veriyor. 
 
Cenap Şahabettin’in deyimiyle insan, tarihe her istediğini söyletebilir. Çünkü ölüler itiraz etmezler. Kürt tarihi konusunda da genelde Kürt kimliğinin varlığını tehdit olarak gören devletlerin tarihçileri bu yöntemi uyguladılar. Hegemonyanın taleplerine göre tarih yazdılar. “Zekâ” ürünü tezlerini, tahrifatlar, çarpıtmalar ve manipülasyonlar üzerine bina ettiler. Bu yöntemi Zerdüştlük bağlamında da tatbik ettiler. Bu konuda Sovyet Kürdolog Ezîzê Cewo (Mamoyan), tahrifatlara karşı önemli incelemelerde bulunuyor. "'Kayıp' Tarihin Sayfalarında Zerdüşt Peygamber" adlı eserinde Zerdüşt'ün hayatı, yaşadığı dönem ve Avesta’nın tarihsel gelişimiyle ilgili yararlı bilgiler takdim ediyor. Özellikle Rusça ve Ermenice kaynakları ayrıntılı şekilde inceleyen Ezîzê Cewo’yla bu mevzuları konuştuk.
 
Son çıkan kitabınızın adı “‘Kayıp’ Tarihin Sayfalarında Zerdüşt Peygamber”. Sıra dışı bir başlık izlenimi veriyor. Neden bu adı tercih ettiniz? Ne anlatmak istediniz? 
 
Kitap başlığı okuyucuyu çağırmalıdır. Onun dikkatini araştırmanın özüne çekmelidir. Yani sadece başlık olarak kalmamalıdır. Kitabın nüvesi veya ana teması niteliğinde olmalıdır. Aslında başlığı koyarken öyle bir hışımla belirlemedim. Önce “kayıp” yerine “çalınmış” veya “araklanmış” gibi sözcükleri düşünmüştüm. Bir ara şu başlığı da planlamıştım: “Zerdüşt Peygamber: Onunla İlgili Tüm Gerçeği Biliyor muyuz?”. Bu başlık altında birçok makalem de çıkmıştı. Ancak sonradan vazgeçtim. Yukarıdaki başlıklardan birinin daha etkili olabileceğini düşündüm ve “kayıp” sözcüğünde karar kıldım. Zira bu başlık daha nesnel, kapsamlı ve anlamlı duruyordu. Bazıları soruyor “niye özellikle ‘kayıp’, zaten son iki yüzyılda bu konuda çok sayıda araştırma yapılmadı mı?” diye. 
 
Evet yapıldı. Lakin yazarlar, bilim insanları, ressamlar, müzisyenler bu inancın sadece felsefik özüne ve insanlığın düşünce dünyasındaki önemine yoğunlaşmıştı. Mevcut inancın tarihsel kökeni ve Zerdüşt peygamberin hayatı onların pek ilgisini çekmemişti. Pers sarayının etkisi altındaki “hikâyecilerden” kalma çarpıtılmış ve tahrif edilmiş bilgilerle yetinip kaldılar. Sadece bu inancın özü ve Zerdüşt peygamberin “yüceliği” ile ilgilendiler. Bu yüzden Zerdüşt’ün hayat hikâyesi ve yaşadığı ülkenin tarihi hep mitler ve peri masalları ile örtülü kaldı. 
 
İnsanlar gerçeği tüm çıplaklığıyla bilmelidir. Özellikle tarihsel verilerin kim tarafından ve nasıl çarpıtıldığını iyi bilmeliler. Hazırladığım bu kitap, bu açıdan başlangıç niteliğindedir. Yapılan çarpıtmalar, tarihsel ve linguistik açıdan bir analize tabi tutulmakta ve hepsine bilimsel açıdan bir cevap aranmaktadır. 
 
Bu bağlamda hemen sorayım. Zerdüştlüğün kökenini nerede aramak gerek? Köken açısından Kürtlerle doğrudan bir bağı var mıdır? Hala bu inanışın izlerine rastlamak mümkün müdür?
 
“Bu dini önce Medler ve Baktriler, sonra Persler, Akamenidler ve Sasaniler kabul etmişlerdir. Bu halklar arasında yalnızca Kürtler hala Zerdüştlüğün bazı motiflerini ve inanç öğelerini muhafaza ediyorlar.”
 
