Uzaklaştırma kararı sürecinde saldırıya uğrayan kadın: İlk duruşmaya takım elbiseyle gittim

  • kadın
  • 10:14 12 Şubat 2020
  • |
img

ANKARA - Polis koruması ve uzaklaştırma kararlarına rağmen ayrıldığı erkek tarafından öldürülmek istenen ve bir gözünü kaybeden Y.O. verdiği hukuk mücadelesini anlattı. Mahkemelerin erkekten yana tavır aldığını belirten Y.O. bu duruma dikkat çekmek için ilk duruşmaya takım elbiseyle gittiğini belirtti.  

 
Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı Türkiye'de kadınlar şiddete karşı verdikleri hukuk mücadelesinde de büyük zorluklar yaşıyor. Kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler ya polis korumasında ya da uzaklaştırma kararları sürecinde yaşanıyor. O örneklerden biri de evlenmek üzere iken ayrıldığı erkeğin saldırısı sonucu bir gözünü kaybeden Y.O.'nun yaşadıkları. Ankara’da 26 Nisan 2016 tarihinde Ömer Faruk A. ve kardeşi B.A. tarafından öldürülmeye çalışılan Y.O’nun hukuki mücadelesi 4 yıldır devam ediyor. Davanın ikinci duruşmasında sanık B.A. serbest bırakılırken, 17’nci celsede verilen kararda sanık Ömer Faruk A. hakkında 15 yıl hapis cezası verildi. İndirimler uygulanarak verilen hapis cezası İstinaf Mahkemesi tarafından bozuldu.
 
Y.O., yargılama süreci boyunca sanık, yakınları ve avukatları tarafından sistematik şekilde hakarete maruz kaldı. Y.O., gözünden aldığı yaranın iyileşmesi için de 23 kez ameliyat oldu. 
 
Çektiği fiziksel acılara inat her duruşmaya gelen Y.O., verdiği mücadeleyi Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
 
Ömer Faruk A.'nın size yönelik şiddeti nasıl başladı?
 
Ben 2015 yılında Ömer Faruk A. ile birlikteydim, hatta evlenmek üzereydik. Aslında kısa bir süredir birlikte olmamıza rağmen kendimi evlilik hengamesinde buldum. Sonrasında bir yakınımız kardeşime Ömer’in uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve çok sayıda yere borçlandığını söylemiş. Kardeşimde bana anlatınca ben Ömer ile görüştüm ve evlenmek istemediğimi söyledim. O da ilk başta gayet olumlu karşıladı ve ayrıldık. 29 Nisan 2015 tarihinde Ömer gece evimin kapısına geldi. Yeğenim ayrıldığımızı bilmediği için kapıyı açıyor. Ben de sesleri duyunca odamın kapısını kilitledim, kapıyı açmayınca kapıdaki camı kırarak, kapıyı açtı ve beni öldüresiye dövdü. Saçımdan tutup, arabaya bindirdi ve Bağlum’da bir araziye götürdü. Beni arabadan indirerek, aşağı atmaya çalıştı. Sonrasında ailem arayıp, tehdit edince beni yeniden arabaya bindirdi ama bir şey söylemedi, nereye götürüldüğümü bilmiyordum. Araç hareket halinde iken Esertepe Polis Karakolu önünde araçtan atladım ve yaralı şekilde karakola sığınarak, yardım talebinde bulundum. Sonrasında darp raporu aldım ve şikayetçi oldum. Ömer ise elini kolunu sallayarak, karakola gelip ifade verdi ve serbest bırakıldı. İlk olarak o zaman koruma ve uzaklaştırma kararı aldım. Sonrasında dava açıldı ve hukuki mücadelem orada başladı.
 
Uzaklaştırma kararı sonrasında size yönelik tehditleri devam etti mi?  
 
Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen sürekli beni araba ile takip ediyor ve trafikte her gün tacize uğruyordum.  Bana mesajlar atıyor, ‘çok dolandın evine git’ diye. Bir buçuk yıl böyle yaşadım. Dava açılınca şikayetimi geri almamı istedi, ben kabul etmeyince de o da beni rahatsız etmeye devam etti. Bir gün yine evimden çıkarken, arabasını arabamın arkasına park etmiş. Ben aracıma binince onun olduğunu fark ettim, benden para istedi. Ben de sana veremem deyince sokak ortasında beni darp etti. Darp sırasında kulağımın zarı patladı. O halde karakola gidip, şikayetçi oldum.
 
 İkinci şikayetinizde nasıl bir uygulama ile karşılaştınız?
 
Beni Yüzüncü Yıl Polis Merkezi’nde karakolda saatlerce tuttular. Ben içerde iken o sigara içmeye dışarı çıktı. Ben de arkalarından çıktım. Bir tane polis memuru Ömer’in yanına gitti. Sırtını sıvazladı. ‘Ömer’im sen git, bundan hiçbir şey çıkmaz, ben ifadeni yazarım sen daha sonra gelir imzalarsın’ dedi. Ben de polisin yanına gittim, ‘sen onu pohpohla gönder, seni şikayet edeceğim’ dedim. Hemen CİMER'e yazdım. Kamera kayıtlarının olduğunu ve polis memurunun varsa arabası kaskosunun, sigortasının hangi şirkette yapıldığının araştırılmasını istedim. Karakol amirine de şikayet ettim. Şikayetimin ardından polis hakkında soruşturma açıldı, kamera kayıtları incelendi ve arabasının sigorta ve kaskosunun Ömer’in sigorta şirketinden yapıldığı anlaşıldı. Polis açığa alındı. Adı Levent’ti ama soyadını hatırlamıyorum. Polis görevden alınınca bir şey değişmedi. Karakoldakiler bana daha çok kıl oldular.
 
Koruma kararınız olmasına rağmen yaptığınız şikayetlerden sonuç almadınız mı?
 
20 kere şikayet ettim. Bir tanesinde bile hakkıyla görevini yapan polis memuru görmedim. Polisler, ‘Biz de emir kuluyuz. Savcı ne derse onu yapıyoruz’ dediler. Ama ben bu sektörde çalışan biri olduğum için olay anında polisin savcıya olayı nasıl aktardığı çok önemli. Başrol orada polis ve savcı bunların aktarımları doğrultusunda hareket etti ve tutuklama, gözaltı istemedi. Polisler yüzünden istemedi.
 
 Vurulduğunuz da sanık Ömer Faruk A., hakkında koruma kararı var mıydı?
 
Vurulduğum gece 6 tane koruma kararım vardı. Vurulduktan sonra da hala devam eden koruma kararlarım var. Kararları ihlal ettiği için hapis cezası aldı. 27 Nisan’da ilk duruşmamız vardı koruma kararını ihlalden tutuklanacaktı. Beni darp etmişti. Akciğerim söndü, kaburgalarım kemiklerim kırıldı ve kulak zarım patladı. Bunları koruma kararı olmasına rağmen yaptı. Hiçbir şeyden tutuklanmazsa bile koruma kararını ihlalden tutuklanacaktı. 25 Nisan 2016 tarihinde beni aradı ve ‘senin kafana sıkacağım o mahkemeye çıkmayacaksın’ dedi. Ben de, ‘konuşmayı kayıt altına alıyorum. 27 sabahı hakime dinleteceğim’ dedim. O da tehdidinin devamında, ‘Hakim de savcı da duysun senin kafana pompalı ile sıkacağım ve sen o duruşmaya çıkamayacaksın. Seni öldürüp ondan sonra içeri gireceğim’ dedi. Ben de telefonu kapattım. Kaydı CD’de aktırdım iki gün sonraki mahkemeye sunmak için. Ama öncesinde savcılığa gidip, koruma kararı olmasına rağmen tehdit edildiğimi söyledim. Savcı bana, ‘Bundan bir şey çıkmaz, diğer dava dosyalarına eklersin, adli mercilerini oyalama’ diye geri gönderdi. 26 Nisan’da sabaha karşı saat 3’te dediğini yaptı ve kafama sıktı.
 
Peki olay sonrasında savcının yanına gittiniz mi?
 
