Urfa Barosu: Kadın ve çocuk haklarında geriye gidiliyor

  • kadın
  • 09:05 9 Aralık 2021
  • |
img

URFA - Avukat Fazilet Taştan Arserim ve Cemile Karaboğa, kadın ve çocuklara yönelik suçlarda cezasızlık politikasına dikkat çekerek, çocuk ve kadınların sahip olduğu haklarda geriye gidildiğini kaydetti. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin kabul edildiği 10 Aralık tarihi 1948 yılından bu yana İnsan Hakları Günü olarak çeşitli etkinliklerle anılıyor. Türkiye’nin 1949 yılında imzacısı olduğu bildirgede; ırk, renk, din, cinsiyet, dil, siyasi veya diğer görüşler, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler sebebiyle ayrımı gözetmeksizin herkesin doğal insan haklarına sahip olduğu belirtiliyor. İnsan Hakları Günü nedeniyle, Urfa Barosu Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Fazilet Taştan Arserim ve Urfa Barosu Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Cemile Karaboğa, kadın ve çocuk hakları konusunda yaşanan gelişmeleri, artış gösteren şiddet ve nedenlerine dikkat çekti.
 
GERİYE GİDİLİYOR
 
Kadın ve insan haklarının birbirinden ayrılmaz olduğuna vurgu yapan avukat Fazilet Taştan Arserim, kadın haklarının insan hakkı, insan haklarının da kadın hakları olduğunu belirtti. Kadına dönük şiddetti en büyük insan hakkı ihlali olarak tanımlayan Arserim, Türkiye’de kadın hakları konusunda gerileme yaşandığını dile getirdi. Arserim, “İstanbul Sözleşmesi kadın düşmanları ve eşitlik karşıtları tarafından tartışmaya açıldı ve sözleşmeye yönelik saldırılar zamanla arttı. Sözleşme bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile feshedildi. İstanbul Sözleşmesine karşı olmak, kadına yönelik şiddete ortak olmak, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok saymak ve kadınların yaşamına, haklarına, kazanımlarına karşı olmaktır. Kadına şiddetin artmasına göz yummaktır” diye konuştu. 
 
SORUMLULUK DEVLETTE
 
Kadınların maruz kaldığı hak ihlallerinin politik olduğunu vurgulayan Arserim, kadınlara karşı işlenen suçların önlenmesinde sorumluluğun devlette olduğunu sözlerine ekledi. Salgın döneminde kadınlara karşı işlenen suçlarda artış yaşandığına dikkati çeken Arserim, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadına şiddeti daha da arttırmıştır” dedi. 
 
ORTAK MÜCADELE 
 
Kadınların maruz kaldığı hak ihlallerinin önüne geçmek için toplum dinamiklerinin şiddetle mücadelede; çok yönlü, bütüncül bir yaklaşım göstermesi gerektiğini ifade eden Arserim, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadın mücadelesi toplumun tüm kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesini gerektirir. Dolayısıyla, disiplinler arası bir yaklaşımla çalışmaların yürütülmesi ve ilgili tüm tarafların önleme, koruma, cezalandırma ve politika boyutuyla sürecin içinde yer alması son derece önemlidir. Kadınlar politika ve kanun yapma süreçlerine dahil edilmelidir. Toplumdaki şiddet kültürünün değişmesi için, eril dil,  şiddet dili değiştirilmeli, kadın şiddetini de önleyecek şekilde tüm söylemlerde barışçıl bir dil kullanılmalıdır. Medyanın teşviki sağlanmalıdır. Cezasızlıkla mücadele de takdiri indirimler uygulanmamalıdır.”
 
‘BAROYA BAŞVURUN’
 
Arserim, devamında Urfa’da hak ihlaline maruz kalan kadınların baroya başvuru yapmalarının önemli olduğunu belirterek, “Suç duyurusu, tedbir ve koruma kararı, şiddet, cinsel saldırı, cinsel istismar, taciz, kadın cinayeti dava dosyalarına müdahil olmamız için yapılan başvuruları alıp takiplerini sürdürüyoruz. Baromuzda her gün nöbetçi bir kadın avukat, hukuki danışmanlık yapmaktadır. Günün 24 saati açık olan 0537 065 9964 ve mesai saatlerinde açık olan 0414 313 2828 numaralı hatlardan bize ulaşabilirler” şeklinde konuştu. 
 