Uzun yıllardır yaptığım incelemeler sonrası Zerdüştlüğün Medya’da yani Medler döneminde ortaya çıktığını ve yayıldığını söyleyebilirim. Medler yani proto-Kürtler bu dini ilk kabul edenler arasındadır. Bu anlamda 1907 yılında F.A. Brockhaus ve İ.A. Efron tarafından hazırlanan bir ansiklopedik sözlükte Zerdüştlük inancının İranî halkların eski bir dini olduğu yazılmaktadır. Buna göre bu dini önce Medler ve Baktriler, sonra Persler, Akamenidler ve Sasaniler kabul etmişlerdir. 
 
Bu halklar arasında yalnızca Kürtler hala Zerdüştlüğün bazı motiflerini ve inanç öğelerini bir ölçüde muhafaza ediyorlar. Ne ateş, ne kılıç, ne yıkım ne işgalciler bu inancı Kürtlerin hafızasından ve manevi hayatından silebildi. Özellikle Êzidî Kürtler arasında bu dinin izlerine tesadüf etmek mümkündür. Bu minvalde Êzidî ve Yezidî sözcüklerini birbirine karıştırmamak gerek. Êzidîler, Zerdüştlük öncesi dönemde Êzidîliğe mensup olan Kürtlerdir. Yezidîler ise Sufî İslam’a tabidirler. Etnik kimlikleri ağırlıklı olarak Arap’tır. Bu yüzden Yezidîler “biz Kürt değiliz” derler. Özellikle Şeyh Adiy’in “reformundan” sonra Êzidîlik İslamî bir mezhebe yani “Yezidîliğe” dönüştürüldü. Êzidîliğin temelleri tahrif veya tahrip edildi. Lakin Sufi Yezidizm’de dahi Zerdüştlüğün bazı izlerine rastlamak hala mümkün. Mesela “qewl” adlı dualarda bazı motifler söz konusudur. Bu bağlamda “Zerdüşt’ten Vahiyler” ve “Zerdüşt Konuşuyor” isimli ilahi şiirlerde bu motifleri görebiliyoruz. Mesela bir kesit şöyle:
 
         ...Zerdeşt got: ‘Ya Xwedê tu xwedayî!’ 
         Tu layîqê medih û senayî, 
         Tu kesê bêkesa yî, 
         Tu mefera bê meferayî! 
 
         Türkçesi:
 
         ...Zerdüşt dedi ki ‘Ya Hüda sen yücesin!’
         Sen her övgüye layıksın,
         Sen kimsesizlerin kimsesisin,
         Sen savunmazları koruyansın!
 
Zerdüştlüğün izlerine tesadüf edebileceğimiz vesikalardan biri de 7’nci yüzyıla ait Süleymaniye Parşömeni’dir. 20’nci yüzyılda Federe Kürdistan’ın Süleymaniye kenti yakınlarında bir mağarada bulunan parşömene yazılmış 8 satırlık bir şiir oldukça önemlidir. Bu şiir Aramice harflerle ama Kürtçe yazılmıştır. Kim tarafından yazıldığı belli değildir. Söz konusu parşömen hakkında bazı akademik çalışmalar da yapılmıştır. Mesela G.B. Akopov’un “Süleymaniye Parşömeni Hakkında” adlı makalesi veya M.U. Hamoyan’ın “7’nci Yüzyıl Süleymaniye Parşömenindeki Metnin İki Sözlü Varyantı” adlı incelemesi dikkate değerdir. Şiiri, aslına sadık kalarak şu şekilde yeniden düzenledim:
        
         Hürmüzgahlar viran oldu, ateşler söndü,
         Başımıza büyük bir bela geldi,
         Zorba Araplar her tarafı harap ettiler,
         Hatta Şehrizor’a yetiştiler,
         Kadınları, kızları esir aldılar,
         Tüm erkekleri kana boyadılar,
         Zerdüşt’ün ayini sahipsiz kaldı,
         Ne Hürmüz ne kimse yardım etti. 
 
Buna benzer ağıtlar Zaza Kürtler arasında da yakılmıştır. Kürt yazar Nuri Dersimi, bu konuda bazı bilgiler vermektedir. Dersim halkının da Arap istilasına maruz kaldığını yazmaktadır. Fakat Dersim Kürtleri Arap saldırısına karşı koymuş ve Zerdüşt inancını bir ölçüde korumuşlardır. Kürdistan’ın diğer bölgeleri ise zorla İslam’ı benimsemiştir. 
 