Vurulduktan birkaç ay sonra biraz toparlanınca kardeşime beni adliyeye götürün dedim ve vurulmadan önce gittiğim savcının odasına gittim. Savcı şikayetimi sorduğumda ‘Ben de sizden şikayetçiyim, beni hatırladınız mı’ diye sordum. Tabi saçmalardan kaynaklı gözümün birini kaybetmişim, yüzüm perişan, savcı tanımadı. Sonrasında geldiğim tarihi ve olayı anlattım ve dedim ki; ‘25 Nisan 2016 tarihinde size geldim bu adam beni tehdit etti, dedim. Siz de bana 'bundan bir şey çıkmaz dediniz. Adli mercileri oyalama' diye beni gönderdiniz. Tabi savcı dondu kaldı ve Ömer yakalanmadığı için 24 saat polis koruması verdi. Anlayacağınız vurulduktan 3 ay sonra 24 saat ben nereye gitsem polis de geliyordu.
 
Yaklaşık 3 yıldır devam eden bir dava süreci var. Savcılık tarafından hazırlanan iddianame yaşadıklarınıza denk düşen bir şekilde hazırlanmış mıydı?  
 
Planlayarak ve tasarlayarak öldürme teşebbüsünden açılması gerekirken birçok kanıt olmasına rağmen sadece öldürmeye teşebbüsten yargılanıyorlar. Hala da bunun mücadelesini veriyoruz. Beni gece, kardeşimin evinin önünde öldürmeye teşebbüs ediyor. Ama mahkeme planlayarak ve tasarlayarak öldürmeye sokmuyor. Ne benim sunduğum delillerin ne de kanun kitaplarında yazılanların hiçbir hükmü yok. Ben elimden gelen her şeyi yaptım ve yapmaya da devam edeceğim.
 
Duruşmalar da nasıl bir atmosfer vardı?
 
Avukatım bana hep duruşmalara makyaj yapmadan gelmemi söylüyordu. Adam hep sanık avukatlığı yapmış, ilk kez mağdur avukatlığı yaptığı dosya benim dosyam. Kendince mahkemeyi mağdur olduğuma inandırmaya çalışıyor çünkü vurulmuş olmak yetmiyor mağdur olduğuma inanmaları için. Bir de o duruşmalarda ben sanık olarak da onların yanında oturdum, çünkü beni tehdit edene küfretmiştim. Bana bunu da yaptılar. Sanık olarak onlarla yan yana oturdum.
 
Peki sanık avukatları ve mahkemenin tavrı nasıldı?
 
Sanık avukatını bana duruşmada, ‘ağır başlı bir kadın olsaydı vurulmasaydı’ dediği için şikayet ettim. Ağrı başlı olmamak bana göre bir hakaret değil. Ama ağır başlı olmayan her kadının sokağın ortasında vurulup öldürülmeyi hak ettiğini söyledi bu adam. Ömer mahkemelerde elini kolunu sallıyor, çok rahat hakimin karşısında. Bu cüreti avukatından alıyor.
 
Mahkemede hala sanık tarafından tehdit edildiğinizi söylediniz. Cezaevinden size nasıl tehditlerde bulunuyor?
 
Tesadüfi bir şekilde çocukluk arkadaşımın abisi ile Ömer aynı koğuşta yatıyor. Onun aracılığıyla arkadaşımla bana tehditler gönderiyor. Para versem şikayetinden vazgeçer miyim diye haber gönderdi. Ben de "hayır" dedim. Mevzu para değil. Bana dünyaları verse gözümü geri veremez. Hiçbir şekilde görme ümidim yok. Benim tek istediğim bana yaptıklarının cezasını çekmesi. O yüzden de şikayetimden vazgeçmeyeceğimi söyledim. Tekrar bana haber gönderdi; ‘Doya doya yaşasın benim aldığım ceza kadar ömrü kaldı’ diye. Ailesinden de tehditler almaya devam ediyorum. Cebimde koruma kararıyla dolaşıyorum. Kardeşine ilişkin aldığım koruma kararı var. Duruşmalarda sürekli taciz ediliyorum.
 
