MARDİN - Silah zoruyla göç ettirilen, tutuklanan ve eşi 23 yıldır cezaevinde olan Felek Tanırgan, 5 yıllık mücadeleyle katledilen kızının failini tutuklattırdı. “Teslim olmadım” diyen Tanırgan, yaşadıklarını ise “özgürlük için verilen bedel” olarak tanımladı.
Devlet baskısı, zorunlu göç, gözaltı ve tutuklamalara karşı pes etmeyerek, adalet mücadelesiyle geçen yaşamını “Ne kadar canım yandıysa da teslim olmadım, mücadele ettim” sözleriyle özetliyor 62 yaşındaki Felek Tanırgan. Aslında hikayesi de mücadelesi de direnen her Kürt’ün hikayesi. O yüzden de tanıdık.
Mardin’in Artuklu ilçesine bağlı Zonê (Aran) köyünden 1986 yılında devletin koruculuk dayatması nedeniyle ailesiyle birlikte göç etmek zorunda kalan Tanırgan, Kızıltepe ilçesine yerleşti. Köyünden çıktığında bir çocuğu olan Tanırgan’ın Kızıltepe’de 6 çocuğu daha dünyaya geldi.
CEZAEVİNDE GEÇEN BİR YAŞAM
Şuan 65 yaşında olan eşi Cuma Tanırgan, 1993 yılında tutuklanarak, cezaevine konuldu. Tanırgan ve ailesinin köye dönme isteği korucuların baskısıyla her defasında engellendi. Eşi bir yıl sonra tahliye edilirken, takvimler 1999 yılının Mart ayını gösterdiğinde bu kez Tanırgan, “Örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklandı. 3 ay cezaevinde kalan Tanırgan’ın tahliyesinden kısa bir süre sonra (Eylül 1999) ise eşi tekrar tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra sadece 3 ay birlikte yaşadığı eşine müebbet hapis cezası verildi. 23 yıla yakın bir süredir cezaevinde tutulan Cuma Tanırgan, bir kez kalbinden anjiyo oldu, bir kez de mide kanaması geçirdi.
2 ÇOCUĞUYLA TUTUKLANDI
Eşi cezaevinde iken kendisi de 2000 yılında yeniden cezaevine konulan Tanırgan, iki küçük çocuğunu kendisiyle cezaevine götürmek zorunda kaldı. En büyüğü 12, en küçüğü 7 yaşında olan 5 çocuğu ise, kimsesiz bir başına kaldı. Büyük kızı bir gün babasının görüşüne giderken, sonraki gün annesinin görüşüne gitmek zorunda kaldı. 3 ay sonra tahliye olan Felek Tanırgan, hem annelik hem de babalık yaptığı çocuklarına bakabilmek için fabrikadan tarım işçiliğine, temizliğe kadar birçok işte çalıştı.
BİR KIZI KATLEDİLDİ
Ancak Tanırgan için en zor ve acılı günler bundan sonra başladı. Düğün hazırlıkları yapan kızı Leyla, düğününden bir gün önce 29 Haziran 2008 tarihinde kimliği belirsiz kişiler tarafından katledildi. Bu sırada yakınlarının ısrarı üzerine kısa bir süreliğine İstanbul’a yerleşen Tanırgan, kızının failini bulmak için yeniden Kızıltepe’ye döndü. Henüz Leyla’nın acısını atlatamayan Tanırgan, 2009 yılında eşinin görüşüne gittiği sırada yeniden gözaltına alınarak, tutuklandı.
DİĞER KIZI TUTUKLANDI
Bir yıl tutuklu kalan Tanırgan, tahliye edildikten sonra kızı Leyla’nın failini aradığı sırada bu kez kızı Hatice babasının görüşüne gittiği sırada gözaltına alınarak, tutuklandı ve 10 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
5 YIL 2 AY İZ SÜRDÜ
Bir taraftan çocuklarına bakan Tanırgan, bir taraftan tutuklu eşi ve kızı için adalet mücadelesi verdi diğer taraftan Leyla’nın failini aramayı sürdürdü. 5 yıl 2 ay 20 günlük arayışının sonunda Tanırgan, kızı Leyla’nın amcası tarafından katledildiğini öğrendi. Tutuklanan amcaya müebbet hapis cezası verildi.
2016 yılına gelindiğinde Kızıltepe Belediyesi’nde temizlik personeli olarak çalışmaya başlayan Tanırgan, bu defa da atanan kayyım tarafından işten çıkarıldı.