Süleymaniye Parşömeni’ndeki satırların bir benzerini Ermenistan’daki Kürtlerde de görüyoruz. M.U. Hamoyan’ın 1969 yılında aldığı kayıtlara göre Tigranê Zaza (Pogosyan) isimli bir Kürt (aslen Amed’in Pîran ilçesinden ve Zaza Kürt’tür) bu satırları ezbere bilmektedir. Fark edildiği üzere Zerdüştlüğün izleri farklı Kürt grupları arasında hala devam etmektedir. Bu inanç ile bağlantılı manevi değerler Kürt halkı açısından çok önemlidir ve Kürtlere kendi milli varlıklarını koruma olanağı tanımıştır. 
 
 Zerdüşt'ün hayatı ve yaşadığı dönemle ilgili çok sayıda tahrifat veya temelsiz sav olduğunu belirttiniz. Bu bağlamda Zerdüşt’ün Akamenidler döneminde ortaya çıktığı ve yaşadığı yönünde bazı varsayımlar var. Sizce bu doğru mu? Yoksa Fars tarihçiler çarpıtıyor mu?
 
 “Avesta’da Akamenidlerin hanedan üyelerine dair tek bir bilgi dahi yok. Zira Zerdüşt M.Ö. 550 yılından önce yaşamış ve öğretisini yaymıştır. Dolayısıyla Akamenid Kralı I. Artaksersk’in (M.Ö. 464-425) kardeşi olan bir satrapla görüşmesi ihtimal dışıdır.”
 
Kesinlikle çarpıtmadır. Akamenidler devletinin herhangi şekilde Zerdüşt peygamberle bir bağ kurması mümkün değil. Çünkü Zerdüşt, Med sarayına karşı yapılan darbeden 1 yıl sonra yani M.Ö. 551 yılında ölmüştü. 
 
Zerdüştlüğün ortaya çıkışı, Zerdüşt’ün hayatı ve Kürtlerin tarihi ile ilgili var olan “keşmekeşin” asıl müsebbibi saray yanlısı Fars “palavracılarıdır.” Asıl şaşırtıcı olan ise tarihçilerin geçmişte ve günümüzde bu palavracıların uydurmalarını ve mitlerini esas alarak tarih yazmalarıdır. Ancak gerçekler inatçıdır. Onlara karşı direnmek mümkün değil. İnsanlığın tarihi veya Zerdüştlüğün tarihi sadece İran’la sınırlı değildir. 
 
Gerçeklerin değiştirilmesi ve tarihsel verilerin çarpıtılması Pers satrapının oğlu ve Med Kralı Astyages’in/Astiages’in torunu II. Kiros (Astyages’in kızı Madana’nın oğlu) tarafından Med sarayına karşı organize edilen ve soyluların desteğini alan bir darbe ile başladı. II. Kiros dedesine ihanet etti ve onu tahtından indirdi. Bu konuda Albert T. Olmstead’in “Pers İmparatorluğu Tarihi” ve İ.M. Diyakonov’un “Medya Tarihi” gibi eserlerine göz atılabilir. 
İranlı tarihçilerin en büyük tahrifatlarından biri Zerdüşt’ün hamisi olduğu düşünülen “Viştaspa” ile ilgilidir. Buna göre Viştaspa adında iki ayrı dönemde yaşamış yönetici güya Zerdüşt’le “karşılaşmıştır”. Biri Akamenidlerin Baktriya (Bahtarya) bölgesinin yöneticisi iken, diğeri yine Akamenidlerin kuzey topraklarını idare eden kişiydi. Bazı araştırmacılara göre Zerdüşt’ün gerçek hamisi Baktriyalı Viştaspa iken, kimilerine göre kuzey topraklarının yöneticisi Viştaspa’dır. 
 
Bu konu üzerinde biraz durmak gerek. Öncelikle Akamenidler sarayında ve yönetici sınıfı arasında sonu gelmez bir taht kavgası, komplolar, suikastlar, tezgâhlar vardı. O ortamda Zerdüşt’e yardım etmek, onu korumak ve öğretisini yaymanın pek mümkün olmadığını düşünüyorum.
 
Bir başka unsur, Avesta’da Akamenidlerin hanedan üyelerine dair tek bir bilgi dahi yok. Zira Zerdüşt M.Ö. 550 yılından önce yaşamış ve öğretisini yaymıştır. Dolayısıyla Akamenid Kralı I. Artaksersk’in (M.Ö. 464-425) kardeşi olan bir satrapla görüşmesi ihtimal dışıdır. Gatalarda Kavi Viştaspa isminde bir kişinin Zerdüşt’ün koruyucusu olduğu ve onun öğretisini yaydığı yazılmaktadır. Yalnız Zerdüşt ondan bahsederken “öncü, lider” sözcüğünü kullanmaktadır. Yani “satrap” olarak adlandırmamaktadır. 
 
