Sara Aktaş: 'Jin, jiyan, azadî' ortak bir kadın hareketine dönüştü

  • kadın
  • 09:01 16 Eylül 2023
  • |
img
HABER MERKEZİ - "Jin, jiyan, azadî"nin ortak bir kadın hareketine dönüştüğünü belirten kadın hakları aktivisti Sara Aktaş, "Bu felsefe, mücadelenin tarihte az rastlanan bir özgürleşme ve özneleşme pratiği olarak şekillenmesine yol açmaktadır. Kalıcı olan yanı ise tüm insanlık için arzu edilen özgür ve eşit bir yaşamın olabileceğini göstermesidir" dedi. 
 
Kürt özgürlük hareketinin 45 yıllık mücadelesinin temeli olan “Jin, jiyan, azadî” felsefesi son bir yıldır başta Rojhilat olmak üzere Ortadoğu’da yeni bir yaşamın inşaası olarak hayat buluyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçü ideolojisinden doğan “Jin, jiyan, azadî”, bir slogan olmanın ötesinde yeni bir sistemi inşa etme ifadesi olarak yaşamsallaşıyor. 
 
Kadınları “tarihte ilk köleleştirilmiş ulus” olarak tanımlayan Abdullah Öcalan, yaptığı birçok değerlendirmesinde bu sloganın nereden doğduğunu ve neden yaşamsal olduğunu belirtiyor. Öcalan Nisan 1989’da yaptığı bir değerlendirmesinde, “Her zaman söylerim; kadın yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Ama sadece objektif bir parçası değil, bilinçli, kararlı bir öznesi olmayı da sağlamalıdır” ifadelerinde bulundu. 25 Haziran 1994’te yaptığı bir diğer değerlendirmesinde de “Bizde adı nedir? Jiyan (Yaşam). Siz neye döndürmüşsünüz? Mirin, ketin (Ölüm, düşüş). Bunu değiştirmek gerekir. Bu işe öncülük etmelisiniz değil mi? Erkekler size hayran olsun. Birkaç savaşı başarmaya güç getirecek kadar ilişkileriniz, buna yön verecek kadar olmalısınız” diyen Abdullah Öcalan, kadın özgürlüğünün önemine işaret etti. Abdullah Öcalan, 26 Şubat 1998 ise “Halkımızın tarihinde kadınla yaşamın kelimesi aynıdır. Ama şimdilere doğru geldiğimizde, birbirilerine en zıt iki kelime haline geldi. Biz bu uçurumu tekrar kapatıyoruz. Yani ‘Jin û Jiyan’ı artık birleştiriyoruz. Bu güzel bir gelişme” dedi. 
 
Öcalan’ın kadın özgürlükçü paradigmasından doğan “Jin, jiyan, azadî” sloganı etrafında birleşen İranlı kadınlar bir yıldır molla rejimine karşı direniyor. Ağır bedeller ödeyen Rojhilatlı ve İranlı kadınları bir araya getiren bu felsefeyi ve İran’ın tarihsel kadın mücadelesini kadın hakları aktivisti ve yazar Sara Aktaş ile konuştuk.
 
13 Eylül’de gözaltına alınan ve 16 Eylül’de ölüm haberini aldığımız Kürt kadın Jina’nın ardından başlayan eylemler bir yılı geride bıraktı. İran tarihinde kadınların başörtüsü, eğitim ve bir bütünen kadın haklarına dair talepleri kısa sürede devrim talebine dönüştü. İran’da nasıl bir kadın mücadelesi vardı, bugünlere nasıl gelindi? 
 
 
 Bu coğrafya tarihsel geleneği ve toplumsal direniş kültürü itibariyle merkezi uygarlığa, devletli sisteme karşı bir direniş mekanıdır. Tarihten bildiğimiz Hürremilerin, Mazdekin ve Babekin isyanlarının başladığı ana merkezlerdendir. Yine Hürrem Bint-i Kade’nin, Banu Khorremdin’in, Aferit’in, Quretulayn’ın, Mina Qazi’nin, Qedem Xêr’in yaşadığı ve erkek egemen zihniyete karşı iz bıraktığı topraklardır. 
 