ÇOCUK HAKLARI 
 
Urfa Barosu Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Cemile Karaboğa, salgın döneminde çocukların maruz kaldığı hak ihlallerinde artış yaşandığını belirterek, çocukların istismarcıları ile aynı evde kalmak zorunda kaldığını dile getirdi. Çocukların eve hapsedildiği için adalete erişmelerinin zorlaştığına dikkati çeken Karaboğa, “Çocuklar okula gidip başına gelenleri öğretmenine, arkadaşlarına anlatma durumuna geldi. Çocuk haklarının ne denli ihlal edildiği yönünde bir vahşet ile karşı karşıya kaldığımız bir dönem oldu. Pandemi çocukların en temel haklarından olan eğitim haklarına erişememelerine neden oldu. Son 2 yılda çocuk hakları konusunda iyi bir gelişmeden bahsetmek mümkün değil” ifadelerini kullandı. 
 
‘ÇOCUĞUN BEYANI DELİLDİR’
 
Temmuz ayında Meclis’te kabul edilen 4’üncü Yargı Paketi’yle “Cinsel istismarda somut delil aranması” hükmünün hakimler tarafından yanlış yorumlandığına dikkati çeken Karaboğa, “Somut delilin sadece bir adli-biyolojik delil, kamera kaydı olması gibi bir kanaat yarattı ve maalesef çok fazla tutuksuz yargılama ve beraat kararları çıktı. Çocuklara karşı işlenen suçlarda kamera, tanık olmayabilir. Her istismar olayı bir adli delil bırakmayabilir. Somut delilin ne olduğu burada dikkatli irdelememiz lazım. Çocukların beyanları da ceza yargılamalarında zaten bir delildir. Çocuğun pedagog eşliğinde alınan istikrarlı beyanları, ifadelerine itibar edilip edilemeyeceği konusundaki değerlendirmeler yargılama için yeterlidir. İstismar kapalı kapılar ardında işlenir ve maalesef pedofiller kendilerini kamufle edebilecekleri yerlerde saklanırlar, en güvendiğimiz insanlar çıkarlar” diye konuştu. 
 
TOPLUMSAL ÇÜRÜME
 
Mersin’de 3 yaşındaki Müslime bebeğin ölümü ve ardından Antep’de 3 aylık bir bebeğin işkence görmesini hatırlatan Karaboğa, toplumsal bir çürümenin olduğunu sözlerine ekledi. Toplumsal çürümenin en büyük nedenlerinin hukuki düzenlemeler ve cezasızlık politikaları olduğunun altını çizen Karaboğa, “Biz hak savunucuları olarak her ne kadar çocukların sesi olmaya çalışsak da, ülke genelinde bunun üzerini örtmeye yönelik bir politika güdülmeye çalışılıyor. Yasa koyucular çocuk temelli çalışmadıkları için toplumsal çürümeler meydana geliyor. Bunun bir başka nedeni de medyanın daha fazla izlenme çabası güderek şiddet görüntülerini servis etmesi. İnsanlar görüntüleri izlediklerinde ve yapanların bir ceza almadığını gördüklerinde cesaret alıyor” ifadelerini kullandı. 
 
TOPLUMU BİLİNÇLENDİRME
 
Çocukların maruz kaldığı hak ihlallerinin ortandan kalkması için etkili mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Karaboğa, sözlerini şöyle sürdürdü: “Etkili soruşturmalar yapılmalı. Bir istismar, şiddet olayı yaşandığında ailenin delilleri nasıl toplayacağı, ya da toplamayacağı konusunda eğitimler verilmesi gerekir. Toplumun bilinçlendirilmesi gerek. Bir çocuk şiddete, istismara maruz kalıyorsa bunu ona en yakın olan kişilerin hissetmesi gerekir. Bir öğretmen, çocuğun her gün aynı elbise ile okula geldiğini fark etmeli, vücudunda yaralar varsa ve bunları saklama eğilimindeyse hissetmeli. Bununla ilgili toplumsal bilinç yerleştirmek, yasal düzenlemelerin uygulanması gibi önemli.” 
 
MA / Emrullah Acar