Sanık Ömer Faruk A. hakkında daha önce yaptığınız şikayetler de davaya dönüştü mü? Şuan kaç davanız var?
 
Şuan onun hakkında benim şikayetlerimle açılmış birçok dava var. Ankara 8'inci Ağır Ceza Mahkemesi yanı sıra Ankara 4, 12, 19, 28, 32, 43 Asliye Ceza Mahkemeleri'nde de birçok dava devam ediyor. Ankara 8’inci Asliye Ceza’dan yargılandığı  ‘tehdit ve basit yaralama’ 5 ay ceza aldı. Ankara 19'uncu Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan “Basit yaralama, tehdit, hakaret, mala zarar verme, silahla tehdit” ise 3 ay 22 gün ceza verilirken, bana da  bin 500 TL para cezası verildi. Bana ceza verilmesi de yine koruma kararı olmasına rağmen bir gün evime geldi ve bana saldırdı, polisi aradığımda ‘biz geliyoruz ama kendini koru’ dediler ve bende bıçak alarak kendimi korudum. Bundan kaynaklı evim içinde bana saldırmasına rağmen kendimi korumak için elime aldığım bıçaktan dolayı ceza aldım. Bunların yanı sıra diğer davalar hala devam ediyor.
 
Ankara 8’inci Ağır Ceza'da kardeşinizi öldürme ve sizi öldürmeye teşebbüsten verilen karar duruşmasına gittiniz mi? Ne hissettiniz?
 
Ben karar duruşmasına gitmedim. Aslında beraat almasını bile bekliyordum. Olayın başından bu yana güvendiğim hukuk sisteminde bir adalet görmedim. Son mahkeme de kardeşimi öldürmeye teşebbüsten 7 ve beni öldürmeye teşebbüsten 7 yıl ceza verdiler. Hatta o gün avukatıma da ‘beni arama, ceza miktarını söyleme’ dedim. Çok çırpındım çünkü. Ne yaptıysam yok ceza almadı. Yıllardır mahkemeler vicdanını hep erkekten yana kullandı. Birçok erkek takım elbise giydiği için iyi hal indirimi aldı. İnanmayacaksınız ama bende ilk duruşmalara takım elbise giyerek gittim. Her kalktığımda da önümü ilikledim. Tepkisel olarak yaptım ama pek işe yaramadı. Ağzım, yüzüm sargılıydı ama bilerek o takım elbise ile protesto ettim. Avukatım gülmekten yerlere yattı, ama yaptım.
 
 Peki tedavi süreciniz o ne kadar sürdü? Yaşamınıza etkileri neler oldu?
 
23 ameliyat geçirdim. Bunların 7 tanesini narkozsuz ve anestezisiz oldum. Beni yatırıp elimi ayağımı bağladılar. Çünkü vücudum artık ameliyatlardan dolayı narkoz ve anesteziyi kaldırmıyordu, canlı canlı kesip biçtiler beni. Ameliyatlarda acıdan kendimi sıktığım için sinirlerim sıkıştı. Ayağa kalkamadığım zamanlar oldu. Gerçekten bir insanın şu dünyada çekebileceği acıları en üst seviyede çektim. Ama çok şükür ayaktayım.
 
Ankara 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı İstinaf tarafından bozuldu ve yeniden olay yeri keşfi yapıldı. Son mahkemede bu rapora dair itirazlarınız oldu. Raporda eksiklikler nelerdi?
 