Geçtiğimiz bir yıllık süreçte Jîna Emînî’nin İran devleti tarafından katledilmesi ile Rojhilat’tan başlayarak dünya geneline yayılan “Jin, jiyan, azadî” isyanı özellikle Kurdistan kadın hareketinin en temel gündemlerinden biri oldu. Elbette evrensel düzey kazanan bu serhildanın önemli sonuçları olduğu kadar, dayandığı bir tarihsel mirası da var. Bu eylemsellikleri tetikleyen iki temel tarihsel direniş damarından bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi; İran’ın dayandığı köklü kültür ile kadınların verdiği mücadeledir. Dahası bu coğrafyanın kendisi tarihsel geleneği ve toplumsal direniş kültürü itibariyle merkezi uygarlığa, devletli sisteme karşı bir direniş mekanıdır. Tarihten bildiğimiz Hürremilerin, Mazdekin ve Babekin isyanlarının başladığı ana merkezlerdendir. Yine Hürrem Bint-i Kade’nin, Banu Khorremdin’in, Aferit’in, Quretulayn’ın, Mina Qazi’nin, Qedem Xêr’in yaşadığı ve erkek egemen zihniyete karşı iz bıraktığı topraklardır. Her ne kadar İranlı kadınların 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren toplumsal hareketlere katılım gösterdiği belirtilse de, çok daha eskiye dayanan bir mücadele geleneğinin olduğunu söyleyebiliriz. 
 
Kaçar ve Pehlevi Monarşileri döneminde kadınlar hayatın her alanında önemli bir dinamiktir. 1906’da kurulan yurtsever kadın örgütleri, Kaçar Hanedanlıgı’na karşı direnişte etkin rol oynamıştır. İranlı kadınlar ilk kez toplumsal aktör olarak ortaya çıktıkları bu süreçte ulusal gelişim için kadınlara yönelik ayrımcılığa son verilmesini istemiştir. 1979 sonrasında ortaya çıkan kadın hareketlerinin temel motivasyonları ise kadınların devrimle birlikte kaybettiği haklarının geri verilmesi ve kamusal alanda uygulanan başörtü zorunluluğuna karşı çıkılması oldu. 
 
İslam Devrimi ile beraber ortaya çıkan islami yönetim, kadınların 100 yıldır mücadele sonucu elde ettiği kazanımlardan cinsiyet eşitliği, çok eşliliğin yasaklanması, giyim kuşam özgürlüğü gibi pek çok hakkı ellerinden aldı. Kadının kamusal alandan uzaklaştırılarak eve hapsedilmeye çalışılması kadın mücadelesinin yürütülmesini beraberinde getirmiştir. Nitekim bu dönemlerde Liberal, Marksist/Leninist ve seküler erkeklerin desteğini alan kadınlar, devrimin ilk kadın hakları eylemini 8 Mart 1979’da gerçekleştirmiştir. 1994 yılında doğrudan Humeyni’nin ağzından iş ve siyasette cinsiyet eşitliğine dair açıklamalar duyuldu. 1997 yılında Cumhurbaşkanı olan Muhammed Hatemi’nin seçimi kazanmasında kadınların sağladığı destek önemli rol oynamıştır ve onun döneminde kısmi serbestlik yaşanmıştır. 8 Mart kutlamalarına izin verilirken kadınların çalışma saatleri kısalmıştır. 2005 yılında seçilen Ahmedinejad döneminde ise bu konularda yeniden bir geriye gidiş yaşanmış ve kadın haklarına yönelik yayın yapan dergi ve gazeteler kapatılmıştır. 
 
2013 yılında göreve gelen Hasan Ruhani döneminde ise yeniden serbestleşmeye rastlanır. Beyaz Çarşamba Hareketi 28 Aralık 2017’de Vida Movahed’in kamusal alanda başörtü takma zorunluluğuna karşı başlattığı eylem yeni bir protesto türünü ortaya çıkarmıştır. Movahed, İran’ın en kalabalık caddelerinden birinde elektrik kutusunun üstüne çıkmış ve sopanın ucuna geçirdiği beyaz başörtüyü sallayarak bu eylemi gerçekleştirmişti. Bu eylem, 2014 yılında muhalif Masih Alinejad tarafından bir facebook grubu çerçevesinde başlatılan Beyaz Çarşambalar Hareketi’nin devamı olmuştur. 
 
Özellikle son 20 yılda, toplumsal problemlerin zirveye çıktığı Rojhilat ve İran’da ekonomik buhrana, siyasal baskılara, anadilde eğitim hakkının kısıtlanmasına, zorunlu örtünme yasasına ve daha pek çok cinsiyetçi-dinci-faşist uygulamaya karşı sayısız serhildan süreçlerinin yaşanmasını elbette bu tarihsel direniş damarlarından ayrı ele alamayız. 
 
Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından kadınlar isyan bayraklarını kuşandı ve sokaklara çıktı. Tarihe baktığımızda kadınların her direnişinin bir sloganı olduğunu görüyoruz. Kadınların 21’inci yüzyılda direniş sloganı “Jin, jiyan, azadî” oldu. Bu slogan ilk nerede duyuldu. Slogan tarihi hakkında neler söylemek istersiniz?
 