“Viştaspa” isimleri üzerinde yeniden durmak istiyorum. Akamenid satrapları dışında bir Viştaspa ismi olduğunu siz de söylüyorsunuz. Avesta’da geçen “Kavi Viştaspa” tam olarak kimdir? 
 
 “Kral Keyaksar’ın diğer adının Kavi Viştaspa olduğunu tahmin etmekteyim. Keyaksar (Kiaksar) sözcüğü bildiğiniz üzere Yunanca’dır. Taht esnasında kullanılan bir isimdi. Kanımca Kral Keyaksar’ın özel yaşamında kullandığı isim Kavi Viştaspa idi.” 
 
Bu konu üzerine çok kafa yordum. Farklı cenahtan muhtelif kaynakları incelemeye çalıştım. Kendi kendime hep şu soruyu sordum “Neden tarihsel kronolojide Kavi Viştaspa’nın adı geçmiyor? Avesta’da Zerdüşt peygamber onu çok övüyorken, eski Ermeni kaynaklarında Medlerin son kralı Astyages, Medlerin kendisi ve Kürtler Kavi Viştaspa’nın torunları olarak adlandırılıyorken bu ismin tarihsel kronolojide yer almaması ilginç değil mi?”
 
Kavi Viştaspa’nın kim olduğunu tahmin etmek veya bulabilmek için dört kriterin göz önünde bulundurulması gerek. Birincisi biraz önce de bahsettiğim gibi Zerdüşt Medya’da yaşadı ve M.Ö. 551 yılına kadar peygamberlik yaptı. İkincisi Amerikalı tarihçi Richard Frye’nin nazariyesine göre Zerdüşt M.Ö. 588 yılında Kavi Viştaspa’yı Zerdüştlüğe davet etti. Üçüncüsü ise Kral Keyaksar M.Ö. 625-585 yılları arasında Medleri yönetti. Dördüncüsü ise İ.M. Diyakonov’a göre o dönemde krallar hem aile içinde hem de tahtta farklı isimler kullanmaktaydı. 
 
Tüm verileri dikkate aldığımızda Kral Keyaksar’ın diğer adının Kavi Viştaspa olduğunu tahmin etmekteyim. Keyaksar (Kiaksar) sözcüğü bildiğiniz üzere Yunanca’dır. Taht esnasında kullanılan bir isimdi. Kanımca Kral Keyaksar’ın özel yaşamında kullandığı isim Kavi Viştaspa idi. 
 
Son olarak Avesta’nın ciltlerinin orijinalliğini sormak istiyorum. Var olan bilgiler günümüze kadar nasıl ulaştı acaba? Büyük İskender’in saldırısı esnasında çok zarar gördüğü doğru mudur?
 
 “Gataları yakından inceleyen araştırmacı İ.M. Steblin-Kamenskiy, Avesta’nın Pehlevi kâtipler ve Sasani tercümanlar tarafından değiştirildiği veya tahrif edildiğini düşünmektedir.”
 
Avesta’nın şu anda ihtiva ettiği bazı bilgiler kesinlikle tartışmalıdır. Bahsettiğiniz gibi Büyük İskender’in M.Ö. 331-330 yıllarındaki saldırısı esnasında Avesta nerdeyse tamamen yok edilmiştir. Birçok cilt denize atılmış veya yakılmıştır. Geriye kalan bilgiler aslında sözlü olarak aktarılmış ve sonrasında yazıya dökülmüştür. Dolayısıyla araştırmacıların hiçbiri bu kitabın orijinalini görmemiştir. 
 
Bu konuda Sovyet İranolog İ.M. Diyakonov’un tespitine göre gatalar Zerdüşt din adamları tarafından sözlü olarak korunmuş ve Akamenidler döneminde I. Darius’tan sonra yazıya dökülmüştür. Bu dönem İran yazılı kültürün de gelişmeye başladığı dönemdir. Özellikle yazıya geçirildikten sonra bazı “tahrifatların” olması muhtemeldir. Bu bağlamda yine gataları yakından inceleyen araştırmacı İ.M. Steblin-Kamenskiy, Avesta’nın Pehlevi kâtipler ve Sasani tercümanlar tarafından değiştirildiği veya tahrif edildiğini düşünmektedir. 
 
Avesta’nın orijinal metinlerinin yok olmasına ve tahrifatlara rağmen Zerdüştlüğün emarelerine farklı topluluklarda rastlamak hala mümkündür. Kürdî unsurlarda ve özellikle Êzidî Kürtlerde bu inancın öğeleri hala etkisini sürdürmektedir. 
 
MA / İsmet Konak