Bilirkişi incelemesi için bizi vurulduğum yere götürdüler. Arabamın iç kapağında ve dış yüzeyinde kurşun izleri duruyor. Bilerek yaptırmadım. Olay yerine de o arabamla gittim. Bu da mahkemenin bana yaptığı bir psikolojik şiddet. Sen beni vurulduğum yere beni vuran insanlarla neden gönderiyorsun? Ve gitmem zorunlu. Ben delirsem deli diyecekler. Bir tane olay yeri inceleme tutanağı var. Onu vurulduktan sonra polisler tutmuş. Yerde cam izleri ve kan izleri var. Dolayısıyla vurulan kişinin aracı burada diyorlar. Kroki çiziliyor. Onun ateş ettiği yerde fişeğin düştüğü yer olarak belirleniyor. Benim ifadem de bu tutanakla örtüşüyor. Arabanın içinde 3 kişi oturuyordu. Hem sokak lambası hem de arabanın içinde yanan orta lambanın etkisi ile arabada oturanların yüzleri görünüyordu. Ve bunlar zaten sürekli gördüğüm insanlar. İlk defa gördüğüm olsa belki tanıyamazdım. Kamera kaydı çekiyor. Anlatıyorum. Ömer’in kardeşi falan arabanın içine oturdular. Bilirkişi kamerayı kaldırıp, arabanın içini çekti. Hakim görünüp görünmediğini sordu. Bilirkişi çok net bir şekilde görünüyor dedi. Kamera kaydı alıyor bunu da. Çelişki şurada bilirkişi kamera kaydından çok net görünüyor diyor. Sonuç kısmında ise ‘karanlık bir cisim olduğu ve tanımlanamadığı gözlemlenmiştir’ diyor. Mahkeme dosyayı bu çelişkiden dolayı tekrar bilirkişiye gönderdi. Rapor düzeltilmediği takdirde bilirkişi hakkında da suç duyurusunda bulunacağım.
 
Yaşadıklarınıza dair toplumun yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Bu bir savaş artık. Biz savaşıyoruz. Ben adil dövüşüyorum ama. Artık sayın cumhurbaşkanının da söylediği gibi hakimin vicdanına kaldım. Onun vicdanı benim yaşayıp öleceğime karar verecek. Hayatım hakimin ağzından çıkacak iki söze bakıyor. Ben 7 göbek MHP ile büyüdüm. O görüşe inanan olarak değil ama o tarzda yetiştirilmiş bir insan olarak söylüyorum. Vatanımı, toprağımı seviyorum her insan gibi ama artık midem bulanıyor. Bu ülkenin vatandaşı olmaktan tiksiniyorum. Benim kadar vatansever ve milliyetçi bir insanı bile bu hale getirdi bu ülke. Gerçekten yazıklar olsun. Ben bu ülkede yaşamaktan tiksiniyorum.
 
Bu kadar mücadeleci olmak kolay olmasa gerek…
 
Ben çok güzel bir ailede büyüdüm. Annem babam çok bilinçli insanlardı. Dik durmam gerektiğini onlardan öğrendim. Biraz karakteristik özelliğimden kaynaklı. Bana yapılıp yapılmaması önemli değil, haksızlığa gelebilecek biri değilim. Karşımdakinin amacının zaten beni sindirmek olduğunu biliyorum. Biraz da ona istediğini vermemek adına çok güçsüz olduğum zamanlarda bile güçlü durdum. Ben yeri geldi evimde mum ışığında oturdum, evimde olduğumu anlayıp kapıma dayanmasın diye. Sokağa çıkamadığım zamanlar oldu. Ağzım gözüm mosmor yine mahkemelere katıldığımı biliyorum. Çok zordu ama olmak zorundaydım.
 
Peki, son olarak erkek şiddetine maruz kalan ve susmak zorunda bırakılan kadınlara nasıl bir mesaj verirsiniz?
 
Bilinçli olmak çok önemli. İstediğimiz her bilgiye internet üzerinden ulaşabiliyoruz. Bunun için bir avukat tanımana gerek yok. Korkmasınlar en fazla alacakları bir can. Hukukun gücüne inanarak, mücadele ettim. Boş çıktı ama ben inandım. İnanmak başarmanın yarısıdır. Korkmak hiçbir şey kazandırmaz. Birilerinin buna dur demesi lazım. Şu coğrafyada erkekte kadınla eşit derecede tehlikede. Fırsatını bulursalar ona da tecavüz ediyorlar. Bu şiddetin önüne geçilmeli. Bir kişi değil, iki kişi değil o kadar çok ki. Hayatıma kastedildi, sakat bırakıldım. Kadınlara değil insanlara mesajım var. Herkesin yaşam hakkı var, kimsenin buna müdahaleye hakkı yok.
 
MA / Berivan Altan - Zemo Ağgöz