 
 ‘Jin, Jiyan, Azadî kimin sloganı?’ diye çok tartışıldı, ancak bundan daha önemlisi bu sloganın ruhunu kimin kardığıdır, kimin bu sloganı bir direniş felsefesine dönüştürdüğüdür. Kurdistan çıkışlı olan bu slogan Önder Apo’nun yol göstericiliğinde Kürt kadın hareketinin Kurdistan’dan başlatarak geliştirdiği bir yaşam ve mücadele yol haritası olmuştur.
 
‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı etrafında gelişen bu direniş için tarihsel bir sıçrama anı ve devrimsel bir dinamik yaratmıştır diyebiliriz. ‘Jin, Jiyan, Azadî kimin sloganı?’ diye çok tartışıldı, ancak bundan daha önemlisi bu sloganın ruhunu kimin kardığıdır. Kimin bu sloganı bir direniş felsefesine dönüştürdüğüdür. Kurdistan çıkışlı olan bu slogan, Önder Apo’nun yol göstericiliğinde Kürt kadın hareketinin Kuzey Kurdistan’dan başlatarak geliştirdiği bir yaşam ve mücadelenin yol haritası olmuştur. Nitekim Aryenik kültür grubuna dahil dillerin birçoğunda ‘Jin’ ve ‘Jiyan’ kelimeleri aynı kökenden gelmektedir. Bu kökene Önder Apo ‘azadî’ arayışını da eklemiştir. Dolayısıyla bana göre bu slogana ruh veren Önder Apo olmuştur onu yaşamsallaştıran ise Kürt kadınlarının öncülüğünde tüm kadınlar olmuştur. 
 
Nitekim Önder Apo ‘Büyüleyici yaşam burada doğdu; Kurdistan’da jin û jiyan olarak gerçekleşti. Bin yıllar içinde yaşam bu sefer hiyerarşi ve devlet iktidarlarında jin û jiyan somutunda aynı mekânlarda kaybedildi’ tespitleriyle bu sloganın kaynağının neye dayandığını ortaya koymaktadır. Bu ekimin toplumsal bellekteki izdüşümü ise özgür yaşama duyulan özlem olmuştur. “Jin, jiyan, azadî” sloganının bugün küresel düzlemdeki etki gücü ve yankısının hikâyesi aslında kırk yılı aşkın bir süredir Kürt kadın hareketinin verdiği mücadelenin de hikâyesidir.  
 
Önder Abdullah Öcalan, 2001 yılında yaptığı bir avukat görüşmesinde, çağın niteliğini ‘21. Yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacaktır’ tespitiyle belirtiyor. 19. ve 20. yüzyıl toplumsal hareketlerinden farklı olarak bu yüzyılın taşıdığı özgürlük mücadelesi potansiyelini ve öncülüğünün ana bileşkesini kadınlar oluşturuyor diyebiliriz. Dolayısıyla dünyanın hemen her yerinde, kadın hareketleri her zamankinden daha aktif ve en önemlisi de sonuç alıcı mücadele odaklarıyla direnmektedir. 
 
Peki bu slogan bize neyi anlatıyor? Kürt kadınlarının yol haritası olan bu slogan bir anda nasıl tüm dünya kadınlarının yol haritası haline dönüştü? 
 
‘Jin, jiyan, azadî’ bir slogan değildir, bir mücadele manifestosudur. Gücünü demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir topluma duyulan özlem ve inançtan almaktadır. Toplumsal tüm dinamiklerin ‘jin’ etrafında kenetlendiğinde iradesinin ne denli güçlü ve yenilmez olduğunu anlatmaktadır. Hiç bir şeyin özgürlükten ve onurlu bir yaşamdan daha değerli ve güçlü olamayacağını tüm dünyaya haykırmaktadır. Bu iradenin toplumsallaşmasını ve evrensel bir direniş hattına dönüşmesinin kapısı anlamına gelmektedir. Nitekim serhildanların daha ilk dönemlerinden itibaren başlayan küresel destek ve dünyanın her yerinde ve her kesimden kadınların, erkeklerin başlattığı saç kesme eylemi, ‘Jin, jiyan, azadî’ devriminin akışında önemli bir rol oynamıştır. Dünya çapında cinsiyetçi dinsel faşizme karşı direnme cesaretini örgütlemiş ve her şeyden önemlisi başarma umudunu bir kez daha canlandırmıştır. 21. yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacağının en sade ve çarpıcı anlatımı olmuştur. Daha da önemlisi bu yüzyılın öncülüğünü Kürt kadınlarının radikal mücadelesi motive etmektedir.
 