‘TESLİM OLMADIM’
Tanırgan o günleri, “Leyla’nın faillerini bulmak, hesabını sormak için çok mücadele ettim. Yaşıyordum ama eskisi gibi değildim. Her şey bana zor geliyordu. Leyla’dan sonra canım çok yandı. Kendimi kaybettim. Diğer 6 çocuğumu düşünmeye başladım. Leyla gitti, 6 çocuğum daha vardı. Mücadele ettim ve kendimi toparladım. Ya bu acı ile ölecektim ya da bu acıyla ayağa kalkacaktım. Ne kadar canım yandıysa da acıya teslim olmadım. Mücadele ettim. Çocuklarımla birlikte mücadele verdim” diyerek anlattı.
KIZININ FAİLİ AMCASI ÇIKTI
2009 yılında tekrar tutuklandığında eşiyle Mardin Cezaevi’nde tutulan Tanırgan, “Çocuklarım İstanbul’daydı. Leyla yeni öldürülmüştü. Bunlara rağmen direndim. Tahliye olunca İstanbul’a gittim. Çocuklarımı da alıp Kızıltepe’ye geri döndüm. Çünkü beni öldürmüşlerdi. Memlekete dönünce çok mücadele ettim, bedel ödedim ama Leyla’nın öldürülmesini aydınlatmadan başımı rahat yastığa koymamaya karar vermiştim. Kızımın faili yakalanmadığı müddetçe hem devlet hem de halk yönünden suçlu görünüyorduk. Sonra ortaya çıktı ki; amcası öldürmüş Leyla’yı. İnkar ediyordu ama ifadeleri çelişkiliydi. Sonunda müebbet ceza yedi. Hakim, diyeceğim bir şey olup olmadığını sordu. Ben de ‘Leyla eli kınalı gelindi, gençti ve tatlı bir uykudaydı. Gelinliği giydirmeye saatler kalmıştı ama kefen giydirdim ve toprağın altına koydum. Bunun cezası var mı?' dedim. Ceza verdiler, bu beni biraz teselli etse de acımı dindiremedi” dedi.
Eşinin, kendisi ve kızının tutuklanarak, cezaevine girmesini “özgürlük için verilen bedel” olarak tanımlayan Tanırgan, “Çektiğim o kadar acıdan da verdiğim mücadeleden de pişman değilim. Ben Kürt bir kadınım. Mücadele vermişim. Diyorlar ya; ‘kadın özgür olacak.’ Kadın mücadeleyle, emek ve bedelle özgür olur. Bu kadar acıya rağmen ayaktayım. Çocuklarım ile keyifli günler de yaşıyorum. Ayakta da duruyorum. Sadece Leyla’nın acısını atlatamıyorum. Şimdi torunlarım var. 3 torunumun da adını Leyla koydum. Onlarda, onun kokusunu buluyorum” ifadelerini kullandı.
ÖZGÜRLÜK İÇİN MÜCADELE
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Türkiye getirildiği 1999 yılında eşinin tutuklandığını belirten Tanırgan, şöyle devam etti: “O zaman kimi alsalar bir suç olmasına gerek görülmüyordu. Ceza vermeleri için Kürt olması yetiyordu. Eşim de o zaman alındı. Bir kadın olarak her türlü mücadele ettim ve toplumda kendimi kabul ettirdim. Ayaklarımın üzerinde durabiliyorum. Yaşamımı sürdürebiliyorum. Eşimi, Mardin’den İzmir Aliağa Cezaevi’ne götürdüklerinde anjiyo olmuştu. Ondan 2 yıl önce de mide kanaması geçirdi. 65 yaşında ve yaşlandı artık. Koronavirüs başladığından beri göremedik. Her hafta telefonla bizi arıyor. Şimdi görüşler başladı ama uzak olduğu için gidemiyoruz. Telefonda, iyi olmasa da üzülmeyelim diye iyi olduğunu söylüyor.
Bugün bakınca güzel bir mücadele verdiğimi düşünüyorum. Belki ekonomik olarak çocuklarıma yeterli olamadım ama onları düşmanlık, kin ve nefret ile beslemedim. Birini daha kaybetmeyi istemedim bu nedenle kimseye düşmanlık etmelerine izin vermedim. Bugün bu zulmün sona ermesini ve cezaevlerinin kapılarının açılmasını istiyorum. Memleketimize barış gelsin istiyorum. Herkes kendi toprağında, anadilinde, kendi kimliğinde kendini ifade etsin. Kimse kimseyi inkar etmesin. Herkes kendi kültürüyle inandığı şekilde yaşasın. Kimse toprağında esir olarak yaşamasın. Özgür olsun. Mücadele ederken ‘topraklarımız özgür olunca yaşam güzel olacak’ diyorduk. Bunu çocuklarımız için diyorduk. Şimdi onların da çocukları oldu. Artık onların çocukları güzel bir yaşam sürdürsün istiyoruz. Daha fazla bedel ödenmesin. Annelerin yüreği soğusun. Gözyaşları dinsin.”
MA / Ahmet Kanbal