Bu serhildan sürecinin gelişmesinde yukarıda belirttiğim nedenin yanı sıra ikinci daha özel bir etkiden yani Kürt kadın hareketinin Kurdistan’dan başlayarak Ortadoğu ve giderek dünyada yarattığı radikal mücadelenin belirleyiciliğini ifade edebiliriz. Kürt kadınlarının bu bakımdan yarattığı direniş modeli 40 yılı aşkın bir süredir, Kurdistan özgününde tüm dünyada deneyimlenmeye ve ilham kaynağı olmaya başlamıştır. Özgür dağlardan, Bakurê Kurdistan ve Türkiye deneyiminden bilinen ve en son Rojava Kadın Devrimi’nde olgusal gerçekliğe kavuşmuş olan bu gerçeklik, Önder Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının hakikatinde kristalize olmuştur. 
 
Kürt kadınlarının hem ulusal mücadele içinde öncüleşmesi hem de bu mücadelede kadın özgürlük sorununa merkezi bir rol biçerek giderek bir kadın özgürlük mücadelesine dönüştürmesi çifte bir mücadeleyi iç içe geliştirmesine yol açmış ve bu mücadele erk ve erkeklik ideolojilerine meydan okuyacak bir düzeye gelerek sadece İran ve Rojhilat’ta değil tüm dünyayı etkileyen bir anlam kazanmıştır. Mina Qazi, Qedem Xêr gibi tarihsel direniş referanslarının yanı sıra 2008 yılından bu yana tutsak olan Zeyneb Celaliyan’ın direnişi, 2010’da idam sehpasına yürürken ‘Bedenimi teslim alabilirsiniz ama şerefimi asla’ diyen Şirin Elemhuli’nin duruşu, öz savunmasını gerçekleştirdiği için idam edilen Reyhan Cebari’nin isyanı yakın tarih açısından çarpıcı örnekler olmuş ve bu eylemselliklerin boyutlanmasında da tetikleyici olmuşlardır.
 
Son olarak Kurdistan, Ortadoğu ve dünya kadınlarının mücadelesi bu yüzyıla damga vurdu. Kadınlar hangi talepler etrafında birleşti. Bu talepler nasıl gerçekleşir?
 
 
‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecinin aynı zamanda ortak bir kadın hareketine dönüşmesi, devrimci bir sinerjinin fışkırmasına, devrimci mücadele tarihinde az rastlanan bir özgürleşme ve özneleşme pratiği olarak şekillenmesine de yol açmaktadır. Sonuç olarak ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecinin esası ve kalıcı olan yanı, tüm insanlık için arzu edilebilecek özgür ve eşit bir yaşamın olanaklı olabileceğini göstermesidir.
 
Dünyanın neresinde olursa olsun erkek politikalarının direkt sonuçlarını kadınlar yaşamaktadır. Ortadoğu’da özgür iradesiyle yaşama kendi renginde katılamayan, aile, toplum, devlet, din, gelenek bağlarıyla sınırlandırılan, denetim altında tutulan, bastırılan kadın hala kırbaçlanma, idam, recm, yakılma gibi ilkel cezalandırma yöntemleriyle karşı karşıya bulunmaktadır. Dolayısıyla dünyadaki tüm kadınlar gibi Ortadoğulu kadınların da ortak talepleri; onurlu ve özgür yaşama talebidir. Dünyanın dört bir yanında kadınlar ellerinden alınmaya çalışılan özgürlük iradelerini insanlık düşmanlarına teslim etmeme mücadelesi veriyor. 
 
Dolayısıyla Ortadoğu’daki tüm kimliklerin ve ezilen halkların binyıllardır mahkum edildikleri kaostan çıkış kapısı olarak şekillenen devrimsel süreç, elbette kadın karakterli gelişirken, aynı zamanda kadınların özgürlük talebinde merkezileşen tüm özgürlükler için de bir çağrı niteliği taşımaktadır. 'Jin, jiyan, azadî' devrimsel sürecinin aynı zamanda ortak bir kadın hareketine ve ruhuna dönüşmesi, devrimci bir sinerjinin fışkırmasına, devrimci mücadele tarihinde az rastlanan bir özgürleşme ve özneleşme pratiği olarak şekillenmesine de yol açmaktadır. 
 
Sonuç olarak ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecinin esası ve kalıcı olan yanı, tüm insanlık için arzu edilebilecek özgür ve eşit bir yaşamın olanaklı olabileceğini göstermesidir. Bu bakımdan ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel süreci insanlık tarihinde onurlu bir yer almayı fazlasıyla hak etmiştir. Ve dahası bu devrimin başarısı da başarısızlığı da sadece Kürt halkını ve kadınları değil artık bölgedeki tüm halkları ve dünyadaki kadın hareketlerini bağlayan bir boyut kazanmıştır. Dolayısıyla barıştan, demokrasiden, eşitlikten yana olan, ezilen ve sömürülenlerin yanında duran ve başka bir dünyanın olanaklı olduğuna inananların hayati görevi ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecine sahip çıkmak, destek vermek ve en önemlisi bu devrimin kendi devrimleri ve gelecekleri olduğunu görmesidir.
 
MA / Berivan Kutlu